Moda kavramının kelime anlamına baktığımızda, “Latince yapmak anlamına gelen facito kelimesine dayanan fashion terimi, baştan çıkarma, aldatma, statü belirleme, toplumsal ve bireysel başkaldırı gibi” anlamları üstlenerek günümüze ulaşmıştır. Moda, belirli bir zaman diliminde hızla yükselen belli tarzları ifade etmektedir. Moda kavramının ifade ettiği beğeni ürünlerinin belirli bir süresi olduğu gibi dar bir yaklaşımla giyim temelinden bakıldığında ürünün kesimi, rengi ve biçiminin her sezonda farklı bir şekilde sunulmasıdır. 1825-1895 yılları sürecinde günümüzün modern giyim temelini oluşturan Charles Frederic Wort terziliği ilerleterek atölyeler kurarak ilk moda evlerini oluşturmuştur. Sanayi Devrimi sürecinde üst sınıfa özel olarak hazırlanan giysinin modası artık tüm dünyada ırk, din ve dil ayrımı gözetmeksizin sokaklarda görünmeye başlamıştır. Bu durum başlarda statüyü ortadan kaldıracak gibi görünse de günümüzde marka bağımlılığının yoğunluğu sebebiyle ekonomik anlamda bir sınıfsal gösterge haline gelmiştir (Çeliksap, 2015: s.60).
Moda ile tüketimin arasında önemli bir bağ oluşmaktadır (Kalan, 2014: s.150). Moda tüketilebilen bir olgu haline gelmiş ve en temelde kendi devamlılığının sağlanması, olarak yeni kimlik oluşturma amacıyla bir arayış sürecindedir (Çeliksap, 2015: s.62). Bu arayış modayı canlı tutmaktadır. Modanın dinamik bir yapı içerisinde bulunması devamlılığının sağlanması açısından önemli bir etkiye sahiptir.
Moda bireylere ne giymeleri gerektiğini doğrudan dayatan bir mekanizmaya sahip değildir. Moda bireylere dolaylı yoldan “kimlik, statü, kültür” gibi toplumsal ve sosyolojik olgular kazandırır. Simmel’e göre bireyler moda ile birlikte hem birbirleriyle aynılığa giden bir taklit süreci oluşturarak bir gruba dâhil olmak için hem de herkesten farklı bir giyim tarzı oluşturarak kendilerinin diğerlerinden ayırt edilebilir yönlerinin olmasını istemişlerdir (Çabuklu 2004: s.116 akt. Kalan, 2014: s.153).
Moda konusunu ele almadan önce modanın görünürlük sağlaması gerekmektedir. Moda, toplulukçu bir kimliğin yanı sıra bireyselliği de yansıtmalıdır. Bunlara ek olarak, herhangi bir zaman diliminde ortaya çıkan moda kültürel normlar çerçevesinde zaman içerisinde değişim ve dönüşüme maruz kalabilmektedir (Ertürk, 2011: s.6).
Modaya uymak istemeyen bireyler belirli bir modayı takip eden bireyleri öykünmeci şeklinde, kendileri herhangi bir modayı benimsemediği için de diğerlerine göre aykırı ve farklı olarak görmektedir. Ancak Simmel, bireylerin belli bir modayı takip etmeye karşı bir duruş sergilemeleri ile öykünmenin ters biçimini temsil ettiklerini belirtmiştir (Ritzer & Stepnisky, 2019: s.280). Simmel’in bu yaklaşımı bireylerin var olan modanın tersine gitme isteklerinin de yine bir moda oluşturduğunu belirtmektedir.
19.yüzyıl ile birlikte gelişen moda akımları bireyselleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Bu durumda insan bedeni önemli ölçüde değişimler geçirmiştir. Estetik algısı ile kadının bedenini sürekli olarak değiştirme ve yeniden var etme çabası oluşmuştur. Moda bireyselleştirmenin yanı sıra bir de beden üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Ancak modanın beden üzerindeki etkisinde çelişkili bir yapı mevcuttur: Simmel’e göre modada bulunan çelişkiler bireyleri hem aynılaştırdığını hem de farklılaştırdığını analiz etmektedir (Himam- Er, 2009: s.19). Burada bireyin içinde bulunduğu toplumsal yapı, yetişme tarzı önem kazanmaktadır.
Bireylerin içine doğduğu toplumun tüketim kültürünü benimsemesi sebebiyle yetişme tarzları ve değerleri de etkilenmektedir. Geleceğin potansiyel tüketicileri olarak sosyalleşme sürecine başlamakta ve bunu içselleştirmektedirler. Bireylerin kimliklerinin oluşmasında içine doğdukları kültür önemli bir etkiye sahiptir. Bu durumda tüketim sürecinin içine doğan bireylerde “tüketim kültürü değerleri” bu işlevleri üstlenme durumunda kalmıştır. Tüketim açısından kültürel olarak en önemli etkiye sahip olan beden kavramıdır (Kanlıoğlu, 2018: s.13). Beden bireyler toplum içerisinde kendilerini modaya uygun hale getirme durumu gittikçe arttırmaktadır. Beden üzerinde artan estetik operasyonlarının toplumun büyük bir kısmına yayılmış olması bu duruma örnek verilebilir.
Toplumun dayattığı bir güzellik algısı söz konusudur. Bireylere güzel görünmeyi kendilerini rahat hissetme ile ilişkilendiren medya sektörü bu hissi bir meta olarak sunar ve satılabilecek bir mal haline getirmektedir. Bireyler de bu durumda kendilerini toplum içerisinde iyi görünme algısıyla içselleştirmiştir (Kanlıoğlu, 2018: s.14). Aynı zamanda toplumun ve medyanın dayattığı moda algısı bireyi farklı yönlerden de etkisi altına almaktadır. “Modaya uymanın ya da uymamanın getirdiği sosyal baskı toplumsal başarı ya da dışlanma ile sonuçlanmaktadır” (Baudrillard, 2012: 113 akt. Başaran, 2021: s.71). Moda, toplum içerisinde uygun görülen kuralların içinde yaşayan bireyleri modaya uyum sağladıkları gerekçesiyle bir başarı elde etmiş gibi desteklediği gibi ayrıca belirtilen modanın dışına çıkan bireyleri de sosyal açıdan ikinci plana atarak ötekileştirmeyi kendisinde bir hak olarak görebilmektedir. Bu durum da modanın toplum üzerindeki baskılarının bireyleri ne ölçüde etkilediğini gözler önüne sermektedir. Bireyler, sürekli gelişen bu moda sistemi içerisinde toplumsal açıdan sıkıştırılmışlardır.
Çeliksap’a göre, “Yenilik, moda kavramının oksijen kaynağıdır” (2015: s.60). Moda düz bir çizgide ilerlemez, daima bireylere sunulan yeni alternatiflerle birlikte aslında daima kendisini yenileyen bir alandır. Bu yenilikler en başta bireylerin istekleri çerçevesinde gelişmiş olsa da günümüzde üretilen ürünler zorunlu ihtiyacın dışında tüketim, gösteriş ve statü gibi nedenler etrafında da şekillenmeye başlamıştır (Kalan, 2015; Himam-Er, 2009). Bireyler tükettikleri ürünleri artık ihtiyaç dışında da kullanmak için satın almaya başlamışlardır. Bu durum için Thorstein Veblen önemli bir kavrama değinmiştir. Veblen ihtiyaç dışında tüketme durumunu “gösterişçi tüketim” kavramıyla açıklamaktadır. Veblen’e göre (1899/1994: 85) “toplumun hiçbir sınıfı, hatta sefillik derecesinde fakir olanı bile alışılmış tüm gösterişçi tüketimden vazgeçmez” (akt. Ritzer & Stepnisky, 2019: s.381). Gösterişçi bir tüketimi benimsemiş olan bireyler kendi içinde bulundukları ekonomik durumun ne şekilde olduğuna bakmadan koşullarının çok üstünde tüketim yapmaktadırlar. Bu durum bireyler arasında kendini kanıtlama şeklinde de devam edebilmektedir. Bir güç ve statü göstergesi olarak benimsenen gösteriş temelli tüketim, bireyin ekonomik temelini önemsemeden yaptığı harcamaları açıklamaktadır. Bu durum da gösteriş en iyi olarak moda temelinde açıklanabilir. Gösterişçi tüketim temelinden yaklaşıldığında bireylerin tükettikleri ürünler, onların sınıfsal yapısını temsil edeceğinden dolayı modayı takip sürekli olarak devam etmektedir.
Tüketim süreci için modanın kitlelere ulaşabilmesi ve devamlılık göstermesi toplumun modayı benimsemesinden kaynaklanmaktadır (Çekilsap, 2015: s.60). Çünkü gösterişçi tüketim, sınıfsal konumun görünür olmasına etki ettiğinden dolayı bireyin modayı benimsemesini hızlandırmaktadır. Halka açık bir şekilde dış görünüş üzerinden sınıfsal bir statü elde etmeyi desteklemektedir. Moda da yeniliklerin oluşumu için daima geçmiş ve gelecek arasında bir ilişki kurulması gerekmektedir (Çekilsap, 2015: s.60). “Simmel’e göre moda, sonsuza kadar sürecekmiş gibi başlayıp aynılaşınca tekrar yeni arayışlar içine girer. Moda aynılaşırsa yok olur. Hem gelecek hem de geçmişin eşiğinde durur ve güçlü bir şimdi duygusu yaratır” (Simmel,2008: s.112 akt. Himam-Er, 2009: s.24).
“Moda en genel tanımıyla değişimi ifade etmektedir” (Ertürk, 2011: s.3). Moda değişim kavramıyla daima bir ilişki içerisindedir. Bu durum öncelikle dış beden üzerinde bir değişimi ele alır. Bireyler toplumsal olarak üstlendikleri kimlikleri, görünürde olan maddi nesneler aracılığıyla sergileyerek çeşitli simgesel anlamlar yükleyerek aslında bedeni görünüşü açısından yenileyerek tekrar oluşturmaktadır. Moda aslında tek tip insan oluşturma düşüncesine de sahiptir. Modayı tüketen bireyler, simgesel anlamları benimseyerek modayı bedenlerine uygulamaktadırlar (Himam-Er, 2009: s.22).
Kahraman’a göre (2005: s.47), “Giysi beden için değil, beden giysi için var”dır (akt. Kalan, 2014: s.151). Bu yaklaşım çerçevesinde bedenimiz aslında kapitalist sistemin getirisi olan modanın ürettiği ürünlerin sergilendiği bir vitrin olarak açıklanabilir. Bireyin temsil ettiği beden giysiyi giymek için değil, giysiyi sergilemek için vardır şeklinde de anlaşılabilmektedir. “Foucault’un deyimiyle bedenimiz artık bizim yaratmak zorunda olduğumuz bir nesne olmuştur” (Himam- Er, 2009: s. 21).
Simmel, modanın bireyin dış görünüşünü toplumun köleliğine teslim ederek aslında içsel özgürlüğünü bütünüyle koruma konusunda toplumsal bir form sağladığını düşünmektedir (Simmel, 2013: 122-123 akt. Başaran, 2021: s.71). Bireylerin toplum içerisinde içsel olarak güvenli bir alan oluşturma konusunda kendilerini modaya ayak uyduran topluma teslim ettiklerini belirtmektedir. Birey, burada bedeninin kontrolünü topluma sunması gerektiği bir alan içerisinde kalmaktadır. Bu durum her ne kadar zorunluluk “-mış gibi” görünüyor olsa da iyi etkileri de bulunmaktadır. Aslında moda, bireyi içinde bulunduğu toplumla ilişki kurması konusunda da yönlendirmektedir. Kapitalist sistemin oluşturduğu moda bireye istediği gibi görünme imkânı sağlamaktadır. Bu bireylerin içinde yaşadıkları toplumda bulunan gruplara katılma konusunda kolaylıklar sağlamaktadır. Bireyin sahip olduğu bedeni kendisini topluma nasıl yansıtmak istiyorsa o şekilde sunabileceği bir imkân da sağlamaktadır. “Bireyin bedeni, ait olduğu sınıfın ve bu sınıfın toplumsal ve kültürel mirasının görünür kılındığı yerdir” (Demez, 2009, s.17 akt. Alptekin & Delibaş, 2021: s.177).
1980’li yılların devamında moda kadın bedeni üzerinden ilerlemeye başlamaktadır. Uluslararası pazarda moda üzerinden gelişmeler yaşanmıştır. Bu durum modanın profesyonel bir süreç içerisinde ilerlemesine katkı sağlayarak onu bir endüstri, bir pazar haline getirmiştir. Modanın kadın bedeni üzerinden ilerlemesi, kadın bedenini ikinci plana atarak cinsel bir obje haline getirmektedir. Bu sebeple feminist düşünceyi benimsemiş kadınlar, modayı ve modanın getirdiği alışkanlıkları reddetme yolunda ilerlemektedirler. Ancak bunu benimsemiş bireyler için modayı reddetmek oldukça zor bir durumdur. Çünkü moda bireyleri yönlendirmeye çoktan başlamıştır. Moda, kadın bedeninin yaşlı görünmesini istemediğinden dolayı aslında beden üzerinde bir tahakküm de yaratmaktadır. Bireylerin nasıl giyineceği, hangi estetik operasyonları geçirmeleri gerektiği, cildinin ışıldaması için hangi bakım ürünlerini satın alması gerektiği gibi pek çok konuda bireyler üzerinde sosyal bir baskı oluşturmaktadır (Himam- Er, 2009: s. 20-22). Bu baskı toplum içerisinde daima devam edebilecek bir potansiyele sahiptir. Bireylerin sürecin içerisinde bulunurken farkındalık sağlamaları daima gelişen ve değişen bu sistemin içerisinde kaybolmalarını engelleyecektir.
Moda Kuramları
Moda, birçok kuramcı tarafından ele alınmıştır. Ayrıca moda kavramının beş temel kuramsal alt yapısı bulunmaktadır. Kısaca değinelim;
1-Tabana İnme ya da Sınıf Farklılığı Kuramı: Veblen ve Simmel’in geliştirdiği bu kuram, modanın çıkarttığı bir ürünün üst sınıflar tarafından kullanılması ardından alt sınıflara inmesiyle üst sınıfın kullanmayı bırakıp yeni bir modaya yönelmesini temel alarak moda döngüsünü açıklamaktadır (Davis, 1997:126 akt. Ertürk, 2011: s.7).
2-Kolektif Seçim Kuramı: Blumer’in geliştirdiği bu kuram “Tabana İnme Kuramı”nın karşısında oluşturulmuş bir kuramdır. Moda öncülüğünü üst sınıflar temelinde belirli bir sınırlandırma yapmadan bütün bireylerin beğenileriyle ilişki içerisinde olan toplumun tanımladığı bir süreç olarak ifade edilebilmektedir. Kolektif seçim kuramında moda tarafından üretilen yeni ürünler tüketicilere sunulmakta ve en çok beğenilen ürünler yeni modayı oluşturmaktadır (Ertürk, 2011: s.9).
3-Değişen Erojen Bölgeler Kuramı: Modaya psikanalitik bir yaklaşım sergiler ve modanın en temelde cinsel imaların belirtilmesiyle ilişkili olduğunu savunmaktadır. Flugel’in Giysilerin Psikolojisi (1930) kitabında modanın vücudun en önde bulunan kısımlarıyla ilgilendiğini belirtmektedir (Davis, 1997:98 akt. Ertürk, 2011: s.10).
4-Kitle Pazarı Kuramı: Kitle üretimde, kitle iletişim araçları sayesinde yeni üretilen her şeyin her sosyo-ekonomik sınıf tarafından bilindiğini belirtmektedir. Bu durumda Simmel ve Veblen’in kuramını reddederler ve toplumdaki her sınıfsal yapıya sahip bireyin yeni modayı herkesle aynı zamanda görüp tükettiklerini belirtirmiştir Ertürk, 2011: s.11).
5-Alt Kültür Etkisi Kuramı (Tavana Tırmanma): Diğer kuramlar çerçevesinde yaklaşıldığında yeni sayılan bir kuramdır. Toplumdaki azınlığı temsil eden gruplardan, genç bireylerin alt kültürlerden yeni modaların geniş kitlelerine hitap ettiği bir kuramdır. Tabana inme kuramının tam tersi olarak “tavana tırmanma” olarak geliştirilmiştir. Burada modanın alt sınıflardan çok geniş kitlelere yayılmaya başladığı belirtilmektedir (Ertürk, 2011: s.12).
Son olarak, moda sadece bedeni örten bir giyinme aracı değil, aynı zamanda sınıfsal bir görünürlük sağlaması sebebiyle sosyal açıdan pek çok anlam da taşımaktadır (Kalan, 2015: s.150).
Kaynakça
- Alptekin, D. & Delibaş, E. (2021). Estetik Uzmanlarının Bedenin Yeniden İnşasına Dair Görüşlerinin Sosyolojik Bir Değerlendirmesi. Sosyoloji Dergisi, 41-42, 163-186.
- Başaran, B. Modernitenin Sosyal Kontrol Aracı “Moda”. Al Farabi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 6(3), 64-74.
- Çeliksap, S. (2015). Giyim Ve Modanın Kısa Öyküsü. İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, 1(1), 157-164.
- Er, F. D. H. (2009). Modanın Yaratım Nesnesi Olarak” Tasarı Bedenler”. Yedi, (2), 17-24.
- Ertürk, N. (2011). Moda Kavramı, Moda Kuramları Ve Güncel Moda Eğilimi Çalışmaları. Art-E Sanat Dergisi, 4(7), 1-32.
- Görsel: https://www.stevecutts.com/ (Erişim Tarihi: 14 Ocak 2022).
- Kalan, Ö. (2014). Foucault’un Biyopolitika Kavramı Bağlamında Moda Ve Beden: Vouge Dergisi Üzerinden Bir Söylem Analizi. Selçuk İletişim, 8(3), 140-162.
- Kanlıoğlu, A. (2018). Bir Savaş Alanı Olarak Beden: Bedenin Moda ve Fotoğraf Kavramları Dolayımı ile Metalaştırılmasına Eleştirel Bir Bakış. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, (AKİL) Aralık (30), s. 9-30
- Ritzer, G., & Stepnisky, J. (2019). Sosyoloji Kuramları, Çev. Himmet Hülür, Ankara, De Ki Basım Yayım.