Bu yazıda kitsch nedir ve kitschleşme nedir, gibi kavramlar açıklandıktan sonra toplumsal değerlerin ve ilişkilerin kitschleşmesi ele alınacaktır.
Toplumsal Etkileşimin ve Değerlerin Kitschleşmesi
Kitsch kavramı daha çok sanat, edebiyat gibi yaratıcılık gerektiren alanlar içinde kullanılan bir terminolojidir. Sanatta veya edebiyatta yaratılan eserin niteliksizliğine, sahteliğine, bayağılığına, estetiksizliğine ve metalaşmasına vurgu yapar. Ancak bu kavram sosyoloji terminolojisi içerisinde de kullanılabilir. Dolayısıyla bu yazıda, içinde bulunduğumuz toplumun değerlerinin ve bireyler arası etkileşimin kitschleşmesi ele alınmıştır.
Toplum, bireyler arası etkileşimden doğan bir bütünlüktür. Bu etkileşim sadece iletişim ile sürdürülen ya da sonu sadece iletişim ile biten bir süreç değildir. Toplumu oluşturan bireyler arası etkileşim, o bütünlüğün kolektif değerlerinin de yaratıcısıdır. Yani, bireyler arası etkileşimden doğan her şey bir bütün halinde toplumu meydana getirir.
Ancak şu an içinde bulunduğumuz toplumda eşitsizliğin, yabancılaşmanın, tüketimin, kutuplaşmanın vs. arttığı ve gözlendiği pek çok durumda toplumsal kollektiviteyi sağlayan etkileşim ve bunun sonucundaki değerlerin kitschleştiğini görmekteyiz. Örneğin kitle iletişim araçlarının bu kadar çok hayatımızın içine girmesi ve bizlerin davranışlarında belirleyici konumda olması, bireyler arası etkileşimi sığlaştırmıştır. Şu an var olan etkileşim birçok alanda sadece iletişim haline indirgenmiştir. Bu iletişim hali de yüz yüze olmaktan çıkmış; sanal mecraya taşınmıştır. Çünkü iletişim sadece dil ile sağlanan bir şey değildir. Bu noktada beden dili de bireyler arası iletişimde en önemli araçlardan biridir. Ancak gelinen noktada iletişimi sağlayan ne dil ne de beden dili kalmıştır. Yüz yüze olmayan, ses iletiminin minimum düzeyde olduğu ve hatta yarım sözcüklerden ziyade emojilere indirgenen bir iletişimden nasıl bir etkileşim doğabilir ki? Sadece bu alanda sığlaşmadık; boş zamanlarımızı değerlendirme, tüketim ve entelektüellik gibi pek çok etkinliklerimizde de sığlaştık, yabancılaştık, kitleselleştik ve hatta tüm etkileşimlerimiz ve değerlerimiz araçsallaştı.
Etkileşimin temelini oluşturan iletişim, yüz yüze, nitelikli ve yoğunluğu olan bir alandan çıkınca, ortada toplumun değerleri diye bir şey de kalmadı. En basit şekliyle bireyler boş vakitlerini imkânları doğrultusunda parayla değerlendirdiler. Tükettikçe mutlu olduklarını ve özgür olduklarını düşünür oldular. Hâlbuki içinde yaşadığımız topluma hiçbir değer bırakamadılar. Tükettikçe kendimize değer sağladık. Kimimiz giyimlerimizle kimimiz gittiğimiz mekânlarla kimimiz de sahip olduğumuz mal ve hizmetlerle kendimize bir kimlik-statü belirleme çabasına girdik.
Duruma göre yalnızlaştık, bireyselleştik duruma göre de kitleselleştik. Örneğin, pek çok insanı ya da geleceğimizi ilgilendiren meselelerde kısa yoldan, bir kişinin düşüncelerine katılarak ya da tweetine beğeni atarak karar verici olduk. Dolayısıyla kendimizin olmayan bir yorum üzerine katıldık ya da katılmadık. Çünkü hiçbir zaman bir mesele hakkında yaratıcı olmadık.
Sonuç olarak çok basit düzeye ve konulara indirgenmiş olan etkileşim, topluma değer sağlayacak konumdan iyice uzaklaşmıştır. İnsanlar giydikleriyle, gittikleri yerlerle hatta çaldıkları-ithal ettikleri düşüncelerle sahteleşmiş; taklitlerle dolu bir matriste kendilerine bir kimlik edinmiştir.