Özet
Türkiye 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın iş gücü açığına cevap veren bir ülke konumunda olmuştur. Özellikle Türkiye ile Almanya arasında imzalanan iş göçü anlaşması sonucunda Almanya’ya yoğun bir Türk işçi göçü yaşanmıştır. Bu çalışmada da Türkiye’den Almanya’ya gitmiş Türk işçilerin, bir kimlik üretme aracı olarak rap müziği kullanmaları ele alınmaktadır. Türkiye’den Almanya’ya giden işçilerin özellikle ikinci kuşakları, maruz kaldıkları ırkçı saldırılardan ötürü bir karşı hareket oluşturma gereği duymuşlardır. Bu karşı hareketi ise rap müzik çerçevesinde yorumlayabilmekteyiz. Çalışmada değinilen noktalar özellikle rap müziğin temsil ettiği değerler ve Almanya’daki Türk işçilerin hangi amaçlarla ve ne şekillerde rap müziği kullandığı noktalarında yoğunlaşmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Rap, Hip-hop, Alman Türkleri, Kimlik, Altkültür
Giriş
Hip-hop, pek çok tarihçi ve eleştirmene göre 1970’lerin başında “Boogie Down Bronx” diye bilinen bölgede ortaya çıkan bir yeraltı kültürü olup bodrumlarda, cadde köşelerinde, parklarda yaşanan, genç insanların gece boyu yeni kimlikler, şiddetli sanat formları ve daha sonraları bütün bir endüstriyi inşa etmeleri sürecidir (aktaran Üçer, 2013). Daha kısaca açıklamak gerekirse, hiphop kültürü, protest bir siyahi alt kültürdür. Bu kültürün rap, grafiti, dans gibi kendini yansıtabildiği farklı unsurlardan oluşur. Özellikle rap müzik protest tavrın en iyi yansıtılabildiği alan olmuştur. Ortaya çıktığı nokta Amerikan siyahilerinin problemleri olmasına karşın devam eden dönemlerde dünyanın birçok bölgesine yayılmıştır. Bu yayılma sürecinde her zaman protest amaçlarla kullanılmıştır ve hep bir alt kültür temsili gerçekleştirmiştir. Hiphop kültürü dünyanın birçok yerinde kendine yer bulurken her bölgenin kendi yerel kimliklerine eklemlenerek yerleşmiştir. Rap müzik ise hiphop kültürünün temel unsurlarından birisi olan bir müzik tarzıdır. Rap müzik, kafiyelerle ve ritmik tınılarla, melodik bir biçimde genellikle eleştirel tarzda hızlı söz söyleme sanatı olarak açıklanabilir.
Türkiye’nin rap müzik ve hiphop kültürüyle tanışmasına bakmamız halinde ilk olarak 2000’li yıllarda Türkiye’de Türkçe rap müziğin başladığını görebilmekteyiz. Fakat Türkçe rap tarihi Türkiye’de yapılan rap müzikten daha eskilere dayanmaktadır. 1961 yılında Türkiye’den Almanya’ya göç etmiş Türk işçilerin özellikle ikinci ve üçüncü kuşaklarının, Türkçe rap müziği başlattığını söyleyebiliriz. Bu çalışmada özellikle değinilmek istenen sorunun temelini de Almanya’daki Türk işçilerin Türkçe rap müziği kullanma pratikleri oluşturmaktadır.
Başlıklar
Almanya’ya Türk İşçi Göçü
1950’li yıllarda, Türkiye’de, hızlı kentleşme ve kırdan kente yoğun göç sebepleriyle, kent nüfusunda yoğun bir artış ve iş gücü birikimi olmuştur. Bu durum Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı sonrası ihtiyaç duyduğu iş gücünün sağlanması için elverişli bir ortam yaratmış oldu. Bu kapsamda özellikle Almanya’ya yoğun bir işçi göçü yaşandı. 30 Ekim 1961 yılında Türkiye ve Almanya devletleri arasında bir iş göçü anlaşması düzenlendi. Almanya ilk etapta Türkiye’den 6500 işçi talep etti. Başlangıçta planlanan süreç Almanya’ya giden Türk işçilerin belli süreler çalıştıktan sonra Türkiye’ye geri dönmeleri şeklindeydi. Bu durum, Türkiye’nin kentlerinde biriken plansız nüfusun Almanya’da kalifiye hale gelmesi ve geriye dönüş noktasında Türkiye’nin ekonomisine canlılık getirmesi şeklinde planlanıyordu. Fakat ilerleyen tarihlerde Türk işçiler Almanya’ya yerleştiler ve devamında kendi ailelerini de Almanya’ya getirmeye başladılar. Bu durum Almanya’nın başa çıkamadığı bir göçmen problemi haline gelmeye başladı. Özellikle Türk işçilerin dil problemi sosyal entegrasyon noktasında büyük sorunlar yarattı. Almanya’ya giden işçiler, Alman hükümetinin planlamaları doğrultusunda, belli mahallelere yerleştirildiler ve bu politika devam eden süreçte Türk mahallelerini kendi içlerine kapanık yapılar haline gelmesine neden oldu. Yaşanılan dil problemi Türk işçileri sosyal açıdan dışlanmış bir konuma itti. Almanya’ya ilk gidenlerden olan Gülsabah Durmuş isimli bir göçmen bu sorunu çok net dile getiriyor:
Biz geldiğimizde hiç Almanca bilmiyorduk. Bizim için biraz daha zor olmuştu.
Dil problemi özellikle Türk işçilerin çocuklarında, yani göçün ikinci kuşağında, ciddi eğitim sorunlarına sebebiyet verdi. 1985 yılına gelindiğinde ise Alman hükümeti Türk işçilerin Türkiye’ye dönmeleri karşılığında onlara maddi yardımda bulunacağını açıkladı. Fakat bu politika da Almanya’nın istediği gibi sonuçlanmadı ve Türk işçilerin büyük bir çoğunluğu Almanya’da yaşamaya devam etti. Türk işçilerin Türkiye’ye dönmemelerinin en büyük sebeplerinden birisi Türkiye’deki karışık olan siyasi havadır. Bu konu hakkında Almanya’ya göç eden işçi bir ailenin çocuğu olan Killa Hakan lakaplı Hakan Durmuş şunu söylüyor:
Türkiye’de askeri olaylar olunca aileler diyor ki çocuklar burada kalsın daha garanti olur hayatları diyorlar. Biz de burada kalıyoruz.
Aslında Almanya’ya göçen işçilerin hepsinin ilk başlarda geriye dönme planları olduğunu oradaki işçilerin ağzından da duyabiliyoruz. Almanya’ya göç eden işçilerden olan Ayhan Oral şöyle diyor:
Birinci jenerasyon geri dönecekti. Benle dahil olmak üzere ikinci jenerasyon da geri dönecekti. Hep onun hesaplarını yaptık. Gelip çalışıp bir tarla iki öküz parası çıkarıp geri dönme planları vardı.
Yani buradan anlıyoruz ki ilk etapta Türk işçilerin Almanya’ya işçi olarak göç etmelerinin ardındaki motivasyon birikim yapmak ve Türkiye’ye geri dönerek rahat bir yaşan sürmekti. Fakat Türkiye’nin içinde bulunduğu politik durum bu geri dönüşü engelleyecek boyutlara gelmiş olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu sorunların farkına varan Alman hükümeti ilerleyen süreçlerde politikalarını değiştirmeye başladı. Bunun en olumlu örneklerinde birisi de Alman hükümetinin göçmen politikalarından birisi olan ‘gençlik merkezleri’dir. Bu merkezler gençlerin boş zamanlarını denetim altında tutmak isteyen Alman devletinin bir ürünü olarak özellikle göçmen gençliğine hitap eden aktivite alanları olarak tanımlanabilir (Şenel, 2015, s.1138). Bu kurumlar popüler kültürü eski kültüre bir alternatif olarak yaygınlaştırmakta ve bunu entegrasyon aracı olarak kullanmaktadır (Şenel, 2015, s.1139). Şenel’in dediklerinden yola çıkarak diyebiliriz ki, aslında gençlik merkezleri Türk hiphopının ortaya çıkmasının dolaylı yoldan sağlayıcılarından birisidir. Bu süreçte yaşanan tek problem entegrasyon problemi değildi. Almanya’daki tüm göçmenlere yönelik bir ırkçılık problemi de söz konusuydu. Özellikle Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla beraber ölümlerle sonuçlanan ırkçı saldırılar yaşanmaya başladı. Sosyal dışlanma ve ırkçı saldırılar, Almanya’daki Türk gençlerin çeteleşme faaliyetlerine girmeleriyle sonuçlandı. Daha sonrasında bu çeteleşme faaliyetleri, rap müzik üzerinden icra edilmeye başlandı. Ve aslında rap müzik, yaşanılan sorunların dile getirildiği ve bunun üzerinden kimliğin inşa edildiği bir alana dönüştü.
2. ve 3. Kuşak Türk Gençlerinin Yaşadıkları Sorunlar
Almanya’ya giden ilk kuşak Türk işçi grubunun aileleriyle beraber Almanya’ya yerleşmeye başlamalarının ardından Almanya’da Türk nüfusu sürekli olarak artmaya devam etmiştir. Bu durumla beraber Almanya’da dünyaya gelen veya Türkiye’den Almanya’ya göç eden çocukların sayısında artış yaşanmıştır. Bu çocuk nüfusu ilerde büyük bir eğitim problemi yaşamıştır. Çünkü ne Almanya’daki öğretmenler Türkçe biliyordu ne de bu çocuklar Almanca biliyordu. Bu durum Türk çocuklarına, eğitimin verimsiz bir şekilde verilmesine neden oluyordu. Aynı zamanda gittikleri okullarda büyük bir sosyalizasyon sorunu ortaya çıkıyordu.
Aslında bu dil problemi sadece Türk çocuklarında görülen bir problem değildir. Almanya’ya işçi göçü veren tek ülke Türkiye değildir. Birçok başka ülkeden de işçi göçü yaşanmıştır. Bu sebeple dil problemi gibi birçok mesele birçok çocuk üzerinde büyük bir baskı yaratmıştır. Bunun örneği olarak da Türk gençlerinin kurmuş olduğu 36 Boys adlı çetenin içindeki farklı milletlerden olan gençlerin varlığını söyleyebiliriz.
Dil de yaşanan bu entegrasyon problemi beraberinde toplumsal dışlanmayı getirmiştir. Almanya’daki bu denli yoğun yabancı göçü, Neo-Nazizmin de yükselmesiyle beraber ırkçı saldırılara doğurmuştur. Özellikle 1990’lı yılların başında ölümle sonuçlana fiziki saldırılar yaşandı. Özellikle ikinci ve üçüncü kuşaklarda bu dil, entegrasyon, ırkçı saldırılar gibi problemlerin yaşanmaya başlaması, ilk kuşak göçmenlerin sosyal kurumlara dahil olmadan sadece onlara tahsis edilmiş bölgelerde ve fabrikalarda çalışmaları olarak açıklanabilir. İlk kuşak göçmenler planlanan süreçler doğrultusunda Almanya’nın sosyal kurumlarıyla neredeyse hiç temas etmeyecek şekilde düzenlenmişlerdi. Fakat Almanya’daki Türk nüfusunun devam etmesi onların bu sosyal kurumlara dahil olmaya itti. Bunun sonucu olarak da birçok olumsuzlukla karşılaşıldı.
Türk nüfusuna yönelik bu ırkçı tutumu daha iyi çözümlememiz için bakmamız gereken bir diğer nokta, Almanya’daki Türk işçilerin yoğun olarak yaşadığı bölgedir. Alman hükümeti göç eden ilk Türk işçi kafilesini Berlin’in bir semti olan Kreuzberg bölgesine yerleştirdi. Bugünün Kreuzberg belediye başkanı Monika Herrmann bu göç politikasıyla alakalı şunları söylüyor:
Misafir işçi olarak adlandırdğımız işçiler burada çok çalıştılar. Birçok kişi geldi ve Almanya’yı yeniden inşa ettiler. Kreuzbergi’n Kreuzberg olması bu insanlar gelmemiş ve yaptıklarını yapmamış olsalardı bugün mümkün olamazdı.
Devam eden süreçte de göç eden Türk nüfusu bir göçmen stratejisi olarak Kreuzberg’e yerleşmeye devam etti. Kreuzberg konumu itibariyle Berlin Duvarı’na oldukça yakın bir semttir. Kreuzberg semtinin bu konumu hakkında Killa Hakan şunları söylemektedir:
Zaten bomboştu bizim oturduğumuz yerler. İnsan yoktu duvarın dibine vermişler, zaten orda otursak ne olur oturmasak ne olur.
Devamında da şunları söylüyor Killa Hakan:
Kreuzberg’i Kreuzberg yapan biziz yani zaten burda ilk biz vardık kültürümüzle beraber belirli bir hava yarattık ve bütün insanlar sonradan buraya göç ettiler sevdiler o havayı.
Kreuzberg semtinin girişinde Türkçe bir şekilde ‘Kreuzberg’e Hoşgeldiniz’ yazısı da bölgenin ne kadar Türkleştiğini göstermektedir. İşçi göçlerinden bu yana hem Alman vatandaşları tarafından hem de Türk göçmenler tarafından, Kreuzberg’e ‘küçük İstanbul’ şeklinde hitap edilmesi de önemli bir detaydır.
1991 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla beraber Doğu Almanya’nın vatandaşlarıyla ilk karşılaşan semtlerden birisi Kreuzberg olmuştur. Eskinin ‘kenar mahallesi’ Kruezberg, ‘Küçük İstanbul’ olarak nam saldığı yıllar boyunca Türk göçmenler için güvenli bir yaşam alanı işlevi görmüştür. Fakat şehrin birleşmesinden sonra kentin merkezi konuma sahip yerlerinden birisi olur; böylelikle izole görüntüsünden kurtularak hızlı bir dönüşüm geçirmeye başlar (Güney, Pekman ve Kabaş, 2013). Bu noktada ikinci ve üçüncü kuşakların yaşadığı ırkçılık problemini daha net görebiliyoruz. Almanya’ya göç kafilesiyle gitmiş bir Türk işçi olan Ayhan Oral bu konu hakkında şu bilgiyi bize veriyor:
Doğu blok açıldıktan sonra da yabancı düşmanlığı başladı. Binalar yakıldı, saldırıldı. Düşmanlık şundan dolayı başladı onlar çalışmazken biz çalışıyoruz.
Doğu Almanya’dan gelen Alman vatandaşları Türklerin ekonomik konumları itibariyle kendilerinden daha iyi bir konumda olmalarına şiddetle karşı çıkmışlardır. Yani aslında yaşanılan ırkçı saldırıların altındaki neden olarak ekonomiyi gösterebiliriz.
Bir Karşıt Hareket Olarak Rap Müzik
Blumer’e göre insan, ‘’benlik’’e sahip bir organizmadır. Bir benliğe sahip olmak insanın dünyayla ilişkisini dönüştürür. Bu bağlamda benlik kavramının Almanya’ya göç etmiş Türk işçiler üzerindeki yansımalarını, ilk olarak mahalleleşme daha sonra çeteleşme ve en son olarak da rap müzik ile kendi sorunlarını ifade etmeleri şeklinde görebiliriz.
Türk işçilerin Almanya’daki sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel konumları göz önüne alındığında, Amerika’daki siyahi alt kültürüne benzer bir yapı inşa ettikleri görülmektedir. Yaşanılan problemler de oldukça benzerlik göstermektedir. Bu yüzden Türk işçiler de, Amerikalı siyahiler gibi, bir karşı hareket olarak hip-hop kültürünü ve daha çok da rap müziği kullanmışlardır. Fakat burada değinmek gerekir ki Türk işçilerdeki müzik üzerinden protesto icrasının ilk örnekleri rap müzik değildir. Rap müzik öncesinde ilk olarak türkülerle kendi sorunlarını aktardıklarını görüyoruz. Spotify isimli popüler müzik uygulamasının arama kısmına Almanya yazdığımızda görüyoruz ki 1970’li yıllardan itibaren gurbet, aşk, kentleşme gibi sorunları konu alan birçok türkü üretilmiştir. Fakat Türk göçmenlerin kendilerini asıl olarak ifade ettikleri alan 1980’lerin sonlarına doğru rap müzik olmuştur. 1980’lerin sonunda kurulan 36 Boys isimli Türk sokak çetesi yaşadıkları sorunları rap müzik aracılığıyla iletmeye karar vermişlerdir. Günümüzde hala 36 Boys isimli bir gruptan bahsetmek mümkün olsa da asıl olarak 1990’ların ortalarına kadar aktif bir şekilde eylemlerini sürdürmüşlerdir. 36 Boys’un kurucu isimlerinden olan Killa Hakan lakaplı Türk rap sanatçısı da Almanya’daki Türk rapinin ve 36 Boys’un ortaya çıkışı hakkında şunları söylüyor:
Zamanında istemeyerek köle olarak giden siyahiler belirli bir zaman sonra baş kaldırmışlar hiphop müzikle. Şimdi bizim duruma bakacak olursak bizim ailelerimiz de köle olarak zorla getirilmemişler ama bir nevi köle sayılırlar. Çünkü onlarda iş, ekmek parası için gelmişler. Biz de o ailelerimizdeki gibi robotlaşmış bir yaşam olmasın diye başkaldırdık. Yani aslında onların (Amerikalı Siyahilerin) hiphopu başlatma şekli aynı bize de denk geliyor. Yani bir şekilde biz de baş kaldırdık.
Bu konuyla alakalı bir diğer eklemeyi de yine o yıllarda Almanya’da müzik yapan Dj Yavuz Ak yapıyor:
Sonuçta hepimiz hiphopla büyüdük. Amerika’da zenciler için hiphop müzik ne ise, 90’lı yıllarda burada Türkler için de aynısıydı. Gençlerin sorunlarını dile getirmesi için hiphop müzik neredeyse tek ve en geçerli yoldu (akt. Güney, Pekman, Kabaş, 2013).
Yukarda da belirtildiği gibi Türk gençleri yaşadıkları bu problemlere karşı bir direnme alanı olarak kendi içlerinde birlik kurmaya başlamışlardır. Başlarda kendi güvenliklerini sağlamayı hedefleyen bu gruplar daha sonra 36 Boys adı altında birleşerek büyük bir grup haline geldiler. Aslında tam anlamıyla bir sokak çetesi olan 36 Boys çetesinin ortaya çıkış koşullarını anlamak için 36 Boys’un kurucu üyelerinden olan Killa Hakan’ın şu sözlerine bakabiliriz:
Savaştık onlarla. Dazlakları yok ettik. İnsanları aileleri rahat ettirdik. İşe gelip giderken herkes rahattı. Oraya o yabancı insanlar gelip Türkleri rahatsız edemiyordu. Çünkü orda biz vardık.
Ve bu grup yaşanılan problemleri anlatmak için özgür ve protest bir alan olan rap müziği tercih etmiştir. 36 Boys grubu, kendi içlerinde birçok farklı etnik grubu da bulundurmaktadır. Çünkü bir araya gelmelerinin esas nedeni bir Türk milliyetçiliği değil, ırkçılık gibi bir soruna karşı özgür hareket sahası oluşturmaktır. 36 Boys’un bir üyesi olduğunu belirten Sırbistan asıllı Dean Kutonoski’nin bu konu hakkında şunları söylemektedir:
36 Boys bir aile gibiydi. Yani buraya geldiğinde sokaktaki herkesi tanıyordun. Yani 36 Boys’un bir parçası olmak çok kıyaktı.
Ve devamında da ‘36 Kreuzberg’in kimliğidir. Kreuzberg 36 Boys’dur.’ sözleriyle 36 Boys grubunun Kreuzberg için nasıl bir anlam ifade ettiğini de bizlere göstermektedir.
Grubun bir diğer yabancı asıllı üyesi Ante Bagorıc de 36 Boys’un günümüzde bile hala aktif olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:
36 Boys tişörtlerde, rap müzikte, break dansta, grafitide yaşamaya devam ediyor. Bu yüzden hala eskisi gibi güçlü, dinç ve ayakta.
Rap’in Türkiye’ye Gelişi ve Günümüzde Kazandığı Anlam
Almanya’da başlayan Türk rap müziği serüveni 2000’li yılların başında Türkiye’ye gelmiştir. Sahne ismi ‘Cartel’ olan ilk Türk rap grubu 1995 yılında Almanya’da kurulmuştur. Bu grup 2000’li yılların başında Türkiye’de de konserler vererek Türkiye’ye Türkçe rap müziği tanıtmışlardır. Cartel grubundan sonra Türkiye’de rap müzik alanında ciddi bir hareketlenme olmuştur. Özellikle rap müziğin medyada da yer almasıyla beraber ilk Türk rap sanatçıları ortaya çıkmaya başlamıştır. 2000’li yıllardan günümüze kadar oldukça yoğun bir Türkçe rap üretiminden bahsedebiliriz. Rap müzik Türkiye’ye ilk geldiği yıllarda ve devam eden süreçte, diğer her yerde olduğu gibi, bir alt kültürü temsil etmekte ve oldukça protest bir tavır sergilemektedir. Bu ilk yıllarda rap müzik, toplumsal sorunlara değinmekte kentleşme, politika, ekonomi gibi toplumun dezavantajlı konumundaki insanların dertlerini aktarıyordu. Bu tarz rap müzikte müziğin sözleri çok daha ön plandaydı ve önemli olan müzikal kaliteden çok sözlerinin kalitesiydi. Çünkü rap müziğin yapılma amacı mesaj iletme kaygısıydı. Bu ilk dönemlerde bu denli protest bir müzik olması nedeniyle bir yeraltı müziği olarak karşımıza çıkıyordu. Rap sanatçıları ana akım medya tarafından kabul görmüyorlardı. Bu süreç Türkiye’de 2017 yılına kadar devam etti. 2017 yılına gelindiğin Ezhel sahne ismini kullanan Türk rap sanatçısı çıkarmış olduğu ‘Müptezhel’ isimli albümle Türkiye’de rap müzik türünü oldukça popüler bir noktaya taşıdı. Youtube, Spotify gibi müzik uygulamalarında çok büyük dinleyici kitlelerine ulaştı. Hatta son yıllarda rap müziğin gelmiş olduğu noktaya bakarak diyebiliriz ki, rap müzik ana akım müzik türü haline gelmiştir.
Fakat Ezhel’in bu popülariteye ulaşması sadece kendi başarısıyla açıklanamayacak bir olguyu ifade etmektedir. Hem Türkiye’de hem dünyada rap müzik hali hazırda bir dönüşüm içerisindeydi. Artık rap sanatçılar, sadece mesaj taşıyan müzikler yapmak yerine müzikal anlamda da bir şeyler üretmeye ve şarkılarını her kesime hitap edecek şekilde icra etmeye başladılar. Şarkıların içinde mesaj taşıma amacının çıkması da sadece basit bir dönüşümü ifade etmemektedir. Dijital olanakların gelişmesi ve dezavantajlı birey ve grupların seslerini duyurabilecekleri farklı mecraların ortaya çıkması artık rap müziğin böyle bir görev taşımasını zorunlu kılmaktan çıkardı. Bu durum rap müzikte bir konsept sorunu yaratmıştır. Dinleyicilerin bir kısmı rap müzik için mesaj taşıma görevi olmazsa olmazdır. Hatta bu dinleyiciler için rap müzik de artık kültür endüstrisinin bir aracı haline gelmiştir. İçi boşalmış ve can sıkıcı bir tekrara düşmüştür. Rap müzik bir kültürü ifade ettiği için bu eleştirileri anlamak mümkündür. Günümüzde hala bu kesime hitap eden, rap müziğin hala ilk ortaya çıktığı şartların özelliklerini taşıyan protest parçalar üreten bir rap sanatçıları da varlığını sürdürmektedir. Fakat bu ‘old school’ tarzı rap sanatçılarının müziği hala ana akımın içerisinde kendine yer bulamamaktadır. Bu durum da bizi müziğin anlamına yönelik farklı tartışmalara götürmektedir.
Sonuç
Günümüzde rap müziğin geldiği nokta şüphesiz ki Almanya’da yaşayan Türk göçmenlerin yaptığı müzikten oldukça farklıdır. Her ne kadar rap müziğin günümüzde almış olduğu bu yeni biçim belli bir dinleyici kitlesi tarafından eleştirilse de bugün rap müziğin ana akım hale gelmiş olduğu bir gerçektir. Rap müziğin bu denli popüler olması belki de rapin taşıdığı anlamdan feragat etmesini zorunlu kılsa da bize gösteriyor ki rap müzik, sadece müziğin veya sözlerin anlamı olarak değil sanatçının bağlamında ele alınabilen özerk bir alan haline gelmiştir. Bu sayede artık rap müzik, sadece sözler ile bir mesaj taşıma zorunluluğundan sıyrılarak, her sanatçının kendi özerk protest tavrını bir birey olarak yaratmasına olanak sağlayan bir piyasaya dönüşmüştür.
Kaynakça
- Üçer, Merve B. (2013). Müzikte Anlamın Yeniden Üretimi: Hip-Hop Kültürünün Türkiye’deki Görüntüleri Üzerine Sosyolojik Bir inceleme. II. Türkiye Lisansüstü Çalışmaları Kongresi- Bildiriler Kitabı I, 249-262.
- Şenel, O. (2015). Türk Diaspora Gençliğinde Kültürel Kimliğin Dönüşümü: Hiphop, Entegrasyon ve Eğlence Mekanları. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 1132-1142
- Arda, C. (Yönetmen). (2019). Harbi Ghetto (Video). Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=LRnlVSXYlwk
- Güney, S. ve Pekman, C. ve Kabaş, B. (2013). Sokaklardan Clublara: Alman-Türk Gençliğinin Müzik Serüveni. Sosyoloji Dergisi, 27. Sayı, 251-271
- Al Jazeera Turk. (2014). 36 Boys (Video). Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=xZHas0x1Hy8
Ekler
Deşifre
Trt Belgesel- Harbi Ghetto
Killa Hakan
Zaten bomboştu bizim oturduğumuz yerler. İnsan yoktu duvarın dibine vermişler zaten orda otursak ne olur oturmasak ne olur. Seviniyorlardı yani biz oralardayız diye.
Zaten onlar o kafayla gelmişti. Belirli bir para toplayalım çoluk çocuk rahat etsin eve para vermeyelim.
6.01 Ayhan Oral
Birinci jenerasyon geri dönecekti. Benle dahil olmak üzere ikinci jenerasyon da geri dönecekti. Hep onun hesaplarını yaptık. Gelip çalışıp bir tarla iki öküz parası çıkarıp geri dönme planları vardı.
7.00 Gülsabah Durmuş
Biz geldiğimizde hiç Almanca bilmiyorduk. Bizim için biraz daha zor olmuştu.
7.44 Killa Hakan
Kreuzberg’i Kreuzberg yapan biziz yani zaten burda ilk biz vardık kültürümüzle beraber belirli bir hava yarattık ve bütün insanlar sonradan buraya göç ettiler sevdiler o havayı.
8.01 Monika Herrmann(Kreuzberg belediye başkanı)
Misafir işçi olarak adladırdğımız işçiler burada çok çalıştılar. Birçok kişi geldi ve Almanya’yı yeniden inşa ettiler. Kreuzbergin kreuzberg olması bu insanlar gelmemiş ve yaptıklarını yapmamış olsalardı bugün mümkün olamazdı.
9.26 Killa Hakan
Türkiye’de askeri olaylar olunca aileler diyor ki çocuklar burada kalsın daha garanti olur hayatları diyorlar. Biz de burada kalıyoruz. Kendimizi değiştirmemiz lazım.
10.30 Killa Hakan
Bizim olduğumuz taraftaki almanlar rahat insanlardı. Ama biraz ilerde durumlar farklıydı.
10.52 Ayhan Oral
Doğu blok açıldıktan sonra da yabancı düşmanlığı başladı. Binalar yakıldı, saldırıldı. Düşmanlık şundan dolayı başladı onlar çalışmazken biz çalışıyoruz.
16.13 Killa Hakan
Bütün kara kafalılar ya da yabancı olanlar hemen herhangi bir konuda bir olabiliyordu.
18.55 Killa Hakan
Savaştık onlarla. Dazlakları yok ettik. İnsanları aileleri rahat ettirdik. İşe gelip giderken herkes rahattı. Oraya o yabancı insanlar gelip Türkleri rahatsız edemiyordu. Çünkü orda biz vardık.
22.17 Killa Hakan
Zamanında istemeyerek köle olarak giden siyahiler belirli bir zaman sonra baş kaldırmışlar hiphop müzikle. Şimdi bizim duruma bakacak olursak bizim ailelerimiz de köle olarak zorla getirilmemişler ama bir nevi köle sayılırlar. Çünkü onlarda iş, ekmek parası için gelmişler. Biz de o ailelerimizdeki gibi robotlaşmış bir yaşam olmasın diye başkaldırdık. Yani aslında onların (Amerikalı Siyahilerin) hiphopu başlatma şekli aynı bize de denk geliyor. Yani bir şekilde biz de baş kaldırdık.
Al Jazeera Turk- 36 Boys
22.08 Dean Kutonoskı
36 Boys bir aile gibiydi. Yani buraya geldiğinde sokaktaki herkesi tanıyordun. Yani 36 Boys’un bir parçası olmak çok kıyaktı.
36 Kreuzberg’in kimliğidir. Kreuzberg 36 Boys’dur.
23.20 Ante Bagarıc
36 Boys tişörtlerde, rap müzikte, break dansta, grafitide yaşamaya devam ediyor. Bu yüzden hala eskisi gibi güçlü, dinç ve ayakta.
Hazırlayan: Furkan Çırkın | İzmir Katip Çelebi Üniversitesi
Ben rapin kökenlerinin protest olmadığını düşünüyorum. İlk rap soundu ortaya çıktığında (Dj Grandmaster Flash vs) bunu sadece partilerde eğlence için kullanıyorlardı. Aradan yıllar sonra iş public enemy ve run dmc ile beraber bu görüntüyü aldı. Türkiye’de rap müziğin alt kültür olduğu iddianıza da maalesef katılmıyorum. Yener Çevik dışında Türkiye’de rapi ilk yapanlar orta sınıf ve orta üstü sınıftan insanlar. Tamamen dış kaynaklı bir müzik dalını anlamak için arka plan oluşturmak bu arka planı da oluşturmak için belli bir ekonomik refah gerekir. Sound olarak rap olmadığı için ayrı ve çirkin bir müzik dalı olduğunu düşündüğüm arabesk rap örneğin alt kültür kökenlidir. Son olarak Türkiye’de rapçilerin iyi bir piyasa yaptığı doğrudur, ama rap soundu ile değil. Şu an popüler isimlerin hiç birisinin rap yaptığını düşünmüyorum, trap, afro-trap vs bunlar farklı bir müzik türüdür, (tıpkı arabesk rap gibi) rap değil, içerisinde rap ritimlerini, r&b’yi, özgün altyapı ve vokalini içeriyor ve daha melodik olarak icraa ediliyor.
Öncelikle yorumunuz için teşekkürler. Eleştirinizde kabul edemediğim noktalar var ve bu noktaları açıklama gereği hissediyorum. İlk olarak ilk rap soundunun bir parti müziği olarak ortaya çıktığı nokta doğru. Fakat rap müzik hiphop kültürünün içinde ortaya çıktığı ilk dönemde benimseyeceği görünümü henüz belirleyememişti. İlk rap soundlarından yaklaşık 6 7 yıl sonra 1972 yılında çıkan The Message şarkısı rap müziğin ilk gerçek şarkısı olarak kabul edilmektedir ve isminden de anlayabileceğimiz üzere siyahilerin sosyal meselelerine değinen bir eleştiri müziğidir. Devam eden yıllarda rap müziğin bu çizgide kendi kimliğini devam ettirdiğini söylemek mümkündür. Buna bir örnek olarak da oldukça ünlü Hammer lakaplı sanatçının 1990’lı yıllarda isminin başındaki MC ünvanını kaldırmasını gösterebiliriz. Çünkü o dönemde sosyal meseleleri ele almayı bırakması noktasında çok eleştirilmiş ve artık rap müzik sanatçısı olmadığı iddia edilmiştir ve bunun sonucu olarak da isminin başından MC ünvanını silmeyi uygun görmüştür.
Rap müziğin Türkiye’deki görünümleri noktasında ise orta ve üst sınıfa aitlik iddianızın dayanağını kavrayamadım. Her zaman için underground bir müzik olarak anılan rap müziğin icraacıları da sosyal ve maddi konumları açısından her zaman için bir dışlanma ve damgalanma yaşamışlardır. Ve tamamen dış kaynaklı bir müzik olarak gelmiyor Türkiye’ye. Almanya’da çok ciddi bir rap kültürünün devamı olarak Türkiye’de devam eden bir kültür olarak karşımıza çıkıyor.
Son olarak popüler isimlerin rap müzik yapmıyor iddiası ise oldukça teknik bir tartışmadır. Benim çalışmamın dayanak noktası bu sanatçıların kendilerini rap müzik sanatçısı olarak tanımlamaları noktasıdır. Elbette farklı alt kolların ortaya çıktığı ortadadır fakat bu sanatçıların eserlerine baktığımızda hala üst bir kimlik olarak hiphop kültürü vurgusu ortadadır.
Güzel bir çalışma. Tebrik ederim.