Peter L. Berger ve Thomas Luckmann’ın ”Gerçekliğin Sosyal İnşası” Teorisi ve Eleştirisi

Peter L. Berger ve Thomas Luckmann’ın ”Gerçekliğin Sosyal İnşası” Teorisi ve Eleştirisi
gercekligin sosyal insansi berger luckman
0

Giriş

Sosyal teorinin üzerinde şekillendiği iki önemli gelenek arasındaki karşılıklı çatışmalar Peter Berger öncesi sosyal bilimcilerin ve sosyolojinin başlıca teorik tartışmalarını oluşturur. Bu karşıtlık sosyolojik terminolojiye en yaygın kullanımıyla yapı-fail ilişkisi şeklinde girse de, özne-nesne, makro-mikro, birey-toplum gibi pek çok farklı adlandırmada aynı ayrım pekiştirilir, yeniden şekillenir. Bu ilişkinin temelinde bir yanda klasik geleneklerden olan Durkheim’ın “olgu” tanımında yani yapısal işlevselcilikte bulan “nesnelci” gelenek diğer tarafta ise “anlam\anlama” da teması çerçevesinde Weber ve sonraki teorilerde somutlaşan “ öznelci” gelenektir (Balkız ve Öğütle, 2012: s.34). Peter Berger ve Luckmann bu iki geleneğin yanında Marx’ın diyalektiğinden ve Mead’ın sembolik etkileşimciliğinden yararlanmışlardır. Miras olarak aldıkları görüşleri referans verseler de kendileri tekrar yorumlamışlardır (Yücedağ, 2013: s.16). Berger ve Luckmann’ın bu çalışması toplumsal hayatın nesnel ve öznel yanları arasında köprü kurma girişimi bakımından köklü bir farklılık göstermektedir. Berger ve Luckmann diğer çalışmalardan farklı olarak toplumsal hayatın bu yönündeki gerçekliği makro ve mikro düzeyde birleştirmişlerdir. Makro ve mikro düzeyde ki boyutlarını ortaya koymak olan çalışmalarının amacı, biri diğerinden daha az ya da daha çok önemli olduğu değildir (Layder, 2014: s.118-119). Berger bilindiği üzere bu çalışmayı yaparken, fenomonolojik sosyolojinin kurucusu olan hocası Schutz’un görüşlerinden etkilenmiştir (Swingewood, 1998: s.314). Berger ve Luckmann’ın bu çalışması geçmişte ve günümüzde sosyal bilimcilerin odağı haline gelmiş ve teoriye yönelik büyük eleştirileri de içeren çalışmalar olmuştur. Bu ödev çerçevesinde sosyal inşa teorisi ve bu teoriye yapılan eleştiriler incelenecektir.

Gerçekliğin Sosyal İnşası Teorisi

Berger ve Luckmann çalışmalarında toplumun gerçekliğini olduğu gibi kabul etmektedirler. Bir masanın neden masa olduğunu araştırmazlar, o masanın var olduğunu kabul ederler ve çalışmalarına bu noktadan başlamışlardır. Berger ve Luckmann’a göre gerçekliğin ardında var olan başka bir gerçeklik vardır. Hatta bu gerçeklik çoğu zaman göz ardı edilmektedir. İşte bu gerçeklin adı gündelik hayatın gerçekliğidir. Gündelik hayatın gerçekliğinin hem öznel hem de nesnel yanlarının olduğunu vurgularlar (Poloma, 2010: s.261-262). Sosyal gerçekliğin oluşması sırasında toplum ve birey diyalektik bir ilişki içerisindedir. Birey bir taraftan bu inşa sürecini etkilerken diğer taraftan bu sürecinde içerisinde yer almaktadır (Yücedağ, 2013: s.18). Berger ve Luckmann’ın toplumsal olgulara yaptığı vurgunun, Durkheim’in yapısal işlevselciliğinden aldığını, ancak bu teoriden farklı olarak Berger ve Luckmann toplumsal olguların tek başına bir düzen sağlamada yeterli olmadığına inanmaktadırlar (Yücedağ, 2013: s.18-19). Berger ve Luckmann’a göre sosyal düzen doğa yasalarından türetilemez sosyal düzen insan faaliyetlerinin bütünü olarak ifade edilir (Berger ve Luckmann, 2008: 79). Yani yaşadığımız gündelik yaşamın alanları bizlerin faaliyetlerinden kaynaklanan bir etkileşim sonucu oluşan veriler toplamı olarak söylenebilir. Gündelik hayatın gerçekliği, Berger ve Luckmann’a göre kendini iki düzeyde gösterir. Bu düzeyler zaman ve mekân kavramlarıdır. Mekân olarak bahsedilen yer, bireyin günlük yaşamda ulaşabileceği alanı ifade etmektedir. Berger ve Luckmann’ın gündelik hayatın gerçekliğine dair söz konusu olan diğer boyut zaman kavramıdır. Gündelik hayatın gerçekliği özneler arası kendi halinde kullanılabilir zamanla, doğanın devamlılığından oluşan zaman arasında bir kesişim olarak ifade edilebilir (Yücedağ, 2013: s.19-20). Berger ve Luckmann’ın sosyal inşa teorisi şu üç önerme üzerine kuruludur: “Toplum, insani bir üründür. Toplum, nesnel bir gerçekliktir. İnsan, sosyal bir üründür.” (Berger ve Luckmann, 2008: 92). Bu üç önerme bağlamında gerçekliğin sosyal inşası mümkün olduğunu söylemektedirler. Peter Berger ve Luckmann, bu üç önermenin diyalektik bir süreç çerçevesinde art zamanlı momentler olarak işlediğini dile getirmektedirler. Bu üç art zamanlı momenti, yukarıdaki önerme bağlamında açıklamışlardır. Birinci önerme olan “İnsan sosyal bir üründür” ifadesi dışsallaştırma kavramını, ikinci önerme olan “İnsan nesnel bir gerçekliktir” ifadesi nesnelleştirme kavramını, üçüncü bir önerme olan “İnsan toplumsal bir üründür” ifadesi içselleştirme kavramını ifade etmektedir. Bu üç art zamanlı kavram ayrıntılı olarak ele alınacaktır. İlk olarak dışsallaştırma kavramı ele alınmıştır.

Dışsallaştırma

Gerçekliğin sosyal inşası süreci dışsallaştırma ile başlar. Dışsallaştırma bir bakıma tarihsel süreçteki siyasal, hukuksal, ekonomik ve dinsel süreçlerin rutinler haline gelerek kurumlaşmasını ve kurumsallaşan yapının ise dışsal gerçeklikler halini alması durumu olarak nitelendirilir (Layder, 2014: s.119). İnsan kendi toplumsal dünyasını yaratmaya çalışır. Bir bakıma bu yaratma eylemi, kendi sosyal düzeni oluşturarak kendisi var olduğu sürece dahil edecek ve o düzeni devam ettirecektir. Dışsallaştırmanın iki boyutu vardır. Birey, bir yandan yeni arkadaşlıklar veya yeni iş kurmak gibi toplumsal gerçeklikler olmakla beraber diğer yandan bu kurulan arkadaşlıklar ve sosyal yapıyı koruyarak sürekli bulundukları çevreyi dışsallaştırırlar. Dışsallaştırmanın anlaşılması açısından arkadaşlık örneği verilebilir. İki birey arasında oluşturulan bağ ile artık biz kavramına geçilir ve bunun sonucunda da yeni toplumsal varlık üretilmiş olur. Bundan sonra arkadaşlık üretilmiş bir kurum halini alır ve toplumdakiler tarafından korunur hale geldiği söylenebilir. Dışsallaştırma sürecine ek olarak evlilik veya bir iş üretilip korunması örnek olarak verilebilir (Wallace ve Wolf, 2012, s. 382-383). Kısacası bu bölümde değindiğimiz dışsallaşma momenti insanın yeniden yaratma süreci olarak ifade edilmesi doğru terim olacaktır. Bundan sonraki aşamada “Toplum nesnel bir gerçekliktir” önermesine dayanan nesneleştirme momentine değineceğiz.

Nesnelleştirme

Berger ve Luckmann sosyal inşa teorisinin bu safhasında Durkheim’in yapısal işlevselci yaklaşımının izlerine rastlanır. Berger ve Luckmann nesnel toplumun kendine has bir yanının olduğuna dair Durkheim’in görüşünü benimserler. Ancak bu yapının kökeni itibariyle oluşmuş olan dışsal gerçekliklerle insanlar etkileşim halindedirler. Bu dışsallaştırma sosyal yapıyı durağan bir konumdan süregiden kurumsallaşmış bir yapıya doğru evrimleştirir. Yeni oluşan bu düzene sosyal düzen adı verilir (Poloma, 2010: s. 263). Bu noktan hareketle sosyal düzen ilkin insanın içinde bulundukları nesnellik halini almasından sonra sosyal düzen insanın yaptığı üretimler olarak vuku bulmaktadır. Sosyal düzen insanın devam eden dışsallaştırması sürecinde ürettikleri halini alır. Kısacı sosyal düzen insanın geçmişe dair ürettiklerinin toplam halidir. Berger ve Luckmann’ın teorisin de insanın bulunduğu faaliyetlerin sonucu olarak alışkanlıklar haline gelen bu sürece mutatlaşma adını vermektedirler. Bu mutatlaşmış eylemlerinin sonucunda karşılıklı tipleşmeler türer ve bu da bizi kurumsallaşmaya götürmektedir (Balkız ve Öğütle, 2012: s. 37). Karşılıklı tipleşmeler sonucu meydana gelen kurumsallaşmalar, insanların davranış ve eylemlerini daha geniş bir alana yayması sonucu edindikleri tipleşmelerdir. Örneğin hastaneye gittiğimizde beyaz önlüklü bir birey ile koridorda kapının önünde sıra bekleyen kişi karşılaştıklarında beyaz önlüklü kişinin doktor diğer kişinin ise hasta olduğu karşılıklı olarak birbirleri tarafından tipleştirilir bu davranışın sonucunda karşılıklı olarak yapılan eylemler alışkanlık halini alır. Berger ve Luckmann’a göre insanlar birbirlerini anlama ihtiyacı duydukları için yaşadıkları soysal düzeni bilişsel ve ahlaksal düzeyde ele arak meşrulaştırmışlardır. Yani meşrulaştırma yaşadığımız sosyal çevreyi neden sonuç ilişkisi bağlamında edindiğimiz ikincil derece bilgiler toplamıdır. Toplumsal dünya, meşrulaştırmalar sonucu bir kez inşa edildikten sonra bireylerin öznel yanı haline gelerek, nesnel hale gelen kültürü benimsemektedirler. Böylelikle toplum nesnel bir yapı içerine bürünür. Toplumun nesnel yanı artık bireyin öznel parçasının yanı olur ve toplumun içselleştirmesi tamda bu noktada gerçekleşmektedir (Allan, 2006: s. 36-37; Akt: Savran, 2015: s. 163-164).

İçselleştirme

Bireyler bir toplum içerisinde doğar ve o toplum içinde varlıklarını gelişim halinde devam ettirirler. Berger ve Luckmann ’a göre, bireyin bir toplum içerisinde var olması onu sosyalleşmeye iter, bu sosyalleşme sürecine sosyalizasyon adı verilir (Yücedağ, 2013: s.22). Sosyalizasyonu bir başka değişle şöyle tanımlayabiliriz, sosyalizasyon kişinin kendi kendine gelişim aşamasında anlamlı ötekilerle kurduğu ilişkiler toplamı olarak ifade edilebilir. İçselleştirme de tam olarak bu noktada başladığı ifade edilmektedir. Berger ve Luckmmann “anlamlı ötekiler” ve içselleştirme kavramlarını Mead’den alırlar. İçselleştirmeyi sağlayan sosyalizasyon sürecinin iki aşaması vardır. Birincil (asli) sosyalizasyon ve ikincil (tali) sosyalizasyon süreçleridir (Balkız ve Öğütle, 2012: s. 39). Asli sosyalizasyon süreci bireyin özellikle 0-6 arası çocukluk döneminde karşılaştığı çevre ile özellikle de annesi, babası ve kardeşlerinden oluşan çevrede gelişme aşamasında öğrendiği ve deneyimlediği süreçtir. Asli sosyalizasyon sürecine bir örnek verecek olur isek çorba içme eylemini ele alalım. Çorbayı içme eylemini gerçekleştirmediği zaman çocuk annesi tarafından azarlanır ve eğer bu çorbayı içmemesi durumunda annesinin kızacağını belli bir zaman sonra deneyimler. Daha sonra çorba içmeme eylemine babası veya diğer aile üyeleri olsun ya da yabancılar olsun tepki verdiğini görünce artık çorbayı içmezsem annem bana kızar evresinden çorbayı içmezsem herkes bana kızara evrilir. Böylelikle çocuk bu dönemde çorba içmemenin kötü bir davranış olduğunu deneyimler. Artık asli sosyalizasyon aşamasında aile vasıtasıyla birey yavaş yavaş gerçeklikleri tanımlar ve kimliğin oluşum aşaması başlar. Özellikle okul sürecinin başlaması ile birlikte asli sosyalizasyon sonuçlanır (Balkız ve Öğütle 2012: s. 39). Birey artık aile dışında yeni bir gerçek dünya ile karşılaşır bu sürecin adı ise tali sosyalizasyondur. Okul ile başlayan tali sosyalizasyon sürecinin amacı daha önce ailede başlayan asli sosyalizasyonun üzerine geçiş yaptığı sürekli olarak devam eden bir süreçtir. Berger ve Luckmann’a göre tali sosyalizasyon aile dışındaki diğer kurum ve bireylerin deneyimlenmesi süreci ve içselleştirilmesi durumudur. Dolayısıyla bu içselleştirmenin kapsamı iş bölümü ve buna eşlik eden bilgi birikimi ile belirlenir. Tali sosyalizasyon, önceden konumlanmış bir yapı üzerine kurulduğundan, eski ve yeni içselleştirme arasında bir sorun vuku bulur. Bu yüzden tali sosyalizasyon bu sorucu çözmek üzerine gerekli kavramlara ihtiyaç duyar (Yücedağ, 2013: s. 23). Berger ve Luckmann’ın sosyal inşa teorisi dışsallaştırma evresinde yeni bir kurumun kurulması ile başlayıp, kurulan o kurum nesnelleştirme evresinde bir defa nesnelleşir ve nesnelleşen dünya içselleştirme aşamasında ise birey tarafından içselleştirilir (Wallece ve Wolf, 2012: s. 366).

GERÇEKLİĞİN SOSYAL İNŞA TEORİSENE GETİRİLEN ELEŞTİRİLER

Sosyal inşa teorisine yönelik getirilen eleştirilerin başında Bhaskar ve temsilcisi olduğu eleştirisel realist akım gelmektedir. Bhaskar’a göre Berger ve Luckmann’ın sosyal inşa teorisinde Durkheim’ın nesnel olgular yaklaşımı ile Weber’in anlam /anlamaya yaklaşımının sentezi olarak ele alınmasını ilk bakışta anlamlı görür iken daha sonraki süreçlerde kullanılan dilin değişmesi sonucu bu teorinin artık bir dil oyununa dönüştüğüne yönelik eleştiride bulunur. Bhaskar dildeki iradeci yapının zamanla şeyleşmeye dönüşmesi ve Berger ve Luckmann’ın bu yönde tekrar bir girişimde bulunmadıkları için eleştiriler yöneltir (Balkız ve Öğütle 2012: s.40-41).

Hamilton’a göre gerçekliğin sosyal inşa teorisini ele alırken Berger ve Luckmann’nı, Weber, Marx ve Mead’in görüşlerini üstün körü ele aldıkları için eleştirir. Hamilton bu teorinin bilimin somut yanı dışlaması ve felsefe gibi soyut anlamlar kattığı gerekçesi ile reddeder ve gerçekliğin sosyal inşa teorisinin bir bilim olarak ele alınmaması gerektiğini öne sürer. Hamilton tarafından getirilen bir eleştiri de ise Berger ve Luckmann’ı, Marx’ın diyalektiğini ele almasına karşın, Marx’ın gerek güç ve iktidar arasındaki çatışmacı düşüncesine yer vermediği yönünde eleştiriler getirir. Hamilton, Berger ve Luckmann’ın sembolik evrenlerin meşrulaştırmasını eksik kaldıklarını ve sembolik evrenlerin meşrulaştırılması aşamasını insan tarafından üretilen bir ürün olarak söylemesine rağmen Marx’ın ideoloji yaklaşımını ele almadıkları gerekçesiyle eleştirir. Ritzer ise, Berger ve Luckmann’ın teorisini sosyal alanın öznel haliyle sürekli ilgilendiklerini teoriye aktarmaya çalıştıkları diyalektik anlayışı başaramadıklarını ve Marksist teoriyi hakkıyla kullanamamalarından dolayı bir eleştiri yöneltir. Smart ise, Berger ve Luckmann’ı meşrulaştırma kavramı açıklarken somut kavramlardan uzak durmaları ve olayların tarihi boyutunu ele almamaları sebebiyle eleştirisel bir yaklaşımı söz konusu olmaktadır (Balkız ve Öğütle, 2012: s.42-47).

SONUÇ

Kapsamı, sundukları ve sınırlılıklarıyla sosyal teorinin en çok tartışılarak daimî gündemi olan sosyal teorideki yol ayrımları, gerçeklik, gündelik hayat, sosyalizasyon, içselleştirme gibi kavramlarla Gerçekliğin Sosyal İnşası’nda Berger ve Luckmann tarafından tartışılmış ve ayrımların ötesinde bir alternatif olarak derinlemesine bir analiz sunmuştur.

Kaynakça:

  • Balkız, B. ve Öğütle, V. S. (2012). “ Peter L. Berger ve Thomas Luckmann’ın Gerçekliğin Sosyal İnşası Teorisi ve Eleştirisi”, Sosyoloji Dergisi, (27), 33-49
  • BERGER P. L. ve LUCKMANN, T. (2008). Gerçekliğin Sosyal İnşası (çev. Vefa Saygın Öğütle), İstanbul: Paradigma Yayınları
  • Layder (2014). Sosyal Teoriye Giriş (çev. Ümit Tatlıcan), İstanbul: Küre Yayınları
  • Poloma, M. M. (2010). Çağdaş Sosyoloji Kuramları (çev. Hayriye Erbaş), Ankara: Gündoğan Yayınları
  • Savran, G. T. S. (2015). Toplumsal İnşacılık, Modern Sosyolojinin Kısa Tarihi (Ed. S. SUĞUR), (s.161-165) Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını
  • Swingewood, A. (1998). Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi (çev. Osman Akınhay), Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları
  • Yücadağ, İ. (2013). “Bir Sentez Girişimi Olarak Gerçekliğin Sosyal İnşâsı”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (2), 15-26.
  • Wallace R. A., WOLF A. (2012). Çağdaş Sosyoloji Kuramları: Klasik Geleneğin Geliştirilmesi (çev. M. Rami Ayas ve Leyla Elburuz), Ankara: Doğu Batı Yayınları

Hazırlayan: Onur Güngör | Muğla Sıtkı Koçman Üniversites

Sosyologer, tüm platformda sosyoloji çerçevesinde paylaşımlar yapan ve sosyologlara yayın imkanı tanıyan dijital bir platformdur. Dijital sosyoloji arşivi oluşturma amacı ile kurulmuştur.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir