Varoluşçuluk ve Sartre Açısından İnsanın Özgürlüğü Meselesi

Bu yazı, insanın özgürlüğü sorunsalını Varoluşçu felsefe ve Sartre'ın bakışından genel hatlarıyla ele alarak tartışmıştır.

Varoluşçuluk ve Sartre Açısından İnsanın Özgürlüğü Meselesi
0

İnsanın özgürlüğünün varlığı, kapsamı, içeriği ve boyutunun ne olduğu tarih boyunca felsefenin ana konularından biri olmuştur. Özgürlük farklı felsefi akımlar ve filozoflar tarafından değişik biçimde tanımlanmış ve temellendirilmiştir. Bu tanımlamaların günümüze yakın ve en etkili olanı varoluşçuluk ekolüdür. Bu ekolün özgürlüğe en çok vurgu yapan düşünürü ise Sartre’dır. Sartre, kendi düşünce sisteminde insanın özgürlüğünü “insan özgürlüğe mahkumdur” önermesiyle öne çıkarmıştır (Yasaman, 1976). Bu yazıda insanın özgürlüğü varoluşçuluk felsefesi ve Sartre bağlamında tartışılacaktır. Konu varoluşçuluk ve özgürlük, Sartre ve özgürlük başlıklarıyla ele alınarak, insanın özgürlüğünün imkanı açısından değerlendirilecektir.

Varoluşçuluk ve Özgürlük

Özgürlüğün kelime anlamı sözlükte “herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbesti. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet” olarak tanımlanmıştır (TDK, 2019). Tür olarak dışsal ve içsel yedi özgürlük sınıflaması yapılmıştır. Fiziki, medeni, ekonomik ve politik özgürlük dışsallıkla; psikolojik, ahlaki ve metafizik özgürlük ise içsellikle ilişkilendirilmiştir (Yasaman, 1976). Düşünürler özgürlüğün tanımlanması ve sınıflandırılmasında oluşan çeşitlilikte farklı kutuplar arasında yer alarak ya da sentez oluşturarak fikirlerini paylaşmışlardır. İnsanın özgürlüğünün sınırlarını kozmos-kaos, toplum-birey, aşkın-içkin ve zorunlu-iradi karşıtlıkları içerisinde değerlendirerek felsefelerini oluşturmuşlardır (Yasaman, 1976). İnsanın özgürlüğü problemi günümüzde felsefenin hararetle tartıştığı bir konuma yükselmiştir. Özellikle varoluşçu felsefenin probleme yönelik geleneksel teori ve yöntemlerin karşısında yer alması ve konuyu farklı açılardan sorunsallaştırması literatürde zengin içeriklerin oluşmasına neden olmuştur. Konunun daha iyi anlaşılması için varoluşçu felsefenin genel özellikleri ve özgürlüğe yönelik görüşlerine bakmak fayda sağlayabilir.

Varoluşçuluk, temel olarak insanın varoluşu ve doğada bulunan nesnelerin varoluşu arasındaki farklılığa yönelen ve insanı bilinç ve irade sahibi olarak ayıran çağdaş bir felsefe akımıdır. Bu felsefi hareket iki ayrı koldan ilerlemiştir. Birinci kol kendi arasında ikiye ayrılmış, ilk grup teolojik, ikinci grup seküler düşünceden beslenmiştir. Birinci kol insanın fail olduğu bir iradi varlık anlayışındaki etik gelenekle anılırken ikinci kolda insan ve dünya arasındaki ilişkinin analize tabi tutulduğu fenomenolojik yaklaşım vardır (Cevizci, 2020). Varoluşçuluk tam anlamıyla bir felsefi okul ya da sistem değildir. İnsanın varoluşu, kendini gerçekleştirmesi ve anlamlandırmasına odaklanmıştır. Jaspers, Sartre, Camus, Marcel gibi birçok farklı düşünürü bazı ortak kabuller etrafında birleştirmiştir. Bu filozoflar ve varoluşçu yaklaşım Nietzsche, Kierkegaard ve Husserl’in düşüncelerinden etkilenip, beslenmişlerdir (Türer, 2020).

Varoluşçuluk homojen bir felsefe sistemi olmasa da bu yaklaşıma katkı sunan düşünürlerin ortak bazı temel özellikleri vardır. Öncelikle insanın mutlak ya da sonsuz bir tözden oluştuğu düşüncesine karşı çıkarlar. Onlara göre varoluş tikel ve bireyseldir. Varoluşta anlama odaklanılır, nesnel, analitik ve bilimsel bakışlar kabul edilmez. Dünya insan eyleminden bağımsız olduğu için tüm ve mutlak nesnel görüşler şüphelidir. Bu yüzden dünya ve insan ilişkisi anlam ve betimleme yoluyla araştırılmalıdır. Yine onlara göre varoluş özden önce gelir. İnsan önce var olur ve sonra kendini bilir ve ona uygun bir öz yaratır. Geleneksel yaklaşımlardaki mutlak belirlenimci ve zorunluluk olan bir töz yoktur. İnsan fırlatıldığı yabancı bir dünyada özgürlüğüne mahkum ve kendi iradesiyle kendi varoluşuna anlam yükleyen yegane varlıktır. İnsan kendi varoluşunu gerçekleştirirken nesneler ve ötekiler tarafından sınırlandırılır. Bu farkında olunması ve karşı çıkılması/mücadele edilmesi gereken bir durumdur. Yani geleneksel felsefenin tekbenciliği ve bilgi idealizminin karşısındadırlar. Varlığın soyut, nesnel doğruları yoktur, özneyle başlayan ve öznel gerçekliğe ulaşılan hakikat vardır. Evrenin akılla bulunan rasyonelliği yoktur, evrene yüklenen anlamı insan verir. Son olarak onlara göre dünyada hazır ahlaki ilke ve kurallar yoktur, ahlak insanın hem kendi eylemleri hem de diğer insanların eylemlerinin sorumlulukları üzerinden oluşturulur (Cevizci, 2020).

Düşünce tarihinde özgürlük problemiyle ilgilenen ama varoluşçu yaklaşım içerisinde sayılmayan filozoflarda olmuştur. Onların insanın özgürlüğü ya da irade özgürlüğü konusunda çalışmaları vardır fakat varoluşçu filozoflar gibi sorunu her yönüyle esas kabul edip en temelde özgürlükle ilişkilendirmemişlerdir. Varoluşçu yaklaşım sadece özgürlüğün genel mahiyetini konu edinmemiş aynı zamanda onun deneyimle yaşama geçirilmesini şiddetle savunmuştur (Cevizci, 2018).

Varoluşçuluğun özgürlüğe yaklaşımı genel olarak iki ana yönelim üzerinden biçimlenmiştir. Teist düşünceden beslenen varoluşçu filozoflar için insanın varoluşunun bilincine varması ve özgürleşmesi dünyadan bağımsız ve aşkın bir varlığa kendi özgür iradesi sonucunda bağlanmasıyla gerçekleşir. Çünkü insan öznel anlamlarını kendisi oluşturur ve bunun sonucunda bir öze ulaşır. Hür iradesiyle oluşturduğu anlam eğer inanmayı seçerse özünü bulmuş ve varoluşuna kavuşmuştur (Coşkun, 2015).

Varoluşçulukta ateist düşünceyi benimseyen filozofların insanın özgürlüğüne bakışı ise fenomenolojik yönteminde işin içine daha çok katıldığı, insanın dünya ve diğer varlıklarla ilişkisine odaklıdır. Hiçlik ve varlık arasında insanın var olmasına dair çözümlemeler vardır. Bu varoluş hem bireyin kendisi hem de ötekiyle kurduğu ilişki üzerinden gerçekleşir. Fenomenolojik, bireysel ve ontolojik temelde ilerleyen bir yaklaşımdır. Bu düşünceyi benimsemiş olan filozoflar arasında J. P. Sartre’da vardır. Onun insanın özgürlüğü bağlamında oluşturduğu felsefesi aşağıda ayrı bir başlıkta ele alınacaktır.

J. P. Sartre ve Özgürlük

İnsanın özgürlüğü problemine katkı sunan filozoflar arasında varoluşçu felsefenin en önemli temsilcisi Sartre’dır. O bireylerin kendi yapıp etmelerinde özgür olduklarını söyler. Ona göre bir yaratıcı ve değer içeren ilahi bir fikir yoktur. Nesnel normlar ve yaratıcı talimatlar olmadığı için insan özgürdür ve özgürlüğe mahkumdur. Sartre’ın bu düşünceleri bir benzetme üzerinden açıklanacak olursa:

Bizler bir gösterinin tam ortasında kendilerini ansızın sahnede bulan aktörler gibiyiz, elimizde bir senaryo yok, oyunun adını ya da hangi rolde oynadığımızı bilmiyoruz, ne yapacağımızı ya da söyleyeceğimizi bilmiyoruz -evet, hatta oyunun bir yazarı olup olmadığını bile bilmiyoruz -, bunun ciddi mi yoksa saçma bir güldürü mü olduğunu bile bilmiyoruz. Kişisel olarak bir tercih yapmalıyız, ne olacağımıza -kötü adam ya da kahraman, maskara ya da hüzünlü- bir karar vermeliyiz, ya da sadece derhal çıkmalıyız. Ancak bu da, bir rol seçmek olacaktır -ve bu seçim de yine gösterinin ne hakkında olduğunu bilmeden yapacağımız bir seçimdir- (Skırbekk & Gılje, 2017).

Sartre, insanın yaşadığı dünyada alacağı tavrın özünde, özgürlüğün yer aldığını söyler. Bu özgürlük anlayışına uygun bir ontoloji oluşturmuştur. Varlığı kendinde varlık, kendisi için varlık olarak ikiye ayırmıştır. Bilinçli varlık ve bilinçten yoksun varlık olarak da ifade edilen bu varlık türleri arasında önemli farklar vardır. Kendinde varlık veya bilinçsiz varlık, olduğundan başkası olamayandır. Kendisi için varlık veya bilinçli varlık ise kendinin farkındadır, öz bilinç oluşmuştur ve alternatif seçimleri ayırt edebilir. Bilinçli varlık olabilen insan özgürce bir seçime ya da kötü niyete yönelir. Özgürce seçim yapanlar varoluşunu gerçekleştirmiştir fakat bu seçimi yapamayan ve kötü niyete yönelen insan artık başkaları için bir varlık haline gelmiştir (Cevizci, 2021). Başkaları için varlık Sartre’da özgürlüğün önündeki en önemli engellerden olan “öteki” ya da “ben” olmayanla ilişkilidir. İnsanın kendini tanımaya başlaması “ötekinin” fark edilmesi ve bakışıyla başlar. “ben” kendi özünü başkalarının özü, kimliği ve tanımı üzerinden oluşturma tehlikesiyle baş başa kalır. Bilinçsiz dış dünya nesnesi olan “ben” bilinçli kendisi için varlık olma yolunda sorunla karşılaşır ve “öteki” tarafından kuşatılır. İnsanın özgürlüğüne ulaşması için bu durumdan kurtulmalı ve sorumluluğunu alarak özgürlüğünü kazanmalıdır. Bunu yapmazsa “öteki” tarafından nesneleşerek kendine yabancılaşır ve “başkası için varlık” haline gelir (Çelebi & İnal, 2019).

Sartre için şeyler insana nasıl görünürse öyledirler. İnsanın varoluşu dışında sadece hiçlik vardır. Önce varoluş olduğu için insanın özgürleşme ve kendi özünü oluşturma dışında başka seçeneği yoktur. Mazeret üretemez, her türlü determinist yönelimden, ötekinin baskısından, değerlerden arınmalı ve mahkum olduğu özgürlüğüne sorumluluklarının farkına vararak kavuşmalıdır. İnsan ve dünya arasında ilişki hiçlik ve boşlukla başlayan, ötekinin yabancılaştırmasına direnerek özgürleşen, bulantı ve sorumluluk aşamalarından başarıyla geçip sonunda kendi için bilinçli duruma evrilen, seçim yapan bireyin varoluşudur. Bu varoluşun anahtar kavramları hiçlik, öteki, bulantı ve sorumluluktur. Tüm bu aşamalar insanın özgürlüğünün göstergeleridir. Özgürleşen ve seçim yapan birey sadece kendi özgürlüğüne ulaşmaz aynı zamanda sosyal bir sorumluluk içinde ahlak anlayışı da oluşturur (Cevizci, 2018; Keremoğlu, 2004). Sartre’da özgürlük anlayışı pratik karşılığı olan, eylemin öne çıktığı ve bilinçli seçim yapmaya yönelik radikal bir durumdur. Felsefesinin genelinde insanın özgürlüğüne güçlü bir vurgu vardır (Keremoğlu, 2004).

Değerlendirme Ve Sonuç

Varoluşçu felsefenin teist geleneksel etik yaklaşımının özgürlük anlayışı bazı noktalardan eleştirilmiştir. Dünyadan bağımsız ve aşkın bir varlık/töz anlayışının insanın gerçek özgürlüğünü kısıtlayan bir yapıya bürünebileceği sorgulaması yapılmıştır. Bazı inançların gereği olan iki dünya fikrinin sonucunda bu dünyadaki eşitsizlikler ve adaletsizlikler karşısında mücadele etmeme, tevekkül ederek öte dünyada hak arama tutum ve davranışı ortaya çıkabilir denilmiştir. Bu durumda insan gerçekten özgür müdür sorusu dile getirilmiştir (Coşkun, 2015). Oysa varoluşçuluğun temel argümanları dikkate alındığı zaman teist yaklaşımın özgürlük anlayışı toplumsal gerçeklik ve olgular açısından yaklaşıldığında daha tutarlı görünmektedir. Çünkü insan gerçekten dört bir yandan kuşatılmıştır. Ötekiler, toplum, din, değerler, ekonomi, hukuk, doğa, aile, ait olduğu sınıf, statü ve kültür gibi birçok dış etken bireyin özgür seçimlerinin sınırlılığını gösterir. Bu dış etkenlerin tesiriyle birey seçimler yapar. Fakat bu seçimin özgür iradesiyle olup olmadığını anlama ya da ölçme imkanı var mıdır? Ya da birey kendi gerçekliğini bilinçli bir biçimde oluştururken inanç, norm, ilke ve yönelimlerde halihazırda var olanları seçmeyi tercih edemez mi? Bu durum iradesizlik ya da tutsaklık mıdır? Tüm bu sorulara verilebilecek tek bir cevap yoktur. Bu yüzden özgürlüğün ve insanın iradesinin sınırlarını tanımlamak ya da genel kategoriler halinde sınıflandırmak mümkün görünmemektedir.

Keşfedin: Mantık Doğrusu

Sartre’ın özgürlük anlayışında varlık öncesi ve ölüm sonrası belirsizdir. Dünya ve var olunan zamanla sınırlı bir bakış vardır. Doğum ve ölüm arasında geçen süre dahilinde insan kendini var etmeye çalışır. Fakat önce ve sonranın bugünü anlamlandırmadaki etkisi dikkate alınmaz. Belirsizlikten hoşlanmayan ve bilinene meyilli, meraklı insanın kendi düşünceleri ve özgür iradesiyle bu belirsizliğe anlam yüklemeyi seçebileceği ihtimali yok sayılır. Ayrıca insanın biricikliği ve özgürlüğe mahkum olduğu önermesi, bireylerin anlam dünyalarını oluştururken karşılaşacağı bulantı, hiçlik ve yabancılaşma duygusunun temelinde yatan nedenleri açıklamada yetersizdir. Sosyal bir varlık olan insanın dünya ve ötekilere olan ihtiyacı düşünüldüğünde kurulan ilişki hep negatif midir? İnsan hem dünyayla hem de diğer insanlarla sürekli rekabet ve çatışma içinde midir? Ya da bunu istemekte midir? Varoluşçuluk felsefesinde insan kendi için varlıkta ulaştığı öz sonucunda diğer insanlarında sorumluluğunu alarak ahlak ilkeleri oluşturur. Bu ilkeler tek tek bireylerin dünyasında mı geçerlidir? Yoksa zamanla toplumsal normları mı oluştururlar? Başka bireyin özü olan bu normları diğer birey kendi özgür iradesiyle anlamlı ve doğru bulduğunda yabancılaşmış mı olur, yoksa özgürleşir mi? Bu soruları çoğaltmak mümkündür. Fakat teist yaklaşımın eleştirisi bölümünde de bahsedildiği gibi bu sorulara genel geçer ya da tek bir cevap bulmak imkan dahilinde değildir. Bu yüzden insanın özgürlüğü sorununa tüm insanlar için geçerli yanıtlar bulmak ve kesin bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. Sonuç olarak, varoluşçuluk insana, özgürlüğe ve yaşama verdiği değerle ve öne sürdüğü somut, pratik, gündelik hayatı kuşatıcı argümanlarla felsefe tarihinde yeni bir çığır açmıştır. Fakat insanın özgürlüğü sorunu tek bir bakış açısıyla çözülebilecek bir mesele değildir.

Kaynaklar

  • Cevizci, A. (2018). Felsefe Tarihi. İstanbul: Say Yayınları.
  • Cevizci, A. (2020). Büyük Felsefe Sözlüğü. II. Cilt. İstanbul: Say Yayınları.
  • Cevizci, A. (2021). Felsefe Sözlüğü. İstanbul: Say Yayınları.
  • Coşkun, S. (2015). Varoluşçuluk ve Özgürlük Problemi. Felsefe Dünyası, (61), 80-105.
  • Çelebi, V & İnal, A. (2019) J. G. Fichte, J. P. Sartre ve E. Levinas da Ben ve Ben-Olmayan/Öteki İlişkisi Bağlamında Diyalektik Süreç. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi (12/65), 600-610.
  • Keremoğlu, S. (2004). Jean Paul Sartre Felsefesinde Özgürlük Problemi. (Yüksek Lisans Tezi). Google Akademik veri tabanından erişildi.
  • Skırbekk, G & Gılje, N. (2017). Felsefe Tarihi. (E. Akbaş ve Ş. Mutlu, Çev.). İstanbul: Kesit Yayınları.
  • Türer, C. (2020). Felsefe Tarihi. Ankara: Bilimsel Araştırma Yayınları.
  • Türk Dil Kurumu (2019). Türkçe Sözlük. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
  • Yasaman, H. (1976). Sartre’da Özgürlük. Journal of Istanbul University Law Faculty42(1-4), 515-540.

Keşfedin: Fatalizm Nedir

Selçuk Üniversitesi Sosyoloji bölümünde başladığı lisans eğitimini Erciyes Üniversitesi'nde tamamlamıştır. Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyoloji bölümünde yüksek lisans yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Lisans Programına devam etmektedir. Aynı zamanda Sosyoloji ya da Siyaset Bilimi alanında doktora eğitimine hazırlanmaktadır. Modernleşme, Muhafazakarlık, Sekülerleşme, Sivil Toplum ve Öteki konularında; Aile, Din, Değerler, Kuşaklar ve Siyaset Sosyolojisi alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir