12 Öfkeli Adam Filmi ve Etnometodoloji

12 Öfkeli Adam Filmi ve Etnometodoloji
12 ofkeli adam filmi
0

İnsanlar günlük hayatta edindikleri rutinlerin detayına inip irdelemez. Birey, sosyolojinin öznesi olmasına rağmen çoğu sosyolog da edinilmiş rutinleri sorgulamaz ve çözüm arayışında bulunmaz. Sosyoloji tarihinde sosyologların odak noktası olağan dışı gelişmeler olmuştur. Bireyin gündelik yaşamdaki rutinlerin arka planıyla ilgilenmemişlerdir. Etnometodologlar, bu rutinlerin perde arkasındaki gündelik yaşamın görünmeyen yüzünü ortaya koymaya çalışmışlardır. Etnometodologlara göre; gündelik rutinler, ortak fikirler ve karşılıklı beklentiler toplumsal düzeni oluşturur. Garfinkel’in 1954 yılında yaptığı “Etnometodolojik Araştırmalar” eserinde; hayattaki “sağduyusal” bilgilere odaklanarak, arka planı görmezden gelmelerine karşılık, gerçekleri ortaya çıkarmaya odaklanmıştır.

Garfinkel dünyanın düzenli görünecek şekilde nasıl sunulduğunu anlamayı ve açıklamayı amaçlar. Gündelik yaşamın doğrudan deneyimine yönelmesi gerektiğini söyler. Bir teorisyenin herhangi bir kurumla ilgili yaptığı açıklamadan ziyade sıradan bir insanın bunu deneyimleme şekline bakılması gerektiğini söyler.

12 Öfkeli Adam filminde babasını öldürmekten yargılanan 18 yaşında birinin davasında jürilik yapan, 12 farklı karakterde adamın tarafsızca vermeleri gereken bir karar vardır. İlk oylamada 6 kişi hiç düşünmeden suçlu olduğunu düşünürken ardından 5 kişi daha düzeni bozmamak için, çoğunluğa uyarak suçlu olduğunu iddia etmişlerdir. Jüriler olaya şahit olmasa da cinayete dair kafalarında tipik bir model var ve bu modele göre davayı yorumlamaktadır.

Filmin başında hâkim içinizde biraz şüphe varsa suçsuz kabul edin demiştir.  Başta 6 jürinin refleksivite düşünümsellikle suçlu demesi, 5 karakterin ise iş birliğine dayalı icraatla suçlu demesi çerçevesinde ilerlemektedir fakat bir kişinin emin olamaması sorgulamamız gerekiyor demesi ile gerginlik başlamıştır. Suçsuz diyen kişiye “Sence gerçekten suçsuz mu?” diye soruyorlar. Vesaire ilkesiyle “Bilmiyorum.” diyor. Suçlu diyen jüri üyeleri dokümanter yöntemle “Suçlu da olabilir suçsuz da olabilir.” demek istediğini anlamakta ama sadece suçlu dediğini varsayarak sorular sormaktadırlar, iki taraf da normale dönmeye çalışmaktadır. Suçlu diyen jürilerden biri şüpheli hakkında “Bu çocuk ümitsiz. Sabıka kaydına bakın, 10 yaşında çocuk mahkemesine düşmüş. Araba çalmış, gasptan tutuklanmış, bıçaklı kavgadan…” diye devam eden açıklamalarla bağlama gönderme yapıyor, şüphelinin yargılanmadan mahkemenin sona ermesini istemektedir.

Garfinkel’e göre rutinleri bozmak, rutinleri ortaya çıkarmaktır. Çünkü bir şeyi ihlal ettiğimizde onun ne olduğunu anlarız. Gündelik hayat dünyası birlikte yapılarak oluşturulmuş gerçekliktir ve bunu görmenin en iyi yolu arka plan beklentilerini kavramaktır. Arka plan beklentilerini kavramak için rutinleri bozmak gerekir. Toplumsal düzen inşasının dışına çıkıldığında ortada bir tuhaflık ya da yolunda gitmeyen bir şey olduğu söz konusu olur.

Filmin başrolü olarak sayabileceğimiz karakter suçsuz demektedir ama o da şüpheli olduğu için yani rutinin sorgulanması ve tartışılması gerektiğini düşündüğü için suçsuz demiştir. Topluluğun içindeki aykırı tek birey olan bu karakter her ne kadar ilk başta topluluk tarafından birbirlerinden aldıkları güç ile sindirilmeye çalışılsa da cesareti ve kararlılığıyla ilerleyen dakikalarda bir bireyin topluluk üstündeki etkisini gözler önüne sermektedir.

Garfinkel bireyin geçmişiyle arasında bir bağ olduğunu söylemiştir. Bir insanı anlatırken maske kullanma becerisini kullanıyorsa bunun geçmişiyle bağlantısı vardır. Kişinin biyografisiyle ilişkilendirilmelidir. Bir etkileşimden başka bir etkileşime geçerken maskemizi değiştirme becerisi gösteririz. İnsanlar sahneye biyografisini bir kenara bırakarak çıkmaz. Filmde herkesin yaşadığı belli başlı sorunları zanlıda görüp kesin ve ön yargılı bir şekilde sonuca varma isteği varken tek bir kişi grubun etkisini farklı yönlere çekmeye çalışmaktadır.  Dava şüpheci yaklaşımı ve sorgulayıcı tavırlarıyla diğer jüri üyelerinin önyargılarının altındaki gerçek sebebi ortaya çıkarırken aynı zamanda jüri üyelerinin öfkelerinin altındaki temel sebebe inmektedir. Öfkelerinin temel sebebi tartışma değil, jürilerin biyografileridir. Bir jüri oğluna duyduğu öfke yüzünden, diğer bir jüri yetişmesi gereken bir yer olduğu için genç bir çocuğun davasında düşünmeden karar vermiştir. Tartışma ilerledikçe jürilerin farklı katmanlardan olduğunu görmekteyiz. Çoğunluktaki aşağılayıcı dil, alt statüdeki jüriyi küçük düşürmektedir.

Cinayet davasının sonuçlanması için bulunan 12 jüri içerisinde bir adamın zamanı düşünmediği için olayı memleket meselesi haline getirildiği düşünüldü. Aslında insanları kolayca, sorgulamadan yargılamaların ne kadar yanlış olduğunu gösteren, bir çoğunluğu üst sınıftan oluşan bir grup ile davanın seyrinin değiştirilip değiştirmeyeceği konuşulmak istendi ancak herkes başlangıçta olayın kasten bir cinayet olduğunu savundu. Çoğunluk şüpheliyi zamanı feda edilemeyecek bir birey olarak gördü. Tartışma ilerlediğinde, suçsuz diyen kişiler, yargılanan kişiyi, zamanı feda edilemeyecek bir birey olarak gördükleri için öfkelenip tartışmayı yarış haline getirdiler.

Kişisel problemlerini ve hayat geçmişlerini bu olayla birleştirmiş jürilerin, bireysellikten ziyade toplumu temsil ettiklerini görüyoruz. Bu da duruma daha farklı yönden bakmamızı sağlamıştır. Jüriler iş ciddiye bindikçe, yargılamadan suçlu derlerse şüphelinin idam edileceğini düşünerek varsayımlarla perspektiflerin yerlerini değiştirdiler. Kesin fikirlerine rağmen karşı duramadığı vicdan söz konusu olduğu için suçlu olduğundan vazgeçtiler.

Jüri sayısının 12 tane olması ve kadın jürinin olmaması da akıllarda soru işareti bıraktı.  Bunun için filmin yayınlandığı yıla dikkat çekmemiz gerekmektedir. O dönemde (1957) ataerkil bir toplum yapısı olduğu için kadınların görünürlükleri azdır ve bu yüzden kadın jüriye yer verilmemiş olabilir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin tam anlamıyla var olduğu bir dönemdir. O dönemde kadınlar yargıda yer almıyordu. O dönemdeki erkeğin sözüne olan güveni görüyoruz. Kadınların olaya duygusal açıdan bakacağını düşündükleri için de kadınları bu işten dışlamış olabilirler. Şimdi aynı sistemde kadın jüriler vardır. Bunun sebebi de kadın hakları mücadelesiyle kazanılmış bir haktır.

Merhaba, ben Fatma Şeyma Demirtaş. Uşak Üniversitesinde sosyoloji bölümü öğrencisiyim.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir