Diaspora, anavatanlarından ayrılıp başka ülkelerde nesiller boyu yaşayan bu esnada anavatanı ile maddi ve manevi bağını koparmamış etnik grupları tanımlar. Köken olarak 2500 yıl öncesine kadar dayanan diaspora ”dağılma” anlamına da gelmektedir
Başlıklar
Diasporanın Tarihçesi
Diaspora,6.yüzyılda sıkça duyulmaya başlanmıştır. Bunun sebebi ise Babil esaretinden kurtulup dünyanın çeşitli yerlerine dağılan Yahudiler olmuştur. 1915 yıllarında Ermeniler ile yaşanan olaylar çerçevesinde Ermeni Diasporası’ndan da söz etmek mümkündür. Daha da geriye gidersek İstanbul’un fethinde İstanbul’a yerleştirilen Ermeniler’i görürüz.
Türkler’in, ekonomik şartlar sebebi ile Almanya’ya yaptıkları göç de orada Türk Diasporası’ndan söz edilmesine sebep olmuştur. Unutulmamalıdır ki ”klasik diaspora” kavramı sadece zulüm, siyasi olaylar sebebi ile anavatanını terk eden toplumlar için kullanılırken modernleşen dünyada ”modern diaspora” kavramı anlam genişlemesine uğrayarak ekonomik sebepler, gönüllü göçler vb şeyleri de kapsamıştır. Türklerin, Almanya’daki diasporası bu şekilde söz konusu olmuştur..
Diaspora İçin Gerekli Olan 5 Özellik
- Anavatanında bulunmaması,
- Kendini bulunduğu ülkeye ait hissetmemesi veya aidiyet hissettiği halde ülkesinden dışlanması,
- Anavatanı ile ilgili gelecekte planlarının olması,
- Örgütlü durumda olması,
- Her koşulda anavatanı ile olan ilişkisini devam ettirmesi, bağını koparmaması.
Günümüzde iletişim araçlarının da gelişmesi ile bilgi aktarımı kolaylaşmıştır. Bu bağlamda da diasporalar stratejik açıdan kullanılabilir duruma gelmiştir.
En Büyük Türkiye Diasporası Hangi Ülkede?
Türk diasporasının en fazla görüldüğü yer Almanya’dır. Ardından ise Fransa gelmektedir.
Diaspora Turizmi Nedir?
Diaspora turizmi, milli kimliklerini hatırlamak ve memleketlerine dönmek isteyen gurbetçilerin Türkiye’de gerçekleştirdiği turizm faaliyeti olarak tanımlanabilmektedir.
DİASPORALAR VE GERİ DÖNÜŞ GÖÇLERİ
Daha önce sürgün, soykırım, zorunlu göç gibi trajik olaylar sonucu anavatanında başka bir ülkede yaşayanları tanımlamak için kullanılan diaspora kavramı, anlam genişlemesine uğramış ve trajik bir göç olayı olmasa, gönüllü göçlerle oluşmuş olsa dahi, anavatanında yaşamayan toplulukları ifade etmeye başlamıştır. Klasik diasporanın en dikkat çeken özelliği insanlığa karşı işlenmiş suçlar sonucunda köken ülkesinden zorla gönderilmiş etnik veya dini unsurlar olmalıdır. (klasik diasporadan modern diasporaya) ayrıca anayurt ile ilişkinin devam ettirilmesi ve geri dönüş hareketleri diasporanın önemli özelliklerindendir. Ancak kavram günümüzde artık anlam genişlemesine uğrayarak, anavatanında yaşamayan toplulukları ifade etmeye başlamıştır.
Robin Cohen diasporaya 9 maddelik yeni bir kavramsal çerçeve sunar:
1- Anayurttan genellikle travmatik bir şekilde ayrılma,
2- Anayurttan iş aramak, ticaret veya kolonyal amaçlar gibi nedenlere ayrılma,
3- Kolektif bir hafıza ve anayurda ilişkin mitos,
4- Varsayılan anayurdun idealize edilmesi,
5- Geri dönüş hareketleri,
6- Uzun zamandan beri devam ettirilen güçlü bir etnik grup bilinci,
7- Ev sahibi toplumlarla sorunlu bir ilişki,
8- Diğer ülkelerdeki soydaşlarla birlikte dayanışma duygusu,
9- Hoşgörülü ev sahibi devletlerde, daha iyi bir yaşam kurma ihtimali.
Yukarıdaki maddeler diaspora toplumlarını anlamak için oldukça önemlidir. Klasik diaspora yaklaşımına göre diaspora anayurttan travmatik bir şekilde ayrılma yolu ile oluyorken modern diaspora yaklaşımına göre anayurttan iş aramak, ticaret veya kolonyal amaçlar gibi nedenlerle ayrılma neticeleri sonucunda da oluşabilmektedir. Küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan yeni fırsatlar, diaspora toplumlarının anavatan ile olan ilişkilerinin güçlenmesine ve kendi kültürel kimliklerinin yeniden üretilmesine imkan vererek, asimilasyona karşı diasporaların daha güçlü olmalarını sağlamaktadır. Ayhan Kaya modern diaspora stratejisini ortaya çıkaran üç önemli faktör olduğunu ifade etmektedir. Birincisi, azınlığın içinde yaşadığı ülkenin koşulları, artan ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ulusal hegemonya baskısı gibi sebeplerle azınlık gruplarının marjinalleşmesi, ikincisi küreselleşmenin getirdiği yeni toplumsal değişimdir. Kolay ulaşım imkanları, internet, uydu yayınları, radyo ve televizyon kanalları gibi yeni ulus aşırı iletişim araçları ve küresel kapitalizm, diasporadaki işçi azınlıklar ile anavatan arasındaki bağların yeniden üretilmesini sağlamaktadır. Son olarak anavatandaki yönetimin göçmenlere yönelik yaklaşımlarındaki değişiklikler, modern diaspora söyleminin oluşmasında etkili olmaktadır.
Türkiye’nin yurt dışında yaşayan Türkler ile ilgili son yıllarda izlediği politika ile bir Türk diasporası oluşturulması yönünde önemli adımlar atmaktadır. Özellikle Avrupa ülkelerindeki kültür merkezi, dernek, cemiyet gibi sivil yapılanmalar, hem anavatanla, hem de bulunulan ülkedeki göçmenler arasındaki ilişki ve dayanışmayı güçlendirerek diasporik bilincin kazanılmasına önemli katkılar yapmaktadır.
Kimlik, biz ve diğerleri ayrımı ile inşa edilen ve bireyin kendisini ötekilerle mukayesesi ile oluşan bir kavramdır. Kimliğin bireysel ve toplumsal boyutları bulunmaktadır. Kişi kendisini göçmen olarak görmese bile, ait olduğu toplumsal grup, diğerlerinin gözünde onu göçmen yapabilmektedir veya başkaları onu gömen olarak kabul etmese bile, kendisini göçmen hissediyorsa göçmendir. Kurtoğlu göçmen kimliğini Goffman’ın üç boyutlu kimlik tanımı üzerinden açıklamaktadır:
Toplumsal kimlik: göçmenlik toplumsal bir kategori haline gelmişse, göçmenlik görüntüsü veren, bu kategoriye uygun kişilere göçmen kimliği verilmiş olur ve bu kategoride sınıflandırılır.
Kişisel kimlik: kişi toplum tarafından göçmen olarak tanımlandığı halde kendisini göçmen olarak görmüyorsa göçmen değildir.
Ego kimlik: kişi öznel olarak kendisini göçmen hissediyorsa, başkaları onu göçmen olarak görmese bile göçmendir.
Bir topluma ait olan anadil, örf ve adetler, milli semboller gibi kültürel kimlik ögelerinin ait olduğu coğrafya dışında yani diasporada var olabilmesi için yeniden üretilmesi gerekmektedir. Anavatandan uzakta, hayal edilen kimlik değerlerine ulaşmak için üretilen kültürel kimliği diasporik kimlik olarak değerlendirebiliriz. Modern diaspora kuramına göre diasporik kimlik oluşturmanın en temel gerekliliği anavatandan uzakta yeni bir vatan kurmak gerekliliğidir ki bu da ancak yeni bir kültürel kimlik inşası ile mümkün olabilecektir. Diasporik kimlik ile kurulan hayali vatanlar diasporadakilerin ulus devletin kendileri üzerindeki baskılarına karşı bir direnç noktası olma özelliği de gösterebilmektedir. Modern diaspora kuramının önem kazanması ve diasporik bilincin kuvvetlenmesinde en önemli etken küreselleşme olgusu olmuştur.
Erkal’a göre kültürel kimlik doğuştan sahip olunamayan, bireyin toplumsallaşma süreci içinde kazandıkları ile şekillenen ayrıt edici bir özelliktir. Kimliğin, sosyal ve kültürel bir yönüne vurgu yaparak, belli bir kültür ile ilgili olduğuna ve mensup olunan kültürün fertte netleşmesi ve somut hale gelebilmesine dikkat çeker. Kültürel kimlik ‘ben kimim’ sorusundan ziyade ‘biz kimiz’ sorusunu cevaplar. Kendisinin ‘ait olduğu topraklardan uzakta yaşadığını düşünen’ göçmen birey, kültürel kimliğini diasporik kültür ortamında üretilen ‘biz’ kurgusu üzerine oturtur. Diasporik milliyetçilik de anavatanda yaşanmış olan geçmiş tecrübeler üzerine inşa edilir. Hayali bir vatan oluşturulması da bu tecrübelerin yeniden üretilmesi yolu ile gerçekleşir.
GERİ DÖNÜŞ GÖÇLERİ
Klasik diaspora kültürü anavatana geri dönüş miti üzerine kurulurken modern diasporalarda kesin dönüş hayali yoktur. Kavramsal olarak geri dönüş göçleri; geriye göç, eve dönüş ve tersine göç gibi kavramsallaştırmalarla da ifade edilmekte.
Ravenstein’e göre, her bir göç dalgası, tetikleyici etki göstererek, bir diğer göç dalgası yaratmakta ve bir bölgeden göç edenlerin boşalttığı yerler, başka göçmenler tarafından doldurulmaktadır.
GÖÇ DÖNGÜSÜ
Yahudiler ile özdeşleşen klasik diaspora anlayışının en önemli şartlarından biri bir gün anavatana mutlaka geri dönüleceği bilincinin hep canlı tutulmasıdır. Bu bilincin kuşaktan kuşağa aktarılarak sürdürülmesi iki bin yıl sonra İsrail Devletinin kurulmasını ve dünya üzerinde dağınık bir biçimde yaşayan Yahudiler’in hayallerini kurdukları vaat edilmiş topraklara anavatanlarına dönmeleriyle sonuçlanmıştır. Bu duruma verilebilecek bir başka örnek de Kırım Tatar Türkleridir. (182) Geriye dönüş oranları savaşlar, ekonomik canlılık veya krizlere göre değişiklik göstermekle birlikte, yüzyıldan daha fazla bir süredir gözlemlenen geri dönüş göçleri oldukça etkileyici oranlardadır. Geri dönüş göçleri hem zorunlu hem de gönüllü göç süreçleri için geçerlidir. Göçmenler ve mülteciler anavatanları ile göç ettikleri ülkeler arasında gidip gelebilirler. Yerleşik olan göçmenler dahi geri dönebilirler. Göçe zorlayan sebeplerin göçmenler için ortadan kalkmış olması anavatana geri dönmeyi kolaylaştıran en önemli motivasyondur. Geri dönen göçmenler, göç sürecindeki işlevlerini kaybetmezler. Hem göç edilen ülkeyi hem de kendi ülkelerini bildikleri, göç yolculuğunu, göçmenliği tecrübe ettikleri için, zincirleme göç çarkı geri dönen göçmenler üzerinden dönmeye devam eder. Göçmen ağlarını ortaya çıkaran, koruyan ve güçlendiren de bu geri dönüş göçleridir.
DÜZENSİZ GÖÇMENLERİN GERİ DÖNÜŞÜ
BMMYK’nın koruma işlevini yerine getirirken önerdiği en insani ve kesin çözüm, mültecilerin gönüllü geri dönüşlerinin sağlanmasıdır. Mültecilerin kendi ülkelerine yeniden yerleştirilmesi, sadece gönüllülük esasına bağlı kalınarak ve mültecilerin insan haklarına saygı duyularak yapıldığı durumlarda mümkün ve insanidir.
MİSAFİR İŞÇİLERİN DÖNÜŞÜ
Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye üç geri dönüş dalgası yaşanmıştır. Bunlardan ilki 1996-97’deki ekonomik kriz dönemi, ikincisi 1974-75’deki petrol krizi sonrası ekonomik durgunluk dönemi, üçüncüsü ise 1983-84’deki Almanya’daki “Geri Dönüş Teşvik Yasası” sonrası yaşanan göçlerdir.
AB- TÜRKİYE İLİŞKİLİERİ VE TERSİNE GÖÇLER
Son yıllarda ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerle, AB ülkelerinden Türkiye’ye bir tersine göç olduğu geri dönüş mitinin gerçeği dönüşmeye başladığı yönünde işaretler görülmektedir. Şartlar olgunlaşmadan geri dönüşün gerçekleşmesi mümkün olmamakla birlikte bir geri dönüş isteği olduğu da inkâr edilemez bir gerçektir. Türkiye AB ilişkileri göç süreçlerin çift yönlü etkileyen bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’nin birliğe tam üyeliği durumunda, Türkiye’den Avrupa’ya bir göç akını yaşanacağı korkusu mevcutken, Birliğe sonradan üye olan İspanya, Portekiz ve Yunanistan’da tam tersi bir durum yaşanmıştır. Ayrıca son zamanlarda Türkiye AB vatandaşları için de çekici bir ülke durumuna gelmiştir. Turizm alanında ve uluslararası şirketlerde çalışmak üzere AB üyesi ülkelerden tersine göç gözlemlenebilmektedir. Ek olarak Türkiye’nin Akdeniz ve Ege sahil kasabalarına Avrupa ülkelerinden emekli göçü yaşanmaktadır.
İlginizi Çekebilir: Sosyoloji