Bir filmin; izleyicileri izleyen konumundan çıkarabildiği ölçüde topluma karışabildiği söylenir. İnsana bir şeyler katabildiği ölçüde gerçekliğe kavuştuğu, bizden olduğu ifade edilir. Bir filmin asıl amacı eğlendirmek, gerçeklikten uzaklaştırmak değil aksine sizi seyirci koltuğundan alıp gerçekliğin tam merkezine yerleştirmek olmalıdır diyenler de çoktur. Kemal Sunal’ın filmleri ise hem seyirci koltuğundakileri güldürebilmeyi başarmış hem de yer yer seyircileri koltuklarından kaldırarak asıl gerçekliğe sırtlarını dönmelerini engellemiştir. Kemal Sunal tüm filmlerinde aslında toplumu anlatmıştır. Sokağa çıktığımızda göreceğimiz tipler, kültürler, gelenekler vardır Kemal Sunal’da. Bu gerçeklik bizi rahatsız edebilirdi eğer ustalıkla işlenmiş bir senaryo, oyunculuk ve sanata olan saygı olmasaydı. Asıl gerçeklik güldürü sanatıyla harmanlanmasaydı toplum beyaz perde de kendisini izlemek istemezdi. Toplumun acı gerçeklerini yüzüne tokat gibi indirebilmek şu an burada bu yazıyı okuyan herkesin yapabileceği türden bir olaydır. Gerçekliği masanın tam orta yerine koyup üstüne bir de sizi güldürebilmek ve masadan kalkınca da dönüp kendi gerçekliliğinizi sorgulatabilmek ise Kemal Sunal’a özgü bir olaydır. Ben burada Kemal Sunal’ın baş yapıtlarından biri olan Kibar Feyzo’yu analiz edeceğim. Filmin konusu ağalık kavramı üzerinden işlemektedir. Askerden yeni dönen Feyzo’nun evlenmek ve kendi aile düzenini kurabilmek için Maho Ağa’dan izin istemesi ağalık kavramının ehemmiyetini gözler önüne sermektedir. Ağalık kavramının hüküm sürdüğü bir yerde evliliklerin de sevdik evlendik şeklinde olmayacağı aşikâr bir durumdur. Filmde de buna sıkça değinilir. Filmin baş karakteri Feyzo, sevdalandığı kadınla evlenebilmek için başlık parasını biriktirmiştir. Başlık parası özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerinde sıkça rastlanılan bir kültürdür. Filmde kadının bir meta haline getirildiğine şahit olmaktayız. Kadın hizmetçi konumunda yer almaktadır. Aile evinde veya evlenip gideceği eşinin evinde çocuk doğurmak, çocukların bakımını sağlamak ve evin büyüklerine hizmet etmek başlıca görevleri arasında görülmektedir. Kadın oradan oraya sürüklenmekte ve bu normal karşılanmaktadır. Kadın alınıp satılabilen bir ürün haline gelmiştir ve hatta öyledir ki filmin baş karakteri Feyzo’nun eşi erkek çocukları olunca iç çekerek keşke kız olsaydı, satardık para ederdi başlık paramızı tamamlardık ifadelerini kullanır. Filmin seyrine göre ilerlemeye devam edelim. Feyzo, evlenmek istediği kadının babasının başlık parasını kafasına göre artırması ve hatta kızını açık artırmaya sunması nedeniyle başlık parasını toparlayamayınca baba ağadan izin almak koşuluyla senetle kızını Feyzo’ya verebileceğini söyler. Burada tekrar ağalık kavramının ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Ağalık kavramı kapitalizminden önceki tarım toplumlarında ortaya çıkan hiyerarşiyi temsil eder. Bu açıdan her ne kadar günümüzde ağalık kavramına pek rastlanılmasa da patron işçi ayrımında esintileri devam etmektedir. Ağanın “aganın pohunun üstüne poh olur mi” sözünü argodan ayırdığımızda kalan tek şey sınıfsal ayrımdır. Aşağılamaktır, kendi dışkısını dahi alt sınıftan üstün görmektir. Kibar Feyzo sonunda ağadan izni alır iş gelir senetleri imzalamaya bu kısımda şöyle bir cümle dikkat çeker; “senetlerin hepsi ödenene kadar malın mülkiyeti babasına kullanma hakkı kocasına aittir”. Bu cümlede kadının adı yoktur ama filmi bilmeyen bir insana dahi bu cümleyi söyleseniz kadından bahsedildiğini anlaması çok da zor olmayacaktır. Kadının bir adı yoktur bu filmde. Filmde yansıtılan kültüre göre gerek de yoktur. Kadın öyle bir konumdadır ki ‘bir kadın alacağımıza öküz alırık’ kıyasına kadar varmaktadır bu iş. Kendisi için değil ağa için çalışmalarına, toprakların asıl sahibi olmamalarına rağmen böyle bir cümlenin sarf edilmesi ise köylünün iktisadi anlamda yerine getirmesi gerektiği yükümlülüklerinin ne kadar hayati olduğunu da bizlere göstermektedir. İki büyük anlamı barındıran bu küçücük cümle köylünün kendisinden ne kadar kopuk olduğunun yani kendisine ne kadar yabancılaştığının da bir göstergesi aslında.
Bu filmde mübalağa sanatı kullanılmamıştır, gönül isterdi ki kullanılsın. Bunların hepsi mübalağa olsun. “Aman canım nerede görülmüş böyle şey” diyebilecek kadar kadın özgürlüğünü yaşayabilmiş, kadının adını duyabilmiş, işçi haklarını koruyabilmiş olsak. Filmin baş karakteri Kibar Feyzo, köyün ağasıyla ters düşünce başlık parasını toplayabilmek için şehre gider. Köyden kente yaşanan göç sırasında baş karakterimiz adapte sorunu yaşar çünkü bir kültür birliğinden söz edebilmek mümkün değildir. Bu şehirde kadının da, işçinin de bir adı vardır. Hakları, özgürlükleri vardır. Feyzo gördüklerine, duyduklarına şaşırır. Başlık parasının gereksizliğini öğrenir. Kadın mal mı ki alınıp satılsın düşüncesiyle bir aydınlanma yaşar. Bu düşünceyi acilen kendi köyüne de yetiştirmesi gerekmektedir ki insanlar sevdikleriyle kavuşabilsin. Kendi kanaatimce para çok kolay kazanılabilen bir meta olsaydı, kadının mal olarak görülmesi sona ermezdi. Burada düşünülen kadın özgürlüğü değil, ceplerin boş olmasıydı. Cepler boş çünkü daha önce değindiğimiz gibi bir ağamız var bu köyde. Bu ağa da köyde yaşayan herkesin sahibi konumunda. Buradaki işçiler ağa için bir mızraktan bir traktörden farksız anlayacağınız. Filmde de değinildiği gibi rızkları ağanın eliyle dilleri arasında. Ağa git derse giderler, ağa yapma derse yapmazlar. Ağa yaşamak için doğar köylülerse yaşatmak için. Köylüler ağanın her dediğini yapmak mecburiyetindeler çünkü eğer yerine getirilmezse ağa topraklarını geri alabilir. Ayrıca ağa devletle toplum arasında bir aracı görevini üstlenmektedir. Bunu filmde de şehirden gelen devlet yetkilisinin ağadan bilgi alma sahnesini gördüğümüzde idrak edebiliriz. Türkiye’de şehir yaşamıyla köy yaşamındaki ayrılık uzun yıllar devam etmiştir. Modernleşme politikalarının yeterince yaygınlaşamamasının bir getirisi olan bu durum toplumdan birçok şeyi götürmüştür. Ağanın o zamanın Türkiye’sindeki konumunu özetlemek gerekirse bir devlet nasıl ki bir ülkeyi kendi düşünceleriyle, ideoloji ve hukukuyla yönetiyorsa, ağa da bir köyü kendi düşünceleri, ideolojisiyle yönetmektedir. Ağa köyün devletidir. Devlete karşı eylenen tüm eylemler engellenmelidir. Toplum yeni düzen kurmamalıdır, düzene başkaldırı engellenmelidir. Bu yüzden en basit örnekle Kibar Feyzo’nun şehirden öğrenip geldiği umumi tuvaletten para kazanma gibi bir girişim hızla engellenmiştir. Bu girişimlerin engellenmemesi devletin yani ağanın iktidarına bir gölge olacaktır. Kibar Feyzo, şehir yaşamını anlamaya ve şehir yaşamına uyum sağlamaya çalışırken faşizm kavramıyla tanışır. Halkın duvarlara yazdığı yazıların anlamını kavramaya çalışır. Faşizm kavramı ve köyünün ağasıyla arasında bir bağlantı kurmaya çalışması ve faşizmi ağayla özdeşleştirebilmesi Feyzo’nun kendi faşizmine başkaldırı yapabilmesine bir olanak tanıdı. Kendi köyünde de bir şeylerin değişebileceği umuduyla halen başlık parasını tam olarak toparlayamadan köyüne dönen Feyzo, köyünde bir aydınlanmayı başlatacak girişimde bulunur. Tabi bu göründüğü kadar kolay bir şey değildir. Şehirden kopuk bir hayatta yaşayan, insan haklarından, kadın haklarından, işçi haklarından bir haber olan köylüleri bilinçlendirebilmek ve en önemlisi örgütlendirebilmek için cesaretlendirmek öyle göründüğü gibi kolay bir iş değildir. Kibar Feyzo’da mahkeme salonunda buna şu sözlerle değinir; “Biz maraba doğmuşık hakim beyim hakkımızı aramayı unutmuşık” Halkı; başlık parasına hayır, kadın bir mal değildir, herkes sevdiğine varsın gibi sözlerle örgütleyen ve eyleme hazırlayan girişim başarısızlıkla sonuçlanır. Kibar Feyzo’nun tekrar şehre gitmesi yasaklanır. Şehir düzeniyle köy düzeninin birbirine karışması ağanın rahatını bozmuştur. Şehir ve köy yaşamı arasındaki bu derin ayrılık Türk Medeni Kanunu’nun geniş çapta bir etki yaratamamasından ileri gelmektedir bana göre. Kanunlara göre yasak olan başlık parasının köy kültüründe halen geçerli olması, ağalık kavramının ehemmiyeti gibi durumlar bunu gözler önüne sermektedir. İkinci ayaklanma ise köylülerin Çukurova’da çalışma istekleri fakat ağa tarafından bunun reddedilmesiyle birlikte gerçekleşir. Artık düzeni değiştirme istekleri diğer ayaklanmaya göre daha şiddetlidir. Köylülerin önünde artık hiçbir engel durmamalıdır. Bir ayaklanma ve tezahüratlar eşliğinde köyü terk etmeye karar veren köylüyü Maho Ağa durdurur. Bu karşı geliş karşısında filmimizin baş karakteri Kibar Feyzo, Maho Ağa’yı öldürür. Bu düzenin artık son bulduğuna inanan köylüler sevinç içerisindedir.
Bu sahneden sonra filmin ilk ve son sahnesi olan yere gelinir; Kibar Feyzo mahkeme salonunda. Burada sarf ettiği sözler adeta filmin diğer bir tabirle bir kültürün özetidir aslında; “Maho ağa ölmüştir. O ölmüştir başka ağa gelmiştir köyümüzün başına. Haber almışam herkes Maho ağayı arar olmuştır. Bu işin sonu neye varır ben bilmirim. Sen devletsin sen bilirsin. Gayri hükmü sen ver kurban, SUÇ KİMDE ?” Bir ağacın tüm dallarındaki meyvelerini toplamak o ağacın tekrar meyve vermeyeceği anlamına gelmez. Bir sistemin asıl kaynağına inmemek, asıl nedenlerini sorgulamamak yani bir toplumdaki sorunlara sosyolojik bakış açısıyla yaklaşamamak sistemin daha da güçlenmesine neden olur. Bir ağacın meyvelerini kopardınız diye o, ağaç olmaktan vazgeçmedi, siz de o meyveleri yiyebildiniz diye ağacın bütün meyvelerine sahip olmadınız. Bir toplumu bilinçlendirmeden yapılan her türlü girişimin sonu yok edilmek istenilen ideolojilerin şahlanarak ayağa kalkmasıyla son bulur. Maho Ağa öldü fakat ağalık sistemi halen ayakta. Ağalık kültürünü benimseyen köylü ayakta. Maho Ağa öldü fakat Maho Ağa’nın yansıttığı kültür kafalarda. Haklarının olduğunu idrak edemeyen, kendilerinin yönetilmesine muhtaç olan kısacası maraba muamelesi görmeye alışmış bir toplumun başını kesmek; kültürü, ideolojiyi yok etmeyecektir. Bütün ülkelerde birdenbire çıkagelen diktatörler bile aslında halkın gizli isteklerinin bir eseridir. Adolf Hitler’in Alman ırkını kutsal bir ırk olarak düşünmesi Almanların gizliden gizliye savundukları bir konudur aslında. Adolf Hitler’in yok oluşu Almanya’ya tekrar bir Adolf Hitler’in gelmeyeceğini garanti etmez. Bunun için, toplumu düşünmeden atılan her adım geri tepecektir. Toplumun düşüncelerini tartışmak, süzgeçten geçirilebilmek gerekir. Süzgeçten geçirilmeyen her kötü düşünce bir toplumun veya devletin ilerlemesi hususunda engel barındırır.
Bunlardan ayrı olarak değinilmesi gereken bir diğer önemli hususta; filmde baş karakterimiz Kibar Feyzo’nun tam da Türk geleneklerine uygun davullu zurnalı düğünü esnasında gördüğümüz ve oldukça basit görünen fakat derin bir sınıf ayrımını simgeleyen bir yeni baş karakterimiz ortaya çıkar; fötr şapka. Türk kültürüne göre bir erkek evlenme çağına geldiğinde kendisine uygun bir kızı bulup son aşama olarak davullarla, zurnalarla yapılan bir düğünle tanıdık tanımadık herkese evlendiğini duyurması beklenir. Bu evlilik çağına gelen bir erkeğin kültürel faaliyetinin son aşamasıdır. Kibar Feyzo da tam olarak bu kültürel aktiviteyi gerçekleştirmek istemiştir. Kibar Feyzo düğününde halay çekerken Ağa düğünü ziyarete gelir. O sırada Kibar Feyzo’nun şapkasının kendi şapkasından daha yeni ve kaliteli durduğunu fark ederek sinirlenir ve Feyzo’yu cezalandırır. Kibar Feyzo’nun ağaya özenerek takmış olduğu bu şapka ağayla arasındaki sınıf ayrılığını gölgelemektedir. Ağanın bir devlet olduğunu söylemiştik. Bir devletin hegemonyasını parçalayabilecek herhangi bir yenilik, herhangi bir düşünce ya da bir kültürel içerik acilen engellemelidir. Ağanın iktidarına gölge düşürecek bir nesne dahi sorundur. Ağa biliyor ki iplerin ucunu bir kez kaçırırsa ağaçları kökten kesiliverir. Bu yüzden ağalar, diktatörler, düşünmeye ve yeniliğe karşı olan her türden yönetim mevcut düzeni koruyabilmek için zor kullanmaya mecbur kalabilir.
Kaynakça
Atıf Yılmaz, “Kibar Feyzo” (1978; https://www.imdb.com/title/tt0252597/?ref_=ext_shr_lnk ).