ÖZ
İçerisinde bulunduğumuz koronavirüs süreci ile beraber gündelik yaşantılarımızda bireysel ve toplumsal olarak çeşitli dönüşümler yaşamaktayız. Bu süreçte ise gündelik hayatımızın farklı alanlarında belirsizlikler olduğunu hepimiz bizzat yaşayarak deneyimledik. Bu yazıda, Harrison White’ın belirsizlik tiplerinden dolaylama ve müphemlik ile Zygmaunt Bauman’ın Akışkan Modernite kavramları üzerinden koronavirüs sürecinde yaşadığımız belirsizlikler tespit edilmeye ve anlamlandırılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Koronavirüs, Dönüm noktası, Belirsizlik, Akışkan Modernite.
Okulumuzdan tecrit edildiğimiz ilk haftalardan beri günler geçtikçe yalnız kalmaya, kendimizle baş başa kalmaya alışmaya başladık; fakat bu süreçle beraber gelecekte neler olabileceğini, okuldaki derslerimizin durumunu, bundan sonraki sürecin nasıl işleyeceği üzerine zihnimizde pek çok soru ve belirsizlikler ortaya çıktı. Koronavirüs sürecinin bir kriz olarak olumsuz bir durum olarak ortaya çıktığını düşünsek de, bu kriz de her kriz gibi kişisel hayatlarımızda bir yönüyle dönüm noktası olmuştur. Herkesin hayatında, kendi gelişiminde gördüğü birçok dönüm noktaları vardır. Dönüm noktalarını değerlendirerek ya da değerlendir(e)meyerek bir şeyler elde etmekteyiz. Benim açımdan dönüm noktası demek, beklenilmeyen durumlarda fırsatları değerlendirmek ya da hazırlıksız yakalandığın bir soruya doğru-yanlış cevap verebilmek gibi olmuştur. Dönüm noktasını, “dönüm” yani “geri dönüşü yok” yapan şey, o noktanın hayatımıza ne kattığını sonradan geriye dönük olarak fark etmemizle ortaya çıkmasıdır. Hayatımızın hangi aşamasının dönüm noktası olduğunu, zaman geçtikçe anlayabilmekteyiz. Yaşadığımız küresel kriz toplumsal hayatımız açısından çeşitli sıkıntıları getirmekle beraber, hayatımızda farklı fırsatların oluşmasına da kapı aralayabilmektedir. Zaman bulamamakta şikâyet ettiğimiz birçok şeyi yapma fırsatı bulabildik: daha önce okuyamadığımız kitapları okuyabilmek, yabancı dilimizi geliştirmek veya yeni bir hobi edinmek gibi… Buna ek olarak araştırmacılar, koronavirüs sürecinin, gelecekteki çalışma biçimlerinde yaşanabilecek robotlaşma, yapay zekâ gibi muhtemel değişiklikler açısından da bir “dönüm noktası” olabileceğini de ifade etmektedir. Yaşadığımız süreci sosyolog Bauman’ın “Akışkan Modernite” olarak adlandırdığı günümüz koşullarına benzetebiliriz. Bauman kitabında yaşadığımız dönemi herkesin her an bir patlama gerçekleşebileceğini bildiği bir mayın tarlasında yürümeye benzetmiştir. Bu dönemin alamet-i farikası toplumsal ilişkilerin daha kırılgan ve çalıştığımız işlerin çoğunlukla geçici ve kısıtlı süreli olmasıdır. Bu kırılganlık ve geçicilik durumu beraberinde öngörülemezlik getirmekte ve belirsizliğin yaşamımızı karakterize eden bir kavram olduğunu ortaya koymaktadır. Koronavirüs ile birlikte adeta 3. Dünya savaşına girdiğimiz şu günlerde, ilişkilerimizde (iş, aile, arkadaş) hayatımızın her alanını etkileyecek türden bir değişim yaşamaktayız. İnsanlarla ilişkilerimizin giderek daha kırılgan olduğunu, herkesin üzerinde bir gerginlik hali olduğunu, sabırlarımızın çabuk taşabildiğini etrafımızda ve kendimizde gözlemleyebiliyoruz. Konutlarda komşularımızla, dışarıda arkadaşlarımızla, ilişkilerimizdeki mesafeyi ve ilişkilerimizi sürdürme şeklimizi özellikle White’ın “Identity & Control” eserinde belirttiği “dolaylama” (ilişkilerde belirsizlik) bağlamında değerlendirebiliriz. İlişkilerde belirsizlik, sosyal ilişkilerin nasıl yaratıldığını, askıya alındığını ve sonlandırıldığını ifade etmektedir. Belirsizlik durumu, toplumsal ilişkilerimize hatta ailemizdeki ilişkilerimize kadar yansımıştır. Evimizde mümkün olduğunca yakınlarımızla fiziksel mesafemizi koruduk; komşularla ilişkilerimiz azaldı; selamlaşma dışında hal-hatır sorma neredeyse kalmadı, çünkü herkese şüpheli olarak yaklaşılmakta ve bu gereklilik sürekli televizyon vb. iletişim kanallarında açıklamalarında yinelenmektedir. Ek olarak televizyon programlarında, başlangıçta maske takıp-takmama tartışmaları, virüsün ne olduğu, havada kalma süresi, sosyal mesafe yerine fiziksel mesafe kullanılması gerektiği gibi tartışmalar, toplum içerisinde H. White’ın anlamlarda belirsizlik için kullandığı “müphemliği” yansıtmaktadır. Ev içinde, herkesin kendi odasında, kendi kendisini gönüllü olarak izole ettiği ilginç bir dönem yaşıyoruz. Alışverişlerimiz sanal marketten, kitap siparişlerimizin internetten yapıldığı kısacası her bir işimizi en az temas kurarak gerçekleştirdiğimiz bir dönem yaşıyoruz. Hatta bu asgari temas durumu, koronavirüs öncesi şimdiki düzeyde yoğun kullanımı olmayan bir kredi kartı teknolojisinin artık gündelik hayatta, yaptığımız alışverişlerde sorduğumuz veya muhatap olduğumuz şu ilk soruda kavramsallaşmasını getirmiştir: “temassız (ödeme) var mı?” Eğitimde ise YÖK’ün açıklaması sonrası derslerin internet ortamından gerçekleştirilmesi kararı ile birlikte evdeki odamız aynı zamanda sanal sınıfa dönüşmüştür. Sanal sınıfımızda, hocalarımızla ve arkadaşlarımızla birlikte ders işlemeye devam ediyoruz. Bunun haricinde sanal toplantılar, virtüel konferanslar, çeşitli internet platformlarıyla “online” yaşamın bir parçası haline geldik. Toplumsal etkileşim biçimleri ve süreçleri değişti, iletişimlerimizin temel belirleyeni teknoloji oldu. Dijital araçları daha sık ve yoğun olarak toplumsal hayatımıza eklemlediğimiz ve yeni gerçeğimiz olan bu süreçte sosyallik kavramının da yeni bir boyut kazandığını ve artık dijital sosyalleşme kavramının günümüzde daha hissedilir bir kavram olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz.
⇒ Yazar: Ahmet Faruk Koşar | Başkent Üniversitesi (Yüksek Lisans)