Filmin başladığı ilk sahnede, başrol olan Soni akşam saatlerinde bisikletiyle evine doğru giderken yine bisikletli bir erkek tarafından sözlü tacize uğrar ve takip edilir, neden takip ettiğini sorduğunda ise “Kim takip ediyor ben gidiyorum, önden giden sensin diyerek” suçlanır. Erkeğin fiziksel anlamda çoğunlukla daha güçlü olması yaratılış gereği gelen fiziksel bir özellikken erkeklerin kadınlara karşı istedikleri şekilde davranabilecekleri algısı toplum tarafından erkek çocuğunun yetiştirilişi, büyüme ve gençlik döneminde erkek çocuğuna karşı kullanılan söylemler ve kız çocuğuyla farklı muameleler görüyor olmasıyla inşa edilmiştir. Erkekler yetiştikleri bu ataerkil sistem içerisinde kadınlar üzerinde hegemonya kurabilecekleri bir düşünce yapısı içindedirler. Filmin ilerleyen sahnelerinde, Soni’nin polislik görevini yaparken de gerek üstleri olan erkekler gerekse sivil erkek vatandaşlar tarafından sözlü olarak taciz edilmesi bizlere bu durumu statünün veya sahip olunan mesleğin de değiştiremediğini ve tamamiyle bir kadın-erkek sorunu olarak var olduğunu gösteriyor.
Soni’nin erkekler tarafından rahatsız edildiğini öğrenen kadın komşusu ona alnına bir “sindoor” yapmasını öneriyor. Hindistan’da alnında 2 adet büyük kırmızı nokta olan kadınlar bunu evli olduklarını belli etmek için yapıyorlar, böylece “sahipli” oldukları etiketini görünen en belirgin yere yapıştırmış olup korunduklarını düşünüyorlar. Erkeğe eril tahakkümü inşa etmiş olan toplum kız çocuklarına ve kadınlara edepli olmayı, hareketlerine dikkat etmeyi, saklanmayı ve mutlaka bir sahibi olması gerektiğini yoksa da korunmak için öyleymiş gibi göstermeyi öğütlüyor.
Soni’nin şefi Kalpana aile yemeği sırasında 32 yaşına gelmiş olması sebebiyle sürekli olarak ne zaman çocuk sahibi olmayı düşündüğü sorularına maruz kalıyor ve eşinin annesi tarafından “Biyolojik saatin durmadığı” yönünde uyarılar alıyor, çocuk sahibi olmanın bir istek dışında zorunluluk olarak algılanmış olması sebebiyle çocuğu olmadığı düşünülerek bununla alakalı tavsiyelerle karşı karşıya kalıyor. Yine eşinin annesi tarafından bir kadın olarak gece vardiyasına kalıyor olması eleştiriliyor ve evin onun sorumluluğu olduğu, aile bağını tutmak zorunda olanın o olduğu konusunda ikaz ediliyor. Bu durum kadının yerinin kamusal alana taşınamamış olduğunu ve görev ve sorumluluklarının özel alanda yani evde olduğuna ilişkin toplumun genel yargının varlığını gösteriyor. Para kazanması gerektiği kabul edilen, dışarıda yani kamusal alanda bulunması gereken erkekken kadın evinde eşini bekleyen ve evini ve ailesini ayakta tutar pozisyonda olmalıdır anlayışı ile hareket ediliyor. Bu durumun sadece erkekler tarafından kabul edilmemiş olduğunu kadınların da bu olguları kabul ederek eril tahakkümü sürdürmeye vesile olduklarını Kalpana’nın büyükannesiyle ilgili bir olayı anlattığı kısımda açıkça görüyoruz. Kulağından ameliyat olabilmek için kulak arkasındaki saçlarını kazıtması gereken büyükanne, uzun saçı kutsalı kabul ediyor olması sebebiyle bunu reddediyor ve ameliyat olamadığı için ölüyor.
Kalıplaşmış durum ve yargılar sadece erkekler için değil kadınlar için de birer tabu haline gelmiş ve değiştirilemez olarak görülüyor.
Soni yine polis olarak çalıştığı bir günde yine benzer şekilde tacizlerle karşı karşıya kalıyor, uyuşturucu kullanan bir grup erkek tarafından erkeğin gücü kullanılarak darp ediliyor ve o da onlara şiddet uyguladığı için mesleğinde transfer ediliyor iyi bir polisken kontrol odasında telefonları yanıtlamakla görevlendiriliyor. Kendileri için bile haklarını savunamamış, devletin korumakla görevli teşkilatında çalışan bu kadınların başına bunlar gelirken, Hindistan televizyonlarına güvenliği sağlamak amacıyla sadece kadınlara özel otobüslerin kadın muavin ve kadın şoförleriyle birlikte kullanıma açıldığı haberleri yapılıyor. Var olan sorunlara doğru kararlar vermek ve çözüm getirmek yerine düzenlenen bu korkakça politikaların kadının hayatında genel olarak güvenliğini sağlayamayacağı gibi yine kadını ayrıştırma yönünde alınmış kararlar olduğu görülüyor.