Türkiye’den Almanya’ya Göç Eden Türkler’in Karşı Karşıya Kaldıkları Milliyetçilik Olgusunun Sosyolojik Açıdan Değerlendirilmesi

Türkiye’den Almanya’ya Göç Eden Türkler’in Karşı Karşıya Kaldıkları Milliyetçilik Olgusunun Sosyolojik Açıdan Değerlendirilmesi
almanyaya göc eden türkler
1

Göç olgusu, küresel anlamda tüm dünyayı etkilediği gibi Türkiye’yi de etkilemiştir. Türkiye’de gerçekleşen bu olgu özellikle ekonomik yetersizliklerden dolayı 1950 ve sonrası etkinliğini arttırmış vaziyettedir. Yaşanan ekonomik sıkıntılar, geçim sıkıntıları ve işsizlik gibi nedenlerden dolayı insanlar kırsaldan kente, ülke içinden ülke dışına doğru göçe sürüklenmiştir. Yaşanan göç sonrasında göçmenler, değişen çevre koşulları, kültürel farklılıklarla birlikte asimilasyon sürecine girmişlerdir. Bu bağlamda Türk işçiler gittikleri ülkenin işgücü ihtiyacını karşılasalar da zamanla göç ettikleri ülke tarafından ülkelerine geri dönmeleri istenmiştir. Almanya’ya giden Türk işçiler, ilerleyen zamanlarda hem kendi anayurduna hem de “yeni yurtlarına” yabancılaşmaktadırlar. Bu yazımda Türkiye’den Almanya’ya göç eden Türklerin maruz kaldıkları milliyetçilik olgusu ve yaşadıkları, yaşamakta oldukları sorunlar değerlendirilmektedir.

Göç olgusu belli bir tarihsel çerçeveye sığdırılamayacağı gibi, belli toplumlara da indirgenemez. Bunun sebebi göç olgusunda zaten insanların bir yerde bulunuyor olmasıyla başlayan bir süreçtir ve tüm toplumların çeşitli derecelerde yaşadığı bir olgudur. Göçmenler, ekonomik, siyasi, sosyal vb. sebeplerle bulundukları ve hayatlarını sürdürdükleri yeri değiştirerek, farklı beklentilerle geldikleri yerlerde hayatlarına devam etmek istemektedirler. Ancak göç veren ve göç alan bölgeler için bu durum her zaman beklentileri karşılayan bir süreç olmamaktadır.

Göç olgusu, küresel anlamda tüm ülkeleri etkilediği gibi Türkiye’de de özellikle ekonomik nedenlerden ötürü 1950’li yıllarda etkinliğini arttırmıştır. Karşılaşılan bu ekonomik sıkıntılar ve geçim kaygıları insanları hem kırsaldan kente, hem de ülke içinden ülke dışına taşımıştır. Yaşanan bu yer değiştirmeler göçmenlerin, değişen çevre koşulları ile birlikte kültürel farklılıklarından etkilenmesi ve hayatında yeni bir pencere açması sonucunu getirmiştir. Türk işçiler ilk başlarda gittikleri ülkenin işgücü ihtiyacına cevap verirken zamanla süreli olarak gittikleri ülkeden anavatana geri dönmeleri istenmiştir. Ancak süreç anlaşmaların limitlerine harfiyen uygun işlememiştir. Bununla karşı karşıya kalan Türkler zamanla hem kendi anayurtlarına hem de göç ettikleri ( yeni yurtlarına) yurda yabancılaşmaktadır. Bu durum zaman geçse de ilk günki etkisini azaltmakta fakat devamlılığını hala daha sürdürmektedir.

Alman vatandaşlığına geçmek ve ülkedeki yabancılığını en azından yasalar önünde kısmen de olsa azaltmak için yapılan girişimler ve buna bağlı olarak kazanılan haklar, kendilerini bir yere daha çok bağlamak ve imkânlarını arttırmak sonucu ise, yerli halkın tepkisi ve geri itmesi ile karşılaşabilmektedir. Bu sıkıntılar karşısında Alman vatandaşlığına geçen Türkler aslında Türkiye’nin de bir parçası olarak Alman halkı tarafından, Türkiye’den bir örneklem olarak algılanabilmektedirler. Çünkü göçlerle birlikte artan ilişkiler ve toplumların birbirlerini tanıma fırsatlarını arttırdığı gerçeği ile kültürel etkileşimler tarih boyunca varlığını göstermiştir.

TÜRKİYE’DEN ALMANYA’YA GÖÇ SÜRECİ

1950 ve sonrasından itibaren ülke içi / ülke dışı göç oranlarında pozitif bir hareket vardır. Başta ekonomik kaygılar olmak üzere birçok nedenlerden dolayı köyden kente, yurtiçinden yurtdışına bir göç söz konusu olmuştur.

Türk vatandaşları, hızla gelişmekte olan Batı Avrupa ülkelerinin işgücü piyasalarından faydalanmak ve boşluğu doldurmak için 1960’lı yıllarda göç hareketleri başlatmışlardır. Bu göçün ilk zamanlarında çoğu kırsal kesimden gelen Türk işçilerin, yurtdışına gidişlerindeki ortak amaç; istihdam sağlamak amacıyla küçük bir iş yeri açmak, yatırım yapmak ve ülkelerine döndüklerinde kendi işlerinin sahibi olmak istemeleridir. Bu amaç doğrultusunda hareket eden çoğu Türk göçmen, tek başına ve ailelerini arkada bırakarak Almanya’ya göç etmişlerdir. 1960’lı yıllarda yabancı işgücüne talep fazlasıyla artmıştır. İşverenlerin ve göçmenlerin mevcut işe alma usullerini başka yollardan aşmaya yönelik çabaları nedeniyle çeşitli düzensizliklere yol açmıştır. Bu nedenle, işçi akımının düzenli gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak ve böylece göçmen işçilerin ve işverenlerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, Türkiye, Almanya ile işgücüne dayalı antlaşmalar imzalanmıştır. Dış göçte de az gelişmiş ülkelerden gelişmiş olan ülkelere doğru bir hareketlilik gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla bu göçlerin daha çok kişilerin sosyal ve ekonomik imkanlarının kapasitesini artırmaya yönelik olduğu görülmektedir.

GÖÇMENLERİN TOPLUMLA BÜTÜNLEŞMESİ SÜRECİ

Yabancılarla Almanlar arasında ilişkiler söz konusu olduğunda iki temel politikanın olduğunu ifade eden Tezcan (2000: 14-15)’a göre bu politikalar; asimilasyon (erime) ve entegrasyon (bütünleşme)dir. Asimilasyonun hem Almanlar hem de Türkler tarafından uygun görülmediğini belirtirken; entegrasyonun da asimilasyon olarak algılanmasından dolayı pek de etkin bir politika olmadığını belirtmektedir.

Türkiye’den Almanya’ya giden göçmenler Almanlar tarafından ‘’misafir işçi’’ olarak kabul edilmiştir. Ancak geçici olarak başlayan işgücü göçü zamanla kendini kalıcı bir niteliğe büründürmüştür.

Avrupa’daki Türklerin bir kısım sosyal, ekonomik ve siyasal göstergelerine (eğitim durumları, siyasal ve ekonomik katılım, farklı etnik gruplarla evlilik gibi) bakıldığında birçok açıdan bulundukları ülkelerin yerli halklarına göre daha olumsuz şartlarda oldukları görülmektedir.

Türkler kültürel uyum, gidilen ülkenin dilini yeterince bilmeme, zor işlerde çalışma, hukuki haklarını yeterince bilmeme ve ayrımcılığa maruz kalma gibi birçok problemle karşı karşıya kalmışlardır. İlerleyen süreçte ise aile birleştirmeleri yoluyla eş ve çocuklarını yanlarına getirmeleri başka bir sorunla yüzleşmelerine neden olmuştur.

Sosyologer, tüm platformda sosyoloji çerçevesinde paylaşımlar yapan ve sosyologlara yayın imkanı tanıyan dijital bir platformdur. Dijital sosyoloji arşivi oluşturma amacı ile kurulmuştur.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (1)

  1. Furkan Aksu 31 Mart 2020

    Milliyetçiliği kuramsal zemine oturtmadan ‘karşı karşıya kalınası’ bir şey olarak ele almak biraz ideolojik bir yaklaşım gibi gözüküyor. Ayrıca konu çok yüzeysel ele alınmış ve içinde milliyetçilikle ilişkili yaşanılan ‘sorunlara’ yok denilecek kadar az yer verilmiş. Irkçılık-milliyetçilik ayrımı yapılmamış ve aslında ırkçılık temelli problemlerin tartışılması yazıyı muğlak bırakmış diyebilirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir