ÖZ
Frankfurt Okulu düşünürleri Hegelci toplum tanımlarıyla pozitivist sosyal bilimcilerden ayrılmaktadır. Onlara göre toplum, insan yaratımının bir ürünü ve tarihsel olarak kurulmuş bir gerçekliktir (Balkız, 2004:146). Bu açıklamadan yola çıkarak pozitivistlerin toplumu “şeyleştiren” tanımlarını eleştirmektedirler. Durkheim’ın toplum görüşünden yola çıkan pozitivist anlayışı, toplum kurallarını doğa bilimlerindeki gibi yasalara bağlama çalışmalarının toplumsal olguların fetişize edilerek tanrılaştırıldığı ve buna bağlı olarak yabancılaşmayı meşrulaştırdıkları için ideolojik bir tutum olarak nitelendirirler (Balkız, 2004:146). Buna bağlı olarak okul bu ideolojiyi eleştirir. Eleştirisinin temelinde Marx’ın ekonomi-politik eleştirisi vardır. “Marx’ın ekonomi politik eleştirisi, aslında ‘bilim’ maskesine bürünmüş bir ideolojinin eleştirisiydi” (Balkız, 2004:137). Frankfurt Okulu da pozitivizmi tam da bu “bilimcilik” anlayışı üzerinden eleştirmektedir.
Anahtar Kelimeler: Frankfurt Okulu, Eleştirel Teori
“Eleştirel teorisyenler için toplumsal dünyanın dışsallık ve baskıcılığı doğal ve ebedi değil, tarihsel olarak oluşmuş ve bilinçli insan eylemiyle ortadan kaldırılabilecek geçici bir durumdur” (Balkız, 2004:146). Buradaki önemli nokta bilinçli bir eylemle tahakküm ilişkilerinin ortadan kaldırılabileceğine olan inançtır. Eleştirel teorisyenlere göre sosyal bilimlerin amacı bireylerin gizli zorlanmalarının farkına varmasını sağlayarak onları bu zorlamalardan kurtarmaktır (İçaslanoğlu Çoban ve Buz, 2008:72). “Frankfurt Okulu teorisyenlerinin pozitivizme yönelik eleştirilerinin en temel sebeplerinden birisi, pozitivizmin sadece varolanı ele alması ve onu kutsallaştırmasıdır” (Demir, 2009:64). Pozitivizmin bilinç sağlamak yerine tam tersi bir işlev görerek statükoyu meşrulaştırdığı düşünülmektedir. Pozitivistler toplumsal olguları doğa bilimlerindekine benzer şekilde bir nedensellikle açıklama eğilimindedirler. Bu da kaçınılmaz nedenler ve sonuçlar olduğu şeklinde bir yanılsamaya neden olarak kurulu düzenin devamını sağlar. Eleştirel teori ise bu düzeni dönüştürmeyi amaçlar.
Eleştirel teorinin bir diğer önemli görüşü ise uzmanlaşmaya karşı çıkmasıdır. “Bilgide uzmanlaşma, toplumsal bütünselliği kavramayı olanaksız hale getirir” (Balkız, 2004:139). Bu nedenle “farklı disiplinlerin yeniden bütünleştirilmesi” fikri benimsenmiştir (İçaslanoğlu Çoban ve Buz, 2008:74).
Eleştirel teori metodolojik olarak da farklı bir yapıya sahiptir. “Pozitivist, hermeneütik ve diyalektik yöntemin tek başına yeterli bir açıklama modeli olamayacağı varsayımını temel alarak ‘tek bilim’, ‘tek yöntem’ anlayışına karşı çıkar. Diyalektik bir bakış açısıyla pozitivist ve hermeneütik metodu –sentez anlamında olmasa da- uzlaştırmak ister ve bu uzlaştırma çabasını da ‘eleştirel’ bir zemine oturtarak yapmayı hedefler” (Durdu, 2006:16). Pozitivizmin tümdengelimli yaklaşımını eleştirir fakat fenomenolojideki gibi bir tümevarım yöntemi de benimsemezler (Wallace ve Wolf, 2002:31). Pozitivizm verili olana tabi durumdayken eleştirel teori metodolojisini Hegel’in diyalektiğinden yola çıkarak oluşturur. “Diyalektik akla bağlı eleştirel teori, eleştirisini yaptığı teorileri hem bünyesinde muhafaza eder hem de dönüşüme uğratır” (Balkız, 2004:141). “Pozitivizmin doğrulama kriterlerini reddeden eleştirel teori, bir teorinin doğrulama kriterinin ancak ve ancak praksis olabileceği iddiasındadır. Praksis, bilinçli eylem idealine, yani teori ve pratiğin birliğine işaret eder” (Balkız, 2004:150). Aynı zamanda olguların tarihsel bağlamdan ayrı değerlendirilemeyeceğini, bunun için en iyi yöntemin praksis olduğunu savunurlar.
“Eleştirel teori epistemolojik olarak, doğabilimsel teorilerden farklıdır” (Balkız, 2004:138). Doğabilimsel teoriler toplumsal olguları doğa yasalarındaki gibi kesin yasalarla açıklamaya çalışan “nesnelleştirici” teorilerdir. Eleştirel teoriler ise olguları, insan eylemlerine bağlı, değişebilen, dönüşebilen olarak gördüklerinden bilinç düzeyini arttırarak aydınlanma sağlamak amacıyla “düşünümsel” teorilerdir.
Özetle toplumsal olguların oluşumuna yükledikleri farklı anlam onları pozitivistlerden ayıran en önemli nokta olmakla birlikte olguları yalnızca göründükleri biçimde değil tarihsel bağlamlarıyla birlikte açıklama, onların insan eylemleriyle oluştuğunu gösterme ve ‘doğru bilinç’ yaratma çabalarıyla da pozitivistlerden farklı bir paradigmayı temsil ettikleri görülmektedir. “Bir ideoloji eleştirisi olarak eleştirel teori, ‘doğru’ bir bilince sahip olmadan insanların, gündelik aktiviteleriyle ancak statükoyu yeniden üretebileceklerini ileri sürer. Eleştirel teoriye göre zorunluluk insan eylemiyle aşılabilir” (Balkız, 2004:154).
KAYNAKÇA
- Atila Demir, S. (2009). “Sosyal Bilimlere Eleştirel Bir Bakış: Frankfurt Okulu ve Pozitivizm Eleştirisi”. Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Dergisi. (1): 59-73.
- Balkız, B. (2004). “Frankfurt Okulu ve Eleştirel Teori: Sosyolojik Pozitivizm Eleştirisi”. Sosyoloji Dergisi, (12-13): 135-158.
- Durdu, Z. (2006). “Frankfurt Okulu’nun Sosyal Bilim Anlayışı”. Sosyoloji Dergisi. (15): 15-32.
- İçaslanoğlu Çoban, A. Ve Buz, S. (2008). “Eleştirel Teori:Gelişimi, Kabulleri ve Sosyal Hizmette Kullanımı”. Toplum ve Sosyal Hizmet. 19(1): 71-88.