Tarihsel Süreçte Demokrasi ve Barındırdığı Açmazlar

Bu yazıda, demokrasinin tarihsel süreçteki gelişimi ve değişimi kavrama yöneltilen eleştirilerle birlikte ele alınmıştır.

Tarihsel Süreçte Demokrasi ve Barındırdığı Açmazlar
0

Demokrasi, tarihi süreçte uzun bir zamana yayılı, düşünce ve pratikte günümüze gelene kadar değişime uğramış köklü bir yönetim biçimidir. Geçmişte doğrudan demokrasi adıyla sınırlı bir uygulama alanı bulsa da günümüzde liberal temsili demokrasi olarak birçok ülkenin tercih ettiği bir yönetim modeli haline gelmiştir. Fakat geldiği noktada geç-kapitalizm ve küreselleşmenin de etkisiyle meşruiyet krizleri yaşayarak içinden çıkılması zor durumlara (açmaz) girmiştir. Özellikle demokrasinin temsili gerçekliğinin varlığı, tanımsal zorunlu koşullarının belirsiz yapısı, içi boş bir görüntü vermesi ve anlaşılabilirliğinin sorgulanması açısından açmazları vardır.

Düşünce ve uygulamada kökeni Antik Yunan’a kadar giden demokrasi, demos (halk) ile kratos (iktidar) kelimelerinden türemiştir. Antik Yunan’da, özgür yurttaş olarak kabul edilen (kadın, çocuk, yoksul, yabancı ve köleler hariç) herkesin fikirlerini aracı olmadan paylaştığı “doğrudan demokrasi” olarak bilinen şekliyle uygulanmıştır. Zamanla modernitenin etkisiyle ayrım yapılmadan yasalarla belirlenmiş yaşta olan tüm vatandaşların oy vererek seçtiği kişiler aracılığıyla istek ve düşüncelerinin aktarılıp uygulanması biçimine dönüşen “temsili demokrasi” ortaya çıkmıştır (Özdemir ve diğerleri, 2006).

Aydınlanmayla başlayan modernite anlayışının etkisi ve ulus devletin kurumsal uygulamalarıyla kendine yer edinen temsili demokrasi, ilerleyen süreçlerde sorgulanmaya başlanıp halkın sınırlı şekilde demokrasiyi deneyimlediği düşüncelerinin oluşmasına neden olmuştur. Kapitalist ekonomik modelin yaşadığı krizlerin dönüşümünde serbest piyasa ilkesiyle hayat bulan liberal düşünce siyaset, ekonomi, hukuk ve toplumsal alanda hissettirdiği ağırlıkla kıtalararası liberal demokrasiyi yayarak ayrılmaz bir bütünlük gibi görülmüştür. Fakat farklı kültür ve gelenekten beslenen toplumların demokrasi deneyimlerinin sancılı olması ve gelişmiş demokratik ülkelerde halkın gerçekten temsil edildiğine karşı duyulan şüphe yeniden demokrasiye yönelik sorgulamaları zorunlu kılmıştır (Volpi, 2020).

Demokrasinin açmazlarını belirlemeye çalışan düşünceler öncelikle demokrasinin temelde halkın tamamının temsil edildiği tanımlamasının dayanaksız olduğunu dile getiren söylemlerden oluşmuştur. Bu söylemler, hem günümüz demokrasisinin nitelik ve pratiğinin geldiği nokta hem de demokrasinin ilk uygulandığı Antik Yunandaki üç niteliği göz önünde bulundurularak dillendirilmektedir. Antik Yunan demokrasisinin üç niteliğinden ilki tüm halkın katılımını içermemesi ikincisi kararları veren katılımcıların aynı anda bir arada olduğu kolektif bir organ ile doğrudan işlemesi son olarak da karar alma mekanizmasındaki yurttaşların homojen bir yapıda olmasıdır. Günümüzde demokrasinin özellikleri açısından halkın heterojen bir yapıya bürünmesi, karar organında oy verenler yerine seçtikleri temsilcilerin bulunması ve oy verme yaşına gelen tüm yurttaşların seçimlere katılabilmesi gibi değişiklikler yaşansa da halkın temsilinin gerçekliği üzerinde soru işaretleri devam etmiştir. Özellikle gelişen kent hayatıyla birlikte nüfusun artması, ülke sınırlarının genişliği, küreselleşme ve geç-kapitalist ekonomi yaklaşımıyla değişen toplumsal yapı bu soru işaretlerinin oluşmasında etkili olmuştur. Nitekim Dahl’ın verilerine bakılarak oluşturulan bir çalışmada, gerçek demokrasinin ancak 10.000 kişinin altındaki topluluklarda işlevsel olabileceği belirtilmiştir (Marshall, 2020).

Günümüz demokrasileri açısından bu özellikler değerlendirilirse temsili demokrasi, doğrudan ya da yarı doğrudan demokrasiden farklı niteliklere sahiptir denilebilir. Öncelikle halk karar alma organına kendisi dahil değildir. İsteklerini ve hak taleplerini dile getirsin diye bir partiye mensup temsilci seçer. Bu temsilci meclis ya da parlamentoda temsil ettiği halkın çıkarlarını gözeterek tartışmalara ve karar alma faaliyetlerine katılır. Günümüzde uygulanan biçimiyle temsili demokrasinin pratikteki görüntüsü ilkesel nitelikleri karşılayamayan bir biçimdedir. Politikacılar halkın sorunlarını dinleyip dikkate alarak temsil etmek yerine mensubu bulunduğu partinin genel politikaları üzerinden siyaset yapmaktadır. Bu durum partilerin bağımsız güç mekanizmalarına dönüşmelerine neden olmaktadır. Halkın görüşlerinin etkili biçimde yansıtılması için çok sayıda küçük partilerden oluşan bir temsil uygun gibi görünmektedir (İtalya ve İsrail örneği). Fakat hükumetin etkili çalışabilmesi iki ya da üç partinin katıldığı seçim sonucunda oluşan tek başına iktidar ile olanaklıdır (İngiltere ve ABD örneği). Bu olanak ise özellikle çok kültürlü etnik yapılarda gerçek temsil sorgulamasını beraberinde getirmektedir (Marshall, 2020).

Demokrasilerde halkın egemenliğinin olduğuna kuşkuyla yaklaşan ve asıl egemenliğin kimlerde olduğunu sorgulayan düşünürlerden Aron, karma toplumları az sayıda kişiler yönetir savından yola çıkarak oligarşik karakterin demokrasiye hâkim olabileceğini dile getirmiştir. Biçimsel olarak değil de pratikte egemenliğin kimlerin elinde olduğuna örnek olarak komünist ve faşist iktidarları vermiştir. Ona göre, bu iktidarlarda biçimsel olarak seçim olsa da fiiliyatta halkın iradesini etkileyip manipüle etme tarzının oluşu demokrasilerde gerçekten halk egemenliğinin varlığını masal kılan bir görüntüdedir (Taşçıer, 2009).

Demokrasinin açmazlarına tanımsal zorunlu koşulları üzerinden bakılırsa, kolektif irade temsiliyeti, parti içi ilişkilerin farklı çıkar ve rekabet ortamına izin vermesi, serbest ve adil bir seçim, meclisin gerçek bir iktidarının olması, hukukun üstünlüğü, halkın medeni haklarının varlığı, adaylar ve politikaların gerçek tercihlere imkân vermesi ve kuvvetler ayrılığı gibi demokraside olması beklenen koşulların anlam olarak muğlak olduğu söylenebilir. Demokrasi üzerine yapılan akademik araştırma ve tartışmalar sonucunda oluşan anlaşmazlıklar bu muğlaklığın giderilemediğinin işaretidir. Devletin doğasının ne olduğu, siyasal sosyalleşme, siyasi katılım ve oy verme davranışı, ekonomi ve demokrasinin ilişkisi ve kamuoyunun manipülasyonu gibi sorunlar akademik çevrelerde hala tartışılan konulardandır (Marshall, 2020).

Demokrasinin kendine ait gerçekliğine yönelik sorgulamaların olduğu çalışmalar vardır. Robert Dahl, modern sanayi devletlerinin demokrasilerinin çokluk yönetimi (poliarşi) tarzındaki güçlü çıkar grupları arasında farklı birlikteliklere dayalı niteliğinden bahseder. C. W. Mills; ABD’de demokrasinin siyasal pratiklerinin büyük iş çevreleri, siyasi yürütme organı ve ordudaki kurumsal liderlerden oluşan iktidar seçkinleri tarafından dikkate alınmadığını söyler. Bunun sonucunda ise kitle toplumunda vatandaşlar güçsüz ve sindirilmiş varlıklara dönüşmüştür. Ayrıca modern anayasal bir demokraside kişilerin söz hakkının etkisini yansıtan kamuoyunun görüşleri uluslararası şirket kapitalizmi, paternalizm ve refah devletçiliği karmaşasında görünmez olmuştur (Marshall, 2020).

Demokrasinin gerçekliği sorgulamalarında kökeni Antik Yunana kadar giden elitizm ve sınıf eksenli bakışla ele alınan düşüncelere de rastlanmaktadır. Platon (filozofların yönettiği devlet modeli) ve Burke (hiyerarşik sınıf oluşumuyla toplumda öne çıkan seçkinlerin yönetimde olduğu model) halk yığınlarının egemenliğine imkân vermesi nedeniyle demokratik yönetim modeline kuşku ile yaklaşmaktadır. Nitekim Sokrates’in doğrudan demokrasi yönetiminde idam edilmesi ve Fransız İhtilali’nin toplumda yarattığı uzun süren anarşi kaynaklı kanlı eylemler ve kaos ortamı, onların düşüncelerinin haklılık payının olabileceğini düşündürmektedir (Marshall, 2020).

Keyman (2009), gelişmiş demokrasiye sahip ülkelerde müzakereci demokrasinin konuşulmasının nedeninin mevcut demokrasilerde bulunan bazı özellikler olduğunu söyler. Gelişmiş demokrasiye sahip ülkelerin (ABD, Kanada, İngiltere ve Almanya) demokrasilerinin içinin boşaltıldığına değinirken buna sebep olan unsurları, güvenlik-özgürlük ikileminde kalma, serbest pazar normlarının siyaseti belirlemesi ve kimlik/tanınma siyasetinin eğlence, marka ve popüler kültüre dönüşerek kamusal tartışmaları önemsiz hale getirmesi olarak açıklamıştır. Ayrıca, küreselleşmenin etkisiyle karmaşıklaşan toplumun ulusal bazdaki eski kalıplarla anlaşılamaz hale gelmesi, demokrasinin farklı yaklaşımlara dönüşmesini zorunlu kılar. Çünkü artık farklılaşan vatandaşlık hak istekleri ulusal kimlikten ziyade, kimlik, sınıf, birey ve vatandaş ögeleri ile talep edilmektedir.

Türköne (2009), demokrasinin en güçlü yönünün anlaşılabilirliği olmasına rağmen halihazırda bu durumun gerçekle uyuşmadığını belirtir. Geniş halk kesimi demokrasiyi anlayamazsa o zaman demokrasi kendisi olmaz. Özellikle hukukçular elinde uzman bilgisine (teknokratik) dönüşen demokrasiye ait meseleler halk tarafından anlaşılmadığında sadece uzmanların tartışıp konuşacağı bir hal almaktadır. Herkesi ilgilendiren bir siyasi sorunun hukukçuların yönetimine bırakılmaması bu konuda halkın müzakere sürecine alınarak aydınlatılması ve yasama sürecinin teknokratik eğilimden kurtarılması gereklidir.

Habermas “Demokrasinin Üç Normatif Modeli” başlıklı çalışmasında (1999), siyasetin liberal ve cumhuriyetçi anlayışını demokratik sürecin işleyişi açısından farklılık gösteren yönleriyle açıklamıştır. Bu anlayışların ürünü olarak varlık gösteren iki demokrasi modelinin karşılaştırmasını devlet vatandaşlığı, hak ve siyasi irade oluşturma süreci kapsamında değerlendirmiştir. Ona göre, bu iki modelin arasındaki en önemli farklılık demokratik süreçteki iki ayrı işleyiştir. Liberal yaklaşım toplumu pazar ekonomisine, devleti ise kamu yönetimine uygun yapılandırdığı bir ilişkiler sistemi içerisindeki özel kişiler ve bu kişilerin toplum içi çatışmalarıyla ilgilenir. Bu sistemde vatandaşa siyasi irade sağlanması toplumsal özel çıkarlar, siyasi egemenlik ve kolektif hedef yüklü devlet anlayışının bir araya getirilmesi ve kabul ettirilmesiyle olur. Cumhuriyetçi yaklaşımın işlevi ve siyaseti ise toplumsallaşma, doğal dayanışma ve fertlerin birbirine bağlılığının olduğu özgür ve eşit hakların verileceği bir ortam oluşturma şeklindedir.

Habermas, demokrasinin cumhuriyetçi ve liberal işleyişini değerlendirirken bu yaklaşımların çıkar ve etik kavramlarıyla öne çıkan yönlerinin vatandaşı temsil etmede tek başına yetersiz kaldığını söyler. Cumhuriyetçi modelin kamu ve etik temelli anlayışı ile liberal modelin bireysel çıkar ve pazar rekabeti vurgusu geç kapitalizm ve küreselleşmenin etkisiyle kamusal alandan dışlanan farklılaşmış birey ve grupların hak ve hukukunu temsil edecek meşruiyeti sağlayamamaktadır. Bu çıkmazda çözüme ulaşma, farklı taleplerin ve düşüncelerin tartışım yöntemini kullanarak kamusal alanda ve siyasal süreçlerde katılım göstermesi ile başlar (Akıncı ve Usta, 2012).

Sonuç olarak demokrasi, tarihi serüveninde tanım ve pratik olarak farklılaşmış ve değişime uğramıştır. Geçmişte uygulama alanı ve temsil gücü açısından bölgesel ve sınırlı özellikler göstermiştir. Günümüzde ise küresel çapta yaygın bir uygulama alanına ulaşmış ve farklı toplumlarda farklı biçimde algılanmıştır. Bu çeşitlilikler aynı zamanda demokrasinin niteliği ve pratiği açısından sorgulamaları da beraberinde getirmiştir. Demokrasinin tanımsal içerikleri, temsil yeteneği, pratikteki görüntüsü ve anlaşılabilirliği hakkında, değerlendirildiği ilgili disiplinlerdeki çalışmalarda tam olarak görüş birliğine varılamamış ve uzlaşma sağlanamamıştır.

thumbnail
Önerilen Yazı
Din Sosyolojisi Bağlamında Muhafazakarlık Ve Modernite

Kaynakça

  • Akıncı, A, Usta, S. (2012). Müzakereci Demokrasilerde Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü. Paradoks Ekonomi, Sosyoloji ve Politika Dergisi, 8(2), 83-98.
  • Habermas, J. (1999). “Öteki” Olmak, “Öteki” yle Yaşamak. İ. Aka (çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
  • Keyman, F. (2009). Müzakereci Demokrasi: Türkiye’de Demokrasinin Güçlendirilmesi. S. Balcı, Y. İzmirli, Y. K. Yoğurtçu, F. Katman, E. E. Cesur (haz.). İstanbul Aydın Üniversitesi I. Uluslararası Müzakereci Demokrasi Sempozyumu Bildiri Kitabı 15-16 Nisan 2009, Florya Yerleşkesi, İstanbul içinde (ss. 52-55). İstanbul: İstanbul Aydın Üniversitesi.
  • Marshall, G. (2020). Sosyoloji Sözlüğü. O. Akınhay, D. Kömürcü (çev.). Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
  • Özdemir, Y., Şimşek, U. & Aktaş, E. (2010). Demokrasi Üzerine. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, 0 (14), 259-269. Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/ataunikkefd/issue/2775/37195
  • Taşçıer, F. (2009). Demokrasi Anayasaya Dayalı Bir Oligarşi Midir? S. Balcı, Y. İzmirli, Y. K. Yoğurtçu, F. Katman, E. E. Cesur (haz.). İstanbul Aydın Üniversitesi I. Uluslararası Müzakereci Demokrasi Sempozyumu Bildiri Kitabı 15-16 Nisan 2009, Florya Yerleşkesi, İstanbul içinde (ss.126-132). İstanbul: İstanbul Aydın Üniversitesi.
  • Türköne, M. (2009). Türk Siyasetinde Müzakereci Demokrasi İmkânı ve Yeni Anayasa Tartışması. S. Balcı, Y. İzmirli, Y. K: Yoğurtçu, F. Katman, E. E. Cesur (haz.). İstanbul Aydın Üniversitesi I. Uluslararası Müzakereci Demokrasi Sempozyumu Bildiri Kitabı 15-16 Nisan 2009, Florya Yerleşkesi, İstanbul içinde (ss. 62-64). İstanbul: İstanbul Aydın Üniversitesi.
  • Volpi, F. (2020). Sosyoloji Sözlüğü. Demokrasi. B. S. Turner (ed.). İstanbul: Pinhan Yayıncılık.

Selçuk Üniversitesi Sosyoloji bölümünde başladığı lisans eğitimini Erciyes Üniversitesi'nde tamamlamıştır. Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyoloji bölümünde yüksek lisans yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Lisans Programına devam etmektedir. Aynı zamanda Sosyoloji ya da Siyaset Bilimi alanında doktora eğitimine hazırlanmaktadır. Modernleşme, Muhafazakarlık, Sekülerleşme, Sivil Toplum ve Öteki konularında; Aile, Din, Değerler, Kuşaklar ve Siyaset Sosyolojisi alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir