Öz
Entelektüellik kavramını duyan ve hatta entelektüel olmaya çabalayan fakat bu kavramın özünde ne ifade ettiğini bilmeyenler olabilir. Edward Said’in ‘‘Entelektüel‘’ adlı kitabını okuyana kadar ben de böyle biriydim. Kitap bana bu konuda belli bir bakış açısı kattı. Ben de kendi fikirlerim ile bu kitabın bana katmış olduğu perspektifi sentezleyerek bu yazıyı hazırladım. Yazıda entelektüel olmanın dayanaklarından, motivasyonlarından ve entelektüellik sürecinden bahsetmeye çalıştım.
ENTELEKTÜELLİK VE EDWARD SAİD
Entelektüellik nedir? Aslında bu sorunun cevabı bu kavrama ne kadar ilgi duyduğumuza göre değişebilir entelektüellik içi tam doldurulmamış sübjektif bir kavram olarak görülebileceği gibi, net kurallar çerçevesinde olmaksızın belli özellikleri bünyede barındırmak olarak da görülebilir. Bu çerçevede Edward Said’in entelektüel kitabıyla paralel bir şekilde bu yazıya devam etmek istiyorum.
Edward Said, 1935’te, Filistin’de, Hristiyan bir ailede dünyaya gelmiştir. Said’in hayatına başarılarına çok fazla değinmek istemiyorum çünkü yazıda asıl önem verdiğim entelektüellik kavramıdır. Yine de kısaca onu, karşılaştırmalı edebiyat profesörü biri görür aktivist ve teorisyen olarak tanımlayabiliriz. Birçok felsefe düşünürü veya sanat insanından etkilendiğini ve aslında entelektüellik serüveninde bu isimlerin hepsinden yararlandığını vurgulamak gerekir.
Edward Said’e gelmeden önce, bu konudaki fikirlerimi belirtmek istiyorum. Ben, entelektüellik kavramının içi boşmuş gibi ve göreceli görünmesinin nedenini kendime şu cümleyle açıklıyorum: “Entelektüellik, sonu olmayan bir yolda yürüyüp, her adımda o yolda yürüme deneyiminin değerini daha çok kavramaktır.” Örneğin, benim bu yazıdan önceki ve sonraki entelektüel birikim seviyem değişiklik gösterir.
Entelektüel birikimin sağlanmasını birçok şeyle ilişkilendirebiliriz. Ben bunlardan en kapsayıcı olanları belirtmek istiyorum. Okumak, öğrenmek, deneyim edinmek ve derin düşünmek. Bu saydıklarım ne kadar genel pratikler olsa da insan kendisini geliştirebilecek spesifik eylemleri rahatlıkla düşünerek bulabilir. Benim en nihayetinde bu konuda ehemmiyetle vurgulamak istediğim eylem ise , saydıklarıma adeta çatı görevi üstlenen durağan olmamama eylemidir. Her insan hayatında birtakım zorluklar çeker ve her insanın elbette ki durağanlığa eğilim duyduğu zamanlar olabilir. Fakat bilinmelidir ki durağanlığa eğilim duymak çoğu zaman anlık bir kendini aldatıştır ve ayrıca idealistlikten uzak bir davranıştır.
Birey öncelikle kendini gözlemlemeli, anlamalı ve tanımlamalıdır. Sonrasında kendisine ufukta girebildiği ideallerden beğendiği birini seçip, ufak adımlarla yola koyulmalıdır. Elbette ki zamanı gelince koşmayı da öğrenecektir. Bunlar benim de hemen hemen yeni kavradığım konular diyebilirim. İnsan belki konunun bilincinde olabiliyor fakat pratikte yetersiz olduktan sonra bir önemi kalmıyor. Yolum çok uzun hatta dediğim gibi yolun sonu da görünmüyor ama sınırlı düzeydeki idealist ruhumu burada ortaya koymaya çalışıyorum.
Gelelim Edward Said’e. Said, entelektüel olmayı üç kavramla ilişkilendiriyor. Bunları entelektüel bireyin yol üstünde edindiği sıfatlar olarak görebiliriz. Bu kavramlar marjinal, yabancı ve sürgündür.
Said, entelektüelin solcu olması gerektiğini, yani iktidara muhalif ve tüm baskıcı hegemonyalara karşı duran biri olması gerektiğini savunur. Bu kimseler özgürlükçü ve eleştirel olmaları hasebiyle çoğu zaman toplumsal düzen içerisinde marjinal olarak görülürler ve dışlanma potansiyeli taşırlar. Marjinallik sıfatları gereği toplum tarafından yabancı kimseler olarak affedilirler ve bir anlamda uyumsuz oldukları için bünyeden sayılmayabilirler. Burada söz ettiğim yabancılık, Marx veya Simmel tarzı bir yabancılık olmayıp, herkesin gittiği yoldan gitmeyen olarak yorumlanabilir. Toplum marjinal ve yabancı olan kimseleri dışlamakla yetinmez, devletin müdahalesi söz konusu olursa bu durum sürgünle sonuçlanabilir. Said, bu kavramların entelektüele olumsuz olmaktan ziyade olumlu yönde etki edeceğini düşünür ve böyle insanların tarih sahnesinde önemli roller oynadıklarını, önemli başarılar yakaladıklarını vurgular. Bir başka açıdan ise entelektüelin üzerine yapıştırılan bu etiketler ve çektiği sıkıntılar onu gerçekleri söyleyip, doğrunun tarafında olmaktan yıldıramaz ve daha da güçlenerek yoluna devam eder.
Sonuç olarak entelektüel olumsuz yaklaşımlara maruz kalsa da milletlere, geleneklere ve dini yargılara boyun eğmemelidir. Objektiflik ne kadar tartışılabilecek bir kavram olsa da entelektüel yine de olabileceği en iyi şekilde objektif olmalı ve olabileceği en üst düzeyde de rasyonel olmalıdır. Ayrıca eşitlik ve adalet kavramlarının da ayrımını yapabilecek etik bilince sahip olmalıdır.
Şu ana kadar geldiğim noktada entelektüel olmanın ilk aşamasından ve içindeki süreçlerden bahsettim. Son olarak Said üzerinden değinmek istediğim iki kavram daha var. Profesyonellik ve amatörlük. Bu ikisinin ayrım noktası örnek üzerinden açıklanabilir. Diyelim ki bir mesleğiniz var ve mesleğiniz çerçevesinde profesyonelce davranıyorsunuz. Mesleğinizi icra etmek harici durumlarla aranızdaki mesafeyi korumanız profesyonelliktir. Fakat Said’in bahsettiği entelektüel, bu profesyonel olma durumunun aksine amatör olmalıdır. Yani başka hususlarda fikir sahibi olup bunları dillendirmekten veya pratiğe dökmekten kaçınmamalıdır, kendini çeşitlendirmelidir. İnsan mesleği dışında ne kadar fazla konuda bilgi sahibi olmaya çalışıp, kendini geliştirirse o derece entelektüeldir.