Tıp biliminin gelişimi ve ölümün tıbbın aracılığı ile uzatılabilmektedir, bununla beraber yirminci yüzyılda insanlar, artık evlerinde ailenin yanında değil, hastanelerde yalnız başlarına ölmektedirler (İnceoğlu, 1999: 13). Bu durumda bize hastaya bakma biçimlerinin, zamanla değiştiğini göstermektedir. Çünkü geleneksel toplumlarda evde bakım yapılırken, modern (günümüz) toplumlarda kamusal alanlar diğer bir deyişle, hastane kültürü ortaya çıkmaktadır. Bu durumun başlıca sebepleri arasında beden üzerindeki dinin etkisinin yavaş yavaş ortadan kalkmasıdır. Çünkü yaşamın uzatılması ile birlikte insanlar, dünyevi olana daha fazla ilgi gösterir hale gelmiştir. Tıbbileşme ile beraber beden ile ilgili her olgunun tıbbın gözetimine girmesi ve amacına hizmet edecek her bilgiyi, kendi sahasına çekmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Hekimin evrensel görevi, yaşatmak olmasına karşın, bedenin nasıl yaşamına son verileceğine kadar bir hâkimiyet kurulmuş durumdadır. Hekimler ise bu durumda beden üzerindeki otorite, iktidar konumuna yerleşmiştir. Tıbbileşmeyle beraber yaptıkları her işe meşru gözle bakılmıştır ve bu durumu sağlayan en önemli etken ise gelişen tıbbi teknolojidir. Bu gelişmelerle beraber ölüm, ne pahasına olursa olsun savaşılması gereken bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Hastane ortamında bulunan bir hasta için yaşam destek ünitelerin varlığı, yaşamın göstergesi olmuştur (Türkmen, 2015: 496). Fakat sağlık güvencesi ve sigorta sistemlerinin (Özkara, 2001: 13), bulunması durumunda bu koşullar sağlanmaktadır.
Bu değişimsel süreç içinde önemli bireyin, hayatı ve ölümü anlamlandırma biçimidir (Yıldız, 2016: 357). Diğer bir deyişle, bu kadar imkân arasında kişinin, ölümü tercih etmesi ve bunun hastanede yapılmasını istemesi yine ölümü bir nebzede olsa uzatabiliyorken, ölümü kısaltabilme durumunun da ortaya çıkmasıdır. Çünkü kişi ağrılara dayanamayan ve bunun sonucunda ‘ölme hakkını’ tercih etmesini nasıl değerlendirmek gereklidir? Hastaneler ‘yaşatmak’ için mi yoksa ‘yaşama son vermek’ için mi varlardır? Buna bağlı olarak kişinin isteklerine verilecek öneme ilişkin sorun, bir kişinin istekleri ile kişi için en iyi çözüm arasında bir çatışmanın ortaya çıkmasıdır (Nuttall, 2000: 176). Bu durumu anlamak için nasıl bir yaşam istediği, çevresindeki insanların bu konuya nasıl baktıkları, ölümü sonucunda etrafındaki kişilere sağladığı yardımları ya da zararları göz önüne almak gereklidir. Bu yarar konusu ise organ nakli ile ortaya çıkabilir. Zarar ise (göreceli olarak), ölmek isteyen birini, hayatta tutma çabası yaşam destek ünitesine ihtiyacı olan başka bir kişinin, yaşam destek ünitesinden yararlanamaması durumunda o kişinin yaşamına ya da sağlığına etki edecek bir davranış mıdır, bu gibi sorular tartışmalı olmakta birlikte üzerinde durulması gereken konulardır. Bu bölümü kısaca özetleyecek olursak, bahsetmek istediğimiz hastanede yaşamın uzatılmasından ziyade insan yaşamının, bu kurumlarda sona erdirilmesi üzerinde durmak ve düşünmek, bu konu bağlamında daha sağlıklı olacaktır.
KAYNAKÇA
İnceoğlu, S. (1999). Ölme Hakkı, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
Özkara, E. (2001). Ötanazide Temel Kavramlar ve Güncel Tartışmalar, Seçkin Yayıncılık, Ankara.
Sağır, A. (2013). ‘Modern Dünya ve Ölüm: Batılının Ölüm Karsısında Tavırları’, Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi.
Türkmen H. (2015). ‘Ötanazi Sorunsalına Teolojik Açıdan Bakış’, Kelam Araştırmaları, 13,1, 495-519.