Alt kültür, bir kültür içindeki bir grup insandır. Hakim kültürle bağlantısını koparmadan ancak çeşitli önemli noktalarda ayrılarak gelişen bir kültür “alt kültür” olarak tanımlanır. Yoksulluk alt kültürü de hakim kültürden ayrılan ve kendi içinde gelişerek nesilden nesile aktarımı sağlanan bir kültür biçimidir. Toplumdaki hakim kültürün altında gelişen yoksulluk alt kültürü, sanayileşmeden sonra ortaya çıkmış bir kültür tipidir. Toplumun ikili yapıda olduğunu belirten Türkdoğan’a göre, bu yapının bir tarafında yoksullar, düşkünler ve karanlıktakiler; diğer tarafında ise köşklerde en güzel semtlerde oturanlar, zenginler ve aydınlıktakiler vardır (Türkdoğan, 1996). Bu toplum yapısı sanayileşme ile birlikte de devam etmiştir.
Sanayileşme ile birlikte gelen kentleşme nedeniyle toplumda kırdan kente göçler başlamıştır. Toplumda sanayi imkânlarıyla kentlerde iş bulma umudu içinde kente göç yaygınlaşmıştır. Kırsalda yaşayan kesimin git gide yoksullaştığı ve kentteki sanayileşme getirisi yeni para kazanma yöntemlerinin kırsaldaki insanları cezbettiği bir durum ortaya çıkmıştır. Böylelikle kırsalda tarımla geçinen insanlar sanayileşmeden sonra gelişen kentlerde daha çok para kazanmak umudu içinde kente göç etmeye başlamışlardır. Kırdan göç eden aileler, kentte zaten var olan mahalleler dışında gecekondulaşarak kendilerine ait bir semt oluşturmaya başlamışlardır. Bu gecekondulaşma Türkdoğan’ın aydınlıktakiler ve karanlıktakiler benzetmesini keskin bir şekilde ortaya koyan bir durum olmuştur. Aydınlıktakiler zengin semtlerini temsil ederken karanlıktakiler gecekondu hayatında yoksulluk çeken insanları temsil etmektedir.
Yoksulluğun kentteki gelişiminden söz ettikten sonra “yoksulluk-yan kültürü” kavramından bahsedelim. Yoksulluk-yan kültürü Lewis’in öne sürdüğü bir kavramdır. Lewis kısaca yoksulluk kültürü kavramını iktisadi olarak tanımlamıştır:
“İktisadi bakımdan yoksulluk kültürü; yaşamak için sürekli mücadele, aşağı seviyede ücretler, işsiz ve aylaklar, ustalığa dayanmayan ve ihtisaslaşmamış meslekler, sık sık iş değiştirmeler, düşük satın alma gücü, evlerde yedekte yiyecek yokluğu, ele para geçtiğinde har vurup harman savurma eğilimi, hemen hiç denilecek ölçüde tasarruf imkânı ve sık sık evlerdeki eşyaları rehin verme durumunda kalma gibi tutum ve davranışlardan ibarettir” (Türkdoğan, 1996:18).
Yoksulluk kültürünün sosyal-psikolojik açıdan incelemesinde ise Lewis;
“kalabalık mahallelerde yaşama, tenhalığın olmayışı, sürü hayatı, alkolizm oranının yüksekliği, sık sık fizikî şiddete başvurma, çocuklar için bedenî cezalar, karısını dövmeler, cinsî hayata erken yaşlarda başlama, serbest evlenmeler, evlenmede istikrarsızlık, kocaların aileyi terketmelerinin yüksek nisbeti, ana merkezli (mother centred) aile kuruluşlarına temayül, ana tarafından akrabalığın yaygınlığı, küçük aile guruplarının hâkimiyeti, otoriter olma duygusunun yüksekliği ve ideal olarak aile dayanışması üzerinde olan tesirlikten ibarettir” (Türkdoğan, 1996:18-19).
Yoksulluk kültürünün iktisadi ve sosyal-psikolojik özellikleri olarak sayabileceğimiz bu veriler, özetle toplumda mevcut olan yoksulluğun getirisi olan kültürel özelliklerdir. Toplumda yoksul kimselerin bu kültürel özelliklere sahip olması, Lewis’in toplumda kenarda kalma olarak tanımladığı dışlanma ve toplumdan kendini uzaklaştıran umutsuz insanları temsil eder. Yoksulluk kültürüne sahip insanlar umutsuzluk ve hayal kırgınlıkları içerisinde duygular barındırmaktadır. “Kısacası, yoksulluk-kültürü, yoksulluktan farklı olarak, sosyal kültür alanı içinde, fertlerin ortak değer ve inançlarını aksettirdiği için nesilden nesile hususiyetini devam ettirir. Bu sebeple, ‘yoksulluk-kültürü’nü yok etmek, ‘yoksulluğu’ yok etmekten zordur” (Türkdoğan, 1996:20).
Yoksulluk kültürü bireylere, karamsarlığa ve umutsuzluğa iten bir duygu durumunu aşılamaktadır. Bu duygu durum neticesinde bireyler yoksulluklarını kabullenen ve ne yaparsa yapsın yoksulluktan kurtulamayacağını düşünen bir zihniyete ulaşmaktadır. Bireylerin yoksulluk kültürünün getirisi olan kaderci anlayışa tutunması, o bireyler için yoksulluktan kurtulmaya çaba göstermenin buna değmeyeceği düşüncesini büyütmektedir. Büyüyen bu düşünce karanlıktakiler olarak adlandırılan, kentin yoksul kesiminde; bulunduğu gecekondu mahallesinden çıkamayan, evlilik yoluyla da yine aynı mahalle içinde kalan, doğan çocukların da aynı mahallede büyütülmesi neticesinde yoksulluk kültürünün kendi kendine yeni nesle aktarılmasına neden olmaktadır. Yoksulluk kültürüne sahip olmayan bireylerde ise gecekondu mahallesinden kurtulmak, yüksek ücretli işlerde çalışmak, refah düzeyini iyileştirmek ve yoksul olmayan kesimden bir eş seçebilmek için çabaladığını, eğitim aldığını ve eğitimini meslek edinmede kullandığını görebiliriz. Bu bireyler yoksulluk kültürünü benimsememiş, yoksulluğu kabullenmemiş ve umutlu bireylerdir. Nasıl ki yoksulluk kültürü var ise zenginlik kültürü adını verdiğimiz kültür biçimi de kendine has bir yaşam biçimine sahiptir. Yoksulluğun tam tersine özellikleri barındıran bu kültür, genellikle yoksul kimselerin özendiği ve kendisi için istediği hayat tarzını içermektedir. Yoksul kimselerin yoksulluk kültürünü özümsemediğinde, zenginlik kültürünü benimsemeye çalışmasını gözlemleyebiliriz. İçinde; zenginler gibi yemek, zenginler gibi gezmek ve zenginler gibi yaşamak isteği barındıran bireyler bu hedeflerini birer hırs hâline getirdiğinde yoksul gecekondu mahallesinden çıkarak ikili toplumun diğer tarafına doğru yola çıkarlar.
Zenginlik kültürünü benimsemek ya da yoksulluk kültürünü benimsemek aslında topluma temelde aynı şekilde ve yöntemde aktarılan iki taraftır. İkisi de kültürü kullanarak bireyin tüm düşünce yapısına, davranış ve tutumlarına işleyen mekanizmalardır. Bir tarafta zengin olmanın getirdiği lüks içindeki yaşam biçimi, diğer tarafta ise yoksulluğun getirisi olan olumsuz yaşam koşulları ve yanlış yönlere sapma durumları vardır.
Yoksulluk kültürünün dolaylı olarak getirisi olan bir olguya değinelim: “suç”. Yoksul kesimin zaten kaybedecek fazla bir şeyi olmaması ve elindekiyle yetinememesi durumundan karıştığı suç durumları mevcuttur. Yoksulluk ve suç arasındaki ilişki, yoksul kesimin insanları arasında olağan bir durumdur. Birtakım suçlar belki kendi aralarında onaylanmış gibi görünse de yoksulluğun suça neden olduğu durumlar yoksul bireylerin genelinin dışlanmasına neden olabilmektedir. Yoksulluk kültürü dolayısıyla işlenen suç, bireyin toplumdan ayrı bir yerde olumsuz düşüncelere itilmesine neden olmaktadır. Bu tür suçların kanıtlanmasında ise ilk başvurulan suçlama unsuru yoksul kişiler olmaktadır. Bazı bireyler, yoksul kişilerin yoksulluğu nedeniyle suç işlemiş olma ihtimalinin yüksek oranda olduğunu varsaymaktadırlar, bu nedenle yoksul kimseler etiketlenip dışlanmaya maruz kalabilmektedirler.
Yoksulluk alt kültürü, yoksulluğun nedeni de olabilmektedir. Bireyin yoksulluğu kabullenen kaderci anlayışı karşısında yoksulluktan zenginliğe geçme imkânı varsa bile geçemediği bir durum ortaya çıkartmaktadır. Dolayısıyla yoksulluk alt kültürü bireyin yoksulluğunun nedeni konumuna gelmektedir. Bu açıdan baktığımızda yoksulluk çeken bireylerin hayatından memnun gibi yaşayıp gitmesi ve aylaklık ederek çalışmadan geçinmeye çalışması, toplumda yoksulluğun nedeninin bireyin kendisi olarak görülmesine de sebep olabilmektedir. İnsanlar yoksul bireylere “istese ve çabalasa yoksulluktan kurtulur” düşüncesiyle bakmaya başladığında yoksulluğun nedeni olarak yine yoksul kişiler hedef hâline gelir. Birbirini doğuran sebep ve sonuç ilişkilerinden oluşan yoksulluk ve yoksulluk alt kültürü kavramları, bu bakımdan hem iç içe geçmiş hem de ayrı ayrı olan kavramlardır.
Toplumda her yoksul kişinin yoksulluk kültürüne sahip olmadığını ancak çoğu yoksul kimselerin yoksulluk kültürünü kentin belirli semtlerinde nesilden nesile taşıdığını söyleyebiliriz. Yoksulluğu engelleyemediğimiz bu toplumda, yoksulluk alt kültürünü de engelleyemeyeceğimiz oldukça net ulaşılabilecek bir yargıdır. Günümüzde doğru politikalar ile yoksulluk %100 ortadan kaldırılamasa da yoksulluğun en aza indirilmesi hedeflenmektedir. Bu politikalar sonucunda belki detaylı çalışmalar yapılırsa ve projeler oluşturulursa uygulandığında yoksulluk alt kültüründen arınabilen bir toplum inşa edilebilir. Ancak bunun oldukça zor olduğunu belirtmeliyim.
Kaynakça
Türkdoğan, O. (1996). Aydınlıktakiler ve Karanlıktakiler (1.Baskı). İstanbul: Timaş Yayınları.
Keşfedin: Yabancılaşma Nedir?