Fransız düşünür Louis Althusser’in Marxist bakış açıdan kendini soyutlaştırmış ve kendine yeni bir teori üretmiştir. Marxist gelenekte devlet; zor kullanma hakkını elinde bulunduran aygıttır. Marxist perspektif ekonomiyi temele alarak bir çizelge oluşturduysa Althusser, bu düzlemi daha derinleştirmeye uğraşmıştır. Althusser ise buradan hareketle tam anlamıyla devlet sadece zor kullanarak ülkeyi yönetmez bir noktada halkın rızasını da alması gerekir, diyecektir. Bunu da devletin “ideolojik aygıtlarıyla” yapar. İdeoloji basitçe zihnin işleyişinin bir ürünü, tasarımları olarak açıklanabilir. Ama devletin ideolojik aygıtlarıyla şekilleniyor diyebiliriz. Onun deyimiyle ideoloji, toplumsal yaşantıyı farklı biçimde fakat her zaman ve her aşamada otomatik olarak etkileyen bir oluşumdur. Daha doğrusu toplumsal pratik ile ideoloji iç içedir. Tüm sisteme yayılmış, toplumsal varoluşun tüm biçimlerinde yer etmiştir (Althusser, 1970:48).
Althusser, devletin yapısını iki temel kavramda değerlendirir. Bunlardan birincisi “ideolojik aygıtlar” ikincisi ise “baskıcı aygıtlar”dır. Devletin ideolojik aygıtlarından örnek verecek olursak; okul, kilise, kitle iletişim araçları, siyasi partiler gibi topluluklar kısmi bazı örneklemlerde Foucault’un deyimiyle kapatma kurumlarından oluşmaktadır. Devletin baskıcı aygıtlarına da Althusser, Polis ve asker olarak değerlendirir. İdeoloji ile özne bir bağ içindedir. Bu girift yapı ise arasındaki bağ hiçbir zaman net bir şeklide ayrışmaz. İdeolojiler bireyleri her daim özneye çevirir. İdeolojiler; kitle iletişim araçlarıyla, haberlerle, sendikalarla öznelere seslenir. Özneler zamanla ideolojik aygıtlar ile boyun eğmeyi öğrenirler. Öznelerin vicdanında her gün üretim ilişkilerinin yeniden üretimini sağlanmasıdır, onu canlı tutan da öznelerin kendisidir.
Devletin ideolojik aygıtlarının temel amacı da budur. Bu aygıtlar, üst yapıya ait oldukları için (kilise, okul, aile) devletin baskı aygıtının koruması ve yardımı sayesinde üretim ilişkilerinin yeniden üretimini sağlar. Ve bu durumu önceden de belirttiğim üzere öznelerin vicdanıyla sağlar. Özneler aynı işçi sınıfının durumu ile benzer bir kaderi paylaşarak ve son zamanlarda siyasi durumlar üzerinden çokça bahsedilen o meşhur sözü söyleyerek “buna da şükür” diyecektir. Daha kesin bir dille; dinsel, ahlaki, hukuki, siyasal ideoloji gibi ideolojiler üretim ilişkilerini (kapitalizm) yeniden üretilmesini sağlar. “… Maddeci tarih görüşüne göre tarihin belirleyici etkeni nihai kademede, gerçek hayatın üretimi ve yeniden üretimidir. Ne Marx ne ben bunun ötesinde bir şey söylemedik. Bundan sonra biri kalkar da, bu önermeye, iktisadi bir etken tek belirleyici etkendir dedirtecek kadar işkence ederse, onu boş, soyut, saçma bir cümle haline getirir. İktisadi durum temeldir ama üst yapının çeşitle unsurları, anayasalar, hukuk kalıpları ve hatta teoriler, dini görüşler ve bunların daha sonra dogmatik sistemler halinde gelişmeleri de tarihe mücadelelerin akışı üzerine etki ederler… Bütün bu etkenler, karşılıkla etki halindedir… Bütün şartlar içinde, nihai olarak belirleyici olanlar iktisadi şartlardır. Fakat siyasi şartlar vs. hatta insanların beyinlerine musallat olan gelenekler dahi, temel olmamakla birlikte, bir rol oynarlar”. (Marx- Engels, 1974: 143-144). Bu bağlamda üretim ilişkilerin işleyişi ideolojinin ve baskının düzenlenmesiyle sağlanır.
Althusser için önemli olan ve bu kavram üzerinden değerlendirmelerde bulunduğu özneler kavramına değinmek istiyorum. Althusser, bireylerin tamamını özneler olarak nitelendirir. Üst yapının söylemleriyle Spinoza’nın değimiyle ise edilgen durumdadır. Örneğin, birine seslenme eylemine geçtiğimizi düşünelim, Hey sen! Dediğimiz anda seslendiğimiz kişi kafasını size çevirdiği hal durum içinde özneye dönüşmüş olur. Onun örneği ise ailede doğacak çocuğun yeni bir kimliği olacağı, onun yerini kimsenin alamayacağı önceden belirlenmiştir. Bir başka tanımla çocuk doğmadan önce içinde yer alıp aile fertlerinin. beklediği bir nesnedir. Aile ideolojisinin biçimi ile ve o biçim içinde özne olarak belirlenmiş bulunmaktadır. Ayrıca her zaman öznedir ve özne olarak kalacaktır (Althusser,1970:41).
Peki bireyler özne durumundan kurtulup münferit bir şekilde yaşayabilir mi? Toplumsal yapılar, ideolojiler, normlar, değerler öylesine bir kalıplaşmış ve derinleşmiştir ki şeylerin yani bireylerin bundan kurtulması da olanaksızlaşmıştır. Althusser, toplumun radikal biçimde özgürleşeceğini düşünmüyor. Genel çerçevede baktığımızda özneler bir şey ifade etmiyor. Althusser’in düşüncesinde üst yapısal bir kolektivite yattığı söyleyebiliriz. Tarih boyunca düşünürlerin çoğu olaylara mikro ve makro ölçüde olayları yorumladığını biliyoruz. Kanımca olayların tamamını anlamak için makro tam anlamıyla içselleştirebilmemiz için de bazı noktalarda tekilliğe yani mikro ölçülere gidilmekte fayda olacağını düşünüyorum. Althusser’in teorik çerçevesinde ise öznelerin hiçbir etkinliği olmaması bir noktada haklı olsa da istisnaların da olacağını düşünmekte fayda var. Örneğin, Deleuze’ün şizofrenisi ya da Badiou’nun öznelere bakış açısını kategorize etme şekilleri oldukça ilgi çekicidir.
KAYNAKÇA
- ALTHUSSER, Louis (1970), ‘Ideologle et Apparells Ideologiques d’Etat,’ La Pensee, No. 151 (Juln 1970, Paris)
- MARKS, Karl/ENGELS. F. (1974), Felsefe İncelemeleri (Ankara: Doğan Yayınları) (Çev.: C. EROĞUL).