Modern Bilginin Doğuşu Ve Yıkılışı

Modern Bilginin Doğuşu Ve Yıkılışı
modern bilginin dogusu ve yikilisi 1
0

Modern bilgi yapılarının doğuşunda ve yıkılışında, etkili olan pek çok olay ve düşünce akımı söz konusudur. Ancak bu süreçte etkili olan olaylar ve düşünce akımları her zaman aynı hat üzerinden ilerlememiştir. Örneğin Fransız ve Sanayi Devrimleri, aynı süreçte farklı hatları izlese de modern bilginin doğuşunda birbirinden bağımsız ele alınamaz.

Modern bilgi yapılarının doğuşunda etkili olan “hümanizm”, Reform Hareketleri ve Rönesans sorgulamalarının “özerk birey” fikri ile ortaya çıkmış; tanrı yerine insanı merkeze alan, Augustinus’un Yeryüzü Kent’inde ve Luther’in Dünya Krallığı’nda, insanın insana tabi olduğu iktidarı yaratmıştır. Bu ayrım, modern bilginin din ile kurduğu ilişkiyi belirlemiş; yeni bir paradigma devrimi olmuştur. Örneğin, 1Umberto Eco’nun manastırında bir rahibin yapacağı araştırmaya artık başrahip karar vermeyecektir. Ayrıca manastırda imha edilen kitabın bir antik yunan eseri olması, Yeniden Doğuş fikrinin geriye dönük ilerleme anlayışına çağrışım yapmaktadır.

Hümanizmin getirdiği “özgür ruh”, insana, doğal ve tarihsel yaşamda kendine yetme ve olguları belirleme olanağı sağlamış ve “ussal otonomi” kavramını doğurmuştur. Kendi kendine yetme durumu olan ussal otonomi, akıl merkezciliği dolayısıyla da rasyonalizmi getirmiştir. Rasyonalizm, bilginin doğruluğunu deneyimde değil, akılda aramayı telkin eder. Tüm bunları kapsayan Aydınlanma, Kant’a göre, insanlara aklını kullanma cesareti vermiştir. Aydınlanma, insan merkezcilik, insan aklının özgürlüğü ve tüm dünyayı düzenleme yetisine sahip insanı yaratan ve modern bilimle daima ilerlemeyi düşünen bir yaklaşımdır.

Hümanizmin getirdiği evrensel insan ahlakı, genel-geçer özgürleştirici, eşitlikçi talepler; rasyonalizmin akla, mantığa ve argümanlara dayalı muhakeme anlayışı ve dolayısıyla da Aydınlanma Düşüncesi’nin insana verdiği doğal dünyayı düzenleme yetisi, 2Devrimler Çağı’nı başlatmıştır. Fransız Devrimi ile kralın, kilisenin ve soyluların ayrıcalığı sorgulanmış; eşitlik, kardeşlik, insan hakları ve özgürlük gibi “evrensel” fikirleri doğmuştur. Bir başka hattan Sanayi Devrimi gerçekleşmiş; teknoloji, lojistik, iletişim gelişmiş ve kentleşme, kitlesel işçi sınıfı gibi olgular ortaya çıkmıştır. Bilim insanları artık hangi konuda çalışacaklarını papaza-kiliseye sormuyor; toplumsal hayat, tanrının veya tanrının gölgesinin yasaları çerçevesinde düzenlenmiyor. Çünkü din ve siyaset hattının kırılmasıyla yeni bir paradigma ortaya çıktı.

Devrimler Çağı, Comte için pozitivist aşamanın başlangıcıdır. Comte’a göre, insanlığa dair, en güzel, en gelişmiş ve en ileri aşama olan pozitivist aşamanın bilgi kaynağı ve düşünce yapısı, rasyoneldir. Ayrıca pozitivizmin getirdiği bilgi, metafizik tahayyülleri dışlar; akla, mantığa ve deneye başvurulmayan hiçbir etkinlik, modern bilgi kapsamına alınmaz. Modern bilgi daima mantıksal, ölçülebilir, evrensel, mutlak ve ilerlemecidir. Sonuç olarak modern bilim yapılarının doğuşunda etkili olan düşünsel, toplumsal ve siyasal olaylar, modern insan aklını oluşturmuş; insanın merkezde olduğu, bilim ve teknolojinin insanlık için ilerlediği yeryüzü cenneti vaat etmiştir.

Horkheimer’a göre Aydınlanma’nın miti olan akıl, “akıl tutulması” yaşayarak tümelin akıl yoluyla tikel üzerinde egemenliğini getirmiş; postmodernistlere göre ise akıl, erekselliğini kaybetmiş ve araçsallaşmıştır. Örneğin Frankfurt Okulu teorisyenlerine göre pozitivizm, var olan toplumsal sorunları gizleyerek-meşrulaştırarak statükonun devamlılığına hizmet eder.

İnsanlık iki büyük dünya savaşı görmüş; ayrıca aklın dayandığı modern bilim araçsallaşarak ve Bauman’a göre, uygarlığın ve kültürün zirvede olduğu; ideal düzen arayışı sonucu oluşan dikotomiler (faydalı-faydasız, erkek-kadın, iyi-kötü vb.) yaratılarak, Avrupa’da “Holocaust” (Yahudi soykırımı) yaşanmıştır. Örneğin bir mühendis ve fizikçi gaz odalarını yaratmış, bir kimyacı ve doktor gaz üretmiş; dolayısıyla da iktidar ve bilim insanlarının (teknokratlar) iş birliğinde modern soykırım gerçekleşmiştir. Bauman’a göre müphemlik, ideal toplum tasviri için dünyayı anlamlandırdığımız dikotomilerin sonucudur.

Bu noktada yapısalcılar, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde yaşanan gelişmelere teorik zemin oluşturmaya çalışmıştır. Yapısalcılık, hümanizmin getirdiği insan merkezcilik ve sorumluluğu “-değiştirmeyi, dönüştürmeyi-“ özgür insana bırakan ve varoluşçu ideolojilerin merkezinde yer alan ‘özne’ düşüncesinin bir antitezi olarak ortaya çıkmıştır. Yapısalcıların en önemli envanteri dildir. Sassure göre dil, toplumsal düzeni, insan iradesinden bağımsız kolektif bir sistem olarak üretmiştir. Derrida’ya göre dil, Sassure’nin aksine sabit, durağan ve edilgen bir anlam üreticisi değildir; dil, gösterge ve gösterilen arasında bir mukabeleye dayanır. Söz uçar, yazı kalır; mantığına göre hareket eden Derrida, Batı’nın dil ve dikotomi temelli Logosentirizmine karşı, “yapı-sökümcülüğü” geliştirmiştir. Her bir dikotomi zıtlığı, birincinin ikinciye hiyerarşik üstünlüğüne dayanır. Böylece dikotomiler bizim düşüncemizi sınırlandırır. Örneğin Covid-19 iyi-kötü dikotomisiyle ele alınıp tek bir seçenek ile değerlendirildiğinde, bizler bu sürecin olumlu ya da olumsuz yanını bir arada göremeyiz. Dolayısıyla amaç, dikotomi zıtlığına dayanan hiyerarşiyi tersine çevirmek değil; hiyerarşinin yarattığı kesinliğin-mutlaklığın ortadan kalkmasıdır. Böylelikle modern bilginin “düalist” mantığı sorgulanmış olur.

Modernitenin getirdiği bilimsel teknolojiler bilginin üretilmesini sağlıyor; iktidar ise bu bilginin formunu belirleyerek, söylemi dolaşıma sokuyor. Foucault’a göre biyo-iktidar, söylemler aracılığıyla “özneyi” belirler, bedeni kontrol eder ve bireyin düşünce yapısını sınırlar. Modern dünyada “özne”, özgür ve rasyonel değildir. Örneğin, teknolojilerin gelişmesiyle birlikte güvenlik sistemleri de aynı doğrultuda gelişmiştir. Modernizmle birlikte tıp, psikiyatri, kriminoloji vb. gibi uzmanlık alanlarının söylemleri kuvvet kullanmadan özneyi ikna eder ve kendine tabi kılar. Bilgi ve iktidarın oluşturduğu “kavramlar” insanları özneleştirmiş, sınıflandırmış ve tektipleştirmiştir. Örneğin eşcinsellik, Ortaçağda tanımlanmazken modern dönemde tanımlanan bir kavramdır. Hatta bir zamanlar eşcinsellik bir hastalık olarak görülürken, günümüzde meşru kabul edilen birleşmeler söz konusudur. Dolayısıyla söylemlerin tarihsel süreç içerisindeki doğrultusu evrimsel değildir.

Lyotard’a göre Postmodern Duruma yol açan şey, modern bilginin, hümanizmin, rasyonalizmin, Marksizmin, demokrasinin, Aydınlanmanın vb. mega anlatılarının vaat ettiği yeryüzü cennetinin gerçekleşmemesi-başarısızlığı; dolayısıyla da modern aklın insanları tektipleştirmesi ve modern bilgi yapılarının hakikat, adalet, güzellik vb. gibi kavramların temel ölçütü olmaması, modernitenin kuşkuyla sorgulanmasına yol açmıştır. Bilgi ve öğrenme arasındaki anlam kaybolunca, “bilgi ne işe yarar?” sorusu gündeme gelmiştir. Bilgi, tüm insanlık için bir ilerleme amacı olmaktan çıkmış; şahısların, siyasetçilerin iktidarını genişletme aracı olmuştur. Guy Standing “Prekarya” adlı çalışmasında, üniversitelerin artık diploma sattığını ve böylelikle de eğitimin, meslek öğrenme amacı gütmediğini iddia eder. Dolayısıyla artık bilgi, tüm insanlığın seviyesini arttırma yönünde bir amaca hizmet etmez. Örneğin eğitim kursları, bize daha çok sınava-sıralamaya yönelik bilgi verir.

Lyotard bilginin ve bilim yapma hakkının tikelleştiğini iddia eder. Aynı zamanda totaliter ve hiyerarşik modern bilgi, anlatısal (geleneksel) bilgiyi kapsamaz. Örneğin, Covid-19 sürecinde modern tıp bilgisi, gargara yapmayı, sumak çayı içmeyi, deterjan enjekte etmeyi, vb. gibi pek çok anlatısal bilgiyi kapsamaz. Ancak modern bilgi kendisini tamamlayabilmek için anlatısal bilgiye ihtiyaç duyar.

Sonuç olarak hümanizmin ve rasyonalizmin insan ve insan aklı temelli değerleri üzerine inşa edilen modern bilgi, özellikle 1970’li yıllarla birlikte kuşkuyla sorgulanmaya başlamıştır. Evrensel mega anlatılarının tüm insanlık için ilerici olmaması, anlam krizi yaşaması; gelişen bilim ve teknolojilerin aynı zamanda insanları kısıtlaması, yabancılaştırması; insan temelli yaratıcılığın simüle edilmesi; modern bilginin etnosentrik, hiyerarşik yapısı ve iktidarla olan ilişkisi sorgulanmıştır.

Merhaba ben Mustafa, Mersin Üniversitesi Sosyoloji Yüksek Lisans öğrencisiyim. Dolayısıyla bu süreçte yazdığım yazıları sizinle de paylaşmak için buradayım. Mail Adresi: mstfdnmzz5@gmail.com

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir