ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİ ÜZERİNE BİR ANALİZ
Adalet Ağaoğlu’nun Dar Zamanlar üçlemesinde önemli ölçüde kadın ve gençlik konuları üzerinde önemli örnekler ile yazarımız okuyucuya sunmuştur. Ölmeye yatmakta olaylar kadın metaforu üzerinden aslında bir kolektif olayları anlatmaktadır. Örneğin; Ölmeye Yatmak kitabında ele aldığı konularda önemli noktalardan biri olan, Aysel’in rüyasıdır. Rüyada bir ideal biçimde Cumhuriyet çocuğu olarak büyütülme konusunda hissettiği baskı imgelemektedir. Bu doğrultuda romanda toplumsal tiplerden aydın tipi Aysel’in şahsiyetine sorunsallaştırdığı kimlik çatışması temellerini, karakterin çocukluk dönemlerinde bulunduğu ifade edilir. Burada da anlaşılacağı üzere aslında toplumsal tiplerin ideal formlarına evrilmeye, başka bir deyişle bir kalıplarla büyütüldüğünü dolayısıyla tek tip ve toplumsal olguların baskıcı tavrını o an hissetmesek de dışarı çıktığımızda önümüze bir duvar gibi çıkacağını anlamak mümkün olacaktır. Adalet Ağaoğlu’nun Dar Zamanlar üçlemesinin son kitabı olan “Hayır” romanı genel çerçevesi Nietzche’nin “Üstün İnsan” kavramı gibi bu romanda ise bu durum “İdeal İnsan” olarak karşımıza çıkmaktadır. Modern yaşamada insanlar artık itiraz etmeli, muhalif olmalı, haksızlıklara boyun eğmemelidir. Bu durumlardan yola çıkarak aynılık çabası, farklı olmak bir başka değişle toplumun gözünde eksik olmak olarak atfedilmiştir. Yapmak istediklerinin toplumsal norm ve değerler çerçevesinde olmaktan sıkılan Aysel, işleyen düzene bir başkaldırı niteliğinde istediklerini yapmaya çabalar. Özgür bir yaşama ancak böyle mümkün olacaktır. Örneğin; Aysel, “Gonca güllü ipek çorapları giyeceğim.” Bu durum romanda normların dışına çıkmak olarak sembolleştirilmiştir. Dolayısıyla Aysel birey olamamayı topluma bağlar. Romanda metaforik açıdan Aysel karakterini çingenelere özdeşleştiriyorum. Çingeneler savaşmakta iyi olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak savaş muharebesinde çingenelerin aralarına kolektif bir direniş müziğini engellemek ve iletişime geçememeleri amacıyla duvarlar örülmüştür ama duvarlar ardından seslerini yine de duyurmayı başarmışlardır. İşte o yükselen nidalar ise Aysel; o duvarlar ise toplum ve sert normları diyebiliriz.
Bir düğün gecesinde; Tezel o dönemde, öğrenciler arasında yaygın olan devrimci tipe ironik açıdan değerlendirir. Yani Tezel’e göre solcu aydınlarla halk arasında derin bir mesafe söz konusudur. Dolayısıyla halk ile iletişim sağlamakla zorluklar çektiğini düşünür. Romanda, aydın tip olarak en fazla dikkat çekilen kişi Tahir Bey’dir. İdealist bir solcu olarak betimlenir. Eleştirilen konu yozlaşmadan sorumlu olan aydın kesimden daha çok toplumdur. Toplum 1980’den sonra kendi benliğine yabancılaşmış ve parçalanmıştır. Sonuç olarak toplum normları ve değerleri giderek değişmektedir. İlerleyen zamanlarla ve gelişen, değişen çağla birlikte gençlerin artık sol sağ ayrımını daha çok Avrupai durumlardan etkilendiğini ve fikirlerin artık değişiğini görmek mümkündür. Ama bazı kesimlerin yani muhafazakar kesimlerin, hala devlet iktidarına bakış açısı; iktidarın baştaki mevkiden hoşnut olunmasa da Freud’un savunma mekanizmalarından olan mantığa bürüme ile durumu kabul etmektedirler. Buna örnek olarak, orkestra şefinin istekleri karşısında bir şey yapamaması muhtemel olacaktır. Bu durum Hayır romanında başka bir açıdan ele alınmıştır. Adalet Ağaoğlu’nun romanlarını incelediğimizde, toplumun yansıyan birtakım özelliklerinin olduğunu bunların çoğunun da farklı farklı formlarda sık sık karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Karşımıza çıkan başlıca özelliklerden biri toplumdaki bireylerin kendilerini yönetecek birilerine muhakkak ihtiyaç duymalarıdır. Kendi iradelerini yok sayarak haklarını ve ayrıcalıklarını iktidara bırakarak bundan rahatsızlık duymadıklarını gözlemliyoruz. Bu duruma örnek olarak Hayır romanında, Dr. Bernt ve Engin arasında geçen diyalogda; deliler ve sanatçılar dışında özgürlükler hep belli sınırlar içinde arandı. Yönetilmek rahat ve bu kolayımıza geliyor. Dolayısıyla bu romanda artık gençlerin apolitikleşmeye başladığının bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada açık bir şekilde dışarıdan bir gözle yani bir “yabancı”nın eleştirisini görüyoruz. Simmel’e göre yabancı; pratikte de teoride de daha serbest olandır. Başka bir deyişle objektiftir (Simmel,2016:27). Dolayısıyla Ağaoğlu’nun bu eleştirisini bu perspektif bağlamında doğru bir yöntem kullandığını söyleyebiliriz.
Hayır romanında da Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi’nde olduğu gibi iletişimsizler artarak devam etmektedir. Örneğin; Aysel ödül almak için yola çıktığında mektupları göndermek için postaneye gider uzunca bekledikten sonra sıra ona gelir. Orada çalışan kadın; bu önemli bir unsurdur, artık kadınların da çalışmaya başladığının bir göstergesi niteliğindedir. Bozuk para kalmadığını söyler. Aysel yanındaki adama parasını bozması için sorar ama cevap alamaz. İnsanlar artık o kadar hayati durumlarına odaklanmıştır ki başkalarının ne dediğini önemsememekten çok artık dinlememeye başlamışlardır. İletişimsizlikten doğan bu durum sonucunda toplumu kaosa itmektedir. Bu kaos içinde insanlar artık her şeye tamamen duyarsız ve kayıtsız kalma eğilimindedir. Örneğin; Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki silahlanma meselesi. Gençler ise bu kaosun içinde büyüdükleri için artık normal olarak karşılamaktadır. Çünkü o karanlık artık büyümüş ve büyümeye devam edecektir.
Hayır romanındaysa bireyler arasındaki iletişimsizlikten doğan hayat kavgalarını ve bir var olma çabası anlatılmaktadır diyebiliriz. Bu sonuçlar doğrultusunda gerçekliğe nasıl yön verdiğini inceleyelim. Ulus Baker’e göre sosyoloji; duygular sosyolojisi adı altında, edebiyat ve sinemadan da yararlanır (Baker, 2020). Dolayısıyla Ağaoğlu’nun “Dar Zamanlar” üçlemesini incelediğimizde toplumun bazı sorunlarını ironik bir çerçeveden edebi eser konumundan ayrılmayarak okura iyi bir şekilde sunmuştur. Geçmişten günümüze baktığımızda her geçen süre zarfında insanlar çağdaşlaşmaya başka bir deyişle modernleşmeye başlıyor. Yazarımızın değindiği konuların bazıları hala daha günümüze ışık tuttuğu gibi bazı örneklerin de artık rafa kaldırılması söz konusudur. Hala daha devam eden gençlerimizin apolitikliği sürmekte ve Ağaoğlu’nun da bahsettiği üzere Atatürk hakkında neler düşündüğü ve hatta yazar ideolojinin düşünmeyen, sorgulamayan gençler yetiştirdiğini de dile getirerek bu duruma da ironik açıdan değinmiştir. Atatürk’ün heyecanla ve güvenle baktığı gençlikten eser kalmadığını giderek apolitikliğin arttığını söyleyebiliriz. Artık günümüzde normalleşen süreçlerin örnekleri olarak ise toplumca kadınların normal denebilecek şekilde iş hayatlarında var olmalıdır. Yazarımızın bahsettiği dönemlerde de var olmasına karşın artık bu norm günümüzde iyice yerini sağlamlaştırmıştır. Kadınlar üzerinden başka önemli unsurlar arasında olan yukarıda da yazdığım üzere; Gonca güllü çoraplar örneğinde, romanın geçtiği dönemlerde oldukça sığdır. Dolayısıyla gerçekliğe yakın olduğunu söyleyebiliriz. Günümüze yakın tarihte ise bu durum artık toplum tarafından normal statüsünde yerini almaktadır. Romanımız önemli olan örneklerinden “muhafazakarlık” o dönemlere de ışık tuttuğu gibi şimdiki zamana da ışık tutmaktadır. Örneğin; kırsal kesimleri mercek altına aldığımızda açıkça görüleceği üzere devam eden bir normdur diyebiliriz. Romanımızın bir diğer dikkat çektiği konu iletişimsizliktir. İletişimsizlik modern çağla ve teknolojinin artmasıyla bir çığ gibi giderek büyüyen sorundur. Örneğin toplumun en küçük yapı birimi olan aile içi iletişimsizliklerin doğan boşanmalar söz konusudur. Makro ölçüde topluma bakıldığında ise bireylerin iletişime geçme sebepleri artık kavgayla başlamaktadır.
Sonuç olarak; Adalet Ağaoğlu’nun “Dar Zamanlar” üçlemesi toplumun gerçeklerini yansıtmaktadır. Dolayısıyla romanın önemli karakterlerinden olan Aysel’in kadın figüründen şimdiki zamandaki evrilmeyi göz önüne aldığımızda değişmenin ve gelişmenin olduğunu görüyoruz. Kısaca edebiyatın etkilerini ve değişimlere katkılarının olduğunu söylemek mümkündür.
KAYNAKÇA:
Harun Kemal Abuşoğlu, Ulus Baker Kanaatlerden İmajlara Duygular Sosyolojisine Doğru, 2.Baskı, Birikim Kitapları
Levent Ünsaldı, Yabancı: Bir İlişki Biçim olarak Ötekililik, 1.Baskı, Heretik Yayınları.
çalışmayı incelerken zevkle okudum. Ellerinize sağlık. Edebiyatın tıpkı kitle iletişim organları gibi toplumsal olanın değişimine etkisi olduğunu karşılaştırmalı bir şekilde edebi eser üçlemesi ile ifade etmişsiniz.
Çalışmama güzel yorumunuzla değer kattığınız için teşekkür ederim.