Yeni Tip Koronavirüs (Covid-19) Salgınında Bedenin Denetimi ve Performe Edilmesi

Yeni Tip Koronavirüs (Covid-19) Salgınında Bedenin Denetimi ve Performe Edilmesi
koronavirüs beden sosyolojisi
0

ÖZET

İnsanlık tarihi boyunca birçok salgın hastalık ortaya çıkmış ve insanları etkilemiştir ancak hep tarihin tozlu sayfalarında denk gelmiş ve zihinlerde pekte canlandırılamamıştır belki. Ama şimdi tüm dünyada insanlar yine tarihe geçen bir salgın hastalığı kendileri birebir yaşayıp tecrübe ediniyor. Aralık 2019 tarihinde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan virüs tüm dünyayı etkisi altına almış durumda. İnsanlık yeni bir durumla karşılaşıyor ve çoğu zaman nasıl tepki vereceğini, nasıl bir yol izleyeceğini bilemiyor. Dünya Covid-19 ile yeni bir düzen ile karşı karşıya. Toplumda birçok şey değişiyor; çalışma saatleri, yiyecek tüketimi, boş zamanı değerlendirme, eğitim, tüketim vb. Bireyler bu değişimlere karşı da bazen direniyor bazen de alınan tedbirler doğrultusunda hareket ediyor. Bireyler, toplumsal bir durum karşısında farklı davranış şekilleri gösteriyor ya da yetkililer tarafından birtakım davranışlar sergilemek durumunda bırakılıyorlar.

Bu çalışmada Covid-19 salgınına karşı alınan tedbirler ile bireyin bu tedbirlere karşı sergiledikleri davranışları Eving Goffman’ın “bedeni performe etme” ve Michel Foucault’un “bedenin denetimi” düşünceleri üzerinden analizi yapılacaktır. Dünya genelinde alınan tedbirlerle birlikte özelde Türkiye’de alından tedbirler üzerinden hem bir karşılaştırma hem de bir inceleme yapılmaya çalışılmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Bedenin Denetimi, Bedeni Performe Etme, Koronavirüs, Goffman, Foucault

Giriş

İnsanlık tarihi boyunca Veba salgınları, Kanamalı Ateş salgınları, İspanyol Vebası, Kolera salgını, Çiçek Hastalığı salgını, Tifüs salgını, HIV-AIDS salgını, SARS, Domuz gribi, Ebola salgını gibi birçok salgın görülmüştür. Salgın tarihinin tozlu sayfalarına son olarak Aralık 2019 tarihinde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve hala etkisini tüm dünyada sürdüren Yeni Tip Koronavirüs (Covid-19) salgını eklenmiştir. Ortaya çıkan tüm salgınlar birçok insanın ölümüne neden olmuştur ancak bazıları epidemik iken bazıları da pandemik bir yapıdadır. Bugün birebir yaşadığımız Covid-19 salgını pandemik bir özellik göstermektedir. Bu salgına karşı nasıl bir direnç gösterileceği henüz tam olarak bilinememekte ancak aşı ve tedavi çalışmaları hızla devam etmektedir. Yetkililer tarafından alınan tedbirler virüsün yayılmasını önlemek amaçlı olup insan hayatını etkilemektedir. İnsanlar salgının korkusunu ve gerginliğini yaşarken aynı zamanda da alınan tedbirlere uyum sağlamak durumunda bırakılmıştır. İkilem arasında kalan insanlar, nasıl davranacağını tam olarak bilememekte ve günlük yaşamlarının nasıl bir anda değiştiğinin şokunu yaşamaktadırlar. Böylece de insanların davranışlarında değişim, sapma ve itaat etme vb. görülmektedir. Bu çalışmada bu koşullarda ortaya çıkan insanların davranışları Goffman’ın ve Foucault’un düşünceleri etrafında analizi yapılmaya çalışılacaktır.

Erving Goffman, “Gündelik Yaşamda Benliğin Sunumu” adlı eserinde insanların hangi koşullarda ve mekânlarda davranışlarını nasıl performe ettiğini ifade eder. Bireyler davranışlarıyla birbirleriyle karşılıklı olarak sürekli bir etkileşim halindedir. Diğerlerine karşı hep bir izlenim bırakmak ister ve bulunduğu ortam ve koşullara göre bedenini performe eder. Goffman, “performans” olarak isimlendirdiği insanların tüm etkinliklerini, ‘arka sahne’, ön sahne’ ve ‘vitrin’ dediği bölgelerde analizini yapar ve bireylerin bulunduğu yere göre benliğini sunduğunu veya bedenini performe ettiğini anlatır.

Michel Foucault ise “Hapishanenin Doğuşu” isimli eserinde bedenin itaatkâr hale getirilmesini Veba salgını üzerinden anlatır. İnsanların nasıl denetim altında tutulduğunu, bedenlerinin denetiminin nasıl sağlandığını “Panopticon” kavramı ile açıklar. İnsan bedeninin ifşa edilemeden denetimi sağlamak, gözetleyenin belli olmadan insanları gözetlemesi insanların davranışlarını ister istemez yönetir ve insanlar gözetlenmeseler dahi gözetleniyormuş hissi ile davranışlarını sergilemektedirler.

Çalışmada bu iki düşünce etrafında günümüzde Covid-19 salgını doğrultusunda alınan tedbirler ve insanların davranışları ele alınacaktır. İlk olarak Covid-19 salgının nasıl ortaya çıktığı ve şuan ne durumda olduğu hakkında bilgi verilecektir. Daha sonra dünyada ve özelde Türkiye’de alınan tedbirlere bakılacaktır. En son ise Goffman ve Foucault’un düşüncelerine değinip bu düşünceler çerçevesinde alınan tedbirler doğrultusunda bireylerin davranışları incelenmeye çalışılacaktır.

Çin’den Dünyaya Yeni Tip Koronavirüs (Covid-19)

Yeni Koronavirüs Hastalığı (COVID-19), ilk olarak Çin’in Vuhan Eyaleti’nde Aralık ayının sonlarında solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüstür. Salgın başlangıçta bu bölgedeki deniz ürünleri ve hayvan pazarında bulunanlarda tespit edilmiştir. Daha sonra insandan insana bulaşarak Vuhan başta olmak üzere Hubei eyaletindeki diğer şehirlere ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin diğer eyaletlerine ve diğer dünya ülkelerine yayılmıştır (https://covid19bilgi.saglik.gov.tr/tr/covid-19-yeni-koronavirus-hastaligi-nedir). İnsanların sürekli etkileşimi virüsün hızı bir şekilde yayılımını etkiledi. Hastalığın belirtileri hemen ortaya çıkmadığı ve herkeste aynı belirtiyi göstermediği için salgının önü kesilemedi. Ayrıca hastalığın pandemik durum alacağı da tahmin edilememişti. Bu ve benzeri birçok sebepten dolayı dünyanın birçok yerinde koronavirüs görülmektedir.

Tarih boyunca salgın hastalıklar toplumda önemli bir rol oynadı ve değişimlere neden oldu. Bu nokta da Jared Diamond’un Tüfek, Mikrop ve Çelik eserine göz atmakta fayda vardır. “Yakın tarihimiz boyunca insanların ölümüne yol açmış başlıca hastalıklar –çiçek hastalığı, grip, verem, sıtma, veba, kızamık ve kolera- hayvan hastalıklarının evrimleşmiş halidir, işin tuhaf tarafı bizim salgın hastalıklarımızın çoğunun nedeni olan mikropların büyük bir kısmı artık neredeyse yalnızca insanlarda görülür. Hastalıklar insanların ölüm nedenlerinin başında geldiği için tarihi biçimlendirmede de önemli rol oynamışlardır. İkinci Dünya Savaşı’na kadar savaşlarda ölenlerin çoğu savaş yaralarından değil savaşla taşınan hastalıklardan ölüyordu” (Diamond, 2018:229). Aynı isimli eserinde Diamond virüslere bir de virüsler tarafından bakar ve dünyada görülen salgınların bir anlamda analizini yapar. “Temelde mikroplar da örteki türler gibi evrimleşir. Seçilim, yavrulamakta ve yavrularının yaşayabilecekleri uygun yerlere dağılmasına yardım etmekte en başarılı bireyler lehine işler. Mikroplar kişiden kişiye ve hayvanlardan insanlara sıçramanın çeşitli yöntemlerini geliştirmişlerdir. Bir mikrop ne kadar iyi yayılırsa geriye o kadar çok yavru bırakır ve doğal seçilim onun o kadar lehine işler.” (Diamond, 2018:230-231). Birebir tanık olduğumuz bu sürecin nasıl yayılım gösterdiğini daha net anlamak için bir kez daha Daimond’a kulak vermek gerekiyor belki de. “Grip, basit soğuk algınlığı, boğmaca mikroplarının kullandıkları yöntem daha da etkilidir, kurbanlarını hapşırtır ya da öksürtürler, böylece olası yeni ev sahiplerine bulut halinde mikrop püskürtürler” (Diamond, 2018:232). Diamond’a kulak vermek koronovirüsün nasıl bir yayılım gösterdiğini ve tarih boyunca bu tür vakaların olduğunu anlamada yardımcı olmaktadır. Bu anlam virüsün toplumu nasıl etkilediğini ya da nasıl etkileyeceğine bakmada kolaylık sağlamaktadır.

Leo Huberman, Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla adlı çalışmasında, salgın hastalıkların neden olduğu toplumsal ve siyasal dönüşümlere örnek olarak şöyle der: “Veba, Ortaçağ toplumunda yaşamı her yönden değiştirdi. Alaşağı edilen ilk kurum feodalizm oldu. Köylülerin toplu ölümleri emek kıtlığına yol açtı ve işsizliğe son verdi. Korkuya kapılan toprak sahipleri ücretleri iki katına çıkardılar. Topraklarını böldüler ve daha önce ömür boyu emeğine sahip olduklarını düşündükleri insanlara kiraladılar. Köylüler, daha iyi çalışma koşulları için seslerini yükseltmeye başladılar.” (Kekeç, 2020). Bugün ise koronavirüs salgınında benzerini yaşamaktayız. Uzun bir süre hayatımızda olmayan salgınlar bugün gündemimizi oluşturmaktadır ki bu durum haliyle hem toplumu hem de bireyleri etkileyecektir.

Öncelikle sadece Çin’de yaşanacağı düşünülen hastalık kısa bir zamanda dünyanın birçok bölgesinde görüldü. Bazı ülkeler sıkı tedbirler alırken bazı ülkelerde normal bir grip veyahut biyolojik bir silah olarak öngördüklerinden dolayı ya tedbir almadılar ya da serbest tedbirler aldılar. Birçok Batı ülkesini derinden etkileyen virüs, ABD gibi ülkelerin sağlık sisteminin çökmesinin gündeme gelmesine neden oldu. Çin ve ABD arasında bir biyolojik savaş olarak öngörülmesi çoğu ülkenin bu durumun ciddiyetini kavramasını geciktirdi. İtalya, İngiltere, Almanya, İsveç gibi ülkeler salgından büyük bir darbe aldı. Gelişmiş ülkeleri derinden etkileyen hatta sağlık sisteminin çökme durumu yaşanırken az gelişmiş ülkelerin bu durumda verdiği savaş daha da çetindi. Nisan ayının sonlarına doğru virüsün yayılım hızının azalma yaşadığı görülse de yinede salgının tam olarak önü kesilmiş değildir. Virüsün görüldüğü her ülke kendine göre birtakım önlemler almıştır. Dolayısıyla hem salgından dolayı hem de salgına karşı alınan tedbirlerden dolayı dünya yeni bir düzene doğru eğilim gösterdiği söylenebilir.

Ülkemizde ilk Covid-19 vakası 11 Mart 2020 tarihinde görülmüştür. Diğer ülkelerle kıyaslandığında ülkemize virüs geç gelmiştir. Salgının ortaya çıkmasından bir süre sonra sınırlarda sağlık kontrolleri yapılmaya ve sahra hastaneleri kurulmaya başlanmıştır. Alınan birçok tedbir virüsün ülkemize geç gelmesine ve ülke içinde yayılmasını azalttı. Diğer ülkelerde olduğu gibi toplumsal bir sokağa çıkma yasağı uygulaması yerine gönüllü karantina uygulaması yapıldı. İlk vakanın görülmesinin hemen ardından eğitime ara verilmesi de yayılmasının artmasını engelledi. Otobüs ve uçak seferlerinin durdurulması ve kısmi olarak uygulanan sokağa çıkma yasağı ( ilk önce 65 yaş ve üzeri daha sonra 20 yaş altına uygulandı) vaka sayısının düşmesini sağladı. Çalışanlar için esnek çalışma uygulaması da sokağa çıkan insan sayısını azalttı. Ayrıca uygulanan para cezaları da caydırıcı bir etki göstermiştir. Sağlık altyapı sisteminin de güçlü olması ve sağlık çalışanlarının özverili çalışması en büyük etkiyi göstermektedir. Sonuç olarak Nisan aylarının sonlarına doğru salgının yayılımını kontrol altına alma ifadeleri gündeme gelmektedir.

Genel olarak bakıldığında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan salgın dünyanın çoğu noktasında yeni bir anlayış ve düzenin habercisi oldu. Salgından sonra insanlığı nasıl bir toplumsal düzen bekliyor tam olarak bilinmemekle birlikte eskisinden farklı bir yaşantı olacağı tahmin edilmekte hatta bu sav giderek güçleneceğe benzemektedir.

Goffman ve Foucault Ekseninde Alınan Tedbirlerin İncelenmesi

Erving Goffman, Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu isimli eserinde günlük yaşamda hepimizin bir performans sergilediğini ve performanslarla karşılaştığımızı anlatır. Toplumsal olayları ‘dramaturji’ kavramı üzerinden açıklayan Goffman, hayatı bir tiyatro sahnesi olarak ele alır. 1959 yılında yazılmış olmasına karşın bugün hala canlılığını korumaktadır. “Performans, belli bir durumda belli bir katılımcının diğer katılımcılardan birini etkilemeye yönelik tüm etkinlikleridir.” (Goffman, 2018:28). Kişiler sürekli bir performans sergiler ve bu performanslarını sergiledikleri anlarda bir izlenim yaratmak ister seyircilerine karşı, aynı zamanda diğer performanslara karşı da kendisi bir izlenim oluşturur. Sürekli karşılıklı bir etkileşim vardır. Goffman, performansı incelerken temel olarak “vitrin bölge”, “arka bölge” ekseninde ele alır. “Performansın sunulduğu yer vitrin bölgesidir.” (Goffman, 2018:108). Örneğin bir öğrenci için ders esnasında sınıf vitrin bölgesidir. Sınıfta daha genel olarak okulda belirli performanslar sergilemek zorundadır. “Arka bölge ya da sahne arkası, belli bir performans tarafından çizilen izlenimle çelişen görüntünün yer aldığı bölgedir.” (Goffman, 2018:112). Aynı örnek üzerinden devam edildiğinde daha anlaşılır olacaktır. Bir öğrencinin sınıfta uyuması uygun görülmez, uyumak daha çok eve özgüdür ve o an sınıfta performansını sergilediği için uyumak performansı ile çelişir. İnsanlar sürekli başka insanlarla etkileşim halinde bulunduğu için veya sürekli mekan değiştirdiği için sergilediği performanslar da devamlı olarak değişir. Bir performans için vitrin bölgesi olan yer başka bir performans için arka bölge olabilir.

Sergilenen her bir performans bir tutarlılık içinde olması da gerekir. Ayrıca performansa kişinin de inanması gerekir böylelikle karşı tarafa, katılımcılara ya da seyircilere iyi bir izlenim verir. Eğer kişi kendi performansına inanmaz ise çelişik durumlar yaşanır ve katılımcılara iyi bir performans sergilenmez. Goffman ayrıca ‘takım’lardan da bahseder, “takım, bir rutinin sahnelenmesinde işbirliğinde bulunan bireyler kümesi” olarak tanımlar (Goffman, 2018:84). Takım içerisinde hem bireysel performanslar hem de bir bütün olarak performans sergilenir. Takımdaki kişilerin uyumu ve birbirlerine olan güvenin derecesi performansında derecesini belirler. Şöyle ki, eğer takım içinde anlaşmazlılar varsa ve bu seyircilere yansıtılıyorsa başarılı bir performans olmaz ve çelişki barındırır içinde ve aynı zamanda inandırıcı olmaz. Güven bu noktada çok önemlidir eğer takım arkadaşları birbirine güveniyorsa hata yapsalar dahi katılımcıların bunu fark etmeyeceğini ve hata esnasında takım arkadaşının hatasını görünmez kılacağını bildiğinde daha başarılı bir performans sergilenmiş olur.

Hem Türkiye’de hem de diğer ülkelerdeki insanların alınan tedbirlere karşı verdikleri tepkileri incelemede Goffman, bizlere ışık tutmaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz önlemler devlet tarafından ve toplum açısından bir incelemeydi, burada ise bireysel açıdan ele alınacaktır. Türkiye’de ve diğer ülkelerin çoğunda Koronavirüs salgınına yönelik alınan tedbirlerden biri, sokağa çıkan insanların maske kullanımıydı. Ancak herkes olmasa bile bir kısım maskeyi ya güvenlik güçlerini gördüğünde ya da maskeli bir şekilde girmesi gereken mekana gireceğinde maskesini takıyordu. Kişiler için maskenin takılması zorunlu olan alanlar “vitrin bölgesi”dir ve o bölgede maskeli olmak durumunda yani o şekilde performansını sergilemesi gerekiyordu, maskesiz girmesi ya da sokakta maskesiz dolaşması çelişkiye neden olurdu. Ancak güvenlik güçlerini olmadığı veya maske takma zorunda olmadığı alanlar “arka bölge”dir. Burada maskeli bir performans sergilemek durumunda değildir.

Sokağa çıkmak durumunda olanlar (güvenlik güçleri, sağlık çalışanları, diğer çalışanlar, belediye çalışanlar, ihtiyaçlarını temin etmek için dışarı çıkanlar) bir takım oluşturur. Bu takımda her kişinin/aktörün belli bir rolü ve sergilemesi gereken performansı vardır. “Aktörler için önemli olan unsur sergiledikleri performansın tüm yönlerinin / parçalarının birbiriyle uyumlu olması, örtüşmesidir. Bu uyumu / örtüşmeyi engelleyen olumsuz bir durum, tüm performansı aksatabilecek güce sahiptir” (Ritzer, 2012:377, akt. Dever, 2014:375). Güvenlik güçleri denetimi sağlayarak aslında bir lider konuma geçer ve diğer aktörlerini performansını denetim altında tutar. Her aktör sokakta yani sahnede/vitrin bölgesinde maske takmak, diğer insanlarla arasına en az bir metre mesafe koymak gibi performans sergilemek zorundadır. Takımdaki bir aktörün rolünü ya da performansını eksik bir şekilde sunması diğer katılımcılar tarafından olumsuz bir izlenim uyandırılmasına sebebiyet verir. Örneğin bir aktörün hatalı bir davranışını polisin görüp gerekeni yapmaması diğer aktörlerin performanslarını zayıflatabilir ve çelişik davranışlar ortaya çıkabilir. Bu durumda takım içinde sergilenen performansın ciddiyetini ve inandırıcılığını zedeler.

Bir performansın iyi bir izlenim bırakabilmesi ve başarılı olması için bulunduğu şart ve mekana uyumlu olmak durumundadır. Eğer mekan ve içinde olunan şartlara uygun performans sergilenmiyorsa inandırıcılığını kaydeder. Örneğin dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye’de kalabalık olmaları nedeniyle ibadethaneler kapatıldı. 20 Mart 2020 tarihinden itibaren Türkiye’de camilerde Cuma namazı kılınması yasaklandı. Halk başlarda az da olsa tepki gösterse bile büyük bir çoğunluk yasağa uydu. Ancak 27 Mart’ta yani yasağın konulmasından bir hafta sonra Diyanet İşleri Başkanı’nın imamlığında Ankara Beştepe Camii’inde çok az cemaatle Cuma namazı kılındı. Halka önlem amaçlı yasaklanan cemaatle namazın canlı yayın yapılarak kılınması sosyal medya üzerinden halkın tepkisini göstermesine neden oldu. Bu olayın akabinde bazı illerimizde Cuma namazı vakti camiye gidenler oldu. Buradan anlaşılıyor ki, Diyanet İşleri Başkanı’nın rolünü/performansına kendini inandırmaması ve takım içinde –ülkedeki her bireyle birlikte bir takım oluşturulduğu düşünüldüğünde- çelişik davranışlarda bulunması performansını inandırıcı yapmadı ve katılımcılara karşı performansı doğru bir izlenim vermedi. Benzer bir örnek olarak Uşak valisinin sokakta alınan tedbirler doğrultusunda teftiş yaparken kendisinin önlem almaması (maske kullanmıyordu ve çevresindeki görevlilerle sosyal mesafeye dikkat etmiyordu) tepkilere neden oldu ve katılımcıların gözünde performansı başarısız oldu ve olumsuz bir izlenim bıraktı.

Her performans bir “vitrin”de sergilenir ve Goffman “kişisel vitrin” kavramından da bahseder. ‘Önünde, içinde veya üzerinde sürekli sergilenen insan faaliyetlerine ortam ve sahne sunan mobilyalar, dekor, fiziksel tasarım ve diğer arka plan düzenlenmelerini içeren “set” vardır.’(Goffman, 2018:33). ‘Set ifade araçlarının görsel kısmından söz ederken kullanılırken “kişisel vitrin” kavramı da bu araçların, oyuncunun kendisiyle çok yakın bağdaştırılan ve gittiği her yerde oyuncuyu doğal olarak izlemesi beklenilen diğer türler için kullanılabilir.’ (Goffman, 2018:35). ‘Kişisel vitrini oluşturan uyarıcıları, bu uyarıcıların taşıdığı bilginin işlevine göre ikiye ayrılabilir; “görünüş” ve “tutum”. Görünüş, o anda oyuncunun toplumsal statüsü hakkında bilgi veren uyarıcılar; tutum, oyuncunun mevcut durumda söz konusu olacak etkileşimde oynamayı beklediği rol hakkında bilgi veren uyarıcılar. Tutum ve görünüş arasında bir tutarlılık olması beklenir.’ (Goffman, 2018:35). Bu açıdan yöneticilerin veya sanatçıların davranışlarını ele aldığımızda sosyal medya üzerinden halka evde kalmaları için çağrı yaparken kendilerinin sokağa çıkması veya sokağa çıkarken maske kullanmamaları veya sosyal mesafeye uymamaları sonucu performanslarında çelişki olur ve tutarsızlık meydana gelir. Aynı şekilde bir market çalışanının kendisinin maske takmaması ancak markete gelen müşterinin maskesi olmadığı için markete alınmaması yine tutum ve görünüş arasında tutarsızlığa neden olur.

Goffman, toplumsal yaşantımızda sanki bir sahnedeymiş gibi hareket ettiğimizi, performanslar sergilediğimizi ama aynı zamanda izleyici olduğumuzu ifade eder ve “dramaturjik” kavramını kullanarak düşüncesini temelleştirir. Buraya kadar Goffman’ın fikirleri çerçevesinde dünyada ve Türkiye’de Covid- 19’a karşı alınan önlemler incelenmeye çalışılmıştır. Bedeni performe etme, alınan önlemler bağlamında insanların sergiledikleri performanslar da değişime uğramıştır. İnsanlar Covid-19 salgını ile performanslarını yeniden düzenledi ve ‘set’ değişti haliyle roller/performanslarda değişti. Sokakta ve günlük yaşamda aktif olan insanlar salgın sürecinde evlerinde kalmak zorunda kaldı ve hayatlarını eve sığdırmaya çalıştılar. Sokakta, işte veya okulda davrandıkları gibi davranmıyorlar, oralarda konuştukları gibi konuşmuyorlar ve yine aynı şekilde dışarıya çıktıkları gibi evlerinde giyinmiyorlar. İnsanların davranışları, konuşmaları, kıyafetleri performanslarının bir parçasıdır ve ne kadar diğer insanlardan yani izleyicilerden uzaklaşırlarsa o kadar kendileri gibi davranacak ve sürekli bir duruma/kurala uymak zorunda hissetmeyecektir kendini. Bedeni performe etme noktasında daha esnek davranılacaktır. Goffman’ın deyimiyle ‘sahne arkası’ olan evler Covid-19 salgını ile bir anda ‘vitrin’ haline gelmektedir. Bu durum insanların davranışlarında değişime ve bedenlerini sunma şekillerinde dönüşüme neden oldu. Giderek artış gösteren Skype, Zoom programları ve görüntülü ders anlatımı veya online yapılacak işlerde insanlar kıyafetlerine dışarıda dikkat ettiği kadar dikkat etmeyecektir belki de. Günlük yaşamda yaptığımız birçok davranış “Dramaturjik” kavramı ile açıklanabilmektedir ve bu süreçte yaşanan değişimi incelemede yardımcı olmaktadır.

Michel Foucault açısından Covid-19’a karşı alınan tedbirlere bakıldığında akıllara bedenin denetimi gelmektedir. Foucault Hapishanenin Doğuşu isimli eserinde disiplinler yoluyla insanların nasıl denetlendiğini ve insanlar üzerinde iktidar kurulduğundan bahseder. “Foucault’ta iktidar kavramı belirli bir kişinin sahip olduğu mülkten değil, belirli bir toplumsal dağılım, belirli bir sorumlulukların, belirli görevlerin ve ayrıcalıkların toplumda nasıl dinamik bir şekilde dağıldığını ortaya koyan bir model.” (Koyuncu, 2016). Foucault eserinde iktidarın görünürlüğünden görünür olmamasına doğru bir evrimi ve tarihsel sürecinden bahseder. İki ayrı iktidar biçimi vardır eserde “Birincisi hükümdarlık iktidar modeli. Cezalandırma teknolojilerinin temel amacı kralın intikamını almak. Ne suç işlenirse işlensin kralın gücüne meydan okumadır o yüzden en ağır şekilde suçların cezalandırılması gerekir. İkincisi, disiplinal iktidar. Kişilerin terbiye edilmesi, ıslah edilmesi belirli bir öç duygusundan ziyade daha uzun vadeli o kişinin ruhunun disipline edilmesine dayanan onu toplumsal düzeneğe entegre etme amacı taşıyan, o kişiyi rehabilite amacı taşıyan eğitim.” (Koyuncu, 2016). Burada ele alacağımız ikinci iktidar biçim olan disiplinal iktidardır. Ayrıca Foucault’un Hapishanenin Doğuşu kitabında bahsetmese de “biyoiktidar” kavramı da Covid-19’a karşı alınan tedbirleri incelemede yardımcı olabilir. Biyoiktidar kavramı ile bedenler üzerinde kurulan iktidardan bahsedilir ve devletin nüfus kontrolünü sağlamak amaçlıdır.

Foucault’un ismi geçen eserinde veba salgınında alınmış tedbirlerden bahseder ve bu tedbirler ile insanlar üzerinden nasıl denetim kurulduğunu anlatır. “XVII. yüzyılın sonuna ait bir yönetmeliğe göre, bir kentte veba salgını çıktığında alınması gereken tedbirler. Önce tabii ki katı bir mekansal çerçeveleme; kentin ve ‘mücavir alan’ın kapatılması, buradan dışarı çıkmanın yasaklanması, başıboş hayvanlarının hepsinin öldürülmesi; kentin her birinin başına yetkili bir eminin getirildiği ayrı mahallere bölünmesi. Her cadde bir temsilcinin yönetimine verilmektedir. Belirtilen günde herkesin evine kapanması emredilmektedir; evden çıkmak ölümle yasaklanmıştır. Sokakta yalnızca eminler, temsilciler, muhafız askerleri ve ölüm olduğunda da kargalar (ölü gömücüler) dolaşacaktır: Bu kargalar ‘hastaları taşıyan, ölüleri gömen, en adi ve iğrenç işleri yapan yoksul kişilerdir.” (Foucault, 2017:289-290). Bugün Covid-19 salgınına karşı alınan tedbirlerle benzerlikler göstermektedir. Ancak kurallara uymayanların öldürülmesi söz konusu değildir, idari para cezası uygulanır. Sağlıklı ya da hastalıklı bedenlerin kontrolü görevliler tarafından sürekli olarak yapılmakta ve yetkili kişilerle paylaşılmaktadır. Denetim altında olan kişiler ister istemez bu yasaklara uymak durumundadır. Oluşturulan panik ve korku ortamı insanları bu yasaklara uymaya da daha da eğimli hale getirmiştir. Sağlıkları ve canları pahasına günlük yaşamda çok fazla önem verdileri şeyleri –dini ibadetler, arkadaşlıklar, komşuluklar hatta aşkları- görmezden gelmekte ve sevdikleriyle teknolojik imkanlarla bir araya gelmektedirler. Bu kaos ortamı insanları yetkili kişilere daha çok bağımlı hale getirmiş ve hükümet yetkililerinin, sağlık çalışanlarının söylediklerine bir yasa gibi kabul etmektedirler. İstisnai durumlar elbette vardır, yasaklara uymayanlar vb.

Foucault insanların disipline edilmesinden bahsederken Jeremy Bentham’ın tasarladığı yeni bir hapishane modeli inceler. Bentham’ın “Panopticon” olarak bahsettiği hapishane modeli daireseldir. Hücreler içeriye dönüktür ve ortada her tarafı görebilen bir gözetim kulesi bulunmaktadır. Böylelikle mahkumlar sürekli gözetlendiklerini düşünecekler ve ona göre hareket edeceklerdir. “Bentham, iktidarın görünür ve bu varlığının kanıtlamaz olması ilkesini koymuştur. Görünür: tutuklu, gözünün önde sürekli olarak, gözlendiği merkez kulesinin siluetini bulacaktır. Varlığının kanıtlamaz olması: tutuklu o anda kendine bakılıp bakılmadığını asla bilmemeli, ama bunun her an olabileceğinden hiçbir kuşkusu bulunmamalıdır.” (Foucault, 2017:297). Bu durumun Covid-19 salgının kapsamında da uygulandığını görmekteyiz. Ülkemizde ve salgının görüldüğü diğer ülkelerde güvenlik güçlerinin sürekli sokaklar arasında dolaşması, hava üzerinden takibi insanları sürekli gözetlenme ve her an bir polis ile karşılaşabilme endişesi ile sokağa çıkmada tedirginlik yaşaması veya balkonda olduğu ( balkonun kamusal alan mı özel alan mı olduğu tartışılmaktadır) halde siren sesini duyunca içeriye doğru yönelmesi Panopticon’un benzeri bir şeklinin varlığını ortaya koymaktadır. Foucault’un “bir ödevin veya bir hal ve gidişin dayatılmasının söz konusu olduğu bir birey çoğulluğunun bulunduğu her seferinde Panopticon şeması uygulanabilir. Bu şema –gerekli değişikliklerle birlikte- fazla geniş olmayan bir mekanın sınırları içinde, belli sayıda insanın gözetim altında tutulmasının gerektiği bütün kurumlara uygulanabilir” (Foucault, 2017:303) ifadesi bir önceki düşünceyi kanıtlar niteliktedir.

Alınan önlemler ile insanları evlerinde kalmak durumunda bırakılmıştır ki bu durum insanların daha da denetlenebilir bir hale gelmesine fırsat tanır. Ortaya konulan yasaklamalarla insanlar disiplin altına alınmakta, yasaklara uymama sonucu ceza verilmekte ve bedenleri virüse karşı koruma altına alınmıştır. İnsanlara sürekli medya ve yapılan açıklamalarla her şeyin kendileri için olduğu ve sağlanan bu disiplinin onların sağlığı ve eski hayatlarına dönmek için atılan adımlardan olduğu sık sık bahsedilir. Aslında bu tarz söylemler insanları daha itaatkar hale getirmektedir ve bir nevi yeni bir düzenin temelleri de atılmış olur. Çünkü salgın hemen bir anda bitecek bir durum değildir ve sürekli vurgulanan sosyal mesafe kavramı hayatımızda belki de merkezi bir konuma gelecektir. Polis, sağlık sistemi ile insanlar sürekli kontrol altına alınmaktadır. Özgürlükleri kısıtlanmakta ve denetim altında olma hali çok net görülmektedir.

Çin’de son zamanlarda ortaya çıkan ve salgının kontrol altına alınmasına faydalı olduğu belirtilen bir uygulama (yukarıda bahsedilmişti) aslında denetimin daha da görünür bir hal almasına neden oldu, ancak bir polis veya bir görevlinin olmama hali, insanlarda denetlenme hissi uyandırmadı belki de ve hatta birçok insan bu uygulamanın iyi olmasından bahsetti. Eleştiriler de oldu elbet. Ancak burada insanları daha fazla denetim altında tutma ve disipline etme söz konusu. Artık insanlar attığı her adımda denetim altında. Bu uygulamanın bir benzeri Türkiye’de kullanılmaya başladı. İnsanların telefonlarına yükleyebilecekleri uygulama ile her gün birtakım soruları uygulama üzerinden cevaplandırarak gönderecek ve bulunduğu ya da gideceği yerlerin risk derecesini görebileceklerdir. Bentham’ın Panopticon’u böylece bir uygulama üzerinden yeniden hayat bulmuştur.

Toplumu salgına karşı korurken aynı zamanda disiplin altında tutma ve bu denetim ve disiplin ortamında insanların davranışlarını ve bedenini performe etmesi kaçınılmaz durumdur. Devlet önlemler alarak insanları disiplin altında tutar ve disiplin altındaki insanlar bedenlerini önlemlere göre performe eder ve davranışlarını yeniden düzenler. Yıllar öncesinden yazılan iki eser bugün bizlere ışık tutmakta ve unutulmamalıdır ki bu tarz olayların metnin başında ifade edildiği gibi tarihi süreçte hep karşımıza çıkmıştır. Goffman ve Foucault’un düşünceleri ve kavramları şuan içinde yaşadığımız süreci biraz daha anlamlandırma, çevremizde olup biteni kavramak adına büyük fayda sağlamaktadır.

Sonuç

Dünya daha öncede yaşadığı ama bugün belki daha da zorlu bir salgını yaşamaktadır. İnsanlık tarihinde hep olan ama şuan insanlarda neredeyse şok etkisi uyandıran Covid-19 salgını 2019 Aralık ayında Çin’de ortaya çıktı. Kısa bir süreç içinde pandemi haline gelen salgın şuan çoğu ülkede görülmektedir. Bu sürecin nasıl başladığı, ne amaçla ortaya çıktığı, nasıl önlenebileceği tartışılması bir yana dursun toplumun ve bireyin hayatında birçok şeyi değiştirecek gibi duruyor. Bu çalışmada da Goffman ve Foucault,’un kavramları etrafında alınan önlemler ve insanların verdikleri tepkiler incelenmiştir. İlk olarak Covid-19 salgınına yönelik bilgiler verildikten sonra dünyada ve özelde Türkiye’de alınan önlemlerden bahsedilmiştir. En son kısımda ise Goffman ve Foucault’un kavramları çerçevesinde Covid-19 salgınına yönelik alınan önlemler incelenmiştir.

Salgın sürecinde alınan önlemler çerçevesinde insanlar evlerinde tam gün kalmaya başladı –dışarıya çıkmak zorunda olmayanlar hariç- ve insanlar için hayatlarında yeni bir kısımda başlamış oldu. Çünkü günümüzde özellikle yaşadığımız 21. yüzyılda insanların hayatın ancak dışarıda yaşanabileceğine dair işaretler veriliyordu. Ancak şimdi Covid-19 salgını ile insanlar hayatlarını eve sığdırmaya çalışıyor. Haliyle davranışlarında, bedenlerinde bir değişim olacaktır. Örneğin artık insanlar konserlere gidemedikleri için karşı apartmandaki birinin ya da evinin yakınlarında birinin konser vermesiyle şarkıları evinden dinlediğine şahitlik ediyoruz. Başka bir örnek özellikle Türkiye açısından her yıl okullarda hep birlikte kutlanan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, ayrı ayrı ama hep birlikte kutlandı. Normal yaşamda acaba olur mu diye düşündüklerimizi salgın dolayısıyla birebir yaşadık ve tecrübe ettik. Haliyle bu noktada değişen insan davranışlarında Goffman’ın performans kavramı bizlere ışık tuttu.

Alışmaya çalıştığımız bu yeni yaşamda eskisi gibi davranışlar sergileyemiyoruz. Artık sahnemiz kısıtlı ve seyirci yok. Dışarıya çıkıldığı zaman giyilen kıyafetler yerine daha rahat edilecek kıyafetler tercih edilmekte ve hatta sürekli yeme ve hareketsiz kalma durumu da eklenince insanlar salgından öncesi gibi davranmamaktadır. Dışarıda olma durumunda genel olarak kilosunu kontrol eden, güzel görünen kıyafetler giyen insanlar yerine evde genellikle ev kıyafeti ile vakitlerini geçirmeye başladılar. Bu da göstermektedir ki eğer seyirci karşısına çıkmayacaksa bir birey, kendine o kadar dikkat etmeyecektir. Performansını sunarken izleyicilere eskisi gibi dikkat edilmemektedir. Alınan önlemlere herkesin uyması beklenir ancak bir kişinin uymaması çelişkiye neden olur ve Goffman’ın deyimiyle performans başarılı olmaz. Bir takım içinde bulunan insanlar birbirine güvenmek ve birbirlerini sunacakları performansın iyi olacağına inandırmak durumundadır. Bugün ise Covid-19 salgınına karşı alınan önlemlerde ülke olarak bir takım gibi hareket ederek birbirimize güvenerek ve birbirimizi destekleyerek iyi bir performans sunmalıyız. Hatta bunu daha da genelleştirerek dünya içinde düşünebiliriz.

Hükümetlerin veya devletlerin aldığı tedbirlere bir de Foucalt’un kavramsal çerçevesi etrafında düşündüğümüzde alınan bu önlemlerle insanlar aynı zamanda bir disiplin altına da alınmaya çalışılıyor. Karantina sürecinde insanların evlerde olması ve güvenlik güçleri tarafından sürekli kontrol edilmesi ile insanlar sürekli denetim altındadır. Bentham’ın “Panopticon” kavramı ile bugün Covid-19 salgını nedeniyle güvenlik güçleri ve salgını kontrol etme amaçlı üretilen uygulamalar ile karşılaşırız. İnsanlar her ne kadar denetlenmediklerini düşünseler de sürekli güvenlik güçleri ve sağlık sistemi tarafından denetlenmektedir. İnsanların biyolojik bilgilerinin devletin elinin altında ve bu bilgilere kolay ulaşılabilirliği bu denetim ve disiplini daha da kolay bir hale getirmektedir. İnsanların sağlığı için iyi olduğu düşünülse de Focault’un söylemiyle aslında insanlar denetim altına alınıyor.

Sonuç olarak yaşadığımız Covid-19 salgın sürecinde yeni bir durumla karşı karşıyayız. Böylece hem hükümetlerin aldığı önlemler hem de insanların alınan önlemlere karşı gösterdikleri tepkilerle insan davranışları hem şekil değiştiriyor hem de daha da denetlenebilir duruma geliyor. Bedenler özellikle karantina sürecinde daha da denetim altında ayrıca davranışlarını yeniden performe ediyor.

KAYNAKÇA

  • Dever, A.(2014), “Sosyolojik Bir Teori Olarak Dramaturjik Teorinin Futbola Uygulanması”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt:7, Sayı: 32, 372-381
  • Diamond, J.(2018), “Tüfek, Mikrop ve Çelik”, Çev: Ülker İnce, İstanbul: Pegasus Yayınları
  • Foucault, M.(2017), “Hapishanenin Doğuşu”, Çev: M. Ali Kılıçbay, Ankara: İmge Kitabevi
  • Goffman, E.(2018), “Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu”, Çev: Barış Cezar, İstanbul: Metis Yayıncılık
  • Kekeç, M.H.(2020), “Korona’nın Hatırlattığı: Veba Salgınları”, Lacivert Dergisi, Sayı:66, 60-64
  • Koyuncu, E.(2016), Etkinlikizi Kültürel Etkinlikler Platformu Konuşmaları
  • https://covid19bilgi.saglik.gov.tr/tr/covid-19-yeni-koronavirus-hastaligi-nedir

Fatma Nur YETİŞKİN,Lisans eğitimini Ordu Üniversitesi Sosyoloji bölümünde tamamladıktan sonra Giresun Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmıştır. Şu an ise İnönü Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam etmektedir. Afet Sosyolojisi, Toplumsal Hafıza, Kent Sosyolojisi alanlarında çalışmalar yapmaktadır.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir