Hayatın her gününün bir diğeri kadar zor aynı zamanda bir o kadar da acımasız olduğunu çok küçük yaşlardayken farkına varmıştım. Bu neyi değiştirdi diye sorarsanız kocaman bir hiç, aslında kocaman bir hiç demek yanlış olur çünkü erken olgunlaşmak vardı bir tarafta diğer bir tarafta ise bilinmezcilik.
Fazlasıyla zorluyordu hem de fazlaca, bir şey istemek ya da istememek arasında gidip gelen kararsız ve sahiplenilememiş duyumsuz duygular nedeni belirsiz, acısı bambaşka iken pek de söylenecek bir şey yoktu. Çünkü her şey daha da zorlaştırıyordu nefes alışımı, sebepsiz, bir o kadar da anlamsız bakışlar eşliğinde…
Hayatın içinde hayata mahsur kalmak da zor ama hayatın en kötü, anını bile dünyanın en güzel haline çevirecek bir de sır vardı UMUT. Her yere altın harfler ile yazılması gereken tılsımlı kelime. Mutluluk, huzur, neşe, sağlık tüm bunları içinde barındıran sakin liman. Hayallere açılan kapı gözleri güldüren, mutluluk gözyaşının sebebi. Kimi zaman KEŞKE, kimi zaman ise İNŞALLAH deyişimiz. HER ZAMAN AMA HER ZAMAN HER KOŞULDA NE OLURSA OLSUN GÖNÜL VE RUH KÖŞELERİMİZİN OLMAZSA OLMAZI…
Saliseler saniyeleri, saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri, saatler günleri, günler ise haftaları haftalar ise ayları… Aşklar sevgiye hasret iken her daim hali hazırda içimizde minicikte olsa yeşerme şansı olan umut ağaçlarımız var olduğu sürece Dünya daha güzel ve en önemlisi her şey olması gereken zamana kavuşacaktı.
Hepimiz ya da herkes için bir çok olgu ve durum bu kadar içinden çıkılmaz ise yaşamaya devam eden ölü ruhlar kim? Ya da işin sırı burada mı gizli, sandığımız kadar canlı olmamak da mı? Her şey ve herkes değişebilir nitekim belli sınır ve çizgiler olmadığı ve anonim olduğu sürece hal böyle iken hala nefes aldığından da emin misin?
Yaşadığın hayat ne kadar sana ait daha doğrusu sen gerçekten gösterdiğin kişi misin? Yoksa sadece oynattığın bir kukladan mı ibaretsin. Soruyorum kimsin sen?
Gerçek gülümsemeler ve geçek kişilikler ile…
Ayşenur KAYMAZ – Sakarya Üniversitesi