BLACK MİRROR  (BROOKER, 2011)  – FİLM ANALİZİ

BLACK MİRROR  (BROOKER, 2011)  – FİLM ANALİZİ
black mirror film analizi
0

Bu yayında Black Mirror konusu paralelinde, Black Mirror filmi analizi yapılmıştır. Sosyolojik bağlamda yapılan analizi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesinden Kübra Erciyas kaleme almıştır. İyi okumalar.


Yönetmenliğini Charlie Brooker’ın üstlendiği İngiliz mini dizisi  Black Mirror 2011 yılında ekran karşısına çıkmaya başlamıştır. Her bölümü birbirinden bağımsız olan dizinin ilk sezon ve ilk bölümü olan “The National Anthem” üzerine bir değerlendirme yapacağım.

 Film genel itibariyle İngiltere başbakanı Charlie Brooker’ın etrafında geçmektedir. Bir suikastçı ülkenin önemli prenseslerinden biri olan prenses  Susannah ‘ı kaçırır. Prensesi bırakmak için başbakandan bir domuzla ilişkiye girmesini ve bunu tüm dünyaya göstermesini ister. Başbakanın içinde bulunduğu durumu filmin ilerleyişiyle paralel olarak ve yer yer Pierre Bourdieu, Michel Foucault ve Erving Goffman’dan faydalanarak anlatacağım. 

 

  Film 4 parça halinde seyirciye sunulmuştur. Birinci parça prensesin kaçırılmasını ve başbakana verilen talimatları içerir. Talimatların içerisinde  başbakanın domuz ile ilişkiye girerken dikkat etmesi gerekenler, kameranın özellikleri gibi detaylar bulunmaktadır. Başbakanın üzerine binen yük kendini ilk kez bu talimatlarla göstermektedir. Burada bir baskı söz konusudur ve filmin sonuna doğru bu baskı gittikçe artmaktadır. Başbakanın bu durumunu Foucault’nun iktidar-özne ilişkisi ile  açıklayacağım.  

   Foucault’a göre siyasal bir alan olan iktidar, toplumun her yerinde bedenleri içine alır. Söylemi belirleyen güçtür ve güçte iktidarın elindedir. Böylece beden, iktidar ilişkilerinin çemberi altına alınır. Ceza, kuşatma, eğitme, terbiye etme, damgalama, kıyafet belirleme, yargılama, medyatik araçlarla etki altına alma, v.b. gibi bedene doğrudan müdahale etme araçları, iktidarların sürekliliği ve karmaşıklığını gözler önüne serer. Foucault her yerde iktidarın var olduğunu ve iktidardan kaçınılamayacağını söyler. (AKGÜNDÜZ, 2013)  Siyasal alanın parçası olan bedeni iktidar ilişkileri denetler, “onu değerlendirir, onu işaretler, onu eğitir, ona işkence eder, onu görevleri yapmaya, kutlamaları gerçekleştirmeye, işaretleri yaymaya zorlar. (HÜLÜR, 12)  İktidar ilişkisi doğrudan, aracısız bir şekilde başkaları üzerinde değil, başkalarının eylemleri üzerinde eylemde bulunan bir eylem kipidir. İktidar eyleyen öznelerin davranışlarında kışkırtma, teşvik, sınırlama, kolaylaştırma, zorlaştırma gibi etkilere sahiptir, yani iktidar başka eylemler üzerindeki bir eylemler kümesi olarak vardır. (GÜNEŞ, 2013) Nereden bakarsak bakalım Foucaut’da insanların aksiyonları üzerinde onların kontrol edemediği bir güç vardır. İşte bu güç kendini bir çok yolla gösterebilir. Baskı ve özgürlüğün inşası da bu yollardan bazılarıdır. 

   Foucault, delilikle ilgili olarak doktorların hastalar üzerindeki iktidarını, klinikle ilgili olarak hukuksal aygıtların suçlular üzerindeki iktidarını, cinsellikle ilgili olarak, söylemin bireyler üzerindeki iktidarını incelemeye çalışır. (AKGÜNDÜZ, 2013) Ben de burada iktidarın araçlarının bireyler üzerindeki etkisine  biraz öznel bir örnek üzerinden değineceğim. Başbakan en başından beri bu isteği yapmak istemez hatta reddeder fakat halk , siyasi partiler ve kraliyet tarafından baskıya maruz kalır. Burada “iktidar her yerdedir; her şeyi kapsadığından değil, her yerden geldiğinden dolayı her yerdedir. (Age.,s.72.)”  sözü de anlam bulmaktadır. Filmin ikinci parçasında iktidarın araçlarından medyaya değinilmektedir. Medya durumu daha da kötü hale getiren , insanların umursamazlıklarını gün yüzüne çıkartan acımasız bir iktidar aracıdır. İnsanların ellerinde her an telefonlar, evlerinde televizyonlar ve bunun gibi bir çok teknolojik alet olması bir noktada insanları otomatik olarak iktidarın aracı haline getirmektedir. FoucAult’ya göre denetlenebilen bir yasadışılık her bakımından yararlıydı. Foucault’nun ‘panoption’ kavramının günümüze uyarlanmış hali de her yerde yanımızda taşıdığımız kameralar olabilir mi sorusu da cevaba kavuşmamış sorulardandır. Şayet öyleyse her an her yerde izleniyor olma ihtimali bizleri kendi kendimizi kontrol etme ve suçtan uzak durma yolunda ilerletir, Foucault’nun daire şeklindeki hapishanelerinde olduğu gibi. 

    Foucault’ya göre beden, biyolojik var oluşun ötesinde güç\iktidar ilişkilerinin merkezinde bir konuma sahiptir. (NAZLI) Bu konum bedeni iktidarın sadece baskıladığı değil dönüştürdüğü de bir özne haline getirir.  

   Filmin 2.bölümünde dikkat çeken bir başka nokta ise haber ajanslarının rekabeti ve prensesin kaçırıldığı haberini yasalara rağmen sunmalarıdır. Aslında halkın olaya dahil olduğu aşama buradadır. Medya organlarının farklı başlıklar ile olayı halka sunması halkın da bir tepki vermesine sebep olur. Tekil bireylerin yorumu başbakan için bir baskıya sebep olmazken internet üzerinden yapılan oylamalar ve halkın çoğunluğunun başbakanın domuzla ilişkiye girmesi yönünde olduğundan yani bireylerin toplamından doğarak bireylerden daha fazla etki yaratabilen halk sonunda başbakan üzerinde baskı kuran otoritelerden biri haline gelmiştir.ayrıca ajansta çalışan bir kadının karşı ajansın sahip olduğu bilgileri almak için bedenini kullanması ve çıplak pozlar göndermesi, dönemde bedenin bi araç olarak da kullanılabildiğini göstermektedir. Özmakas’a göre böylesi bir toplum yalnızca ekonomik anlamda girişimciliğin peşine düşen değil, aynı zamanda “duyguları[nı] yeni bir sermaye türüne “ dönüştüren bir özne yaratılmasına da neden olur. (ÖZMAKAS) 

    Daha çok dikkat çeken bir nokta ise bunu tuvalet gibi kapalı bir mekanda yapmasıdır. Bunun sebebi iktidarın cinselliği kapalı kapılar ardına kapamış olmasıdır. Iktidar (Foucoult’ya göre) cinselliği bastırmakta ısrarcıdır çünkü cinselliğin özgürleştirilmesi iktidara zarar verir. 

    Bölümde iktidarın bir televizyon programına hristiyan ve müslüman düşünürleri çıkartarak dini de kullandığı açıkça görülmektedir. Bu noktada din de iktidarın araçlarından biri haline gelir. 

   Filimin başından en sonuna kadar başbakan kravatını hiç gevşetmez, filmin üçüncü parçasında domuzla cinsel ilişkiye girdikten hatta ilişkiden sonra yalnız kaldığında bile kravatını gevşetmez. Bana kalırsa burada yönetmen başbakanın üzerindeki baskının bir göstergesi olarak kravatı kullanır. Ironik kısım ise filmin son parçasında olayın bir yıl sonrasında bile yönetmen başbakanı karşımıza kravatla çıkarır. Iktidarın gücü ve baskısı başbakanın üzerinden bir an olsun eksilmemiştir. Öte yandan başbakanın üzerinde bir başka baskı unsuru daha vardır. Karısı. Eşine karşı olan utancı nedeniyle eşinin telefonlarını reddeder. Başbakan aslında prensesi kurtarmak için böyle bir şey yapmak istememiştir. Ona bunu yaptıran otoriteleri filmden bir diyaoğu buraya ekleyerek anlatacağım. 

(Başbakanın Yadımcısı: B.Y. ; Başbakan: B.) 

B.Y. – Halkın kendi çıkarlarını kollamayan , prensesin hayatını kurtaracak bir adama ihtiyacı var. 

  1. – Ne yaparsak yapalım serbest bırakmayacaklar, muhtemelen şimdiye ölmüştür.

B.Y. – Eğer ölmediyse öldürür videoyu da yükler. Herkes bunu izler. Tüm dünya izler. Bardağın taşan son damlası olur ve emin ol yok edilirsin. Sadece rezil olmakla kalmayacaksın vatan haini ilan edileceksin. Reddedersen ne senin ne de ailenin güvenliğini sağlayabiliriz. 

    Görüldüğü üzere yapılan gizli baskı son noktada kendini açık ediyor ve bu durum bir tehdit halini alıyor. Iktidar bir saldırı silahi haline gelmiştir. Toplumu  tarafından ikna edilen başbakan domuzla cinsel ilişkiye girmek üzere yola çıkar. bu sırada karısının telefonlarını açmaz çünkü bir kurtuluşunun olmadığının farkındadır. Saat 16.00 da herkes televizyonların karşısındadır. Başbakan domuzla ilişkiye girmek üzere hazırlanır, yardımcısı uyması gereken talimatları tek tek anlatır, domuza ve başbakana sakinleştirici verilir. Televizyonlarda video oynatılmadan önce uyarılar yapılır, başbakana övgüler sunulur ve en sonunda kulak tırmalayacak kadar çirkin bir sesten sonra canlı yayın oynatılmaya başlanır. Artık özne bedeniyle iktidarın istediğini yapmıştır.  Onca uyarıya rağmen kimse televizyonunu kapamaz, bir saat boyunca herkes canlı yayını izler. Tiksinirler, üzülürler, acırlar ama izlerler. Burada halk bir toplumsal beden haline gelir. Işte bu durum halkın da oylamalarla ve davranışlarıyla birlikte bir otorite ve baskı kaynağı haline geldiğini gösterir. Tüm halk televizyonların başında olduğu için sokaklar bomboştur. 

   Suikastçı prensesi canlı yayından 30 dakika önce saat 15.30 da bir sokağın ortasına bırakmıştır. Fakat prenses ancak yayın bittikten sonra sokakların yavaş yavaş dolmasıyla birlikte insanlar tarafından farkedilir. Suikastçının anlatmak istediği şey işte burada yatar. Halk, kraliyet, hatta siyasi partilerde en az kendisi kadar suçluydu. 

   Filmin son bölümünde olayın üzerinden bir yıl geçmiştir ve prensesin kaçırılmasının yıl dönümü olarak insanlar ve basbakan (karısıyla birlikte) toplanmıştır. Evin dışarısında başbakan (yine hiç çıakrtmadığı kıravatıyla) ve eşi medyaya gayet mutlu pozlar vermiş, prensesin hayatı çok güzel gösterilmiştir. Hatta prensesin hamile olduğu haberi bile yayınlanmıştır. Her şey medyaya mükemmel olumlu yansıtılmıştır.  Başbakan kendisine biçilen rolü toplumsal alanda performansıyla uygulamıştır. Gelgelelim özel sınırlar içerisinde Goffman’ın tabiriyle sahne arkasında durum pek de iç açıcı değildir. Karısı için başbakan artık damgalanmış, gözden düşürülmüş ve itibarsızlaştırılmıştır. Ön sahnede onları mutlu gözükmeye zorlayan ise hala üzerlerinde olan baskıdır. Başbakan için işlerin olumlu gittiği tek durum 3 puan fazlayla tekrar başbakan olabilmesidir.(Artık ne kadar olumlu sayılabilirse…)  

   Film genelinde  bedenin kimlik inşası için ne kadar önemli olduğu yansıtılır. Bourdieu bizlere burada gördüğümüz bir gerçeği çok önceden gösterir , insanların sosyal konumlarıyla bedenin ilişkili olduğunu ve bunun zaman içerisinde değişiklik gösterebildiğini söyler.  

   Bourdieu toplumsal ve tarihsel arkaplanın “beden”de somutlaştığını ifade eder.(Bourdieu,1997:70) bizler de filmde toplumsal arkaplanı başbakanın bedeni (üzerinde uygulanan baskı bakımından beden) üzerinden gördük. Bedeni toplumsal yapan da bu gerçektir. Öte yandan başbakanın içinde bulunduğu durumu sermaye türleri açısından açıklamaya çalıştım fakat bedenin özelliklerinin yani fiziksel özelliklerin hangi sermaye türüne ait olduğunu göremedim bu yüzden  fiziksel özelliklerimizi içeren sermaye türüne fiziksel sermaye dersek burada fiziksel sermayenin sosyal sermayeye dönüşümü söz konusudur. Başbakan bu dönüşümle bazı kazançlar elde ederken bazı kayıplarda yaşamıştır. 

   Son olarak Bourdieu’nun simgesel şiddet kavramının film üzerindeki yansımasından bahsedeceğim. Iktidarın elindeki baskı araçları simgesel sermayeyi oluşturur. Bunlar Twitter, Facebook , haberler, gazete gibi medya unsurları da olabilir ki filmde simgesel sermayenin araçları tam olarak sosyal medyadır. Simgesel sermaye simgesel şiddeti kullanarak(burada simgesel sermayeyi kullanan insanlarla karşılıklı bir etkileşim söz konusudur.) özne üzerinde baskı kurmuştur. 


                      Kaynakça :

AKGÜNDÜZ, G. Ö. (2013). Foucault’da İktidar ve Beden İlişkisi. Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi(38), 12. 

BROOKER, C. (Yöneten). (2011). Black Mirror Sezon 1\ Bölüm 1 [Sinema Filmi]. 

GÜNEŞ, C. D. (2013). Michel Foucoult’da Söylem ve İktidar. Kaygı Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi

HÜLÜR, H. (12). İKTİDAR/BİLGİ SARMALI: MICHEL FOUCAULT’DA DİSİPLİNSEL DOĞRULUK VE ÖZNE. Ekev akademik dergisi

NAZLI, A. (tarih yok). Sosyolojik Bakışın Eşiğindeki Beden. ToplumBilim , 61-68. 

ÖZMAKAS, U. (tarih yok). Foucault: İktidardan Biyoiktidara. 73. 

BOURDİEU,Pierre(1997) Toplumbilim Sorunları, çev: Işık ERGÜDEN, Kesit Yay.,İstanbul. 

 

Kübra ERCİYAS – Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi

Merhaba ben Kübra Erciyas, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'nde Sosyoloji Bölümü öğrencisiyim. Sosyoloji arşivi oluşturma gayesi ile buradayım.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir