Giriş
Kentleşmenin tarihsel süreçte hızlı bir şekilde yayıldığı İstanbul şehri üzerine çekilen bu belgeselde, İstanbul’un günümüze kadar nasıl kentleştiği, kentleşme sürecinde nelerin zarar gördüğü, doğru planlanmayan kentsel dönüşümün nasıl sorunlara yol açtığı gibi birçok sorunun cevabı işlenmiştir. Bu analizde, Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir belgeselinin kent sosyolojisi kavramları bağlamında incelenmesi ve yorumlanması yapılmıştır. Kentleşmede devletin politikaları ve planlamaları nedeniyle mağdur kalan insanların, ekonomik anlamda güçlük yaşayan ve kentsel dönüşüm adı altında yapılan yıkımlar nedeniyle evlerini kaybeden insanların sosyolojik olarak anlamlandırılması hedeflenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kentleşme, Kentsel Dönüşüm, Kent Sosyolojisi, Neoliberal Kentleşme
Yöntem
Belgeselin analizi yapılırken içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Belgeselin dikkatli izlenimi ve incelenmesi üzerine içinde bulundurduğu konuları ele alarak yorumsamacı paradigma ve eleştirel paradigma çerçevesinde analiz edilmiştir. Temel problem, belgeselde geçen İstanbul şehri üzerinden kentleşme sürecinde ekonomik, sosyal, eğitimsel, mimari, çevresel, kültürel ve toplumsal tabakalaşma bakımından meydana gelen sorunlardır. Bu sorunların temel sebepleri yorumsamacı ve eleştirel yaklaşımla ele alınmıştır.
Belgesel Seçimi: Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir
Kentleşme ve Getirdikleri
Kent kavramıyla beraber, toplumda her alanda meydana gelen değişmelerin mutlaka sosyolojik-psikolojik bir getirisi olmuştur. Sanayileşmeyle birlikte heyecan ve yenilik dolu yeni yaşam koşulları, kırdan kente gelen göçlerle birlikte oluşan kentleşme ve insanların endüstriyelleşme ile ortaya çıkan yeni sektörlere yönelimleri toplumda tümüyle kökten bir değişime neden olmuştur. Değişim, yeni bir şeyler anlamına gelse de bazen değişimle birlikte olumsuz şeyler de gelir. Belgeselde işlenen İstanbul şehrinin kentleşme süreci sonucunda meydana gelen sorunlar da kentleşmenin temelde olumlu bir anlam içermesinin altında yatan yıkımları gözler önüne sermiştir. Neoliberalist kentleşme planlamalarıyla birlikte insanların barınma, eğitim ve sağlık gibi temel haklarının ellerinden alınmasına göz yuman bir kentleşme meydana gelmiştir. İstanbul’un Ayazma’da olduğu gibi birçok mahallesi ve bölgesinde ‘Kentsel Dönüşüm Projesi’ kapsamında yapılan yıkımlar, ev sahiplerinin mağduriyetine rağmen gerçekleştirilmiştir. Belgeselde örnek olarak ele alınmış olan Ayazma’da mağduriyet yaşamış insanlar, ekonomik olarak güçsüz durumda oldukları için yeniden ev sahibi olamamıştır. Ailelerin küçük çocukları eğitimden yoksun kalarak çalışmak zorunda kalmıştır.
Burada ekonomik gelir eşitsizliğinin izlerini net bir şekilde görebilmekteyiz. Toplumun kapitalist sistem içerisinde tabakalara bölünmüş insanları, devletin hak olarak tanıdığı temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz duruma gelmiştir. Devletin, “ülkenin yaşam standartını yükseltmek” adı altında ‘rant’ geliri kazanmak amacıyla yatırım yaptığı kentsel dönüşüm projeleri, konut, köprü, yol imarları toplumun gelir dağılımındaki eşitsizliğiyle sosyal, kültürel ve birçok alanda başarısızlığa sebep olabilmektedir. Sosyal devlet anlayışından uzaklaşan bir konutlaşma ve kentleşme insanların asıl hakkı olanlara sahip olmasını engellemektedir. Toplumda tabakalaşma var oldukça konutların kent içindeki coğrafik konumlarını bile etkileyen zengin-fakir ayrımı, insanları birbirine yabancılaştıracaktır. Zengin olarak nitelendireceğimiz insanların yaşam alanları, eğlence alanları, eğitim alanları ve sağlık alanları dahi fakir insanlarınkilerden farklı olmuş ve olacaktır. Fertlerin sayısına bağlı olarak aralarındaki farklılaşma artmış; ekonomik ve sosyal statü, zevkler ve değerler gibi birçok açıdan birbirlerinden ayrı gruplar oluşmuştur. Buna bağlı olarak kent ortamında toplumsal münasebetlerin karakteri de değişerek fertler arasındaki ilişki gayri şahsi, yüzeysel, geçici, kısa süreli ve parçalı olmaya başlamıştır. (Yörükhan’dan akt. Yılmaz,2004:256). Bu parçalı ilişkiler beraberinde biz duygusunun kaybına, beton yığınları arasında yaşayan, her gün işe gidip gelen bireyci odaklı zihinlere neden olacaktır. Bu yabancılaşmaya örnek olarak belgeselde konu edinilen İstanbul’daki konutlaşma durumunu ele alırsak bugün Toki olarak bilinen ‘sosyal konut’ planlamaları yapan kurumun gerçekten sosyal bir konut inşa ettiğini söyleyebilir miyiz?
Sosyal konut kavramı sosyalleşme, bağlılık, komşuluk ve samimiyet içeren bir yapılanma çağrışımında bulunmaktadır. Ancak 15-20 katlı apartmanlar inşa edildikten sonra insanların komşuluk ve sosyalleşme kavramlarından uzaklaştığı hatta alt katında oturan kişinin adını bile bilmeyen insanların olduğu bir konutlaşma meydana gelmiştir. Sosyal konutlar aslında toplumun sosyolojik olarak birbirinden kopuşunu inşa etmiştir. Üstelik yalnızca orta sınıfın almaya imkân bulabileceği fiyatlarla bu konutlar yine eşitsizliği barındırmaktadır. Belgeseldeki Ayazma mağdurları daha sonradan Toki konutlarına yerleşmesiyle hâlâ ekonomik sıkıntılar çektiklerini ve evlerinin parasını karşılayamadıklarını bildirmişlerdi.
Sözde kentsel dönüşüm adı altında yıkılan evlerin yerine yüksek katlı rezidanslar, alışveriş merkezleri vb. beton yığınları dikilerek Ayazma’daki gibi birçok semt ve mahallede insanlar mağdur edilmiştir. Rant geliri nedeniyle onay ve yetki verilen müteahhitler, mimarlar ve iş adamları televizyon reklamlarında yeni bir yaşam inşa ediyoruz, balkonda bahçe yapacağız, havuzlu siteler inşa ediyoruz şeklinde pazarlama taktikleriyle toplumda hayır işi yaparcasına hoş karşılanmaktadır. Belgeselde örnek olan Ali Ağaoğlu’nun inşa ettiği rezidanslardan aldığı kâr ile memnun olduğunu görmekteyiz. Bu şekilde birçok kazanç sağlayan insanlar, insani duygulardan ve etik ilkelerden uzaklaşmaktadır. Etik bir yaklaşımda herhangi bir yapı projesi inşasında bir tane bile olsa zarar gören canlı varsa o zararı engellemek veya telafi etmek gerekmektedir. Fakat kentleşmenin böylesi oluşan zararın sosyolojik, ekonomik, eğitimsel, sağlıksal yönlerini görmezden gelebilmektedir.
Kentte Ulaşım
İstanbul’daki kentleşmenin başka bir sorunu olan ulaşım, yeterli gelmemekle birlikte artan nüfusla birlikte daha da büyümektedir. Belgeselin bir bölümünde dünyadaki bazı kentler ile karşılaştırılan İstanbul’da Toplu Taşıma Araçlarının varlığı, kullanımı ve teşvikinde büyük problemler vardır. Toplu ulaşımda raylı sistemlerin yetersizliği İstanbul’da araç trafiği sorununu doğurmaktadır. Kentin var olan köprü çevrelerinin yerleşim olarak kullanıldığı bu bölgelerde hızlıca nüfus artışının yaşandığını anlatmaktadır. Bu bölgelerde artan nüfusla ulaşım daha da kilitlenen bir noktaya varmaktadır. Herhangi bir yolun yapılışından sonra şunu gözlemleyebiliriz ki o yolun yakın çevresinde yeni yapılanmalar meydana gelmiştir. İstanbul’un köprü ve yol yapımlarından sonra yerleştiği coğrafi bölgelerin daha da yayıldığı gözlemlenmiştir.
Kentleşme ve Doğal Çevre
Kentin oluşumunda yalnızca gecekondu mahalleleri değil, canlı bir varlık olarak ormanlar ve birçok doğal yapılar da yıkılmakta ve doğadan sökülmektedir. Metropoliten kent büyük parçalar halinde büyümüş kentin kuzeyindeki ormanlarda büyük kara delikler açılmıştır. Daha önceki dönemde başlayan ormanlara yönelik bu saldırı sadece lüks konut siteleri yada gecekondular tarafından değil, bazı büyük sermaye gruplarının kurduğu özel üniversiteler yada özel okulların gelişimi şeklinde de olmuştur (Öktem,2011:37). Üst sınıftaki ve orta sınıftaki insanların evlerini yüksek konfor sahibi olarak gördüğü ısınma, su, elektrik, gider sistemleri yanında betondan oluşan bu evleri doğallaştırmak için yapılan mini-bahçeler yapay bir oluşumdur. Mimarlar doğal oluşumları yok ederek dikilen rezidans ve apartmanlarda yapay bitkilerle bahçeler yaratarak insanların doğaya olan özlemini giderme amacı gütmektedir. Kenti ağaçlardan, topraktan, sudan ve insanları canlı tutacak doğallıklardan ayırarak plastiklerle, egzoz ve fabrikadan çıkan karbondioksitle, suya karışan her türlü kimyasallarla git gide kirlenen bir kente dönüştürmektedir. İnsanların kentin beton yığınları içerisinde nefes alabilecekleri, enerji depolayabilecekleri alanlar bile artık kirlenmiştir. Belediye tarafından korumaya alınması gereken ormanlar kentin beton yığınlarına dönüşmek için kesilmektedir. İnsanların kentlileşme ile birlikte bunu hayal etmediklerini ve bu durumun ne kadar kötüye gidebileceğini görmekteyiz.
Sonuç
Belgeselde İstanbul kenti üzerinden örneklenen tüm sorunlar; öncelikle sosyolojik, kültürel ve psikolojik anlamda da insanları etkilemektedir. Rant gelirinden kazanç sağlamak adına, kentin insanlarına ve doğaya yapılan bu etik olmayan davranışlar, sosyal devlet anlayışından uzak tamamıyla neoliberalist politikaların meyvesidir. Temel problemin ne olduğunu ve aslında doğru ve etik bir kentleşme için yapılması gerekeni görüyoruz ki şu andan çok uzakta kalmıştır. Kentin her anlamda sağlıklı bir yapılanmaya ihtiyacı vardır. Kentsel yaşam alanlarının var olduğu, kentsel dönüşümün insanları etiketlemeden ve ötekileştirmeden yaşadığı mekânın iyileştirilerek, yaşayanların borçlandırılmadan kentin merkezlerinde yaşamlarını sürdürebilecekleri, uluslararası sermayenin azgelişmiş ülkeler üzerinde uyguladıkları neoliberal politikalardan uzak, dolayısıyla sınıf ve sosyal devlet odaklı ekonomik ve toplumsal politikaların uygulanması en önemli çözüm ve çıkış yolu olarak kabul etmek olanaklıdır (Altındal,2020:2225).
Kaynakça
- ALTINDAL, Y. Kentsel Adaletin Temsil Edil (e) memesi Ekseninde Ekümenopolis (Ucu Olmayan Şehir) Filminin Sosyolojik Okuması. OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 15(23), 1-1.
- Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Yayınları, Kent Sosyolojisi, 2013,(pdf).
- İstanbul Üniversitesi Açık Öğretim ve Uzaktan Eğitim Yayınları/Fakültesi, Kent Sosyolojisi,2013,(pdf).
- Öktem, B. (2011). İstanbul’da neoliberal kentleşme modelinin sosyo-mekansal izdüşümleri. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, (44).
- YILMAZ, N. (2004). Farklılaştıran ve ayrıştıran bir mekanizma olarak kentleşme. Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, (48).
Keşfedin: Sosyal Bilimlerde Veri Toplama
Diğer yazılarınızı merak ile beklemekteyiz.