Özet
Kentler ortaya çıkış döneminden itibaren insanların yöneldiği yaşam alanları olmuşlardır. Genel anlamda kentler, insanların birlikte yaşadığı, iş bölümü ve uzmanlaşmanın ön plana çıktığı, refah seviyesi yüksek olan ve demografik açıdan yoğunluk gösteren yerlerdir. Kentlerin sunduğu kimlik ve habitusu kırsalınkinden farklıdır. Batıda ve çoğu ülkede kentleşme/kente verilen önem sanayileşme olgusu ile paralel olarak artmıştır.
Türkiye’de kentin dönüşümü batıdan farklı olarak yalnızca sanayileşme çerçevesinde gerçekleşmemiştir. Kır ve kent ayrımını derinleştiren oldukça farklı faktörler mevcuttur. Özellikle cumhuriyet ideolojisinin batılılaşma misyonu kent alanlarının oluşum ve dönüşümünü belirlemiştir. Modernleşen Türkiye narasında kentler ön plana çıkmış ve endüstriyel açıdan beslenmiştir.
Türkiye’de kentler, Osmanlıdan itibaren ilgi gören ve göç çeken yerlerdir. Günümüz Türkiye’sinde de kent olgusu kırdan daha üst konumda anılmaktadır. Bu sebepten halen geliştirilmeye çalışan mekanlardır. Kitlesel göçü hareketlerini belirleyen ve belirli bir yaşam tarzını dayatan mekanlar olarak kentler Türkiye’nin dönüşümünü açıklamak noktasında önemlidir. Bilhassa tüketim, rekabet ve bireyselleşme hususlarında Türkiye’nin toplumsal yapısında değişiklikler meydana getirirler. Bu çalışmada Türkiye’nin tarihsel sürecinde kent olgusu ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kent, kentin değişimi, kentsel dönüşüm, Türkiye
Kent ve Kent Yaşamı
Giriş
Kentler Aristoteles’in de belirttiği gibi insanlığın en önemli buluşlarındandır. Kentleşmeye geçiş ile beraber insanlık tarihi oluşmaya başlamıştır. Topluluk bilincinden topluma, bireysel akıldan ortak akla geçiş kentleşme bilinci ile var olabilmiştir (Arslan, 2019). Bir arada yaşayan birey topluluklarında kurallı bir yaşam biçiminin oluşmasında kentin sosyo-ekonomik yapısı etkili olmuştur.
Tekeli’ye göre (Tekeli, 2014) kent, tarım dışı üretim, büyüklük, yoğunluk, heterojenlik ve bütünleşme unsurlarını bir arada bulunduran yerleşim alanlarıdır. Kentlerde kırsal yerleşimlerde yaygın olarak görülen toprağa bağlılık, yerini sanayi tipi üretime bırakmıştır. Endüstriyel mal üretimi ve hizmet sektörü kentin temel işleyişini belirlemiştir. Sanayi devrimi gibi büyük toplumsal dönüşümler kent kimliğinin oluşmasını sağlamıştır. Sanayileşme ile ortaya çıkan fabrika tipi kapitalist üretim, bir yerleşim alanının kent sayılabilmesi için gerekli unsur haline gelmiştir.
Kentlerde sosyal, kültürel ve iktisadi alanlarda örgütlülük söz konusudur. Birlikte yaşama zorunluluğun etkisiyle bireyler kent yapısına uygun karakteristik özellikler göstermektedir. Kentler iş bölümü ve uzmanlaşma yaratan, eğitimli birey sayısının fazla olduğu mekanlardır. “Belirtmek gerekir ki kentleşme olgusu her zaman olumlu etkiler yaratmamakta, aile, din gibi toplumu bir arada tutmaya yarayan kurumlarda çözülmeler yaşanmasına neden olabilmektedir” (Gökulu, 2010). Kent yaşamında kültürel değerlerde çözülme söz konusudur. Kırsal kesime göre daha bireyci davranışlar sergilenmekte ve geleneğe mesafeli durma durumu mevcuttur.
Modernleşen toplumda kentler üretim özelliği ile ön plana çıkmaktadır. Sanayileşmenin getirdiği istihdam kentlerin çekici bir özelliği olmuştur. Bireyler aktif çalışma hayatına dahil olma amacıyla kentlere göç etmektedir. Bu bağlamda kentler kapitalist üretimin yarattığı birer rekabet alanlarına dönüşürler. Bunun yanı sıra hizmet sektörünün etkinliği de kırsaldan ayrılan bir özelliktir. Kentler kaliteli yaşam tanımının öznesi haline gelmiştir. Kentler fonksiyonel açıdan birer ekonomik birimler iken, siyasetin de merkezi konumundadırlar. Yerel ve ulusal siyaset kentlerde şekillenmektedir.
Kente göçün artması ve nüfus birikimi kente özgü bazı sorunları gündeme getirmektedir. Bu sorunlar; alt yapı ve ulaşım sorunları, konut eksikliği, alan yetersizliği, gecekondulaşma, işsizlik, sektörler arası dengesizlik, bölgelerarası kentleşme dengesizliği, çevrenin tahribi, fiziki plansızlık ve yerleşme düzensizliği, gelir dağılımındaki eşitsizlik, sosyal tabakalaşmanın veya sınıflaşmanın artması, kültür değişmesi ve boşluğu, planlama ve yönetim sorunları (Es ve Ateş, 2004).
Türkiye’de Kentin Dönüşümü
Türkiye’de kentleşmeyi başlatan olay çoğu ülkede olduğu gibi sanayi devrimidir. Sanayi tipi üretime geçiş ve tarımda makineleşme, kentleri göç çeken merkezler haline getirmiştir. Kırsal yaşamda toprağı insan iş gücü ile işleyen bireyler makinelerin gelişiyle geçim kaynaklarını yitirmiştir. Böylece Türkiye’nin kır-kent ayrımı başlamış ve iç göç hareketi hızlanmıştır.
“Batılı ülkelere kıyasla sanayileşme sürecine geç giren Türkiye’nin II. Dünya Savaşı öncesindeki siyasi iktidarlarının temel politikası nüfusun kırda tutulması ve kentleşmenin önlenmesi yönündedir. Ancak küreselleşen bir dünyada sanayileşmeyle paralel yürüyen kentleşmeyi engellemek mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla Türkiye de bu kentleşme süreci içinden geçmektedir” (Yılmaz E. Çiftçi S., 2011, s. 1).
Cumhuriyetin ilk yıllarında kentler Osmanlı’nın mirası olarak görülen, dar sokaklar ve ahşap evlerden oluşan mahalleler olarak görülmektedir. Bu mahallelerde komşuluk ve dayanışma ilişkileri güçlüdür (Sönmez, S, Balcı, D., 2018). Ancak kentler farklı kültürlerden göç aldıkça, bağlılık duygusu azalmıştır. Ayrışma ve bireyselleşme artarak toplumsal dayanışma sağlanamamıştır.
Türkiye’de kentleşme olgusuna bakıldığında kentin sanayileşme ile geliştiği ve kentleşmenin kırdan kente göçle birlikte hızlandığı görülür. Türkiye’de ilk kez 1950 ve 1960’lı yıllarda hızlı bir kentleşme görülmüştür (Tekeli, 2009, s. 116). Dönemdeki uluslar arası politikalar ve batının öncü kabul edilmesi kentlerin ön plana çıkmasına neden olmuştur. Kentleşme Türkiye’nin modernleşme politikalarından biri haline gelmiştir.
1940 yılında başlayan kentleşme süreci kentlerde önemli problemler ortaya çıkarmıştır. Kontrolsüz yapılaşma ve yoğun nüfus birikimi kentlerin temel sorunu haline gelmiştir. Kente tutunmaya çalışan kırsal göçmen, direk kent merkezine yerleşmekten ziyade tampon bölge olarak gecekonduları oluşturmuştur. “1948 yılında, büyük kentlerde 25-30 bin gecekondu bulunuyordu. 1953 yılında, gecekonduları ilgilendiren 6188 sayılı yasa çıktığında, gecekondu sayısı 80 bini bulmuştu.Bu sayı, 1960 yılında 240 binden, 1983 yılında 1.5 milyona yükselmiştir” (Keleş, 2006).
1945’li yıllarda çok partili döneme geçiş ile birlikte İstanbul’da modern şehircilik modern şehir kurma amacıyla geniş caddeler açılmış, birçok tarihi eser tahrip edilmiştir. Böylece modern kentin yıkıcı yüzü Türkiye’de ilk defa ortaya çıkmıştır (Özden, 2008). Kentleşme hareketi geleneksel mahalleyi yıkmaya çalışan bir anlam kazanmış ve toplu konutlaşma kavramı doğmuştur. Şehir düzenleme işini yüklenecek olan belediyeler yapılandırılmıştır. İmar hakkı elde eden belediyeler bir kentin kuruluşunda peyzajı önemsemişlerdir.
1980’lere kadar gecekondulaşmaya müdahale edilmemiştir. Bu tarihten itibaren gecekondular kentin istenmeyen mekanları olarak görülmüştür. Ekonomik yönden alt gruplara dahil olanlar istenmemeye başlanmıştır. Böylece kentlerde hem mekansal hem de toplumsal anlamda ayrışma meydana gelmiştir. “Modern kent ideali perspektifi içerisinde ele alınan gecekondu problemi, sosyal şartları anlamaya yönelik analizlerin yapıldığı bir olgu olmaktan öte, kente yakışmayan, modern kent ülküsü ile bağdaşmayan, sanayileşme ve kalkınmayı zedeleyici bir unsur olarak dışlayıcı yaklaşımlar içerisinde değerlendirilmiştir” (Uğurlu, 2010)
Artan kentleşme oranı ülkede ciddi bir konut talebi doğurmuştur. Talebi karşılamak amacıyla 1984 yılında Genel İdare dışında Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı kurulmuştur. Sosyal devlet anlayışının da etkisiyle orta ve düşük gelirli ailelere bazı destekler sağlanmıştır. Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı konut destekleri ile gecekonduların önüne geçmeyi amaçlamıştır.
1980’li yıllarda neoliberal politikalar ile kent yapısı büyük bir değişim dönemine girmiştir. Kentler moda ve tüketim merkezleri haline gelmiştir. Yaşam standartlarındaki eşitsizlik artmıştır. “1980’ler ve 1990’lar boyunca Türkiye‟de neoliberal politikalar neticesinde kentsel alanlarda yükselen sınıflar lehine düzenlemelerin gerçekleştiği, kentsel alanın gittikçe daha fazla metalaştığı ve böylelikle kentin kamusal mekânsal varlığının aşındığı gözlenmiştir” (Akarçay, E , Suğur, N, 2016, s. 7). Alışveriş merkezleri her kentin merkezinde konumlanmaya başlamıştır. Marka ve moda çılgınlığı kentli olmanın gereği haline gelmiştir. Kentler tüketici çekim merkezleri ve eğlence mekanları olma özelliği göstermiştir.
90’lı yıllar kentlerin yaşam biçimlerinde büyük dönüşümlerin yaşandığı yıllardır. Kentlerin çeşitli bölgelerinde inşa edilen siteler ayrı ayrı kentler oluşturmaya başlamıştır. Kendi kendine yeten, modern tasarıma sahip, altyapısı, donatısı, trafik ve park sorunu kendi içinde çözümlenmiş olan bu yeni imarlar nüfusun büyük bir çoğunluğunun yerleşim tercihi olmuşlardır (Özden, 2011, s. 9).
2000 yılından itibaren nüfusun büyük çoğunluğu kırı terk etmiş, kentlerde yaşamaya başlamıştır. Bu dönüşümü yalnızca mekansal bir dönüşüm olarak ele almak eksiktir. Bu dönüşümün sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel boyutları mevcuttur. Türkiye’de kırdan kente göç toplumsal yapıda bazı değişikliklere sebep olmuştur. Kentlilik kimliği dini ve kültürel öğeleri geri plana atmayı gerektirmektedir. Öyle ki toplumsal dayanışma ve birlik bilinci kırda bırakılıp gelinmiş gibidir. Dikey yapılaşmayla beraber hemşerilik ve komşuluk ilişkileri zayıflamıştır. Daha bireyci ve faydacı kişilikler ortaya çıkmıştır.
2012 yılında hükümetin bir projesi olarak “Kentsel Dönüşüm” kavramı hayatımıza girmiştir. “Kentleri özellikle fiziksel anlamda değiştirmeyi ve dönüştürmeyi hedefleyen kentsel dönüşüm projelerinin amaçları, kentin yapılaşma ve imar bakımından sıkıntılı bölgelerine çözüm bulmak, kaçak yapılaşmanın önüne geçmek ve teknik ve sosyal altyapısı tamamlanmış sağlıklı konutlar üretmektir. Kentlerin karşılamayacağı oranda nüfus artışı ve göç düzensiz, çarpık kentleşmeyi; teknik altyapı ve sosyal donatı alanlarının yetersizliğini; trafik sorununun büyümesini ve tüm bunlara bağlı olarak kamu asayişinin bozulmasını beraberinde getirdiği tespiti ile çözüm olarak, kentsel dönüşüm projeleri başlatılmıştır” (Koçak, 2011). Kentsel dönüşüm projesi fiziki yapıyı temel alan bir projedir. Eskimiş yapıları tazelemek amacıyla yola çıkmaktadır. Ancak bir kentin tarihi dokusunu değiştirmenin, kültürel kimliğinde bozulmaya yol açabileceğini unutmamak gereklidir.
İlgili İçerik: Kent Sosyolojisi
Sonuç
Kentler insanlık tarihinde ortaya çıkış dönemleri itibariyle çekim merkezleri olmuşlardır. Sunulan hizmetlerin yoğunluğu ve istihdam olanakları kent merkezlerini kırsaldan daha refah hale getirmiştir. Türkiye ciddi toplumsal dönüşümler yaşayan bir ülkedir. Osmanlıdan Cumhuriyete geçiş ile başlayan yapısal değişimler günümüzde halen devam etmektedir. Dönüşümün merkezlerini kentler ve kent yaşamı olarak belirlemek yerindedir. Türkiye modernleşme süreci öncesinde tarımın dolayısıyla kır yerleşiminin ön plana çıktığı bir ülkedir. Ancak sanayileşme, batılılaşma, tarımda makineleşme gibi sebeplerden ötürü kır alanları terk edilmeye başlanmıştır. İç göç hareketleri kent merkezlerine doğru olmuştur. Kentler, Türkiye’nin refah devleti olduğunu kanıtlamaya çalışır nitelikte yapılandırılmıştır.
Kentlerde biriken nüfus Türkiye’de konut talebi, alt yapı sorunları, gecekondulaşma gibi sorunlara yol açmıştır. Gecekondu kavramı iyileştirilmesi gereken geri kalmış mekanlar olarak algılanmıştır. Bu kapsamda alan eksikliği ve görüntü kirliliğini çözmek adına dikey yapılaşmaya gidilmiştir. Kentsel dönüşüm günümüzde halen devam eden bir süreçtir. Kentler sosyal yaşamda da değişikliklere sebep olmuştur. Kırsalda görülen birlik bilinci, dayanışma ve diğergamlık yok olmuştur. Toplumsal bütünleşme ve uyum sağlanamamıştır. Mekansal dönüşüm sürecimiz halen devam etmektedir.
Kaynakça
- Es, M. ve Güloğlu, T. (2004). Bilgi Toplumuna Geçişte Kentlileşme ve Kentsel Yoksulluk: İstanbul Örneği. Bilgi Sosyal Bilimler Dergisi , 79-93.
- Akarçay, E , Suğur, N. (2016). Eskişehir’de Kentin ve Tüketim Mekânlarının Dönüşümü. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 71 , 797-825.
- Arslan, E. (2019). Kent ve Kentlileşme Çerçevesinde Yerel Basında Toplum ve İnsan. Dünya İnsan Bilimleri Dergisi , 99-120.
- Es, M. ve Ateş, H. (2017). Kent Yönetimi, Kentlileşme ve Göç: Sorunlar ve Çözüm Önerileri. Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi , sayı:48.
- Gökulu, G. (2010). Kent Güvenliği Kentleşme ve Suç İlişkisi. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi , 209-226.
- Keleş, R. (2006). Kentleşme Politikası. Ankara: İmge.
- Koçak, H. (2011). Kent-Kültür İlişkisi Bağlamında Türkiye’de Değişen ve Dönüşen Kentler. Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, II , 259-269.
- Özden, P. P. (2008). Kentsel Yenileme: Yasal-Yönetsel Boyut, Planlama ve Uygulama. Ankara: İmge Kitabevi.
- Özden, P. P. (2011). TÜRKİYE’DE KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN UYGULANABİLİRLİĞİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi , 35.
- Sönmez, S, Balcı, D. (2018). Seni Saraylarda Yaşatacağım..Türk Sinemasında Mahalle ve Kentin Dönüşümü. Sanat ve Tasarım Dergisi 8 , 186-206.
- Tekeli, İ. (2014). Kent, Kentli Hakları, Kentleşme ve Kentsel Dönüşüm. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
- Tekeli, İ. (2009). Modernizim, Modernite ve Türkiye’nin Kent Planlama Tarihi. Tarih Vakfı Yurt Yayınları: İstanbul.
- Uğurlu, Ö. (2010). Türkiye Perspektifinden Kent Sosyolojisi Çalışmaları. İstanbul: Örgün Yayınları.
- Yılmaz E. Çiftçi S. (2011). Kentlerin Ortaya çıkışı ve Sosyo-Politik Açıdan Türkiye’de Kentleşme Dönemleri. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi , 252-267.