GİRİŞ
Sineklerin Tanrısı, Nobel edebiyat ödüllü William Golding tarafından aynı isimle yayınlanan romanından esinlenilmiştir. Film, 2. Dünya Savaşı zamanlarında geçmektedir. Film hiçbir yetişkinin hayatta kalmadığı bir uçak kazası sonrası ıssız adaya düşen çocukların yaşam mücadelesini ve adada olan esrarengiz olayları anlatmaktadır. Çocukların giydikleri formalardan bir askeri okula gittiklerini anlarız. Kaptanlarını denizden kurtaran çocuklar, kaptanlarını yaşatmak için büyük bir çabaya girerler. Kıyıda buldukları deniz kabuğunu (şeytan minaresi) bir demokrasi aracı olarak kullanırlar ve adanın ilk kuralı konulur: “Şeytan minaresi kimdeyse konuşma sırası onundur.” Oy birliği ile Ralph lider seçilir ve iş bölümü yapılır. “Domuzcuk” takma isimli çocuğun gözlüğünü kullanarak ateş yakmayı başaran grup, bu ateş sayesinde kurtulacaklarını düşünürler. Ateşi canlı tutabilmek için nöbetleşmeye başlarlar. İlk zamanlarda grup çok titiz bir şekilde çalışarak bir arada yaşasa da zamanla, Ralph ve Jack arasındaki iktidar kavgasıyla iki gruba ayrılır. Bu ayrılma Jack ve arkadaşlarının ateşi bırakıp ormanda domuz avına çıkmasıyla kesinleşir. O anlarda bir uçağın geçtiğini göre Ralph ve arkadaşları koşarak ateşin yanına giderler fakat gittiklerinde Jack ve arkadaşları orada yoktur, ateş de sönmüştür. Bu olay sonucunda kavga eden Jack ve Ralph gruplarını ayırırlar.
Bahsetmek istediğim bir diğer karakter de Simon’dır. Simon, ilk andan beri kaptanın yanında ona göz kulak olarak iyileşmesini bekler. Simon’ın film için önemine ilerde değineceğim. Yazımın ilerleyen kısımlarında filmin geri kalanını ana kavramlarımı kullanarak anlatacağım.
İD, EGO ve SÜPEREGO
İlk defa Sigmund Freud tarafından, yapısal psişe modellemesiyle tanımlanan; id, ego ve süperego psikanaliz de insan zihninde etkileşime giren üç katman kümesi olarak tanımlanır. Fakat bunu daha iyi anlamak için Sineklerin Tanrısı filmindeki “mağara” ile açıklamak isterim. Filmde ıssız bir adaya düşen bir grup genç adayı keşfetmeye başlarlar ve ada da bir mağara bulurlar. Bu mağaranın id’i temsil ettiğini ilerlerde göreceğiz. Mağaranın içerisinde bir canavarın yaşadığını söyleyen Jack ve arkadaşları mağaraya girmeye korkarlar. Canavarın onlara zarar verme ihtimaline karşılık, canavara adak olarak öldürdükleri domuzun kafasını sunarlar. Her şey Jack ve arkadaşlarının mağaraya yaklaşmasıyla başlar. Bu konuyu meşhur buzdağı örneğine karşılık ev örneği bana daha kolay bir anlatım geldiği için ev örneği ile açıklayacağım.
İki katlı müstakil bir ev düşünün tabii ki bir de bodrumu var bu evin. Bodrum kat id’i temsil eder. Normal hayatta kullanmadığımız gizli olmasını istediğimiz eşyaları koyarız. İd böyle çalışır günlük hayatta varlığını bile hissetmezsiniz. İd kısaca doğuştan gelen dürtülerimiz ve hazlarımızdan oluşur. İlk kat ise evin oturma odasının, mutfağın bulunduğu alandır. Bu alan ise egomuzdur. Gerçekçi yönümüz. İnsanların biz nasıl görmesini istiyorsak öyle oluruz. İkinci kat ise süperegodur. Toplumun üzerimizde yarattığı baskıdır. Ego, süperego ve id arasında dengede durmaya çalışan parçamızdır.
Ada da geçirdikleri ilk zamanlarda egolarıyla yani bilinçleriyle davranan çocuklar, kaptanlarının kaybolması ve mağaranın bulunmasıyla daha farklı davranmaya başlarlar. Mağaraya yaklaştıktan sonra Jack ve arkadaşları daha ilkel davranmaya başlar. Avlarından sonra ateşin etrafında avlanmayı canlandıran bir ritüel yaparlar, yüzlerine boya sürerler ve kıyafetlerini çıkartıp ellerine mızrak alırlar. Mağarayla beraber yavaş yavaş bilinçdışı bize kendini göstermeye başlar. Freud, yaşam içgüdüsünü cinsellik (eros), ölüm içgüdüsünün türevinin ise saldırganlık (thanatos) olduğunu savunmaktadır. Şimdi bu iki başlık altında filmi çözümleyeceğiz.
EROS’UN ORTAYA ÇIKIŞI: OIDIPUS KOMPLEKSİ
Uygarlığın Huzursuzluğu kitabındaki yazımıyla “Freud’a göre her küçük oğlan çocuk babasını öldürmek ve annesiyle evlenmek gizli dileğini yenmek zorundaydı. Bu sorunu başarıyla atlatabilirse babanın tasarımını kendi içine alır, böylece üstbeni kurulmuş olur ve sonunda normal bir olgunluk ve erişkinliğe ulaşabilirdi.”. Oidipus Kompleksine göre erkek çocuğun anneye karşı mükemmel bir arzusu vardır. Her an anneyle beraber olmak ister, annenin verdiği güvenli alandan çıkmak istemez. Fakat bu bağı bozan bir figür vardır; “baba figürü”. Film de baba figürünü temsil eden kaptandır. Kaptan filmin başından beri baygındır fakat oradadır. Çocukların üstünde uyanmadan da denetim kurabilmiştir. Bir gece kaptan uyanır ve kaçar, çocuklar ise kaptanın öldüğü düşünür. Kaptan aslında mağaradadır. Mağaradaki canavar kaptan yani babadır. Bu metafor aklımıza hiç şüphesiz Oidipus kompleksini getirir. Babanın otoritesi karşısında çocuk anneye olan arzusunu bastırır ve id’e gönderir.
Mağaraya hiç yaklaşamayan çocuklar kaptanı -baba figürü- canavar olarak görür ve ondan çekinir. Simon adlı karakter ise mağaraya -yani id’e- gidebilmeyi başaran tek karakterdir. Simon mağaranın içindeki canavarın aslında kaptan olduğunu gördüğünde koşarak bunu çocuklara anlatmaya gider. Akşam karanlığında ritüel yapan diğer çocuklar Simon’ı mağaradaki canavar sanıp öldürürler. -Bu çocukların ilk cinayetidir ki bu konuyu diğer başlıkta inceleyeceğiz.-
Aytaç, Dursun ve Bağdoğan’a göre idin işlevi, organizmada içsel veya dışsal etkenlerin yol açmış olduğu enerji ve gerilimin deşarj edilmesidir (2020:220). İd içindeki bastırılmış dürtülere ve hazlara, insanlar kendi çabalarıyla ulaşamazlar. Bastırılmış olanın açığa çıkması Freud’a göre; rüyalar, şakalar ve dil sürçmeleri ile olmaktadır. Bu durumlar haricinde id’e yaklaşmak ancak psikoterapi ile mümkündür. Bastırılmış olanın bilince çıkartılmasıyla insan akıl sağlığını koruyamaz hale gelir ve bu yükü kaldıramaz. Filmde de Simon bilinçdışını bilince yaklaştığında artık kendisi değil bir “canavar”dır. Ve arkadaşları -toplum- tarafından öldürülür.
THANATOS: SALDIRGANLIK
Filmde, çocuklar zamanla medeniyetin sembollerinden uzaklaşmaktadır: Örneğin, adaya ilk geldikleri zaman bir şeytan minaresi bulurlar. İlk kuralları da bu şeytan minaresinin bulunmasıyla koyulur. Kural, “Şeytan minaresi kimdeyse konuşma sırası ondadır.” şeklindedir. Medeniyetin temsili olarak şeytan minaresi daha sonraları önemini yitirir. Adaya geldikleri anda lider seçilen Ralph da medeniyetten yanadır ve işbölümünü savunur. Fakat Jack’in diktatör otoritesi galip gelir. Ralph’in yanında duranlar zamanla Jack’in takımına girer ve adada ayrışma çok keskinleşir.
Domuzcuk lakaplı çocuğun gözlükleriyle bir ateş yakmayı başarırlar. Bu ateş sonralarında iki grup arasında bir medeniyet savaşına dönüşecektir. Ralph ve arkadaşlarının kurtulmak için, Jack ve arkadaşlarının da etlerini pişirebilmek için ateşe ihtiyaçları vardır. Bir gece Jack ve arkadaşları Ralph ve arkadaşlarının kamp alanına baskına giderler ve her yeri talan ederler. En sonunda Domuzcuk’un gözlüğünü çalıp kaçarlar.
En sonunda yalnızlaşan ve hiçbir şeyi kalmayan Ralph ve Domuzcuk, Jack ve arkadaşlarının yanına giderek tekrar bir grup olmayı ve adadan kurtulmak için yol aramayı sunarlar. Fakat Jack bu fikre sıcak bakmaz artık onun için bu adadan kurtuluş yoktur ve kendi diktatörlüğünde otoritesini kurmuştur bile. Tartışmaları sırasında Jack’in takımından birkaç çocuk Domuzcuk’un üstüne büyük bir kaya parçası atarak onu öldürürler. Ve böylece ikinci kurbanlarını da vermiş olurlar.
Freud, Uygarlığın Huzursuzluğu adlı kitabında şöyle bahseder: “Saldırganlık içe atılır, içselleştirilir, ama aslında gelmiş olduğu yere geri gönderilmekte, yani bireyin kendi benine yönetilmektedir. Üstben olarak benin geri kalan bölümlerinin karşısında duran ve “vicdan” biçimini alarak, benin aslında başkalarında, yabancı bireylerde tatmin etmekten hoşlanacağı aynı katı saldırganlık eğilimini bene karşı gösteren bir ben bölümü tarafından devralınır. Katı üstben ile hakimiyeti altındaki ben arasındaki gerilime suçluluk duygusu deriz; bu, kendini cezalandırma gereksinimi şeklinde dışa vurur. Yani uygarlık, bireyin tehlikeli saldırganlık arzusunun üstesinden, bireyi zayıf düşürerek, silahsızlandırarak ve bireyin, tıpkı ele geçirilmiş bir şehirdeki işgal kuvvetleri gibi, bir iç meci tarafından gözetlenmesini sağlayarak gelir. (syf.80-81)” Saldırganlık içgüdüsel olarak orada durur. Saldırganlık bir defa ortaya çıktığında kaybolmaz aksine saldırganlığa devamı kolaylaştırır.
Tek başına kalan Ralph ise ölüm kaçınılmaz son olarak gözükmektedir. Çünkü Jack ve arkadaşları artık saldırganlık dürtüsüne teslim olmuşlardır. Bir ada boyunca kovalanan Ralph kendini sahile attığında bir grup asker görür. Ardından gelen Jack ve arkadaşlarının yüzlerinde ise bir farkındalık görürüz. Çünkü medeniyet daha üst bir otorite tarafından tekrar ortaya çıkmıştır.
SONUÇ
Mağara metaforuyla oidipus kompleksi arasındaki bağlantıyı ve saldırganlığın sonradan öğrenilmeyen doğuştan bizimle gelen bir dürtü olduğunu açıklamaya çalıştım. Sineklerin Tanrısı filminde mağarada saklanan kaptanın baba figürüyle benzeşmesi ve zamanla çocukların mağaraya yaklaşmasıyla mağaranın çözümlenmeye başlanıyor. Bununla birlikte filmde de çocukların içindeki saldırganlık dürtüsünün zamanla açığa çıktığını hatta çocukları etkisi altına aldığını görüyoruz. Bende bu bağlantı üzerinde durdum ve filmi çözümlemeye çalıştım. Fakat id’in çözümlenmesinin zorluğu herkes tarafından bilinmektedir. Sineklerin Tanrısı filminde medeniyetin sembolleri ve ona savaş açan id’in öyküsünü izledik.
KAYNAKÇA
- Freud S. “Haz İlkesinin Ötesinde Ben ve İd”, Metis Yayınları, Haziran 2022
- Freud S. “Uygarlığın Huzursuzluğu”, Metis Yayınları, Ocak 2021
- Aytaç S. & Dursun S. & Bağdoğan S.Y. “Psikolojiye Giriş”, Dora Yayınları, 2020
- Anlı İ. “Ego İdeali ve Kimlik Devamlılığı”, FNG& Bilim ve Tıp Dergisi, 2016;2(4):287-290
- Salman S. “Psikanalitik Yaklaşım Açısından Baba-Oğul İlişkisi: Gişe Memuru ve Beş Vakit Filmleri”, SineFilozofi Dergisi, Cilt:3 No/Sayı:5 2018
Sevgili Tuana, yine bizlere kapsamlı ve ilgi çekici bir analiz sunmuşsun. ❤️ Özellikle izlediğim filmler olması ve bu tür analizlerden duyduğum hoşnutluk beni içeriklerine bağlıyor açıkçası. Bir sonrasını merakla bekler oldum.🙂 Şimdiiii filmin psikolojik boyutlarına ve karakterlerin Freud’un id, ego ve süperego kavramlarıyla ilişkisine dikkat çekmen, özellikle Freud’un Oidipus kompleksi ve saldırganlık (Thanatos) teorilerini filmdeki karakterlerle ilişkilendirmiş olman, hele ki çocukların adada yaşadıkları değişim ile medeniyetin çöküşünü açıklamada bu teorileri kullanman, ne diyebilirim ki; ‘Etkileyici’. Tebrik ederim!
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim ♡. Filmlerdeki bu hazineleri bulmak ve işleyip yazıya dökmek benim için çok eğlenceli sizin de okuyup beğenmeniz beni çok mutlu etti…