GİRİŞ
Bu çalışma günümüzde ekonomik sorunların artmasıyla yoğunlaşan yoksulluk kavramı ile sosyal dışlanma kavramını ilişkilendirmektedir. Ancak çalışmamı yaşlı bireylerin ve özellikle Türkiye’de yaşayan yaşlıların sosyal hayattan dışlanmışlıkları, sosyal hayattaki yoksunlukları konusuna indirgeyeceğim. Çalışmamda iki soruya cevap aramaktayım. Sorular şunlardan oluşmaktadır:
1. A. Sosyal bilimler yoksulluk kavramını nasıl tanımlamaktadır? Yoksulluk ve yoksulluk türleri nelerdir?
B. Sosyal dışlanma nedir? Sosyal bilimler yoksulluk ve sosyal dışlanma arasındaki ilişkiyi nasıl açıklamaktadır?
2. A. Yaşlı yoksulluğu kavramı sosyal bilimlerde nasıl tanımlanmaktadır?
B. Özellikle Türkiye bağlamında sosyal dışlanma ve yaşlı yoksulluğu olguları nasıl gözlenip açıklanmaktadır?
Yukarıdaki sorulara verilmesi gereken cevapları kaynakçamda beliren bilimsel çalışmalardan bulacağım ve yanıtları çalışmamın devamında bir alanyazın derlemesi şeklinde sunacağım.
Başlıklar
1.YOKSULLUK
Yoksulluk, geçmişten günümüze kadar birçok sosyal bilimci tarafından açıklanması zor olan tartışmalı bir kavramdır. Yoksulluk için yapılan temel tanım, bireylerin yaşamlarının devamı için gerekli olan kaynaklara ulaşamaması durumdur. Yoksulluk kavramı daha geniş anlamda; bireylerin, besin, kıyafet ve emlak olanaklarının hayatları için yeterli olmasına karşı toplumsal seviyenin altında kalması durumudur. Daha dar anlamda yoksulluk, bireylerin yeme-içme ihtiyaçlarını karşılayamaması durumunda hayatlarını kaybetmesi ve kalacak yerlerinin bulunmaması durumudur (Doğan, 2014: 140).
Yoksul birey ise; iktisadi kaynaklara erişiminin yetersizliği nedeniyle toplumdaki diğer bireylere oranla asgari düzeyde ürün ve hizmete sahip olanlar olarak tanımlanmaktadır. Yoksul bireyler asgari düzeyde yaşam sürdürmelerinden kaynaklı olarak kendilerini toplumun gerisinde görmekte ve toplumsal aktivitelere katılamamaktadır. Bunun sonucu olarak birey kendisini yalnız ve mutsuz hissedecektir. Sosyolojik olarak, yoksul olma durumunu iki şekilde inceleyebiliriz. Birincisi, emek gücünü kullanabilme durumundan yoksun olanlar yani çocuklar, engelliler, yaşlılar ve hastalardır. İkincisi, emek gücünü kullanabilme potansiyeline sahip olan, işsizler, düşük gelire sahip olanlar ve ev kadınlarıdır. (Şahin, 2010: 75).
1.A YOKSULLUK TÜRLERİ
Yoksulluk çeşitleri, yoksulluk kavramına dair yapılan açıklamalar, yoksulluk olgusunu oluşturan nedenler ve yoksulluk kavramını betimleme durumlarına göre farklılık göstermektedir. Yoksulluk çeşitleri, yoksulluk kavramını sosyal ve iktisadi açıdan tanımladıkları için önemlidirler. Yoksulluk kavramını tanımlarken sık sık karşılaştığımız yoksulluk türleri, mutlak yoksulluk ve göreli yoksulluktur (Karaman, 2019: 49-50).
Mutlak yoksulluk ve göreli yoksulluk çeşitlerini şu şeklide açıklayacağım:
Mutlak Yoksulluk
Yoksulluğun türleri içerisinde en önemli olanı ve en fazla üzerinde durulanı, mutlak yoksulluktur. Bu yoksulluk çeşidi, hane halkı ya da kişilerin biyolojik olarak hayatlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan asgari gelir ve harcama düzeyi olarak tanımlanmaktadır. Mutlak yoksulluk; bireyi yalnızca canlı bir organizma olarak ele almaktadır ve bireyi, hayatın diğer boyutlarının önünde tutmaktadır. Mutlak yoksulluk çeşidinde, yaşamımızın devamı için gerekli olan kaynaklardan eksik kalınması durumu söz konusudur. Bir başka düşünce biçimine göre mutlak yoksulluk; grupların veya kişilerin hayatlarını idame ettirecek minimum bolluk seviyesine erişememesidir. Bu düşünce biçiminde bireylerinin yaşamlarını idame ettirebilmek için gerekli olan ihtiyaçlarının bilinmesi gerekmektedir (Doğan, 2014: 141; Karaman, 2019: 50).
Göreli Yoksulluk
Bir başka tanımlamaya göre göreli yoksulluk, bireylerin kazançlarının toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranda altında olması durumudur. Göreli yoksulluk türüne göre toplumun genel düzeyinin altında kazanç ve harcaması olan birey veya gruplar göreli anlamda yoksul olarak nitelendirirler. Bundan dolayı göreli yoksulluk, çeşitli grupların mutlak kazançlarından ziyade, kazançlara ve refah dağılımındaki farklılıklara odaklanır. Mutlak yoksulluk tanımından faklı olarak göreli yoksulluk içinde bulunulan toplumun ortalama yaşam standardını dikkate alır (Doğan, 2014: 141).
1.B SOSYAL DIŞLANMA
Dışlanma düşüncesi ilk olarak Fransa’da oluşmuş ve zamanla Avrupa’da da kullanılmaya başlamıştır. Kavramı 1974 yılında ilk defa Rene Lenoir dile getirmiştir. Yaygın kullanımı ile toplumsal dışlanma; dışlanma kavramının zihnimizde uyandırdığı gibi, içinde bulunulan toplumun dışına itilme, bireyin veya grupların arzuları olmasına rağmen, arzularını karşılayacak olanaklarının ve güçlerinin bulunmamasıdır (Karaman, 2019: 54).
Sosyal dışlanma yalnızca ekonomik açıdan yoksulluğu ve kaynakların eksikliğini göstermemektedir; ayrıca bir topluluktaki bazı grupların sıradan olana ayak uyduramaması da toplumsal ötekileştirilme bağlamında gözlemlenebilir. Ötekileştirilmeye maruz kalanlar sadece ekonomik ve sosyal açıdan yoksun değillerdir; kendileri için sunulan imkanlar, olanaklar ve seçenekler doğrultusunda da ötekileştirilmeyle karşı karşıya kalmışlardır (Doğan, 2014: 138).
Toplumsal dışlanma; bireyin, toplumla birleşmesine imkân sunan, sivil, siyasi, iktisadi ve toplumsal haklara erişememesidir. Toplumsal dışlanma; gelir ve iş bulamama yoksunluğu gibi maddi nedenler; ırk, cinsiyet ve eğitim yoksunluğu gibi kişisel nedenler; sosyal teminat yoksunluğu ve sosyal dayanak eksikliği gibi toplumsal nedenler; siyasi hakları kullanamamak ve siyasi hüküm verme düzeneğinden yararlanamamak gibi siyasi nedenler sonucunda oluşmaktadır (Şahin, 2010: 72).
Sosyal Dışlanma ve Yoksulluk İlişkisi
Sosyal dışlanma kavramı, yoksulluk kavramı ile ilişkilidir. Süreç içinde yoksulluk olgusunu bütüncül yaklaşımla ele alarak yoksulluk kavramının yerine kullanılmıştır. Sosyal dışlanma, yoksulluk kavramını kapsayan bir düşünce olması nedeniyle günümüzdeki sosyal sorunları da açıklamaktadır. Dışlanma kavramı kişi ya da grupların, içlerinde yaşadıkları toplumun yaşam düzeyine erişememesini ve yoksun kalmasını ifade etmektedir. Sosyal dışlanma kavramı, yoksulluk kavramının üzerinde durmadığı olgulara başka olguları da ekleyerek, yoksulluğu da içine alan çok boyutlu bir kavramdır (Karaman, 2019: 53).
Yoksulluk daha dar kapsamlı bir kavramken, dışlanma daha geniş kapsamlı bir kavramdır. Yoksulluk, sabit, edilgen bir kavramken; dışlanma, evreler üzerinde duran, dinamik bir kavramdır. Günümüz şartlarında yoksulluk kavramı bir toplumsal dışlanma çeşidi sayılmaktadır. Örneğin; iktisadi açıdan erk sahibi olan kişinin, sosyal kodları veya siyasi tercihlerinden kaynaklı içinde bulunduğu toplum tarafından ötekileştirilmesi, kişinin yoksul olmasa da toplumsal dışlanmayla karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Dışlanma olgusu yalnızca ekonomik ya da fiziksel eksiklerle meydana gelmemektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere dışlanma olgusu yalnızca yoksunluk durumlarına değil, yoksunluğun ardındaki nedenlere de odaklanmasıyla yoksulluk kavramını kapsayan bir olgudur (Karaman, 2019: 60).
Toplumsal dışlanma kavramının geniş kapsamlı ve dinamik yapıda olması bireylerin yoksullaşmasına ve çelişkilerin artmasına neden olmuştur. Toplumsal dışlanma bireylerin toplumla birleşmelerini negatif bir şekilde etkilemiştir. Toplumsal dışlanma düşüncesine, göreli yoksulluk bağlamında bakıldığında bireylerin içinde bulundukları toplumla etkileşim kuramamalarının, büyük bir sorun olduğu görülmektedir. Bundan ötürü bireylerin kazançları, bireylerin içlerinde bulunduğu toplumla etkileşim kuramamasını ve yoksulluğun belirlenmesini sağlayan faktörlerdendir (Şahin, 2010: 74).
Toplumsal dışlanma ve göreli yoksulluk kavramının ortak noktası; bireylerin kazançlarının yetersiz olması sonucu engellerle karşı karşıya kalmaları ve bireyin toplumla etkileşim kuramamasıdır Göreli yoksulluk çeşidinin, içinde yaşanılan toplumun, yılına ve hayat tarzlarına odaklanması yoksulluğun ölçülmesi ve bireylerin toplumsal aktivitelerin gerisinde kalması gibi nedenlerle toplumsal dışlanma kavramıyla ortak niteliktedir. Kısacası toplumsal dışlanma düşüncesi mutlak yoksulluk kavramından ayrılmakta fakat göreli yoksulluk kavramıyla ortak özellikler taşımaktadır (Doğan, 2014: 143-144).
2.YAŞLILIK
Yaşlılık, bireyin yaşamının son anlarına yaklaştığı, eylemlerinin kısıtlandığı, toplumsal ve ruhsal açıdan değişimler yaşadığı bir dönemdir. Yaşlı kategorisine girmek, olumsuz hisler, düşünceler ve ümitlere kapılma gibi durumlarla bağdaşmaktadır. Yaşlılık; yaygın olarak bellek kaybı, tükenmiş olma, motor beceriler açısından zayıflama, sağlık açısından sorunlar yaşama, toplumsal yeniliklere kapalı olma ve gelir yetersizliği gibi faktörlerle sosyal ötekileştirmeye maruz kalınan bir dönemdir (Türkan ve Sezer, 2017: 41).
Kaynaklar göz önüne alındığında yaşlılık, kronolojik yaşlanma, biyolojik yaşlanma, psikolojik yaşlanma ve sosyal yaşlanma olarak sınıflandırabilir.
• Kronolojik yaşlanma, kişilerin takvim yaşından başlayarak şu an içinde bulunduğu yaşa kadar olan dönemleri kapsamaktadır (Nazlıer Keser, 2019: 741).
• Biyolojik yaşlanma, kişilerin yaşamları boyunca fiziksel olarak yaşadığı değişimleri içine alan yaşlanma türüdür. Kişilerde biyolojik yaş ve kronolojik yaş farklılık göstermektedir (Nazlıer Keser, 2019: 741).
• Psikolojik yaşlanma, bireylerin yaşamları boyunca, tecrübelerine bağlı olarak eylemlerinde ve hislerinde meydana gelen farklılıklardır (Nazlıer Keser, 2019: 741).
• Sosyal yaşlanma, bireylerin sosyal hayattaki toplumsal kimliklerinin ve sorumluluklarının farklılık göstermesidir. Bireylerin toplumsal açıdan uyum problemlerini kapsamaktadır (Nazlıer Keser, 2019: 741).
Yaşlılık kavramını ve yaşlanma çeşitlerini sınıflandırdıktan sonra yaşlı olarak nitelendirdiğimiz kişileri, yaşlı yoksulluğu bağlamında açıklayacağım.
2.A YAŞLI YOKSULLUĞU
Yaşın ilerlemesiyle beraber kişiler yetiştirici durumundan tüketici durumuna geçmekte ve gelir yetersizliği sorunu yaşamaktadırlar. Yaşlı kişilerin maddi kazançlarındaki farklılıklar hayat şartlarının da farklılaşmasına zemin hazırlamaktadır. Emekli olmak ve maddi kazancın azalması, sosyal konumun yer değiştirmesi gibi faktörler kişilerin sosyal hayattaki etkileşimlerine katkı sağlamaktadır. Ayrıca bilişsel ve psikomotor becerilerdeki kayıplar, toplumsal rollerin değişmesi ve sorumlulukların azalması gibi bu evrede oluşan eksikliklerin birbiri ile birleşmesi yoksulluğu oluşturmaktadır (Türkan ve Sezer, 2017: 41).
Yaşlı yoksulluğuna sebep olan nedenlerden bir diğeri ise istihdam alanındaki ayrımcılıklardır. İş gücüne sahip olan kişiler, yaşlı kişileri işe almayı istememektedirler. Yaşlılık evresinde kişinin iş yaşantısının gerisinde kalması ve yaşlılara iş olanağı sağlanmaması da yaşlı yoksulluğunu pekiştirmektedir. Yaşlı yoksulluğuna kadın-erkek ayrımcılığı açısından bakıldığında yoksul yaşlı kadın niceliği, yoksul yaşlı erkek niceliğine oranla daha fazladır. Yaşlı kişilerin yaşadığı problemler arasında parasal güvence eksikliği, hizmet gereksinimi ve yoksulluk gibi faktörler de bulunmaktadır (Nazlıer Keser, 2019: 741). Bu tür sorunlar yaşlılık evresini daha fazla zorlaştırmaktadır.
2.B TÜRKİYE’DE YAŞLI YOKSULLUĞU VE SOSYAL DIŞLANMA OLGULARI
Türkiye’de ilerleme gösteren sağlık sektörü yaşlı bireylerin ömürlerinin uzamasına neden olmuştur. Yaşlılık evresinde kişilerin, iş hayatının gerisinde kalması, emeklilik politikasıyla beraber gelirlerinin azalması ve bireylerin ekstra giderlerinin artması kişilerin yoksullaşmasına neden olmuştur. Yer yer de yoksulluk seviyesini değiştirmiştir. Türkiye’de yaşlı kişilerin yaşlarından başka olumsuz özellikleri olmamasına rağmen ayrımcılık ve ötekileştirmelerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Kendileri dışındaki bireyler tarafından görmezden gelinme, toplumsal hayatın gerisinde itilme, tüketici boyutuna geçirilme gibi durumları yaşamaktadırlar (Nazlıer Keser, 2019: 745-747).
Yaşlı bireylerin ötekileştirilmesine katkısı olan bir diğer faktör ise medyadır. Gerek dizilerde veya filmlerde gerek reklamlarda medyanın yaşlı kişilere dair algılarımızı değiştirecek, yaşlı bireyleri eksik, bakıma ihtiyacı olan, kendi işlerini kendilerinin yapamadığına dair gösterimleri bulunmaktadır. Bu gösterimlerin bazıları, yaşlılık evresine yaklaşan bireyleri de psikolojik açıdan etkilemektedir. Medya bu yönüyle yaşlı bireylerin ötekileştirilmesini arttırmaktadır (Nazlıer Keser, 2019: 747).
Türkiye’de yapılan cinsiyet ayrımcılıklarıyla kadın bireyler, imkanlardan yeterince yararlanamamaktadır. Özellikle kadın yaşlı bireylerin, istihdam alanında yaşadıkları ötekileştirilmeler maddi ve toplumsal sorunlara yol açmaktadır. Yaşadıkları olumsuzluklar sebebiyle yaşlı bireyler, kendilerini sosyal yaşamın gerisine itmekte ve sosyal yaşama katılımları azalmaktadır (Nazlıer Keser, 2019: 748). Türkiye’de yaşlı kişiler büyük ölçüde eğitim, istihdam, sağlık ve sosyal güvence alanlarındaki ötekileştirilmelerle karşı karşıya kalmaktadırlar.
İstihdam Alanındaki Ayrımcılıklar
İstihdam alanındaki ayrımcılıklar yaşlı bireylerin yoksullaşmasına katkı sağlayan nedenlerin başında gelmektedir. Bireyler yaşlarından kaynaklı olarak çalışma hayatının gerisinde bırakılmıştır ve bu durum bireyleri yoksullaştırmıştır. Kişilerin geçmişlerinde iş tecrübesinin bulunmaması ve sistemde olmayan işlerde çalışmış olması kişinin yaşlılık evresinde daha fazla yoksullaşmasına sebep olmuştur. Türkiye’de yaşlı kadının geliri, yaşlı erkek gelirinden daha azdır. Yaşlı kadınlar bu yüzden ilerleyen zamanlarda daha fazla bakıma muhtaç durumda kalmaktadırlar (Karadeniz ve Öztepe, 2013: 92).
Sağlık Alanındaki Ayrımcılıklar
Yaşlı bireyler, gençlere ve yetişkinlere oranla daha fazla sağlık sorunuyla karşılaşmaktadır. Dolayısıyla sağlık alanında ki harcamaları oldukça da fazladır. Yaşlı bireyler, yaşlarına bağlı olarak sağlık kuruluşlarında gençlere göre avantajlıdırlar, yaşlıların muayeneleri gençlerden daha önce yapılmakta ve sağlık kuruluşlarında fazla beklememektedirler. (Karadeniz ve Öztepe, 2013: 93).
Eğitim Alanındaki Ayrımcılık
Toplumsal eşitsizliklerin başında eğitim imkanlarından faydalanamamak gelmektedir. Kadın bireyler erkek bireylere kıyasla eğitim olanaklarına daha az erişim sağlamaktadırlar. Kadın bireylerin olanaklardan yararlanamaması, bireyleri hayatlarının devamında birilerine bağlı hale gelmesine ve yaşlılık döneminde daha fazla yoksulluk problemleriyle karşılaşmasına sebep olmaktadır (Nazlıer Keser, 2019: 748).
Sosyal Güvence Sorunu
Kayıt dışı çalışma, maddi açıdan sorunlara sebep olmaktadır. Birey gençken kayıt dışı işlerde çalışmışsa, yaşlılık döneminde de bunun sonucu olarak birey herhangi bir gelir kaynağına sahip olmamaktadır. Bu duruma cinsiyet açısından baktığımızda kadın yaşlıları, erkek yaşlılara oranla daha mağdur görebiliriz. Kadın yaşlanmadan önceki süreçte aile içinde bulunan herhangi bir kişiye bağlı olmaktadır. Yaşlanma evresinde de bu durumu devam ettirmiştir. Kadınlar bu tür sebeplerden dolayı yaşlandıklarında, sisteme kayıtlı olmadan çalışmış ve sosyal güvence sorununu daha fazla yaşamıştır (Karadeniz ve Öztepe, 2013: 94).
Türkiye’de Yaşlı Yoksulluğu Mücadeleleri
Türkiye ilerlemekte olan bir ülke sayılmasına rağmen yaşlı yoksulluğu ile baş etmede eksik kalmıştır ve ilerisi için bu olgu Türkiye’nin iktisadi açıdan sıkıntı yaşamasına sebep olacaktır. Hükümetin yaşlı bireyler için gereksinimlere uygun olarak gelir ayırması gerekmektedir. Türkiye’de yaşlı yoksulluğunu aza indirgemek için uygulanan hizmetler mevcuttur. Ülkemizde yaşlı yoksulluğu açısından hizmet veren cemiyetler; Sağlık Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Belediyeler ve gönüllü kuruluşlardır. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 9 yıldır hane içi ilişkilerin artmasını isteyerek, çocuk, kadın, yaşlı ve engelli bireylere yönelik projeler üretmektedir. Bakanlık Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Müdürlüğü kurmuştur. Bu kurum yaşlı bireylerin ötekileştirmeye maruz kalmadan toplumsal hayata erişimlerini, mutlu bir yaşam sürmelerini ve yaşlı bireylerin refah seviyesini yükseltmeyi hedeflemiştir (Nazlıer Keser, 2019: 754-756).
Türkiye’de yaşlı yoksulluğunu en aza indirgemek için uygulanan politikalar emeklilik sistemi ve yaşlılık sigortalardır. Emekli gelirine ve sigortaya sahip olan yaşlı birey hayatını uzun süre devam ettirebilir fakat bunlardan yoksun olan birey, yaşından kaynaklı olarak psikomotor ve fiziksel eksiklikler yaşar ve toplumdaki ön yargılarla beraber yoksullaşarak, sosyal dışlanmayı hisseder (Türkan ve Sezer, 2017: 43-44).
Türkiye’de yaşlı bireylere için uygulanan politikaların asıl amacı yaşlı yoksulluğunu minimum seviyeye düşürmektir. Fakat politikaların devamlı olmaması ve anlık çözümler geliştirmesi uygulanan politikaları tartışmaya açık duruma getirmektedir. Bundan ötürü yaşlı bireyler için uygulanan politikalarda yalnızca yaşlıların ekonomik yoksunluğu değil diğer tüm yoksunluklarını göz önünde bulundurulmalıdır (Karadeniz ve Öztepe, 2013: 98).
SOSYAL DIŞLANMA VE YOKSULLUK KONUSUNDAKİ İKİ ARAŞTIRMA MAKALESİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Analize tabi tutacağım iki araştırma makalesinden ilkinin başlığı “Yaşlı Yoksulluğunun Yarattığı Sosyal ve Psikolojik Sorunlar: Muğla Örneği” olarak belirmektedir. Metinin devamında bu araştırma makalesine kısaca A1 diyeceğim. Diğer makalenin başlığı ise “Türkiye’de Yaşlı Yoksulluğu” olarak belirlenmiştir. Analizim dahilinde bu araştırma makalesine de A2 diyeceğim. Çözümlememizi gerçekleştirmek için elimizdeki araştırma makalelerinin konusu, amacı, hipotezleri, yöntemi ve bulguları karşılaştırma kriterleri olarak kullanılacaktır.
ARAŞTIRMALARIN KONUSU
A1 makalesinin konusu belirlediğim kadarıyla Muğla ilinin Köyceğiz, Fethiye, Menteşe ve Ortaca ilçelerinde hayatlarını sürdürmekte olan 65 yaş ve üzerindeki 509 tane yaşlı bireyin karşılaştığı sorunları teknolojinin ilerlemesine bağlı olarak, sanayileşme ve modernleşme gibi etkenlerle açıklamaya çalışmaktır. Çalışmayı gerçekleştiren Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi yüksek lisans öğrencileridir. Yüksek lisans öğrencileri çalışmalarında; yaşlılık evresinin nasıl sosyal bir sorun hale geldiğini, sorunların birleşerek nasıl yoksulluk olgusunu oluşturduğunu, oluşan yoksulluğunun sebeplerini ve yaşlı yoksulluğa dair üretilen politikaları incelemeyi hedeflemişlerdir (Türkan ve Sezer, 2017: 37).
A2 makalesinin konusu ise belirlediğim kadarıyla Türkiye’de yaşamlarını idame ettiren yaşlı bireylerin yoksulluklarını, yaşlı bireylerin aylık gelirlerini ve sosyal güvence sorunlarını sayısal verilerle açıklamaya çalışmaktır. Çalışmada, Türkiye’de yaşlı yoksulluğuna sebep olan faktörler ortaya konmaya çalışılmış ve bu doğrultuda yaşlı yoksulluğunu azaltacak politika tavsiyeleri sunulmuştur. Makalenin ilk hali 2011 yılında 9. Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresine bildiri olarak sunulmuş, sonrasında kongrenin geri bildirimleri dikkate alınarak çalışma yeniden düzenlenmiştir (Karadeniz ve Öztepe, 2013: 79).
A1 makalesi ile A2 makalesinin arasında konu ölçütüne göre benzerlikler bulunmaktadır. A1 ve A2 makalelerinin konu bağlamında benzerliklerini şu şekilde sunacağım; Her iki makalede de yaşlı yoksulluğu olgusunun sebepleri, yaşlı yoksulluğuna dair üretilen politikalar, sosyal güvence sorunu, emeklilik sistemi gibi noktalar üzerinde durulmuştur. A1 makalesi ile A2 makalesi arasında konu ölçütüne göre farklılıklar da bulunmaktadır. A1 makalesi ve A2 makalesindeki farklılıkları şu şekilde sunacağım; A2 makalesi daha genel bağlamda Türkiye’ deki yaşlı yoksulluğunu açıklamaktadır. A1 makalesi ise daha özel bağlamda Muğla ilinin, belirli ilçelerindeki yaşlı yoksulluğunu açıklamaktadır. Ayrıca A1 makalesi direkt olarak, daha önceki çalışmalardan faydalanılmadan yazılmış bir makaleyken, A2 makalesi daha önceden sunulmuş ancak kongrenin çalışmaya dair geri bildirimleri dikkate alınarak yeniden düzenlenerek yazılmış bir makaledir.
ARAŞTIRMALARIN AMACI
A1 makalesinin amacı; sanayileşme ile toplumsal değişmenin yaşanması, kentsel bölgelerdeki imkanlardan kaynaklı olarak gençlerin kentlere göç etmesi, modernleşme ile aile yapısındaki değişmeler ve teknolojinin ilerlemesi yaşlı yoksulluğunu nasıl etkilemektedir? Sorusunu araştırmaktır. Çalışmada ayrıca yaşlı bireylerin yaşadıkları başlıca sorunlar nelerdir? Sorusuna da cevap aranmaktadır (Türkan ve Sezer, 2017: 37). A2 makalesinin amacı ise; Türkiye’deki yaşlı yoksulluğunun boyutları nelerdir? Sorusunu araştırmaktır (Karadeniz ve Öztepe, 2013: 78).
A1 makalesi ile A2 makalesi arasında amaç ölçütüne göre benzerlikler bulunmaktadır. A1 makalesi ile A2 makalesindeki benzerlikler şu şekildedir; Her iki makale de yaşlı yoksulluğunun oluşturan sosyal, ekonomik ve fiziki faktörleri açıklamayı amaçlamışlardır. A1 makalesi ile A2 makalesi arasında amaçları ölçütüne göre bir farklılık bulunmamaktadır.
ARAŞTIRMALARIN HİPOTEZLERİ
A1 makalesine göre; yaşlanma, fiziksel ve zihinsel faaliyetlerin yavaşladığı ve zayıfladığı bir süreç olduğundan yaşlı bireylerin ekonomik gelirleri düşecektir. Yaşlılıkla birlikte oluşan yaşlıların kendi kendilerine yetmemesi durumu ve yaşlanma süreciyle birlikte artış gösteren sağlık sektörü harcamaları yaşlı bireylerin ekonomik açıdan yoksunluklar yaşamasına sebep olacaktır. Kırda yaşamlarını sürdüren bireylerle kentte yaşamlarını sürdürmekte olan bireylerin ihtiyaçları, istekleri ve beklentileri farklıdır. Kırda yaşamını idame ettiren yaşlı bireyle kentte yaşamını idame ettiren yaşlı bireylerin yoksulluk kavramına dair algıları da farklıdır. Kırda yaşamlarını sürdüren yaşlı bireylerin ekonomik gelirleri düşük olmasına rağmen kendilerini yoksul olarak görmemektedirler ancak kentte yaşam süren yaşlı bireylerin ekonomik gelirleri kırda yaşayanlardan yüksek olmasına rağmen kentte yaşamakta olan yaşlı bireyler kendilerini yoksul olarak nitelemektedirler (Türkan ve Sezer, 2017: 37-38).
A2 makalesine göre; teknolojinin gelişmesiyle birlikte yaşlı bireylerin yaşam süreleri uzamıştır ve buna paralel olarak yaşlı yoksulluğunda da artış olmuştur. Türkiye’de istihdam alanındaki eşitsizlikler mevcuttur. Kadınların sosyal güvenceli ve düzenli olarak çalışma oranları oldukça düşüktür. Yaşlı bireylerin emekli aylıkları toplumun genel düzeyinin altında kalmaktadır. Çiftçiler, esnaflar, sanatkârlar, mevsimlik işlerde çalışmakta olan tarım işçileri sosyal sigorta politikalarından dışlanmaktadırlar. Geçmişte sigortasız işlerde çalışmış olan yaşlı bireyler, geçmişte sigortalı işlerde çalışmış olan yaşlı bireylere oranla sigorta sorunuyla daha fazla karşılaşmaktadırlar. Vergilerle finanse edilen yaşlı gelirinin düşüklüğü yaşlı yoksulluğunu arttırmaktadır. Yukarıda yazılan hipotezler çalışmayı yapanlar tarafından tahmin edilmiş ve daha sonrasında desteklenmiştir (Karadeniz ve Öztepe, 2013: 78).
A1 makalesi ile A2 makalesinde hipotezleri ölçütüne göre benzerlikler bulunmaktadır. A1 makalesi ile A2 makalesinde benzer olarak değinilen nokta; teknolojinin ilerlemesiyle birlikte yaşlı bireylerinin yoksulluk oranlarının da artış göstermesidir. A1 makalesi ile A2 makalesi arasında hipotez ölçütüne göre farklılıklar da bulunmaktadır. A1 makalesi ve A2 makalesindeki farklılıkları şu şekilde sunacağım; A1 makalesi hipotezlerini sunarken kır ve kent ayrımına değinmiştir. Kırda ve kentte yaşayan bireylerin yaşlanma süreci ile algılarını ortaya koymuştur. A2 makalesi ise, yaşlı yoksulluğunu incelerken gelir dağılımları ve istihdam alanında eşitsizlikler olduğuna değinmiştir. A2 makalesi ayrıca A1 makalesinden farklı olarak emekli aylığı, sosyal güvence ve sigorta konuları üzerinde de durmaktadır.
ARAŞTIRMALARIN YÖNTEMİ
A1 makalesinin yöntemine bakıldığında çalışma; Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Bireysel Araştırma Projeleri Fonu tarafından desteklenen hem nicel hem de nitel araştırmalarla sürdürülen çalışmanın bir parçasıdır. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminin 2016 sonuçlarına göre, Türkiye nüfusunun %8,3’ünü 65 yaş ve üstü bireyler oluşturmaktadır. Araştırma evreni olan Muğla ilinde ise bu oran %11,4’tür. Çalışma 65 yaş ve üstü 509 bireyle gerçekleştirilmiştir. Çalışma kapsamında Menteşe ilçesinin mahallelerinde yaşamakta olan 339 katılımcıya ulaşılmıştır. Katılımcıların 182’si kadın, 157’si erkek bireylerden oluşmaktadır. Örneklemin yaş ortalaması ise 75 olarak belirlenmiştir. Katılımcıların ortalama geliri 1089 TL’dir. Katılımcıların eğitim durumuna bakıldığında, katılımcıların %61,4 ilköğretim mezunudurlar. Çalışma kapsamındaki 173 kişi ise Muğla ilinin Fethiye, Köyceğiz ve Ortaca ilçelerinin mahallelerinde yaşamaktadırlar (Türkan ve Sezer, 2017: 44)
Saha araştırması sonucu oluşan bu çalışma işlevselci kuram etrafında tartışılmış ve anlamacı-yorumlamacı sosyoloji yöntemiyle değerlendirilmiştir. İşlevselci kurama göre, hayatın evreleri bütün olarak ele alındığında, yaşın ilerlemesiyle fiziksel, sosyal ve ekonomik işlevlerde geriye gidiş söz konusudur. Bu geriye gidişat sonucunda yaşlılara karşı önyargılar oluşmaktadır. Önyargılar ise toplumsal düzeni bozmaktadır. Anlamacı-yorumlamacı yöntem ise her olayı ve olguyu kendi toplumsal gerçekliği içinde nedensellik ilkesine bağlı olarak yorumlamayı ve anlamayı amaçlar. Yapılan çalışma, yaşlı yoksulluğunun meydana getirdiği sosyal ve psikolojik sorunları yaşlılık olgusunun toplumsallığı içinde, bu yöntem çerçevesinde değerlendirmiştir (Türkan ve Sezer, 2017: 35).
A2 makalesinin yöntemine bakıldığında çalışma; Türkiye’de ki yaşlı yoksulluğunu belirlemek için Türkiye İstatistik Kurumu 2009 ve 2010 Hane Halkı Bütçe Anketi veri setlerinden az gelir elde eden 65 yaş üzeri yaşlı bireyler temel alınmıştır. Eşdeğer fert ölçeği, yaş ve cinsiyet farklılıkları nedeniyle hanedeki fertlerin tüketimlerinin birbirinden farklı olduğu varsayımı altında her bir hane halkı büyüklüğünün kaç yetişkine denk olduğunu ortaya koyan katsayılardır. Çalışma nicel yöntemler kullanılarak gerçekleştirilmiştir (Karadeniz ve Öztepe, 2013: 83).
A1 makalesi ile A2 makalesi arasında yöntem ölçütüne göre benzerlikler bulunmaktadır. A1 ile A2 makalesi arasındaki benzerliklere bakıldığında; her iki makalede veri toplarken yaşlı yoksulluğu, gelir dağılımı, cinsiyet ve yaş gibi faktörleri kullanmışlardır. A1 makalesi ile A2 makalesi arasında yöntem ölçütüne göre farklılıklar da bulunmaktadır. A1 makalesi ile A2 makalesi arasındaki farklılıkları şu şekilde sunacağım; A1 makalesi hem nicel hem nitel yöntemler kullanılarak yazılmıştır fakat A2 makalesi yalnızca nicel veri toplama yöntemlerinden yararlanılarak yazılmıştır. A1 makalesi nitel ve nicel veri toplama yöntemlerini kullanarak yaşlı yoksulluğunun meydana getirdiği sosyal ve psikolojik sorunları açıklamaya çalışmıştır. A2 makalesinde eşdeğer fert ölçeği kullanılmıştır. A2 makalesinde Türkiye İstatistik Kurumunun verilerinden yararlanılmıştır.
ARAŞTIRMALARIN BULGULARI
A1 makalesinin bulgularını şu şekilde sunacağım; katılımcıların %54,6’sı evli, %42,3’si bekar, boşanmış, dul olduklarını belirtmişlerdir. Katılımcıların %3,2’si medeni durum konulu soruya cevap vermemiştir. Bekar olan yaşlı bireylerden %82,5’i evlenmek istemediğini belirtmiştir. Araştırmaya genel olarak bakıldığında yaşlı nüfusunun %30,1’i kendini yalnız hissettiğini, %56,3’ü yalnız hissetmediğini ve yaşlı nüfusunun geri kalanı bazı durumlarda kendilerini yalnız hissettiğini belirtmiştir. Ve yine araştırma sonucunda yaşlı nüfusunun %28,6’sının yalnız yaşadığı belirlenmiştir (Türkan ve Sezer, 2017: 44).
Araştırmada örnekleme dahil olan kadın bireylerin sayısı erkek bireylere oranla daha fazladır. Genele bakıldığında ise kadın bireylerin, erkek bireylerden daha uzun yaşadığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca kadın bireylerin yaşlı nüfus içinde sayılarının fazla olduğu gözlenmiştir. Araştırmada örneklem alınırken bu kriterlere dikkat edilmiştir (Türkan ve Sezer, 2017: 45).
Yaşlı bireylerin eğitim seviyelerinin %42,8 oranında ilkokul düzeyinde oldukları sonucuna varılmıştır. Ayrıca okur-yazar olmayan, eğitim almamış olan bireylerinde oranının oldukça fazla olduğuna dikkat çekilmiştir. Herhangi bir okul mezunu olmayan yaşlı bireylerin oranı ise %48’dir. Araştırma sonucunda 65 yaş üstü yaşlı bireylerin eğitim seviyelerinin düşük olduğu sonucuna varılmıştır. Bundan ötürü yaşlı bireyler Muğla ilinde iş olanaklarının da yetersiz olması nedeniyle, kendi çocuklarının eğitimine oldukça önem vermektedirler (Türkan ve Sezer, 2017: 46).
Yapılan araştırma sonucunda Muğla ilinde, sosyal güvencesi olan yaşlı bireylerden çok sosyal güvencesi olmayan yaşlı bireylerin olduğunu sonucuna varılmıştır. Araştırma kapsamında 173 bireyle görüşülmüştür ve görüşülenler arasından 20 yaşlı bireyin herhangi bir sosyal güvencesinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Yaşlanmayla birlikte sağlık sorunlarının artması ile ekonomik sorunların birleşmesi yaşam şartlarını git gide zorlaşan bir hale getirmektedir. Bununla birlikte sosyal güvence olarak yeşil kart kullanmakta olan yaşlı bireyler yaşlılık maaşı almaktadırlar. Yaşlılık maaşı ise mal ve mülke sahip olmayan, hizmete gereksinim duyan ve aylık geliri 119 TL’nin altında olan yaşlı bireylere 3 ayda bir ödenen maaştır (Türkan ve Sezer, 2017: 47).
Yalnızlık, yaşlı bireylerin yaşadıkları sorunlardan biridir. Tarihsel süreç içerisinde yaşlının değeri değişmektedir. Yaşlı bireylerin rolleri ve statülerine bakıldığında sanayileşme ile ilerleyen teknoloji arasında ters bir orantı bulunmaktadır. Sanayileşme ile birlikte aile yapısı parçalanmış, teknolojik gelişmelerle de yaşlı bireylerin bilgi ve tecrübelerine verilen önem azalmıştır. Bireyin yalnız veya birisiyle yaşaması bireyin yalnızlık duygusunu hissetmesinde etkili olmaktadır. Yalnız yaşamakta olan bireylerin %59,8’i kendisini yalnız hissettiklerini yapılan araştırmada dile getirmiştir. Fiziksel yalnızlık sosyo-psikolojik olarak yalnız hissetme durumunu da etkilemektedir (Türkan ve Sezer, 2017: 48).
Araştırmaya katılan yaşlı bireylerin gelir durumları ile yoksulluk algıları birlikte incelenmiştir ve gelir durumu ile yoksulluk hissinin eş oranlı olmadığı sonucuna varılmıştır. Yapılan araştırma sonucunda neredeyse hiç gelire sahip olmayan yaşlı bireyler kendilerini yoksul olarak hissetmemektedir. Ancak 1000 TL ve üzeri gelire sahip olan yaşlı bireyler kendilerini yoksul hissetmektedirler. Burada Oscar Lewis’in “yoksulluk kültürü” kavramına bakılmalıdır. Yoksulluk kültürü, yoksulluğun içselleştirilmesi, kader olarak görülmesi sonucu oluşan kültürel yapıyı açıklamada kullanılır.” (Türkan ve Sezer, 2017: 50).
Yaşlılık evresinde yaşanan yoksulluk, bireyleri, fiziksel, sosyal ve psikolojik açıdan etkilemektedir. Muğla ilinin Fethiye, Köyceğiz ve Ortaca ilçelerinde yapılan araştırma sonucunda yaşlı bireylerin %98,2’sinin yoksulluk sınırının altında yaşam sürdürdüğü saptanmıştır. Yaşlı bireylerin yoksulluğunu etkileyen birden fazla etken mevcuttur. Bu etkenlerin başında yaşa bağlı fiziksel ve zihinsel kayıplar gelmektedir. Fiziksel ve zihinsel kayıplar bireylerin çalışmalarını kısıtlamakta ve toplumda vasıfsız olarak nitelenmelerine sebep olmaktadır. Yaşlı yoksulluğu sorunu beraberinde yalnızlığı, ayrımcılığı ve toplumsal dışlanmayı getirmektedir (Türkan ve Sezer, 2017: 52).
Kent kesimlerinde yaşayan yaşlı bireylerin kırsal kesimdeki gibi kendi yiyeceklerini kendilerinin üreteceği alanlar bulunmamaktadır. Kentsel alanda dayanışma kırsal alana göre daha azdır. Kentsel alandaki yaşlı bireyler kazançları olduğu sürece ihtiyaçlarını karşılayabilmekte, fatura ödemekte, alışveriş yapabilmekte, oturmakta oldukları evin kirasını ödeyebilmektedirler. Kırsal alanda ve kentsel alanda yalnız hissetme duygusu farklılık göstermemektedir. Yaşlılık evresi toplumsal değişmeye eş olarak bireylerde aynı oranda hissedilmektedir (Türkan ve Sezer, 2017: 53).
A2 makalesinin bulgularını şu şekilde sunacağım; Türkiye’de üreme oranın zamanla azalması ve yaşam süresinin uzaması, yaşlı nüfus oranının zamanla artması sonucunu meydana getirmektedir. Yaşlı nüfus oranın artmasıyla birlikte, yaşlı bireyler ekonomik ve toplumsal açıdan sorunlar yaşamaktadır. Yaşlılık evresi kişilerde gelir kaybına sebep olan toplumsal bir risktir. Yaşlılık evresinde gelir elde etme sorunu, yoksulluk oluşturan en önemli faktörlerinden biridir (Karadeniz ve Öztepe, 2013: 83).
Yoksul yaşlıların %58,9’u kadın bireylerden oluşmaktadır. Özelikle eğitim seviyesi düşük olan kadınların ve dul kadınların yoksulluk oranı oldukça yüksektir. Sosyal güvencesi olmayan dul ve eşinden boşanmış kadınların kazançları bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemektedir. Eşi ölmüş veya boşanmış kadınların yaş aralığı ne olursa olsun yoksulluk sorunuyla karşı karşıya kalma oranları diğer kadınlara göre daha fazladır (Karadeniz ve Öztepe, 2013: 86).
2010 yılı itibariyle 65 yaş ve üstündeki yaşlı bireylerin %34,7’si emeklilik aylığı, %16,7’si yoksul bireyler için 2022 sayıl yasa kapsamında yaşlılık aylığı ve %16,9’u ise dul ve yetim aylığı almaktadırlar. Emekli aylığı alan yaşlı bireyler bir de eşlerinden kaynaklı olarak dul ve yetim aylığı almaktadırlar. Yaşlı nüfusunun üçte birinin sosyal güvenlik kurumlarından gelir güvencesi bulunmamaktadır. Türkiye’de yoksul olan yaşlı bireylerin %47,6’sı vergilerle finanse edilen yaşlılık aylığı, %8,7’si emekli aylığı, %5,1’i dul ve yetim aylığı, %2,6’sı devletten nakdi sosyal yardım, %17,3’ü ise devletten ayni sosyal yardım almaktadırlar. Yaşlılara bağlanan ve vergilerle finanse edilen yardım kapsamındaki gelirlerin miktarı hem düşüktür hem de yaşlı yoksulluğunu ortadan kaldıracak derecede değildir (Karadeniz ve Öztepe, 2013: 88-90).
Yapılan çalışmaya göre Türkiye’de yaşlı nüfusunun %6,6’sının hiçbir sağlık güvencesi bulunmamaktadır. Yaşlı bireylerin %16,7’si sağlık güvencelerini yeşil kart sayesinde sağlamaktadırlar. Yaşlı nüfusunun %,7,61’i de zorunlu sigorta kapsamında sağlık güvencesinden faydalanmaktadırlar. Ayrıca yaşlı bireyler arasında, yeşil kart alanlar ile sağlık güvencesi olmayanların oranı %20’ yi geçmektedir (Karadeniz ve Öztepe, 2013: 90).
A1 makalesi ile A2 makalesi arasında bulgular ölçütüne göre benzerlikler bulunmaktadır. A1 makalesi ile A2 makalesi arasındaki benzerlikleri şu şekilde sunacağım; hem A1 makalesi hem A2 makalesi yaşlanma ve yaşlılık evresini incelerken, cinsiyet, eğitim, sosyal güvence ve emeklilik faktörleri üzerinde durmuş ve bu konularda değindikleri hipotezleri araştırma sonunda elde ettikleri bulgularla desteklemişlerdir. Her iki makalede elde ettiği bulgular sonucunda kadın yaşlı bireylerin daha fazla yoksulluk sorunuyla karşılaştığı sonucuna varmıştır. Yapılan çalışmalarda 65 yaş ve üstü yaşlı bireylerin yoksulluk sorunu ve bunun sonucunda oluşan eşitsizlikler, dışlanmalar bulgu olarak sunulmuştur. Çalışmalar neticesinde her iki makalede yaşlı bireylerin sosyal güvence sorunu yaşadığı sonucuna varmış ve birçok yaşlının emeklilik gelirinin yetersiz olduğuna değinmişlerdir.
A1 makalesi ile A2 makalesi arasında bulgular ölçütüne göre farklılıklar da bulunmaktadır. A1 makalesi ile A2 makalesi arasında farklılıkları şu şekilde sunacağım; A2 makalesi daha dar anlamda Muğla ilindeki yaşlı nüfusuna dair bulguları sunmuştur ancak A1 makalesi daha geniş anlamda Türkiye’de yaşlı nüfusuna dair bulguları daha genel olarak sunmaktadır. A1 makalesinde A2 makalesinden farklı olarak değinilen noktalardan biri yaşlı bireylerin yaşadıkları yalnızlık duygusudur. Ayrıca A1 makalesinde yine A2 makalesinden farklı olarak değinilen nokta yaşın ilerlemesi ile birlikte kentte yaşamakta olan yaşlı nüfusunun kırsal alanlara yerleşmesidir. A1 makalesine göre genç kesimler ise Muğla ilindeki iş olanaklarının yetersiz olmasından kaynaklı kentlere göç etmektedirler.
A1 makalesinde A2 makalesinden farklı olarak değinilen bir diğer nokta ise yaşlı bireylerin fiziksel ve bilişsel kayıpları olduğudur. A1 makalesine göre yaşlı bireylerin yaşadığı zihinsel ve bilişsel kayıplar, yaşlı nüfusunun toplumsal hayattan dışlanmasına, eşitsizliklerle karşılaşmalarına ve bunların bir sonucu olarak yaşlı bireylerin yoksullaşmasına neden olmuştur. Yaşlı bireyler bu dışlanmalar sonucu kendilerini vasıfsız olarak görmeye başlamış ve kendi içlerinde yoksulluğu, yalnızlığı ve dışlanmaları içselleştirmişlerdir.
KAYNAKÇA
• DOĞAN, İ. (2014). Sosyal Dışlanma ve İnsan Onuruna Yakışır İş: Yoksunlukların Algılanması. Journal of Social Policy Conferences, (69), 135-157.
• KARADENİZ, O. ve ÖZTEPE, N. (2013). Türkiye’de Yaşlı Yoksulluğu. Çalışma ve Toplum, 38, 77-102.
• KARAMAN, M. (2019). Yoksulluk Sorununu Anlamlandırma Çalışması: Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma. Journal of Political Administrative and Local Studies, 2 (1), 43-61.
• NAZLIER KESER, E. (2019). Türkiye’de Yaşlı Yoksulluğu Sorununa Yönelik Bir Değerlendirme. Toplum ve Sosyal Hizmet, 30 (2), 739-764.
• ŞAHİN, T. (2010). Sosyal Dışlanma ve Yoksulluk İlişkisi, Yardım ve Dayanışma Dergisi, 1 (2), 71-80.
• TÜRKAN, M. ve SEZER, S. (2017). Yaşlı Yoksulluğunun Yarattığı Sosyal ve Psikolojik Sorunlar: Muğla Örneği. Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4 (4), 35-57.