İkinci Dünya savaşı sonrasında yıkılan Avrupa’nın inşası için gereken iş gücü Güney Avrupa ve Türkiye gibi ülkelerden temin edilmiştir. Bu göçlerin en önemli niteliği devletlerin karşılıklı istekleri ve anlaşmasıyla, insanların Avrupa’ya kitlesel işi gücü göçlerine dahil olmasıdır. Göçmenler, Avrupa da ekonomik sıkıntıların baş göstermesiyle öncelikli olarak ‘istenmeyen toplumsal grup’ olarak görülebilmektedir.
1970’lerin sonlarına doğru göçmenlere yönelik bakış açısı değişmiştir. Güvenlik kavramı yeniden tanımlanmıştır. “Kalkınma güvenliksiz olmaz, kalkınmasız güvenlik olmaz” anlayışı üzerine kalkınma ve göç arasında bir bağ kurulmuştur. Duffield’e göre; kalkınma, zengin ve fakir ülkeler arasındaki ekonomik uçurumu azaltmak yada zengin ülkelerdeki sosyal güvenceyi fakir ülkelere yaymak gibi konularla ilgili olmaktan ziyade, ‘azgelişmişliğin’ düzensiz göçmenler, sığınmacılar, ulus ötesi kayıt dışı ekonomiler ya da suç ağları gibi dolaşımla ilgili istikrar bozucu etkilerini kontrol etme ve yönetme işlevini yerine getiren bir güvenlik teknolojisidir.
Göçmenlere yönelik negatif tutum sadece ekonomik nedene indirgemek doğru değildir. Önceleri sosyo-ekonomik problemlerin kaynağı gibi görülen göçmenler, zamanla suç ve terör gibi sorunlarla da ilişkilendirilmeye başlanmıştır.
AB ülkeleri arasında Fransa, İngiltere ve Almanya en fazla göçmen barındıran ülkeler olmuştur. Bu üç ülke AB deki göçmenlerin yarısından fazlasına ev sahipliği yapmaktadır.
Başlıklar
Avrupa’ya Düzensiz Göçler
Ulus devletler düzensiz göçleri ulus devlet sınırlarına, düzenine vatandaşlık ve sosyal refah rejimlerine karşı bir meydan okuma olarak görmektedirler. Daha sonra ise göçmenler yasal, yasal olmayan, düzensiz, kaçak, kağıtsız vb. gibi alt kategorilere ayırarak ötekileştirmektedir. Kontrolsüz bir biçimde AB sınırlarına ayak basan düzensiz göçmenler, küresel terör olaylarının tırmanmasıyla potansiyel suçlular olarak görülmeye başlanmıştır. Refah devletlerinin kalkınma programları ve söylemleri bilinçli olarak ‘güvenlik’ temeli üzerine inşa edilerek, kendilerinden farklı kültürel ve dini özelliklere sahip düzensiz ve yoksul göçmenler, sığınmacılar, mülteciler Avrupa ülkelerinden uzak tutulmak istenmektedir. 11 Eylül saldırısı sonrasında AB ülkelerinde göç uygulamalarını ‘ulusal güvenlik’ kavramı ve terörle mücadele kanunları çerçevesinde yeniden yapılandırmışlardır. Avrupa’ya düzensiz göçler Suriye iç savaşının ardından hızla yükselmiştir. Türkiye ile AB arasında imzalanan geri kabul anlaşması ile birlikte Türkiye üzerinden Avrupa’ya düzensiz göçler hızla düşüşe geçmiştir.
Düzensiz Göç Yolları
Tüm dünyada düzensiz göç rotaları düzenli göç rotalarından farklı değildir.
Akdeniz’de dikkat çeken 3 temel göç rotası bulunmaktadır.
1-Türkiye’den Yunanistan’a geçişlerin yapıldığı Doğu Akdeniz rotası
2-Tunus,Mısır ve Libya’dan Malta’ya ve İtalya’ya geçişlerin olduğu Orta Akdeniz rotası
3-Cezayir ve Fastan İspanya ve Fransa’ya geçişlerin olduğu Batı Akdeniz rotası
Uluslararası Göç Örgütü 2015 yıl sonu raporuna göre Avrupa’ya ulaşan mültecilerin yüzde 82 si Yunanistan yüzde 15i İtalya yüzde 3 ü ise Bulgaristan, İspanya, Malta ve Kıbrıs üzerinden Avrupa topraklarına giriş yapmıştır.
Mültecilerin Köken ülkeleri
Avrupa’ya gelen mültecilerin kökenleri aynı zamanda dünyada mülteci üreten ülkeler konusunda da fikir vermektedir. Tamamında istikrarsızlık, karışıklıklar, iç savaş ve işgaller gibi insan hayatını tehlikeye sokan durumların yaşandığı mülteci üreten ülkelerin hepsinin Müslüman ülkeler olduğu görülmektedir.
İtalya Üzerinden Göçler
İtalya üzerinden gelen göçmenlerin büyük çoğunluğu Nijerya Somali Sudan Gambiya gibi Afrika ülkeleri oluşturmaktadır. Özellikle Arap baharı sonrasında yönetim boşluğu yaşayan Libya üzerinden İtalya’ya ulaşılmaktadır.
Yunanistan Üzerinden Göçler
Yunanistan üzerinden Doğu Akdeniz rotası kullanan mültecilerin uzun süredir Türkiye’yi bir transit ülke olarak kullanan Afganistan, ırak, Pakistan ve İran uyruklular olduğu anlaşılmaktadır. Suriye de ki iç savaştan sonra ise bu listenin başına Suriyeliler yerleşmiştir.
Göçmen Ölümleri ve Kurtarma Programları
Kurtarma Programları
Libya başta olmak üzere Kuzey Afrika ülkelerinden Akdeniz yoluyla Avrupa ya ulaşmaya çalışan düzensiz göçmenler ile ilgili olarak AB’nin yaklaşımı göçmenlerin kurtarılmasından ziyade sınırların korunmasına odaklanmış durumdadır. İngiltere, Avrupa’ya daha fazla göçmenin bu tehlikeli yolculuğa özendireceği gerekçesiyle arama kurtarma operasyonlarına katkıda bulunmayı reddetmektedir.
Mare Nostrum
Latincede ‘bizim deniz’ anlamına Gelen Mare Nostrum Akdeniz de ki göçmenler için İtalyan donanması aracılığı le yürütülen bir insani yardım arama kurtarma programıdır. Görece büyük bir alanı kapsayan bir arama kurtarma programı diyebiliriz. İtalya AB’nin vaat ettiği katkıyı sağlamadığı gerekçesi ile Kasım 2014’te Mare Nostrum programını sonlandırarak, AB’nin Tiriton programını kullanmaya başlamıştır.
Triton
Triton bir arama kurtarma programı olarak görülmektedir. Aylık bütçesi 2.9 milyon Euro olan bu programda İtalya ve Malta’nın 30 deniz mili açığına kadar sınır devriyesi yapılmaktadır. Bu alan ise tekne facialarının yoğun olarak meydana geldiği bölgeden çok uzaktır. Bu nedenle Triton bir kurtarma programı değil bir sınır koruma programı olarak değerlendirilebilir.