ÖZ
Devletlerin egemenliklerini belirli bir yerde kurduktan sonra nüfusunun niteliğini ve niceliğini artırmak, azaltmak, korumak ve geliştirmek için belirli nüfus politiklarını tercih etmekte ve uygulamaktadırlar. Nüfusun niteliksel ve niceliksel boyutunun gelişimi hem ülkenin kendi içerisindeki gelişmişliğini hem de diğer devletler nazarında konumunu da ifade etmektedir. Bu çalışma şuana kadar uygulanmış olan nüfus politikaları çeşitlerini ve bu politikaların Türkiye’ye yansımalarını oluşturmaktadır.
GİRİŞ
İnsanoğlu doğadaki varlığını sürdürdüğünden dolayı belirli bir yerde kolektif bir birliktelik olarak yaşamaları nüfus ve nüfusun alt kavramlarını ortaya çıkarmıştır. Nüfusun azalışı veya artışına yönelik de ortaya çıkan sorunlar değişiklik göstermektedir. Nüfus politikaları devletlerin kendi nüfusu içindeki nitel ve niceliğini belirlemek için oluşturdukları sistemdir. Tabii bu sistemler ülkenin içinde bulunduğu konuma ve nüfusun var olan özelliklerine göre değişiklik göstermektedir. Nüfus politikalarında izlenmiş olan bir yol ülkelerin günümüz ve gelecekteki varlıklarını ve dünya çapındaki işlevselliğini ortaya koymaktadır. Geçmişten günümüze gelene kadar temel anlamda bakacak olursak ise üç çeşit nüfus sistemi vardır. Bu üç çeşit nüfus sistemi nüfusun günümüz ve gelecek toplumdaki yerini belirlemesinde son derece önemli bir şekilde etkisi olan yapılardır. Nüfus demografileri nüfusun işlevselliği önünde yardımcı bir rol olarak etkinliğini sürdürmeye devam etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Nüfus Politikası, Aile Planlaması, Pronatalist ve Antinatalist Politika
1.1 Araştırmanın Amacı ve Yöntemi
Araştırmanın amacı geçmişte günümüze kadar uygulanan nüfus politikalarını ortaya koyarak uygulanan bu politikalarda Türkiye’nin aldığı rolü ve kullandığı sistemleri ortaya koymaktır. Araştırmanın yöntemini derinlemesine yapılan literatür çalışması oluşturacaktır. Alıntı yapılmayan yerlerde uygulanan sistemlerinin okumalarımda bende bıraktığı etkiler bazında kendi kişisel yorumlarım ile desteklenecektir.
Çalışanın ilk kısmında araştırmanın temel çerçevesini oluşturacağını düşündüğüm kavram analizine yer verilecektir. İkinci bölümünde nüfus politikası kavramanı geniş bir açılımda ortaya koyarak geçmişten günümüze kadar uygulanan politikalar hakkında bir bölüm oluşacaktır. Çalışmanın temel omurgasını oluşturan Türkiye’nin bu politikalardaki konumuna ve belirli tarihlerde uygulanan politikalar ve politikaların işleyişinde ekstra bir katkısı olan beş yıllık kalkınma planlarına son bölümde değinilecektir.
Bu çalışmada nüfus politikaların geçmişten günümüze uygulama etkinleri ele alınacaktır. İçinde bulunduğumuz nüfusun günümüze gelene kadar oluşumunu anlamak açısından önem taşımaktadır.
1.4 Araştırmanın Sınırlılıkları
Araştırma içinde bulunduğumuz salgın koşulundan dolayı sadece literatürdeki bu konu üzerinde yapılan çalışmaların derlemesi ve kişisel fikirlerim oluşturmaktadır.
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Nüfus ülkelerin gelişmişlik ve büyüklük düzeyleri ne olursa olsun devletlerin sürekli gündemlerinde olan temel bir sorundur. Ülkeler’ in yaptıkları ve önem veriş biçimlerine göre farklılıkları olan bir olgudur.
Türk dil kurumu nüfusu şu şekilde tanımlamaktadır.
Kişi, bir ülkede, bir bölgede, bir evde belirli bir anda yaşayanların oluşturduğu toplam sayı, popülasyon. Ortak bir özellik gösteren kimselerin bütünü. tarım nüfusu, gecekondu nüfusu (TDK). Türk dil kurumu nüfus kavramına değinirken nüfus nicel yanını oluşturan bir sayısal değer olduğu gibi bireylerin içinde bulunduğu toplum türünü de gösteren bir nitel boyutu olduğunu kavramın etimolojik tanımında belirtiyor.
Bir başka tanıma göre ise nüfus söyle tanımlanmaktadır. Bir doğa parçasını, kendine ülke yapmış, bunu nesiller boyu sürdürmüş, böylece günümüze kadar gelebilmiş, bundan sonra da varlığını sürdürebilecek olan yaşayan insanlar topluluğu…”dur (Tunç, 1984, s. 133’ten akt. Demir, 2016, s. 7-8). Tunç’un genel tanımına göre ise nüfusun belirli bir toprak parçasında yaşayan bireylerin oluşturdukları topluluklar olarak tanımlamaktadır.
Nüfusun miktarındaki ve niteliğindeki değişimler göz önüne alındığında, nüfus çok dinamik bir yapıya sahiptir. Sürekli bir değişim içerisindedir. Doğum, ölüm ve göç olaylarının gerçekleşmesinin yanında nüfus; niteliksel olarak da yaşlanma, eğitim, sağlık, yoksulluk ve istihdam gibi birçok konu ile de yakından ilgilidir (Demir, 2016, s. 8). Nüfus iki parçaya bölünmüştür. Nüfusun bir yanını sayısal verilerin oluşturduğu doğum, ölüm ve göç diğer kısmını ise nüfusun dinamiği ve kalkınma seviyelerini ortaya koyan sağlık, eğitim, işsizlik gibi temel yapının parçalarını oluşturmaktadır.
Ölçülebilir ve hesaplanabilir siyasal bir bünye olarak modern nüfus kavramının doğuşu, 18. yüzyılın sonlarında, Aydınlanma ile toplumu bir bütün olarak anlama isteğine dayanmaktadır (Özerk, 2003, s. 37). Özerk’in tanımına göre ise nüfus, toplumu anlamak ve toplumun tipik özellikleri ve yaşayış biçimleri gibi temel formları ortaya koymak için kullanılan bir yöntemdir.
Nüfus niceliksel ve niteliksel yapısı ile diğer bilim dalları ile yakından ilgili bir olgudur. Bu bilimlerin başında demografi, sosyoloji, istatistik, tıp, tarih ve coğrafya gelmektedir (Demir, 2016, s. 8) .
Nüfus ile ilgili ilk sistematik çalışma Thomas Malthus’un 1798 yılında basılan “Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme” (Essay on the principle of population) adlı kitabı ile ortaya kondu. Malthus’a göre, nüfus –kontrol altına alınmazsa- geometrik hıza artarken (1, 2 , 4 , 8, 16, 32, 64, 128, gibi) doğal kaynaklar aritmetik olarak artmaktadır (1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, gibi) (Özerk, 2003, s. 37). Nüfus geometrik hızla artarken ülkelerinde ellerinde olduğu sınırlı kaynakların artitmetik hızla artması ülkelerin bu süreç içerisinde içinde olacağı zorlukları basit bir şekilde açıklamaktadır. Nüfusun artışı bu oranla devam ederse ileride devletlerin karşılaşacağı sorunlar da buna göre şekillenecektir. Son olarak ise Malthus bir çalışmasında şöyle ortaya koymuştur. Malthus (1998 [1798]) çalışmasında, gıda üretiminin aritmetik olarak artmasına karşılık nüfusun geometrik artış eğilimi gösterdiğini; bu nedenle de gıda üretiminin nüfustaki artışa ayak uyduramayacağını ve daha fazla artışın açlık gibi doğal kontrolle sonuçlanacağını ileri sürmüştür (Özgür, 2017, s. 2).
“Nüfus planlaması fertlerin istedikleri sayıda ve istedikleri zaman çocuk sahibi olmaları demektir. Bu husus, gebeliği önleyici tedbirlerle sağlanır. Tıbbi zaruretler dışında gebelik sona erdirilemez veya sterilizasyon veya kastrasyon ameliyatı yapılamaz” (Güngördü, 2003, s. 483).
Nüfus planlamaları nüfusun nicelik ve nitelik yönü üzerinde yapılan çalışmalardır.
Nüfus planlamasının başka bir kaynaktaki tanımı ise şöyle aktarılmaktadır. Nüfus planlaması; hukuki altyapılarının oluşturulmasıyla birlikte ekonomik teşvikler, gebeliğin önlenmesi ve doğum sonrası tedbirlerin alınması anlamına gelmektedir (Demir, 2016, s. 104).
Nüfus planlamaları devletlerin gelecek yıllarda nüfus temelli izleyeceği politikaları ortaya koyar. Ayrıca nüfus planlamaları nüfusun işleyişini koruyabilmesi için bazı tedbirler alır.
Türkiye’nin 1983’te yürürlüğe giren ikinci Nüfus Planlaması ile ilgili 2827 sayılı Kanunu’nda Nüfus Planlamasının tanımı şöyle yapılmaktadır: “… ailelerin istedikleri zaman istedikleri sayıda çocuk sahibi olabilmeleri için gereken tedbirlere başvurmalarıdır” (Demir, 2016, s. 104). Nüfus planlamlarında devlet nüfusun işleyişi hakkında belirli önlemler alır ve bu önlemlere karşı çeşitli planlar geliştirir. Nüfus planlamalarında devletin aldığı kararlara uyma zorunluğu vardır.
2.3 Aile Planlaması
Aile planlaması; iki doğum arasındaki zamanı ayarlamak, arzu edilen sayıda çocuk sahip olmak ya da ekonomik ve sosyal anlamda büyütebileceği sayıda çocuğa sahip olmak için eşlerin uyguladığı tedbirlerdir (WHO, 2015’ten akt. Murat, 2006, 30’dan akt. Demir, 2016, s. 104). Aile planlamsını bu noktada nüfus planlamasından ayıran temel nokta, aile planlamasında bireylerin kendi kişisel özgürlüklerine göre sahip olacağı çocuk sayısını seçmektedirler. Fakat nüfus planlamları bir devlet planlaması olduğu için bireysel özgürlüklerin işlenmediği zorunlu uyulması gereken kurallardır.
Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenmiş olan Dünya Nüfus Konferansı’nda Aile planlamasının; bireylerin sahip olacakları çocuk sayısına ve bunun sayısına serbestçe karar vermeleri, bu konuda gerekli bilgi, eğitim ve araçlardan yararlanmaları temel insan hakları arasında olduğu belirtilmişti (Başar, 2013, s. 26’dan akt. Demir, 2016, s. 104). Dünya Nüfus Konferansı toplantısında da belirtildiği gibi bireyler aile planlamasının yönergelerine göre çoçuk sayısı seçme konusunda özgür bir şekilde bırakılmaktadır.
Aile planlaması çocuk sayısını kısıtlamak demek değil, amaçlarından biri de çocuk sahibi olmayan ailelere çocuk sahibi olmaları için yardımcı olmaktır (Daymaz , Güner, & Özvarış, 2015). Aile planlamsının temel hedeflerinden birisi de ebeveynlerin belirli aralıklarla ve sağlıklı biçimde çocuk doğurmasına yardım etmektir (Daymaz , Güner, & Özvarış, 2015). Aile planlamasının bu temel işlevi ile özellikle kadınların sağlığını koruyarak çocuk sahibi olmasında önemli bir pozitif işlevi vardır.
NÜFUS POLİTİKALARI
Nüfus politikaları ülkelerin doğum, ölüm ve göç olgularına göre belirlediği bir politikadır.
Dünya genelinde hızla artan nüfus, daha çok kaynak tüketimi ve daha yoğun bir çevre sorunu anlamına gelmektedir. Çünkü artan nüfusun ihtiyaçlarının da artması daha çok doğal kaynak tüketimini beraberinde getirerek, çok fazla katı atık ortaya çıkmasına ve gittikçe artan çevre sorunlarına neden olmaktadır. Bu nedenlerle dünya nüfusunun gelişim seyrindeki çok hızlı artış, “nüfus patlaması” olarak adlandırılmakta ve insanların gelecekte daha rahat yaşayabilmesi adına nüfus konusunda etkili bir planlama ve politika geliştirmesini zorunlu kılmaktadır (Şahin, 2010, 62’den akt. Demir, 2016 s. 94).
Devletlerin sürekli olarak değişen doğum, ölüm ve göç olguları nüfus poltikalarının hep var olmasına ve bu politikalar da içinde bulunulan koşullara göre değişiklik göstermesine olanak sağlamaktadır. Nüfus patlamaları yaşanabileceği gibi tersi olarak da nüfus kırılmaları da yaşanabilir. Dolayısıyla nüfus politikaları her iki koşulda da etkili ve sürdürülebilir planlamalar ile hazır bir konumda olmalıdır.
Genel olarak, nüfusa dair geliştirilen ve yürürlüğe konulan kanuni, ekonomik ve sosyal nitelikleri barındıran dolaylı ya da doğrudan tedbirlerin tamamı nüfus politikası olarak adlandırılmaktadır (Boylu, 2010, s. 4’ten akt. Aydoğan & Çoban, 2016).
BM’nin yapmış olduğu tanıma göre ise nüfus politikası, nüfusun tüm nitelikleriyle ekonomik, sosyal ve siyasal olmak üzere birtakım hedefler doğrultusunda şekillendirilmesi için gerçekleştirilen politikalar olarak tanımlanabilir (Aile Bakanlığı, 2013, s. 16’dan akt. Bektaş & Ateş, 2018 s. 486). Bu politika, ülkeden ülkeye değişiklik göstermekle birlikte, gelişmişlik düzeyi birbirine yakın olan ülkelerdeki uygulamalar büyük ölçüde benzerlik göstermektedir (Coğrafya Hocası, 2017).
3.2 Nüfus Politikası Ve Çeşitleri
3.2.1 Nüfusu Artırıcı (Pronatalist) Politikalar
Ülkelerin içinde bulundukları sosyal, ekonomik, siyasal ve tabii de nüfusu konumundan dolayı uyguladıkları politikalar farklılık göstermektedir. Nüfusu artırıcı yani pronatalist politikalarda bunlardan bir tanesidir. Nüfusu artırıcı politikalar nüfusu beklenen bir sayının altında olan ve nüfusun yaşlanması ve diğer bir ifade ile aktif genç nüfus sayısının azaldığı zamanlarda kullanılan bir politika türüdür. Pronatalist politikalar olarak bilinen bu nüfus politikaları genel olarak belirli bir etnik grubun nüfusunu artırmak üzerine şekillenmektedir (Özdemir, 2017, s. 68).
Özellikle eski çağlarda nüfusun miktarı devletler için birçok açıdan önem arz etmektedir. Bu zamanlardaki topluluklar, devletler, öneminden dolayı nüfusun artırılması için değişik tedbirlere/yöntemlere başvurmuşlardır. Belli bir yaşa gelenlerin evlenme zorunluluğu olması, bu yaşın üstündeki bekârların vergiye tabi tutulması, bazı haklarının kısıtlanması, bekâr olanların bazı görevlere atanmaması, çocuk sayısına göre insanların vergiden muaf tutulması eski zamanların nüfusu artırma yönelik çalışmaları arasında sıralanabilir (Demir, 2016, s. 97).
Nüfusun ilk zamanlarda taşıdığı önem ve devletlerin sadece niceliklerini büyütmek istemeleri ile bu politikaların işlenmesi için teşvik edici programlar uygulanmaktadır.
Nüfusun artırılması devletler arasında farklı nedenlerden ötürü istenmekte ve bu nedenlere göre de nüfusun artırılması farklı işlevsel amaçlar için tercih edilmektedir.
Hem tarım toplumlarında hem de sanayi toplumlarında askeri gücü muhafaza etmek veya artırabilmek, gerekli üretimi gerçekleştirebilmek, ücret düzeylerinin düzenlenebilmesi ve doğal kaynakların kullanılabilmesi gibi sebeplerle nüfustan istifade edilmek istenmiştir. Bunun yanında bazı düşünürlerde fazla ve artan bir nüfusu: Atıl kalan doğal kaynakların kullanılması, girişimcilik ruhunun gelişmesi, daha ileri ve modern tekniklerin uygulanması, iş bölümü ve uzmanlaşmanın gelişmesi gibi nedenlerle savunmuşlardır (Murat, 2006, 41’den akt. Demir, 2016, s. 97).
Nüfus artışları farklı alanlar da farklı tür etkilere neden olmaktadır. Nüfus artışlarının sosyal alandaki etkilerine Demir çalışmasında şöyle bahsetmektedir. Nüfus artışının yavaşlaması nüfusun yaşlanmasına neden olacaktır. Nüfusun yaşlanması üretimin azalmasına, bağımlılık oranının artmasına ve sosyal güvenlik harcamalarının artmasına, işgücü oranının azalmasına ve son olarak nüfusun dinamik özelliğini kaybetmesine neden olacaktır (Demir, 2016, s. 98). Bu özelliklerini kaybeden veya kaybedeceğini hisseden ülkeler pronatalist politikalar tercih etmektedir.
Uygulanan pronatalist politikalara çocuklar açısından bakacak olursak. Murat, çok çocuklu ailelerde, çocukların varlığının aile içindeki ebeveynlerin çalışma azmini ve üretim gücünü artırdığını belirtmektedir. Başka bir deyişle, çocukların varlığı, anne ve babayı çalışmaya motive eder. Aynı zamanda çocuk, tasarruf eğiliminin artmasını sağlar (Murat, 2006, s. 42-43’ten akt. Demir, 2016 s. 99). Çocukların varlığı aile üyelerinin duygusal tatminlerini sağlamasında ve hayata bağlanmaları için bir amaç ortaya çıkarmaktadır.
Devletler doğurganlığı artırmak için birçok yaptırım kullanmaktadır. Demir eserinde ise bunlara şu şekilde değinmektedir. Bu yaptırımların başında vergi muafiyeti ve çocuk yardımları gelmektedir. Özellikle kadının daha çok çocuk doğurmasını sağlayacak yöntemler üzerinde çalışılmaktadır. Bunun yanında kariyer kesilmesi, doğum izinleri, bakıcı ücretleri ve ücret kesintisi gibi problemlere de çözüm bulunması gerekmektedir (Demir, 2016, s. 100).
Nüfusu doğum yolu ile artırmanın dışında bir de nüfusu göç ile artırma yolları vardır. Pronatalist politikaları tercih eden devletler kendi yerleşim alanlarına dışarıdan göç almak için çeşitli yaptırımlar uygulamaktadır. Fakat göç ile ile gelen nüfus sorunu da beraberinde getireceği çekinceleri de bir yandan sürmektedir. Bunlar ise toplumsal düzenin bozulacağı, kargaşa çıkacağı veya ileride kendileri için özel haklar talep edecekleri kaygısı bu çekincelere neden olmaktadır (Demir, 2016, s. 100).
Pronatalist politikaların uygulandığı yerler ise son zamanlarda nüfusu hızla düşen İsveç, Finlandiya, Danimarka gibi bazı Avrupa ülkeleri uygulamaktadır (Doğan , 2011, s. 295).
3.2.2 Nüfusu Azaltıcı (Antinatalist) Politikalar
Nüfusu azaltıcı politikalar yani antinatalist politikalar pronatalist politikaların tam zıttı olan bir politikadır. Nüfusu istenen seviyenin üstünde olan veya o evreye doğru gittiğini sezen devletlerin uygulamaya çalıştığı politikalardan birisidir. Hızlı nüfus artışının çevresel anlamda etkilerini belirten Şahin’e göre; “Artan nüfus daha fazla su, enerji ve arazi kullanması çevrede bozulma ve kirlenmelere neden olmaktadır. Daha çok beslenme, barınma ve giyinme hizmeti gerektirmektedir (Şahin, 2010, s. 75’ten akt. Demir, 2016, s. 105-106). Azalan nüfus politikalarının getireceği sorun yanında artan nüfuslar da kendisi beraberinde temel sorunlar getirmektedir. Artan nüfus ile eldeki kaynaklar devletlerin sahip olduğu nüfusa yetmemesi veya yetmemeye başlaması ile nüfusu azaltıcı yani antinatalist politikalar izlemeye götürmektedir.
Nüfus artış hızını azaltmaya yönelik politikalarda temel faktör gebeliği ve doğumu önleyen ve doğumdan sonra çocuk sayısını azaltan tedbirlerdir (Demir, 2016, s. 103). Doğumların önlenmesi ve ebeveynleri gebelik sürecinden bilgilendirmek için aile planlamaları uygulanmaktadır. Aile planlamasının temel amacına baktığımızda ise şunlar vardır. Bireylerin sahip olacakları çocuk sayısına ve bunun sayısına serbestçe karar vermeleri, bu konuda gerekli bilgi, eğitim ve araçlardan yararlanmalarıdır (Başar, 2013, s. 26’dan akt. Demir, 2016, s. 104).
Antinatalist politikaların uygulandığı yerler ise Çin ve Hindistan gibi nüfusu nicelik anlamda ve nüfusun yoğunluğu bakımından fazla olan bölgelerde uygulanmaktadır.
3.2.3 Nüfusun Niteliğini Artırıcı Politikalar
Bu politika ise devletler arasında uygulanan nüfus politikaların sonuncusudur. Bu politikayı diğer politikalardan ayıran nokta ise ne nüfusu azaltma yönlü bir eğilim izlemiyor olması ne de nüfusu artırıcı bir yönelimli bir politika izlemiyor olmasıdır. Nüfusun niteliğini artıran politikalarda temel amaç ise var olan nüfusun yaşam standartını ve kalitesini yükseltmektir. Toplumların gelişme sürecinde insanın bilgi, beceri ve aktivitesi gelişmeyi motive eden ve biçimlendiren en önemli etken olmuştur (Sarsılmaz, 2003, s. 38-40’dan akt. Demir, 2016, s. 107). Bu nedenle günümüz gelişmiş toplumlarında eğitimli, sağlıklı, teknolojik gelişime açık, beşerî sermayesi yüksek olan nüfus önem kazanmıştır. Beşerî nüfusun günümüz modern toplumlarında önem kazanması ile ülkeler nüfusu azaltıcı veya artırıcı politikalar değil var olan nüfusun niteliğini artırma eğilimine götürmektedir.
Nüfusun kalitesini belirleyen sağlık standartları, eğitim seviyesi, iş ve meslek bilgi ve deneyimi gibi niteliklerden çoğu, nüfusun kalitesinin ekonomik refah düzeyine sıkı sıkıya bağlı olduğunu, yani nüfusun kalitesinin refah ve gelir düzeyi ile doğru orantılı olarak arttığını göstermektedir (Murat, 2006, s. 54’ten akt. Demir, 2016, s. 108). Modern, gelişmiş ve gelişmekte olan devletlerin bu yeni politikası ile beraber sosyal, eğitim, ekonomik, siyasi ve diğer kurumların nüfusun niteliğini artırmaktaki işlevi artmıştır.
Nüfusun niteliğini artırmaya katkı sağlayacak politikalar uygulayan gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasına son yıllardaki eğitim, sağlık ve teknoloji üzerine yapılan çalışmalardan dolayı Türkiye’yi de dahil edebiliriz (Demir, 2016, s. 108).
3.3 Nüfus Politikaları Neden Uygulanır
Nüfus politikaların uygulanış şekillerine yukarıdaki maddelerde değinmiştim. Bu kısımda ise kendi yorumlarım ile ülkelerin nüfus politikalarını ne gibi nedenlerden dolayı ve niçin uyguladıklarından bahsetmek istiyorum. Nüfus politikaları değindim üzere üç ana bölüme ayrılır. Eğer bir ülkenin nüfusundaki yaşlı nüfus yani bağımlı halde olan nüfus fazla ve aktif olarak çalışan genç nüfusu az ise bu gibi yerler nüfus artırıcı politikaları tercih ederek aktif genç nüfus oranını yükseltmeye çalışmaktadır. Nüfus politikasının bu gibi yerlerde uygulanmasının temel nedeni bağımlı nüfusun aktif nüfus üzerindeki baskısını azaltmak ve bölgeyi niceliksel anlamda genişletmektedir. Nüfusu azaltıcı politikalar izleyen yerlere baktığımızda ise uygulamalarındaki temel sebebin var olan aktif nüfusu fazla olması ile devletlerin ellerindeki iş imkanlarının bu fazlalığa yetmemesi ile nüfusu nicelik yönü ile azaltan bu politikaları izlemesine doğru itmektedir. Eğer böyle bir politika izlenmezse kıt olan kaynaklar nüfusun belirli bir zaman sonra patlamaya uğraması ile var olan nüfusa yetmemeye başlayacak ve bu da çeşitli kaos ortamı yaratacaktır. Son olarak ise nüfusun niteliğini artırmaya çalışan bölgelere baktığımızda ise bu politikayı izlemelerinin en temel sebebi elde var olan nüfusun istenilen seviye de olması ve her şeyin sayısal değerdeki fazlalık olmadığını anlamış olmalarıdır. Nüfusun niteliği belirli bir seviyede olmadığı sürece sayısal değerin azlığı veya çokluğu herhangi bir etki bırakmayacağından dolayı bu politikayı izleyen devletler kendi nüfusunun niteliğini yükseltmeye çalışmaktadır.
TÜRKİYE’DE NÜFUS POLİTİKALARI
4.1 1927- 1965 Yılları Arasında Uygulanan Nüfus Politikası
Genel olarak 1927-1965 yılları arasında nüfusu artıcı politikalar yani pronatalist politikalar görülmektedir. Dönemin etkileri ve yeni kurulmuş bir ülkenin en çok ihtiyaç duyacağı düşüncesinden dolayı nüfusun niceliksel olarak artışına önem verilmiş olabilir. Nüfus sorunu ile ilgili olarak ele alınan ve uygulanan hukukî ve sosyo-ekonomik nitelik taşıyan, doğrudan doğruya ve dolaylı etkili bütün tedbirleri kapsayan nüfusla ilgili ülkemizde politikalar uygulanmıştır. “Birinci devrede (1923-1965) devlet yöneticileri, genellikle nüfusun artması yönünde bir politika izlemişlerdir (Doğanay, 1997, s. 207’den akt. Doğan , 2011, s. 297). Nüfusun artması ülkenin dönem içinde bulunduğu koşullar ve savaştan çıkmış bir konumdan çıkmış olması temel etkenlerin başında gelebilir. Mustafa Kemal 1922 yılında TBMM’nde yaptığı bir konuşmada (TBMM üçüncü açış nutku) Türkiye’de nüfusun artırılması gerektiğini belirtir (Özerk, 2003, s. 73).
Bu poltikanın izlenmesinde neden olan faktörleri Güngördü çalışmasında şu şekilde aktarıyor.
Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı nedeniyle erkek nüfus miktarının azalması,
Avrupa ülkelerinin Birinci Dünya Savaşının insan kırımı üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek üzere hızlı nüfus artış politikaları izlemeleri,
O tarihlerde Türkiye’de ölüm oranlarının yüksek olmaları nedeniyle nüfustaki azalmanın doğumlardaki artışla önlenmeye çalışması,
Fazla nüfusun bir ülke içindeki siyasi ve askeri güç sağladığı ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin özgürlüğünü devam ettirmesinin bir şartı olduğu düşünceleri sayılabilir (Güngördü, 2003, s. 484).
Bu dönemde hayata geçirilen bu nüfus politikasının işleyişi için bir takım temel önlemler alınmıştır. Bunların başında, 1920’den başlayıp 1944’lere kadar dönem dönem gündemi meşgul eden Bekârlık Vergisi gelmektedir. Dönemsel olarak farklılık göstermekle beraber bu girişim genel olarak belli bir yaşa kadar evlenmeyenlerin fazla vergi ödemelerini öngörmektedir (Özer, 2013’ten akt. Semiz, 2010’dan akt. Bektaş & Ateş, 2018, s. 483).
Diğer bir önlem ise 1426 sayılı Vilayet İdaresi Kanunu ile 1580 sayılı Belediye Kanunu, yerel yönetimler ile valiliklere nüfusu artırmaya yönelik önlemler almak, ücretsiz doğum evleri kurmak ve maddi durumu kötü olan vatandaşlara ücretsiz ilaç yardımı yapma görevini yüklemiştir (Yüksel, 2007, s. 44’ten akt. Demir, 2016, s. 142).
Bu yıllarda nüfus üzerinde görülen sorunları daha aza indirmek için çıkarılan Ceza Kanununa “çocuk düşürmeye veya düşürtmenin” yasak olduğu maddesi konulmuştur. 1936’da ise bu maddeye ek olarak ”ırkın devamlılığını ve sağlığını tehlikeye düşürmek” suç olarak kabul edilmiştir (Doğan , 2011, s. 298).
Yasal evlenme yaşı 1938 yılında çıkarılan bir yasayla (3453 sayılı yasa) erkekler için 17, kadınlar için 15’e indirilmiştir. Oysa bu asgari yaşlar 1925’te kabul edilen Medeni Kanun’da 18 ve 17 olarak belirtilmekteydi (TÜSİAD, 1999, s. 39’dan akt. Özerk, 2003, s. 76).
Nüfus politikasını gerçekleştirme amacıyla yapılan çalışmalardan bir diğeri ise 1944 yılında getirilen çocuk zammı ve doğum yardımıdır. Maaşlı ve ücretli memurlarla, bankalarda ve diğer devlet kurumlarında çalışanlardan çocuğu olanlara ayda 5 lira çocuk zammı verilmesi, bunun yanında çocuğu olanlara son maaşın bir aylık tutarının doğum yardımı olarak ödenmesi kabul edilmiştir. 1945 yılında kabul yürürlüğe giren “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” ile toprak dağıtımında çocuk sahibi olanlara öncelik tanınması kararlaştırılmış ayrıca toprak bedelinin ödenmesinde ilköğretim çağına giren her çocuk için %5 indirim yapılması kabul edilmiştir. (Güriz, 1975, s. 235-236’dan akt. Demir, 2016, s. 142).
O dönemde nüfusun artışına sadece iç göç ve doğum odaklı yaklaşılmamıştır. Ayrıca göç olgusu da nüfusu artırmaya yönelik poltikilarda başvurulan yollardan birisidir.Bunlardan ilki Türkiye-Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesidir. “Nüfus mübadelesi sırasında Yunanistan ve Bulgaristan’dan gelenlerin yerleşmesiyle nüfus miktarı artmış‚ geldikleri bölgede yaptıkları zirai faaliyetler yanında çeşitli kültürleri‚ teknik ve yöntemleri getirmişlerdir. Özellikle 1950-1951 göçü neticesinde Bulgaristan’dan Türkiye’ye 154393 göçmen gelmiştir” (Tanoğlu‚ 1953, s. 132’den akt. Doğan , 2011, s. 299). 1954 yılından sonra da göç hareketi bu kez Yugoslavya’dan olmak üzere devam etmiştir (Doğan , 2011, s. 299).
Nüfusun artırılmasına yönelik sağlık alanında yapılan yatırımlara bakacak olursak. Nüfus artışını önlemeye yönelik her türlü ilaç ve tıbbi müdahale yasaklanmış ve uymayanlar için ceza-i müeyyideler getirilmiştir. Maddi durumu iyi olmayan vatandaşlara ilaçların ücretsiz dağıtılması da sağlanmıştır.
İzlenen pronatalist politikalara gerek dönem içinde gerekse diğer dönemlerde izledikleri politikaya temel eleştiriler getirilmiştir. Bunlar başında sürekli doğum beklenen kişi olarak kadınlar yer almaktaydı. Kadın ve kadının üreme kapasitesi güç elde etme amacı doğrultusunda nesneleştirilmiştir. Kadınlar, bu politikaların oluşturulmasında yer alamadıkları gibi ihtiyaçları da görmezden gelinmiştir. Çok ve sık doğumların kadınların sağlıkları ve hayatları üzerindeki etkisinin, toplumsal konumları açısından sonuçlarının bir önemi yoktur (Özerk, 2003, s. 78).
Uygulanan bu nüfus politikasına yukarıda değinildiği gibi çeşitli cezbedici teşvikler devlet tarafından sağlanmaya çalışılmış ve kısmen başarılı olup kısmen olmasada nüfus belirli bir oranda artışını sürdürmüştür. 1927 yılında tespit edilen 13.648.270 kişilik ülke nüfusu, 1960 yılında 31.391.421 kişiye ulaşarak %100’den fazla bir artış gerçekleşmiştir (Doğan, 2011, s. 298-299’dan akt. Bektaş & Ateş, 2018, s. 489). Bu seferde nüfusun aşırı artması ile beraber elde kaynakların yetersizliği bu nüfusu karşılamamaya başlamış ve uygulanan bu politikaya 1965 yılında son verilmiştir.
4.2 1965 Sonrası Uygulanan Nüfus Politikası
Yine genel bir çerçeveden bakacak olursak 1965’ten 2002 yılları arasına kadar uygulanan politikayı ise nüfusu azaltıcı yani antinatalist politikalar karşılamaktadır. 1927-1965 yılları arasında uygulanan pronatalist politikalar nüfusu belirli bir seviyeye kadar artırmış ve bu artış hatta belirli seviyeleri geçince temel problem oluşturacak çeşitli sorunlar ortaya çıkarmaya başlayınca 1965 yılından sonra nüfusu azaltıcı politikalar Türkiye tarafından tercih edilmiştir.
1960’lardan itibaren oldukça hızlı bir şekilde artan nüfusun, ekonomik ve sosyal sorunlar doğurduğu yönünde eleştiriler yükselmeye başlamıştır. Bu dönemde artan sanayileşme kentlerde, iş gücüne olan ihtiyacı artırmış ve bu ihtiyacı karşılamak için de artan nüfusla beraber tarım sektöründe ortaya çıkan iş gücü fazlalığı kırdan kente göçü tetiklemiştir. Yaşanan bu iç göç ise yetersiz alt yapıdan dolayı kaçak ve çarpık kentleşme başta olmak üzere eğitim, sağlık, istihdam ve güvenlik gibi problemlerin yaşanmasına neden olmuştur (Oktay, 2013, s. 40’tan akt. Bektaş & Ateş, 2018 s. 489).
Bektaş ve Ateş’in Oktay’dan yaptıkları alıntının da ortaya koyduğu gibi 1927-1965 arası uygulanan nüfus artırıcı politikalarının yan etkileri uygulanmaya başlanmış bir politikadır.
Uygulanan politikanın işlemesi için alınan önlemler ise şöyledir. Doğurganlığı azaltıcı tedbirleri kanunî yollardan meşrulaştırmak ve özellikle doğurganlık oranının yüksek olduğu yoksul halk tabakaları arasında doğum kontrolü tedbirlerini yaymaya çalışmaktır. Şehirleşmenin süratlenmesi, kültür ve gelir düzeylerinin yükselmesi ile nüfus artış hızının azalacağı görüşü önem kazanmıştır (Doğan , 2011, s. 300).
Doğum ve ölümler konusunda eğitici ve önleyici tedbirlerin arttırılması kararı benimsenmiştir. Tüm bu önleyici ve eğitici çalışmalar rağmen, ülkemizde 1985-1990 arasında yıllık nüfus artış hızı bir önceki döneme göre ‰3,17 düşüş göstererek ‰21,71 olmuş ve artık bu dönemden sonra düşüş devam etmiştir.1982 yılında değiştirilen Anayasa’da, Medeni Kanun’da önceleri erkeklerin 17, kızların 15 olan evlenme yaşlarında değişikliğe gidilerek 18’e yükseltilmiştir (Doğan , 2011, s. 300).
Uygulanan her iki nüfus politikalarının yanında 1963 yılında her kalkınma süresi beş yıl olması ile beş yıllık kalkınma planları devreye girmeye başlamıştır.
4.3.1 Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
Birinci beş yıllık kalkınma planından sonuncusuna kadar devletin nüfusun değişiklikleri üzerinde çeşitli yaptırımları ve nüfusun işleyişi yönünde etkileri olmuştur. Hızlı nüfus artışının ekonomik gelişmeyi engellediği görüşünden hareketle, nüfus planlamasına dayalı bir nüfus politikasının gereği sunulmuştur. Bu politika antikontraseptif yasaların değiştirilmesini, sağlık personelinin nüfus planlaması konusunda, isteyenlere gebeliği önleyici yöntemler konusunda bilgi verilmesini kontraseptiflerin ücretsiz dağıtımını içermektedir (Güngördü, 2003, s. 497). Birinci beş yıllık kalkınma ile birlikte izlenen pronatalist politikalara son verilerek antinatalist politikaların uygulanmasına başlanmıştır.
Birinci BYKP’nda kişi başına düşen milli gelirin artması için nüfusun düşmesi gerektiği savunulmuştur. Bu dönemde, daha önceden yasaklanan gebeliği önleyici araç ve gereçlerin temini serbest bırakılmış, toplum, doğum kontrol yöntemleri hakkında bilgilendirilmiştir. Ayrıca sağlık çalışanlarının bu yönde eğitilmesi, okullarda nüfusun azaltılması yönünde eğitimlerin verilmesi ve imkânı olmayanlara gebeliği önleyici araç ve gereçlerin temin edilmesi gibi birtakım önlemlerin alınması da ön görülmüştür (Demir, 2016, s. 47’den akt. Bektaş & Ateş, 2018, s. 489).
Birinci beş yıllık kalkınma planı ile aslında pronatallist politikalardaki gebeliği etkileyici ne kadar çok politika varsa kalkınma planları ile bunlar tersi şekilde gebeliği önleyici yanına doğru geçmiştir. Ayrıca pronatalist politikalarda evlilik yaşının düşürülmesi uygulaması kaldırılarak evlilik yaşı tekrardan yükseltilmiştir. Evlenme yaşı her iki taraf için de tekrar 18’e yükseltilmiştir (Bektaş & Ateş, 2018, s. 490). Ayrıca bu politika sağlık personelinin nüfus planlaması konusunda, isteyenlere bilgi verilmesini de içermektedir (Doğan , 2011, s. 300).
4.3.2 İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
İkinci beş yıllık kalkınma planında da birinci kalkınma planında olduğu gibi nüfusu azaltıcı politikalar uygulanmaya devam edilmiştir. İkinci beş yıllık kalkınma planında konuya yaklaşım açısı değişmekte, “nüfus planlaması” deyiminin yerini “aile planlaması” deyimi almaktadır. İkinci plan döneminde konuya bakış açısı değişirken aynı zamanda hükümetlerin ilgisinin azaldığı izlenmektedir (Güngördü, 2003, s. 497).
Milli gelirin artmasına rağmen, kişi başına düşen gelirin istenilen seviyeye ulaşmamasına, fazla doğumlar sonucu tüketici nüfusun iktisaden faal nüfus aleyhine gelişmesine, iktisadi gelişim için gerekli tasarrufun sağlanmasına, ailenin gücünü aşan sayıda çocuk sahibi olmanın ailede ve sosyal hayatta sorunlar yaratmasına özellikle çocuk düşürmek için ana sağlığını yıpratan ve hayatı kaybettiren yollara başvurulmasına sebep olan faktörleri ortadan kaldıran, nüfus artış hızını azaltan, ailelerin istedikleri zaman ve sayıda çocuk sahibi olmalarını mümkün kılan bir aile planlaması politikası benimsenmiştir (Devlet Planlama Teşkilatı, 1967, s. 226’dan akt. Özerk, 2003, s. 78).
Bu dönemde 31 milyon civarında olan Türkiye nüfusunun %42’sini 0-14 yaş grubunun oluşturduğu belirtilerek aynı dönemde gelişmiş ülkelerde bu oranın %25-30 aralığında seyrettiği ifade edilmiştir. Bu durumun geçmiş dönemlere nispeten bağımlılık oranlarını yükselttiği ve aktif nüfus içindeki bireylerin yükünü giderek artırdığı belirtilmiştir (2. Kalkınma Planı, 1968, s. 47-48’den akt. Özdemir, 2017, s. 70). Aktif nüfusun yükümlülüklerini azaltmak ve bağımlılık oranlarını düşürmek amacıyla diğer kalkınma planları da nüfusu azaltma eğilimli sürmeye devam etmiştir. Ayrıca göç anlamında da nüfusu azaltacak gelişmelerde bu dönemde gerçekleşmeye başlamıştır. Bu dönemlerde yurt dışına göçlerin artış kazanması da ülke nüfus planlamasında etkili olmuştur (Doğan , 2011, s. 301).
4.3.3 Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı
İlk iki kalkınma planında olduğu gibi nüfusu azaltıcı yönlü politik karar devamlılığını sürdürmekteydi. Ayrıca ikinci kalkınma planında devreye sokulan aile planlarının işlevi genişlemeye başlamıştır. Aile planlamasının sağlık hizmetlerinde ayrılamayacağını dolayısıyla ana ve çocuk sağlığı ile aile planlaması hizmetlerinin birleştirilmesi gereği ortaya konmuş ve ilgili kuruluşlar arası iş birliğine önem verilmesi kararlaştırılmıştır (Güngördü, 2003, s. 497).
Yapılan üç politikaya karşı hâlâ istenilen oranda nüfus azalış verisine yakalaşılmamıştır. 1950’lerden sonra doğum ve ölüm oranlarında yaşanan düşüşün olumlu bir gelişme olarak yorumlandığı görülürken doğum oranlarındaki azalmanın yetersiz olduğuna dikkat çekilmektedir. Buna göre 1950’lerin başında binde 21,1 olan ölüm oranı 1970’lere gelindiğinde binde 13,5’e kadar gerilemiştir. Ancak aynı dönemlerde doğum oranı binde 46,7’den binde 40,8’e doğru gerilemişti (3. Kalkınma Planı, 1973, s. 75 ‘den akt. Özdemir, 2017, s. 70).
4.3.4 Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı
İlk üç politikada benimsenen nüfusu azaltmaya yönelik politika işlevini sürdürmeye bu beş yıllık süreçte de devam etmiştir. Aile planlamalarının sahip olduğu nitelikler artırılarak ulaşılacak kitle biçimi genişletilmeye çalışılmıştır.
Bu dönemde devlet tarafından benimsenen anlayış tarzı ve getirdiği yeni düzenlemelere ise Doğan çalışmasında şu şekilde yer vermektedir. Yüksek bebek ölüm hızının ve yetersiz ana-çocuk sağlığı hizmetlerinin birer nüfus sorunu olduğu belirtilmiştir. Ayrıca aile planlamasının, ana-çocuk sağlığı hizmetleriyle birlikte ele alınması gereği üzerinde durulmuştur. Bu dönemde devlet yöneticilerimiz özellikle de sağlık bakanlığı çocuk sayısında rakam zikretmeye başlamış, ideal çocuk sayısının 2 olacağını belirtmiş ise de belirgin bir aile planlaması uygulaması da dile getirilmiştir (Doğan , 2011, s. 301). Çocuk sayısın iki kişide tutulmasındaki amaç ise nüfusun kendini yenilyebilmesi yani doğum ve ölüm arasındaki dengenin sürdürülebilmesi için ortaya konmuş olabilir.
Dördüncü BYKP’de diğer programlardan farklı olarak köy ebelerinin anne çocuk sağlığı ile ilgili bilgilendirilmesi önerilmiştir. Ayrıca aile planlaması hizmetlerindeki aksaklıklara vurgu yapılmıştır (Yüksel, 2007, s. 48’den akt. Demir, 2016, s. 148). Ayrıca bu dönemde ikinci beş yıllık kalkınma planında devreye sokulmaya çalışılan aile planlaması tüzüğü gündeme gelmiştir. 1965 yılında yürürlüğe giren Nüfus Planlaması hakkındaki kanunun getirmiş olduğu tedbirler yetersiz görülerek, 1983 yılında 2827 sayılı “Nüfus Planlaması Hakkında Kanun” yürürlüğe girmiştir. Bu kanunda nüfus artış hızını azaltmaya yönelik daha kapsamlı tedbirler görülmektedir (Demir, 2016, s. 149).
1960’larda 6,19 olan doğurganlık oranının 1970-1975 aralığında 4,97’ye gerilediği belirtilmiştir. Ancak doğurganlık oranlarında bölgesel farklılıkların halen önemli olduğu belirtilerek Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde bu bağlamda doğurganlık oranlarının nispeten yüksek olduğuna dikkat çekilmişti (Aydoğan & Çoban, 2016, s. 122). Kalkınmanın işleyişinin sürdürülebilmesi için açıklanan ve uygulamaya konulan tedbirlerin Türkiye’nin tüm bölgelerine yayılabilmesi için çalışmalar diğer kalkınma planları ile devamlılığını sürdürmüştür.
4.3.5 Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
Dördüncü kalkınma planında nüfusun artış hızının azalışı anlamında istenilen verimi sağlamaya başlayan politikaya devam edilmiştir. Planda kalkınmanın sağlanması açısından beşerî sermayenin önemine vurgu yapılarak nüfusun niteliğinin güçlendirilmesinin temel ilke olarak benimsendiği belirtilmiştir. Buna göre nüfusun sağlık, eğitim, barınma ve beslenme ihtiyaçlarının artırılması, sosyal yardım ve güvenlik hizmetlerinin yaygınlaştırılması, özellikle doğurganlık oranının yüksek olduğu illerde yaşayan nüfusun bu hizmetlerden yararlanmasının hedeflendiği vurgulanmıştır (Özdemir, 2017, s. 70-71). Beşeri sermaye kavramının kalkınma planında konuşulmaya başlaması üzerine bireyin ve toplumun gelişimine beşinci kalkınma planı ile önem verilmeye başlanmıştır. Bu dönemde de dördüncü kalkınma planında ortaya çıkan ülkenin tümüne yayılama sorunu devamlılığını sürdürmüştür.
Beşinci kalkınma planı nüfusun yeni aldığı duruma ise Aydoğan ve Çoban çalışmalarındaki yaptığı aktarmadan şöyle bahsediyorlar. Beşinci kalkınma planı ile ülkemizde yıllık nüfus artış hızı 1985-1990 döneminde düşüşe geçmiş, daha önceleri yapılan çalışmalar olumlu sonuçlar vermeye başlamış, aile sağlığı konusunda tedbirlerin arttırılması ve güçlendirilmesi görüşü devam etmiştir (Doğan, 2011, s. 302’den akt. Aydoğan & Çoban, 2016, s. 122).
Kısaca belirtmek gerekirse, Beşinci BYKP’de eğitim, sağlık, nüfusun dengeli dağılımı, beşerî kaynak ve istihdam gibi daha çok nüfusun nitel ihtiyaçlarına yönelik hedeflere odaklanıldığı görülmektedir (Demir, 2016, s. 150).
4.3.6 Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı
Beşinci kalkınma planında bahsedilen ve önem verilmeye başlanan beşerî sermaye etkisini artırarak bu dönemde devam etmiş ve ayrıca hâlâ ülkenin tümünde homojen bir özellik gösteremeyen kalkınma planları uygulanmaya çalışılmıştır.
Altıncı BYKP’de (1990-1994) Türkiye’nin sosyal ve ekonomik gelişmişlik seviyesiyle bağdaşmayan yüksek bebek ölüm oranının Altıncı Plan döneminde alınacak tedbirler neticesinde azalacağı ve Plan döneminde yılda ortalama doğacak 1,7 milyon bebekten 87 bininin bir yaşını tamamlamadan öleceği tahmin edilmektedir. Bebek ölüm oranında meydana gelecek azalmalara bağlı olarak, doğuşta hayatta kalma ümidinin yükseleceği öngörülmektedir. (Demir, 2016, s. 150).
Bunun ile birlikte artan bebek ölüm oranlarına karşı tedbirler bu politika ile devreye sokulmuştur. Beşeri sermayeye verilen öneme nüfusun niteliğini artırmak amaçlı önem verilmeye devam edilmiştir.
Altıncı BYKP’nın diğer kalkınma programlarından farklı en önemli özelliği, demografi konusunda araştırma yapan ve eğitim veren kuruluşların desteklenmesi ve nüfus programlarında uzman yetiştirilmesine öncelik verilmesidir. Ayrıca, biyoteknoloji alanındaki demografik yapıyı ilgilendiren yeni gelişmelerin takip edilerek olumlu sonuç alınabilmesi için çalışmalar yapılması hedefi de üzerinde durulması gereken önemli bir husustur (Demir, 2016, s. 150). Demografi alanına yapılan bu katkılar ile nüfusa verilen önem tekrardan ortaya konmuş ve izlenilen politikalar diğer kalkınma planları ile desteklenerek devam etmiştir.
4.3.7 Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
Diğer politikalarda beşerî sermaye, çocuk doğum ve ölüm oranlarına verilen önem, aile planlaması ve demografiye verilen önem ile nüfusu belirli bir noktaya doğru eğrilmeye devam etmiştir.
Planda antinatalist politikaların halen gerekli olduğuna dikkat çekilerek hızlı nüfus artışının bireylerin refah artışından daha fazla pay almasının ve ekonominin değişim sürecinin daha hızlı gerçekleşmesinin önünde bir engel olduğu vurgulanmaktadır. Buna göre hızlı nüfus artışı sürdürülebilir kalkınmanın önünde bir engel olarak görülerek konut, sağlık, eğitim ve altyapı ihtiyaçlarını artıran bir unsur olarak görülmüştür. Anne eğitim oranlarının düşük olması nedeniyle planlanmamış ve istenmeyen gebeliklerin oranının %32 olarak gerçekleştiği belirtilmiş olup bu durumun aile ekonomisinin yanı sıra anne ve bebek sağlığını olumsuz etkilediği vurgulanmıştır (Özdemir, 2017, s. 71).
Aile planlaması yaygınlaştırılmaya başlanmış ve benimsenen antinatalist politikalar aynı şekilde işlevini sürdürmeye devam etmiştir. Stratejinin temel yapısal değişim projeleri bölümünde, birey refahını daha hızlı arttırabilmek için nüfus artış hızını yavaşlatmak ve kalkınma hedefleriyle uyumlu bir nüfus yapısını oluşturmak temel amaç olarak yer almıştır (Doğan , 2011, s. 302).
4.3.8 Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
Sekizinci kalkınma planında yedinci ve diğer kalkınma planlarında alınan kararlar uygulanmaya devam etmiştir. 1998 yılı Nüfus ve Sağlık Araştırması sonuçlarına göre, doğum öncesi bakım almamış gebelerin oranı kentlerde yüzde 21,7 iken, bu oran kırsal alanda yüzde 47,9’a kadar yükselmektedir. Kentlerde, sağlık kuruluşu dışında doğum yapanların oranı yüzde 19,8 iken, kırsal kesimde yüzde 40,3’tür (Doğan , 2011, s. 302). Kırsal alanda istenilen planların hâlâ gerisinde kalındığı görülmektedir. Bu yüzden beşerî sermayeye verilen önem izlenilmeye ve bireylerin eğitim, sağlık ve diğer alanlarda bilgilendirilmesine önem verilmiştir.
Üreme sağlığı ve aile planlaması alanında yerleşim yeri ve bölgeler bazında farklılıklar olduğu belirtilerek bu gelişmeleri sürekli izleme imkânı verecek etkin bir kayıt sistemi oluşturulamadığına değinilmiştir. Bu nedenle üreme sağlığı ve aile planlaması hizmetlerinin izlenmesi amacıyla ilgili kuruluşlar arasında güncel ve güvenilir bilgi akışına imkân verecek bir kayıt sisteminin geliştirilmesine yönelik düzenlemeler yapılması hedefler arasında yerini almıştır (Demir, 2016, s. 152).
Ayrıca azalmakta olan nüfus artış hızı devamlılığını sekizinci politika ile de sürdürmeye devam etmiştir. 1995’te %1,57 olan bu oranın 2000’de %1,50’ye gerilediği ifade edilmiştir. Aynı dönemde 0-14 yaş arası grubun toplam nüfus içindeki payının düştüğü ve 1995’te %32,8 olan bu oranın 2000’de %30’a gerilediği belirtilmiştir (Özdemir, 2017, s. 71).
4.3.9 Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı
Dokuzuncu BYKP’nda hâlâ nüfusun artış hızının azaltılması yönünde görüş önerileri ve uygulamaları devam ediyordu. Nüfusun azalma hızı devamlılığını sürdürse bile niteliksel açıdan hala istenilen verim alınamamıştır. Bu görüsü ise Aydoğan ve Çoban şu şekilde değerlendiriyor. Ülkemizin nüfus artış hızının azaltılması yönündeki politika devam etmekte olup, ülke genelinde hızlı nüfus artışının neden olduğu olumsuzluklar azalmasına rağmen, istihdamın artırılması ve işsizliğin azaltılması ile eğitime ilişkin sorunlar çözülememiş ve eğitim-istihdam arasındaki ilişki yeterince kurulamamıştır (Resmî gazete, 1 Temmuz 2006, s. 37’den akt. Aydoğan & Çoban, 2016, s. 123). 2000’de %1,41 olan nüfus artış hızı 2005’te %1,26’ya gerilemiştir (Özdemir, 2017, s. 71).
4.3.10 Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı
Kalkınmanın en başından onuncu kalkınma planına kadar aşağı yukarı hep aynı temel fikirlerde ilerlenmiştir. Son kalkınma planları ile birlikte numerik biçimde nüfusun artırılması planından vazgeçildği net bir şekilde görünüyor. Çünkü sadece numerik verideki ilerlemeler nüfusun kalkınmasında herhangi bir pozitif etken ortaya sunmuyor ve ülkenin gelişimi kolunda herhangi bir yardımı olmuyor. Onuncu kalkınma planın temel ana noktalarını yenilikçi üretim – istikrarlı yüksek büyüme, yaşanılabilir mekanlar- sürdürülebilir çevre, nitelikli insan – güçlü toplum, kalkınma için uluslararası iş birliği oluşturmaktadır (Yülek, 2013).
Türkiye’nin demografik yapısının, doğurganlık düzeyindeki ve yaş yapısındaki gelişmelerle gelişmiş ülkeler yapısına benzemeye başlaması (Başar, 2013: 33) ve Onuncu Kalkınma Planında da belirtildiği üzere bağımlı nüfusun artması, projeksiyon hesaplarına göre tedbir alınmaması durumunda 2038 yılından itibaren çalışma çağı nüfusunun, 2050 yılından sonra ise toplam nüfusun azalmaya başlayacak olması pronatalist politikaların uygulanılması gerektiği sonucunu doğurmuştur (Demir, 2016, s. 154).
Bağımlı nüfusun toplam nüfus içindeki payının artması ile izlenilen antinatalist politikalar yerini pronatalist politikalara onuncu kalkınma planı ile bırakmaya başlamıştır. Türkiye’de pronatalist politikaların ciddi anlamda uygulandığı dönem 2008 sonrası dönemdir. Doğum izinleri, çocuk yardımları, eğitim ve sağlık harcamalarının kısmen veya tamamen karşılanması, kadınlara yönelik doğumu olumsuz etkileyecek durumlara yönelik tedbirler gibi birçok uygulama bu politikalar çerçevesinde görülmektedir (Demir, 2016, s. 158).
Son olarak ise pronatalist politikalar eğer izlenilmeye başlanmasaydı ülkenin bağımlı nüfusu ileri ki yıllarda aktif nüfusunu katlayacaktı. Ve bu süreçte aktif nüfus üzerinde daha fazla baskı olacaktı. Türkiye, gelecek yıllarda nüfusun yaşlanacağı ve kendini yenileme hızının altına düşeceği gerçeğine göre hareket etmek istiyorsa bu deneyimler ışığında doğurganlık düzeyini yenilenme düzeyi seviyesinde muhafaza edecek tedbirler almalıdır (Eryurt, 2013, s. 144’ten akt. Demir, 2016, s. 158).
SONUÇ
Bu çalışmada geçmişten günümüze dünya genelinde uygulanan nüfus politikaları ve bu nüfus politikaları içerisindeki Türkiye’nin konumu ele alınmıştır. Uygulanan pronatalist, antinatalist ve nüfusun niteliğini artırıcı politikaların izlenişi ile ortaya çıkan farkları görmüş olduk. Pronatalist politikası ile sadece nüfusun numeriklerine verilen önemin toplumda herhangi bir olumlu etki bırakmayacağı apaçıktır. Pronatalist politikaların tek başına uygulanışı niteliksiz bir nüfus ortaya koymak ile diğer kurumların işleyişinde de sıkıntılara sebep olmaktadır. Tek başına antinatalist politikalarının izlenmesi ise nüfusun yeterli sayıda olmamasına ve aktif nüfusun azalıp bağımlı nüfusunun katlanmasına yol açacaktır. Son olarak da nüfusun niteliğini artırıcı politikalar ise nüfusu nicelik bakımından belirli bir konumda tutarak beşerî sermayeye önem vermesi ile var olan nüfusunun niteliklerini geliştirmeye çalıştırmaktadır. Devletlerin uyguladığı politikaları çok iyi bir biçimde çözümleyerek ortaya koymaları gerekmektedir. Çünkü yanlış uygulanan bir sistem de nüfusun var olan özelliklerini de kaybedebilirler.
KAYNAKÇA
Aydoğan, E., & Çoban, E. (2016). Türkiye’de Nüfus Sayımları ve Uygulanan Nüfus Politikaları. Yaşar Bilimleri Dergisi, 6(2/1), 113-127.
Bektaş, M., & Ateş, H. (2018). 2008 Sonrası Türkiye’de Uygulanan Nüfus Politikaları ve Paydaş Analizi. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 20(3), 483-504.
Coğrafya Hocası. (2017, Aralık 7). Mayıs 31, 2020 tarihinde http://depo.cografyahocasi.com/pdf/11/nufus-politikalari-ve-ozellikleri.pdf adresinden alındı
Daymaz , D., Güner, P., & Özvarış, Ş. B. (2015, Kasım 23). Hacettepe Üniversitesi . Mayıs 31, 2020 tarihinde http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/diger/toplumayonelik/ap.pdf adresinden alındı
Demir, O. (2016, Haziran). Sosyal Politika Perspektifinde Nüfus Politikalarının Değerlendirilmesi (2002 Sonrası Türkiye Örneği). (1-362). Sakarya.
Doğan , M. (2011, Ocak 23). Türkiye’de Uygulanan Nüfus Politikalarına Genel Bakış. Marmara Coğrafya, 293-307.
Güngördü, E. (2003). Türkiye’nin Nüfus Projeksiyonları Ve Nüfus Politikaları. Kastamonu Eğitim, 11(2), 481-486.
Özdemir, A. (2017, Aralık). Doğum Kontrol Teşvıklerınden En Az Üç Çocuğa: Tarıhsel Süreçte Türkıye’de Antınatalıst Ve Pronatalıst Polıtıkaların Seyri. Uluslararası Politik Araştırmalar, 3(3), 65-75.
Özerk, E. (2003). Nüfus Politikaları Ve Kadın Bedeni Üzerindeki Denetim. 1-135. Ankara.
Özgür, E. M. (2017, Ocak). Nüfus dinamikleri, çevre ve sürdürülebilirlik. Coğrafi Bilimler, 1- 26.
TDK. Mayıs 31, 2020 tarihinde https://sozluk.gov.tr/ adresinden alındı
Yülek, M. (2013, Haziran 24). Haziran 3, 2020 tarihinde Dünya: https://www.dunya.com/kose-yazisi/10-kalkinma-plani/16852 adresinden alındı