Psikanaliz ve Din Kitabı analizi, bir sosyolog tarafından yapılmaya çalışılmıştır. Kişilik kuramları çerçevesinde yapılan okumalar çerçevesinde bu eseri analiz etmeye çalıştım. İyi okumalar.
Erich Fromm’un din konusundaki görüşleri ve bakış açısı, din psikolojisinin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Ayrıca, psikolojide dinin yer edinmesi de etkili olmuştur. Fakat, din çevreleri tarafından farklı şekillerde algılanıp değerlendirilmiştir. Tabi, bu değerlendirmeler tamamen önyargı ile gerçekleştirilmiştir. Bu analizde tamamen önyargıdan uzak ve kötü bir niyetle güdülenmeden değerlendirmeler yapılacaktır. Ayrıca, Fromm’un Jung ve Freud ile ilgili olan değerlendirmelerine de yer verilecektir.
Erich Fromm, Psikanaliz ve Din adlı eserinde dinin dogmatik öğretilerine ciddi anlamda eleştiriler vardır. Fromm’un buradaki derdi, insanın merkezde olmamasıdır. Zaten insanın merkez bir konumda olmamasından dolayı eleştirileri ağırdır. Fromm’a göre insan hiçbir kurum veya kuruluştan etkilenmemelidir. İnsanın yetkinliği konusuna da değinen Fromm, evrimleşme süreci argümanı ile çeşitli açıklamalar yapmaktadır. Tabi, bu süreçte Fromm, aklı kullanmayı sıkça dile getirmektedir. Fakat, aklı kullanma konusuna değinirken gözden kaçırdığı konular vardır. Nasıl? Yöntemi nedir? Gibi sorular havada kalmıştır. Tamamen soyut bir söylem olarak havada kalmıştır diyebiliriz.
Erich Fromm’un Freud ve din ile ilgili görüşlerine bakacak olursak da aynı çizgide diyebiliriz. Çünkü, Fromm’da psikolojinin araştırma alanının esnetilmesi konusunda Freud ile yakın fikirde olduğu görülür. Tabi, bu noktada Freud’un rüyaların yorumu ve bilinçaltına yönelme konularını yakından incelemiştir ve çeşitli noktalarda Freud’u desteklemiştir. Psikolojinin daha yeni bilim olmaya başladığı yıllarda pozitivizm akımı etkindi. Bu düşünceler bu akıma tepki olarak düşünülebilir. İki psikologunda ortak bir düşüncesi vardır. Bu düşünceye göre; din, eleştiri ve akılcı düşünceye karşı bir engel konumundadır. Burada hangi din olduğunun bir önemi yoktur. Hangi din olursa olsun referans alındığı taktirde tutarlı bir akıl yürütme şekli mümkün değildir.
Erich Fromm her ne kadar Freud’u destekleyici açıklamalarda bulunsa da Jung ile durum böyle değildir. Özellikle de Jung’u dinin doğrula çalışması çerçevesinde eleştirmiştir. Burada bir başka eleştiri ise psikoloji biliminin olgusallığa indirgenmesidir. Burada bir hata vardır. Freud, din karşıtı olarak nitelendirilirken Jung, din taraftarı olarak değerlendirilmektedir. Bu tamamen yanlış bir yaklaşımdır.
İnsanlar, dünyada yaşadığı sürece bir anlam arayışı içinde olmuşlardır. Bu anlam arayışının temelinde yaratılış ile gelen özellikler yoktur. İnsanların, yaşam boyunca karşılaştıkları zorluklar ve çıkmazlar insanları anlam arayışına itmektedir. Kitapta sadece akıldan bahsedilmiyor elbette. Duygusal özelliklerden de bahsediliyor. Örneğin, bir ideal uğrunda çalışırken akıl kadar duyguda kullanılmaktadır. Tanrısal olan şey bir ideala giderken de kullanılabilir. Akılsal bir olayın içinde de tanrısal izler bulmamız mümkündür. Bu duyguların altında ise ‘’bütünleşme ihtiyacı’’ vardır. Fromm’un düşüncesine göre yaratıcı sadece insandan üstün varlık değildir. Yani, insanlar tanrıyı sadece üstün bir varlık olarak düşünmezler. Aynı zamanda amaçlar uğrundaki bir araç olarak da görebilirler.
Tabi, Erich Fromm’a göre tanrıyı araç olarak görmekte yanlıştır. Her birey, kendini gerçekleştirmelidir. Fromm’a göre dinin anlamlı olduğu bir nokta vardır. Eğer, bir inanış veya din, insanı amacına ulaştırma konusunda yardımcı oluyorsa o din anlamlıdır. Bu noktada da anlıyoruz ki; Fromm’un derdi dinlerle değil. Dinlerin akılcı ve eleştirici düşünmeye karşı bir ket oluşturması, Erich Fromm’un karşı olduğu şeyler. Fromm, burada sadece dinden bahsetmemektedir. Aynı zamanda bir ideoloji de amaca ulaşma doğrultusunda bireye fayda sağlıyorsa problem yoktur. Erich Fromm bu eserinde bireylerin, dine yönelmesini veyahut dinsel bir tercihte bulunmasını zorunlu sonuç olarak görmektedir. Fakat, zorunlu olan bu şeyin dinsel olan şeyin içeriğinden dolayı meydana geldiğinin düşünülmesinde fayda vardır. İnsanları bu tarzda yüce tercihlere yönlendiren şey; iç dinamiklerdir.
Erich Fromm’un burada dinlere karşı olan bir eleştirisi de vardır. Fromm’a göre tek tanrılı dinler, dünya güçleri ile birlikte iş birliği içerisindedirler. Dinler, bu noktada üstlerine düşen görevi yapmamaktadır. Bu sebepten dolayı da insanlığın gelişmesi için gerekli olan şeylere ket vurup, insanlığın gelişimini yavaşlattığını dile getirmektedir. Bu da dinlere karşı olan yorumu olarak söylenebilir. Tarihsel bağlamda bir değerlendirme yapacak olursam, Fromm bu konuda haklı olabilir. Çünkü, Türk tarihi içerisinde de görülen bir çok icat ve gelişme olaylarında dinin ket vurucu etkisini görmekteyiz. Fakat, şu an için kesin bir şey söyleyemeyeceğim. Şu an için dinin, bilime karşı çok keskin bir şekilde karşı olduğu görüşü doğru olmayabilir.
Fromm, burada otoriter ve hümaniter dinler arasındaki farkı da dile getiriyor. Fromm’a göre bu dinler arasındaki görüş farklılıkları inançlarından dolayı değil. Dinin yorumlanma biçiminden dolayı bu dinlerin dünya görüşü farklıdır. Ayrıca, aynı dinin içerisinde farklı yorumlar olabileceğinden de bahseder. Tabi, bu noktada kitapta bahsetmesede akla hemen mezhepler veya tarikatlar gelebilir.
Hümaniter ve otoriter dinlerin özellikleri konusunda da bilgiler veren Fromm, hümaniter dinlerdeki yaratıcıyı insanın yüceliğinin bir sembolü olarak görmektedir. Burada insan, tanrının sahip olduğu mükemmeliğe ulaşabilmektedir. Otoriter dine geldiğimizde ise durum daha farklıdır. Burada tanrı her şeyin sahibi olarak görülür. Bu bağlamda da tam itaatkarlık söz konusudur. İnsanoğlu tanrının gözünde ne kadar mükemmel bir yapıda olursa kendini o kadar küçümser. Bu yüzden dolayı da dindarlık arttıkça insanın kendini küçümsemesi mümküdür diyebiliriz. Tabi, Fromm’un kuramına göre bu yorumu yapmak mümkündür.
Otoriter olarak tanımladığımız dinlerde ilk olarak insan kendini küçümser. Bunun sonucunda da gittikçe güçsüzleşmeye başlar. Bir yerden sonra ise yetersizleşmeye başlar. Otoriter din mensuplarına baktığımızda bu kişiler sevgiden uzaktır. Aynı zamanda bu kişiler normal hayatta genel olarak kendini suçlu hisseder. Bu bağlamda da sürekli olarak tanrıdan kendisini affetmesini ister. Elbette ki Fromm’un dile getirdiği bu düşünce genel bir düşüncedir. Herkesi kapsaması beklenemez. Elbette ki bilinçli ve aklını kullanan dindarlar olacaktır. Bu yüzden de bu iddia biraz havada kalmış denilebilir. Fromm’a göre tanrının korkulan ve itaat edilen bir varlık olması insanların yorumlaması ile alakalıdır. Bu tasvirler, insanların ürünü olarak görülebilir.