ÖZ
Bu çalışma öncelikle COVID-19 virüsünün ne demek olduğunu, nasıl ortaya çıktığını anlatmaktadır. Makale, önce Çin’de baş gösteren bu virüsün ülkemize kadar gelmesi ve bu sorunla nasıl başa çıktığımızı ya da çıkamadığımızı, nasıl önlemler aldığımızı ve insanların şu andaki durumlarının neyi gösterdiğini, bu virüsle birlikte insanlığın ortak amacının neler olduğunu açıklamaktadır. Sosyolojik bir boyutu da ele alan bu çalışma virüsle birlikte toplumun nasıl şekil değiştirdiğine dair yön göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: COVID-19, korona virüs, toplum, salgın, sosyal izolasyon
Giriş
Çin’de başlayan ve tüm dünyanın gündemini oluşturan, korona virüs salgını DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından COVID-19 olarak da adlandırılmaktadır. Bulaşma yolu olarak en hızlı ve kontrolü en zor olan solunum yolu ile bulaşan bir virüs ile karşı karşıya olmaktayız. Çin, çok çeşitli hayvansal gıdaların yoğun olarak tüketildiği çok kalabalık bir ülke olduğu için, hayvanların taşıdığı bazı mikroplar insana adapte olma imkânı bulmaktadır. Bu mikroplar yeni ortaya çıktıkları için bağışık olma durumumuz olmamaktadır. Bundan en çok etkilenenler ise; kronik hastalığı olanlar, zayıf, düşkün ve yaşlı kişilerdir. Bu konumda bağışıklık sistemi güçlü olanlar, gençler ve çocuklar ise taşıyıcı görevini üstlenmektedir. Hastalığın belirtilerine gelecek olursak; yüksek ateş, öksürük, nefes darlığı gibi reaksiyonlar olmaktadır. Virüsle karşılaştıktan sonra genelde 2 gün içinde belirtiler ortaya çıkmaktadır ancak bu süre 14 güne kadar uzayabilmektedir. O nedendendir ki bu belirtiler ortaya çıktığında gerek hastanede gerek başka bir yerde tek başına karantinada olmanın gerektiği söylenmektedir.
Küresel bir boyut taşıyan bu virüs dünyanın en ücra köşelerine dair ulaşmış durumda. Sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel etkileri büyük ölçüde görülmektedir. Tüm insanlığı tehdit eden bu virüse karşı birçok önlemler alınmaktadır. Ülkemizde de bu salgını azaltmak için sosyal izolasyon gerçekleştirilmektedir. Sosyal izolasyon, diğer insanlardan uzaklaşmak, teması kesmek ve enfeksiyon riskini azaltmaya çalışmaktır. Dünyanın gündemine oturan bu sorunu sosyolojik olarak yorumlamak gerekirse bu durum en başta aile kurumu olmak üzere eğitim hayatını, kişilerin iş hayatını oldukça etkilediği görülmektedir. Sosyal izolasyonla birlikte insanlar evlerinde vakit geçirmeye başladı. Bunun birçok olumlu ve olumsuz sonuçlar doğurduğunu söyleyebiliriz. Olumlu sonuçlarına bakacak olursak ailesine vakit ayıramayan insanlar beraber bolca vakit geçirebilir, okunamayan, raflarda okunmayı bekleyen kitaplar okunabilir, yoğunluk nedeniyle izlenemeyen filmler, diziler izlenebilir… vs. Olumsuz sonuçlara da şunları ekleyebiliriz; psikolojik olarak etkilenilen bu süreçte kadına şiddet %80 oranında bir artış gözlemlendiği, Almanya’da kadın sığınma evlerinde yer kalmadığı ve Çin’de boşanma oranlarının arttığı söylenmektedir. Kimse evinden çıkmayınca taksiler, dolmuşlar, otobüsler kazanç sağlayamayacak duruma gelmişlerdir. İnsanlar en ufak bir boğaz ağrısında ya da küçük bir öksürükte acaba ben korana mı oldum? Ya da karşımızdaki insan bu reaksiyonları gösterdiğinde acaba korona mı? Şüpheleri akıllarına gelmektedir. Artık gündemde başka bir konunun olmadığı haberlerde 7/24 virüs salgınının konuşulması insanlarda paniğe yol açmaktadır. Bir anda marketlere hücum ederek temizlik ve bakliyat ürünleri yağmalandı. İnsanlarda ki bu panik davranışı, temelde mantıksızlığı market yağmalama, makarna stoklama gibi, bazen de hasta olmadığı halde virüsün bulaşmasına engel olmayan ancak bireye virüs bulaşmasına neden olabilecek maske takma eylemini gerçekleştirmeye sebep olmaktadır. İnsanlar dokunduğu, aldığı, kullandığı her şeye virüslü mü? Gözüyle bakmaya başlamaktadır. Eve getirilen her türlü erzak, eşya vs. silinip yıkandıktan sonra yerine koymaya çalışılmaktadır. Bu panik davranışın ana etkeni medyadır. Vaka sayılarının ve ölüm oranlarının artması insanları büyük bir telaşın içine sokmaktadır. Bu virüs ile birlikte dünya birlik olma sürecine girdi. Artık tüm insanlık ortak bir sorunla mücadele ediyor. Virüsün kaynağı olan Çin, yine dünyayı da bu virüsten kurtarabilecek ülke gibi görünmeye çalışıyor. İtalya’da ölü sayısının artmasıyla birlikte Avrupa ülkelerinin İtalya’ya yardım göndermemesine karşın Çin’in İtalya’ya yardım göndermesi buna örnek olabilir. Çin, İtalya, İspanya gibi ülkelerde hastane yetersizliği, cenaze gömmek için uygun yerler bulunmaması nedeniyle cenazelerin yakılması da dikkat çeken konulardandır. İşte insanlar bunun da korkusunu çekmektedir. Ölmeden önce yakınlarıyla vedalaşamamaları, sadece görüntülü konuşmakla yetinmeleri, öldükten sonra cenazelerine gereken değerin verilmemesi onları büyük bir dehşete düşürmektedir. Bu korkuyla birlikte insanlar evlerinden çıkmamakla birlikte evlerine misafirde kabul etmemektedir. Başka bir konuya göz atacak olursak Türkiye’de okulların, kütüphanelerin, avmlerin kapatılması insanları sosyal medyaya daha çok yakınlaştırmaktadır. Eğitim süreci uzaktan, bilgisayar, telefon ve televizyon gibi kitle iletişim araçlarıyla sağlanmaktadır. Camilerde cemaatle namaz kılınmasının yasaklanması bazı insanlarda tepkiye yol açmakta bazılarında ise tedirginlik ön plana çıkmaktadır. Yatsı ezanından sonra edilen dualar ve tekbirler, virüsün bir an önce geçmesi için yapılan ortak dualar dini anlamda insanları birleştirmiştir. Din tüm dünyada en önemli olgulardan biridir. Hangi dine mensup olursanız olun, din hayatınızda önemli bir yer tutuyorsa manevi inancın olayları etkilemesi daha da artırmaktadır. Şimdilerde yabancı ülkelerde Müslümanlar için ezan okunmasına izin verilmesi buna örnek olabilir. Diğer olaylarda olduğu gibi dini inançlarda da birlik sağlandığını görmekteyiz. Tüm dünyanın tek derdi bir an önce bu virüsten kurtulmak ve günlük hayat akışına geri dönmektir.
Yaşadığımız bu süreçte, eskiden eve gelen misafire ikram edilen kolonyanın ne kadar işlevsel bir öneme sahip olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Virüs salgınının yaygınlaşmasıyla birlikte insanlar yanlarında, çantalarında kolonya ve birtakım dezenfektanlar bulundurmaya çalışmaktadır. Ekmekler şeffaf poşetle çıkmaya, manavlarda, pazarlarda eldiven kullanılmaya başlanmaktadır. Şimdiye kadar yazdıklarım alınan önlemler ve insanların bu tedbirleri uygulamasını kapsamaktadır. Peki ya bana bir şey olmaz deyip, hastalığın boyutunu küçümseyen ve kendilerine kesinlikle bir etkisi olmayacağını düşünen kesim ne yapmaktadır? Salgını takan ve önemseyen kesime alaycı tavırlarla yaklaşıp, sokağa çıkmayın, evlerinizde kalın çağrılarına kulak asmamaktadırlar. Tam tersine piknik alanlarını doldurmakta, sahil kenarlarında yürüyüş yapmaktadırlar. Özellikle yaşlıların evde kalması gereken bu dönemde ne yazık ki yaşlılarımızı evde tutmak oldukça zor bir durum olmaktadır. Durum bu şekilde olunca tedbirler daha da artırılmaya çalışılmaktadır. Örneğin; 65 yaş üzeri yaşlılara, kronik hastalığı olan insanların sokağa çıktığında para cezası ile sonuçlandırılması görülmektedir. Bu süreçte yaşlıların alışveriş ihtiyaçları polis, jandarma, belediyeler tarafından karşılanmaktadır. Ülkemiz bu süreci iyi bir şekilde yürütmeye çalışmaktadır. Yurt dışından gelen vatandaşlarımızı 14 günlük karantina için yurtlarda barındırmaktadır. Tabi karantinadan kaçmaya çalışan insanları da unutmamak gerekir. Daha sonra özel araçlarıyla yolculuk yapan vatandaşların araçları durdurularak tek tek ateşleri ölçülmeye başlamakta ve ateşi yüksek olan vatandaşlar hastanelere gönderilmektedir. Bu süreç çok zorlu, sancılı ve sabır gerektiren bir süreçtir. Pandemi olarak da adlandırılan bu salgın, bankalardaki faizin düşmesine, kredi borçlarının, kiraların ertelenmesine olanak sağlamaktadır. Böylelikle toplu alanlardaki kısıtlama ile birlikte virüsün yaygınlaşmasının önüne geçmeye çalışılmaktadır.
SONUÇ
Peki bu salgın uzun süre devam ederse ne olacak? İşte orası tam bir muamma… En çok korkulan şeylerden birisi de belirsizlik. Virüsün henüz bir tedavisinin bulunmaması ve bu nedenle her gün birçok ülkede ölümlerin arttığını duyuyor olmamız ve ülkemizde de giderek artması ciddi anlamda ölüm korkusu oluşturmaktadır. Sürekli evde olma hali, hareket ve özgürlük alanının kısıtlanması, sınırlı sosyallik, iletişimin azalması, sevdiklerimiz, yakınlarımız, ailemiz ile sosyal mesafemizin artması, fiziksel temasın azalması insanların psikolojisini olumsuz yönde etkilemektedir. İnsanlar üstünde böylesine olumsuz etkisi olurken doğa üzerinde oldukça olumlu etkileri gözler önüne sermektedir. Birçok ülkede sokağa çıkma yasağı ve kısıtlama getirilirken, fabrikaların kapasitelerini azaltmaları ve kapatmaları, trafiğin azalması, insanlığın doğa üzerindeki yıkıcı etkisini gözler önüne sermektedir. Venedik’te kanallardaki su temizlenirken, Çin ve İtalya’da hava kalitesinin arttığı görülmektedir. Bu salgının doğayı yenilemedeki etkisinin oldukça büyük olduğunu görmekteyiz. İnsanlığın doğaya verdiği bu zararı ne yazık ki bir virüs sayesinde görüyoruz ve yine virüs sayesinde yenilendiğine şahit oluyoruz. Korona virüs salgını, yukarıda anlatıldığı gibi hem olumlu hem de olumsuz sonuçları ortaya koymaktadır. Bu salgının muhtemel sonuçları arasında, işsizlik krizlerinin yaşanabileceğini, ekonomide ciddi sarsıntılar meydana gelebileceğini, insanların psikolojilerinin bozulabileceğini, eğitim konusunda düşüşler yaşanabileceğini görmekteyiz. Tüm dünyanın ortak sorunun silsilesi olan bu virüsün çaresi bir an önce bulunması gerekmektedir. Aksi takdirde olası aksiliklerin önüne geçmek git gide zorlaşacaktır. Bir an önce bu kötü günlerden uzaklaşıp, sağlıklı ve mutlu yeni günlere ulaşabilmenin umuduyla yazımı sonlandırıyorum.
Hazırlayan: Merve Kaya | Yozgat Bozok Üniversitesi