Bu yayında Emile Durkheim‘in eserlerinden birisi olan Sosyolojik Yöntemin Kuralları kitabı temel alınarak sosyolojik analiz yapılmıştır. İşte, Ayyüce Türkkan’ın kaleme aldığı Sosyolojik Yöntemin Kuralları Kitabı Analizi, iyi okumalar.
Her birey bir toplumun içerisinde varoluş gösterir. Bulunduğu toplumun ahlaki, felsefi ve hukuken uyması gereken kurallar ve olgular mevcuttur. Örmeğin; kullanılan dilin dışında başka bir dil konuşmak ya da kullanılan para biriminin dışında başka bir para birimi kullanmak. Bunlar toplumun uyması gereken bazı ahlaki ve hukuki kurallardır. Bunlara uyulmadığı zaman düzeltiyoruz, eğer düzeltilmiyorsa cezalandırılıyoruz. Toplumda olguların bu düzende işleyişi vardır. Kendini insandan bağımsız ama insana empoze edilmiş bir karakter biçimi vardır. İnsanlar kendi bireyselliği dışında toplumun ahlak ve kurallarına uyarak mekanik dayanışmayı yürütme özelliğine de sahiptir. Topluluk dağıldığı zaman bir birey olarak yabancılık hissedebiliriz. Çünkü bu olgular, toplumla beraber yürütmeye çalıştığımız olgulardır. Toplumsallaşma, kuralların belirlenip ortak halde ilerlemesi şeklindedir. İnsanlar geçmişten geleceğe hep kolektif bir biçimde ilerlemiştir. Eğer biz bir büyüğümüze karşı saygı ile yaklaşıyorsak, kolektif aktarılan davranıştır.
Toplumsal olguları şeyler gibi ele almalıyız. Bu en temel kuraldır. Bilimsel metotlara ulaşmak için şeylerden hareket edemeyiz. Şeylere ulaşmak için bilimden hareket edebiliriz. Yıldızlara bakarak hayatımızı düzene sokuyoruz. Bu yüzden bilim pratiktir. Açıklama değil çözüm üretmesi gerekir. Doğa biliminde istenen çözüm, sosyoloji biliminden de istenmektedir. Evrimlerde, sosyolojik ve çözüm odaklıdır deriz. Ancak bunlar birbirinden bağımsız, tekildirler. Her kavim bir önceki kavimin aynısı değildir. Eksiği ya da fazlasıyla farklıdır. Bu da toplumsal şeylerin devamı değil, bireyselliğin kanıtıdır. Bu da sosyolojik olmayan kavramın, sosyolojik obje olarak adlandırılması kaynaklı hatadan ibarettir.
Bilim, tümevarım yoluyla elde edilen bilimsel kanıtlanmış bilgidir. Bilimin elde edilmesi için bir düşünsel faaliyet gerçekleştirilmesi gerekir. Bundan dolayı bilimin temelinde de şeyler vardır, soyuttur. Sonuç olarak yasalar, pratik zekânın çözümlerinden, düşüncelerinden ibarettir. Fenomenleri de şeyler olarak görmeliyiz. Dışsal obje gibi dıştan incelemeliyiz. Ama bilmeliyiz ki fenomenleri şeyler olarak ele almakta hata yapmıyoruz. Ancak fenomenleri nesnel olarak ele almadığımız için Locke ve Condillac gibi sosyolojide öznel aşamadan nesnel aşamaya geçemediği için gerçekçi olmuyor. Bunu başardığı zaman psikoloji ile arasında olan mesafeyi telafi edecektir. Sosyolojik olgular da duygular bilimini anlamamızı sağlar ancak nesnel bir inceleme yapmamıza olanak sağlamaz. Herkes tarafından teşhis edilebilir bir yapıda olması, sosyologların olguları gerçek analiz etmesine de olanak sağlar. Bir fenomeni anlamak için nosyonların tersine bakmamız gerekir. Fenomenin tersini bularak onu çözümlemiş olmayız. Şeyler ile temas kurmak için dışından nüfuz etmemiz gerekir. Ancak bu da açıklamamız için bir dayanak noktası elde ettirir. Cürmü meydana getiren ceza değildir ancak cürmü kavramak istiyorsak cezadan yola çıkmalıyız. Bir metodik yol izlemek istiyorsak, adımlarımızı sağlam atmalıyız. Bu şekilde ilerlenirse insan zihni realiteyi kavraması zor olmayacaktır.
Ayrım yapılması gereken iki toplumsal olgu kategorisi vardır. bunlar fenomen ve patolojik olarak ikiye ayrılır. Fenomen, olması gereken olgulardır. Patolojik, olması gerekenden tamamen farklı olgulardır. Örneğin; insan gözüne kaçan kömür acı vermiyorsa bu patolojiktir. Hastalıkta sağlıkta birer olgudur. Biri olduğunda diğerinin gerçekleşmesi gerekir. Bu yüzden normal sayılmalıdır. Bütünsel evrimini tamamlamış ve bir toplumsal türe ilişkin olduğu bu normalitedir. Hastalık ve sağlık kaçınılmazdır. Sıklıkla da yaşandığı için normal sayılmalıdır. Ama cürüm bir hastalık ise ceza da ilaçtır. Belirli bir oranda seyreden suç normal, normalin dışında ise patolojiktir. Ama suçun katkısı vardır. Çünkü doğru ve yanlışı ayırt ederiz. Bu yüzden gerekliliği vardır.
Toplumsal olgular, toplumsal normalite veya anormaliteye göre belirlenir. Doğru olan bunları sınıflandırmaktır. Her toplum benzer ve farklılıklarına göre ayrıştırılır. Başka toplumu kendi grubumuza koyduğumuz zaman karışıklık ortaya çıkar. Ayrıştırma önemlidir. Sınıflandırma yapmak için en temel karakterize özelliği seçmeliyiz. En temel indiğimiz zaman gerçek ortaya çıkar.
Bir toplumsal olguyu incelerken diğer olgudan yararlanmalıyız. Toplumsal olguların nedenlerini toplumsal ortamlarda aramalıyız. Sosyoloji bilimi açıklamak istediği olguyu, açıklamak istediği toplumda arasın ki çözüme kavuştursun. Çünkü bu bizim geçmişimizle de alakalıdır. Bir olgunun nedenini araştırdıktan sonra da işlevini araştırmalıyız. Toplum açısında işlevlerine bakmalıyız. Yapısal işlevselcilik, toplumsal modeli yaratmada ve çözmede en temel özelliktir. Biz bir olguyu başka bir olguya bağlayarak çözmek istiyorsak önce olguların aynı zamanda gerçekleşmediğini ortaya çıkartmalıyız. Çünkü deneyleme yöntemini kullanmak pek mümkün değildir. Bundan ötürü toplumsal olguların incelenmesinde birlikte değişim modelini kullanmak daha güvenilir ve çözüm odaklıdır.