ÖZET
Yaşlanma, her canlının mutlak suretle deneyimleyeceği bir yaşam dönemidir. Tüm dünyada örneklerinin olduğu gibi, Türkiye’nin de artan dünya nüfusuyla birlikte yaş yapısı değişmiştir. Türkiye, artık genç nüfusun yoğunlukta olduğu bir ülke değildir. Bu şekilde devam ederse; Türk toplumu gelecek yıllarda yaşlı bir toplum olacaktır. Temel ihtiyaçlarını gidermede zorluk çekme olarak tanımlayabileceğimiz yoksulluk, gün geçtikçe daha görünür olan bir olgudur. Yoksulluk, yaşa ve cinsiyete bağlı olarak bazı risk gruplarını farklı şekillerde etkilemektedir. Yoksulluğu en çok deneyimleyenler ise yaşlılar, kadınlar ve çocuklardır. Yaşlı nüfusun en çok karşılaştığı durum, çalışma gücünün zayıflamasıyla birlikte gelirlerinin azalması ve buna bağlı olarak da yaşadıkları yoksulluktur. Mevcut devlet politikaları üzerinden destekleyici yardım programları uygulansa da yoksulluk, toplumun her alanına yayılmış bir durumdadır. Yaşlı yoksulluğu ve özellikle yaşlı kadın yoksulluğu göz ardı edilmemesi gereken bir olgudur. Yoksulluk, yaşlılar içinde de en çok kadınları etkilemektedir. Çünkü; kadın hayatının her döneminde çalışma hayatına katılmada zorluk çekmekte, düşük ücretle çalışarak cinsiyet ayrımcılığına maruz kalmakta ve eşini kaybetme durumunda eşinin sahip olduğu gelir kaynağından da mahrum kalarak yoksulluğu daha çok yaşamaktadır. Bu çalışma yaşlılar üzerinden yoksulluğa karşı farkındalık oluşması için yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Yaşlılık, Yaşlı Yoksulluğu, Yaşlı Kadın Yoksulluğu
GİRİŞ
Yaşlanma, doğumla birlikte başlayan ve yaşamın bitmesine kadar süreklilik gösteren dönemdir. Sağlık sorunu söz konusu olmasa da zamanla görülen anatomik sistem ve fizyolojik fonksiyonel değişimlerdir. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tanımlamasına göre 65 yaş ve üzeri bireyler “yaşlı” olarak kabul edilmektedir. Yaşlanmanın hızına ve vücut işlevlerindeki değişimlere bağlı olarak ise yaşlılık dönemleri; 65-74 yaş arası “geç yetişkinlik”, 75-84 yaş arası “yaşlılık” ve 85 yaş ve üzeri de “ileri yaşlılık” dönemi şeklinde üçe ayrılmaktadır (Aksoydan, 2008).
Yaşlı nüfusun dünyada ve ülkemizde artış göstermesiyle birlikte, yaşlılık süreci ve etkileri günümüzde araştırma ve tartışma konusu olarak yaygınlık göstermiştir. Dünya Sağlık Örgütünün 1970-2025 yılları arasındaki tahminlerine göre beklenen yaşlı nüfus oranı %22,3 ile 624 milyondur ve 2025 yılında yaklaşık 1,2 milyon insanın 60 yaş ve üzeri yaşta olacağı düşünülmektedir (Beğer & Yavuzer, 2012). TÜİK verileri göre ise yaşlı nüfus olarak ifade edilen 65 ve üzeri yaş nüfusu, 2014 yılında 6 milyon 192 bin 962 olarak belirlenirken; bu sayı son beş yılda %21,9 arttı ve 2019 yılında 7 milyon 550 bin 727 kişi oldu (TÜİK, 2019).
Yoksulluk geniş bir zaman diliminde sürekliliğini koruyan, ortadan kaldırılmaya dayalı uygulamaların epeyce yetersiz kaldığı, kalıcı olmayan çözüm pratikleri ile etkileri azaltılmaya çalışılan bir olgudur. Türkiye’de de yaşlı yoksulluğunun toplam yaşlı nüfus içerisindeki oranı önemsenmesi gereken bir boyuttadır. Bu nedenle ülkemizde yoksulluk ve yaşlı yoksulluğu konusunun incelenmesi önem arz etmektedir. Ortalama yaşam süresinin uzaması ve sağlık alanındaki gelişmelerle Türkiye’de yaşlı nüfusun gün geçtikçe artış göstermesi fakat yaşlı nüfus için ayrılan maddi bütçenin aynı oranda artmaması, günümüzde Türkiye’de yaşlı yoksulluğu problemini ortaya çıkarmaktadır (Keser, 2019).
Yoksullukla ilişkili olarak yaşlılığı olumsuz etkileyen birçok etmen vardır. Bunlardan bazıları; yetersiz beslenme, temel sağlık hizmetlerini edinmede eksiklik, sağlığa uygun olmayan mekânlarda yaşamı sürdürme zorunluluğu ve gerekli eğitimi alamamadır. Gelir düzeyinin yetersiz olması sebebiyle kaliteli bir yaşam seviyesine erişemeyen yaşlı bireyler, en çok da yetersiz beslenme ile aslında istemeden birçok hastalığa gebe kalmaktadır. Yalnızca emekli maaşı ile geçinen bireyler, özellikle et ve et ürünleri gibi vücut fonksiyonlarının sağlıklı işlemesi için gereken temel besin kaynaklarından uzak kalmaktadır. Ayrıca yoksulluğun yaşlılarda belli oranda bir dışlanma getirdiği de görülmektedir. Ekonomik yetersizlikler sebebiyle yaşlı birey; toplumsal, siyasal ve kültürel alanda gerek fikirleri gerekse gündelik yaşam pratikleri sebebiyle dışlanmaya maruz kalmaktadır.
1. YOKSULLUK VE YAŞLILIK
Yoksulluk veya fakirlik, ‘‘günlük temel ihtiyaçların tamamını veya büyük bir kısmını karşılayacak yeterli gelire sahip olmama durumu’’ olarak tanımlanmaktadır. Özellikle, yiyecek, içecek, barınma, giyim-kuşam gibi temel ihtiyaçlara erişememe durumu yoksulluk olarak ifade edilmektedir (WİKİPEDİA, 2021). Türkiye’de eşdeğer hane halkı kullanılabilir medyan gelirinin %60’ına göre hesaplanan yoksulluk oranı, 2014 yılında %21,8 iken 2018 yılında %21,2’ ye yükselmiştir. Yaşlı nüfus için ise bu oran, 2014 yılında %18,3 iken 2018 yılında %16,4 olmuştur. Cinsiyet farklılığı üzerinden değerlendirildiğinde ise kadınların daha yoksul olduğu görülmektedir. 2018 yılı verilerine göre yoksul yaşlı erkek oranı %14.4 olarak belirlenirken, yoksul yaşlı kadın nüfus oranı %17,9’dur. Hane halkı işgücü araştırması sonuçları değerlendirildiğinde; yaşlı nüfusta işgücüne katılma oranının, 2014 yılında %11,5 iken 2018 yılında %12,5 olduğu görülmektedir. İşgücüne katılma oranı cinsiyete göre incelendiğinde yaşlı erkek nüfusta 2018 yılında %20,9 iken, yaşlı kadın nüfusta %5,9 oldu. Yaşlı nüfus özelinde işsizlik oranının da, 2014 yılında %2,1 iken 2018 yılında %2,7 olduğu anlaşılmıştır (TÜİK, 2019). Genel olarak bakıldığında 2000’li yılların ortalarında, Türkiye’de OECD ülkelerinin ortalamasına göre daha yüksek oranda yaşlı yoksulluğu görülmektedir. Yaşlıların kendi içinde gruplaşmasına bakıldığında, 66-75 yaş aralığındaki yaşlıların göreli gelirlerinin Türkiye nüfusunun ortalama gelirinin altında olduğu görülmektedir. Fakat 75 yaş üzeri nüfusun gelirinin, genel nüfusun ortalama gelirinden yüksek olduğu bilinmektedir. OECD raporunun açıklamasına göre bu sonuçlar, yoksulların daha erken yaşta hayatlarını kaybetmeleri ve emeklilik maaşı alabilen görece yüksek gelire sahip olanların daha uzun yıllar hayatta kalmalarından kaynaklanmaktadır (Candaş, Buğra, Yılmaz, Günseli, & Çakar, 2010).
OECD raporunun önemli bulgularından biri de, Türkiye’de çalışmayan yaşlılardan oluşan hane halklarının, çalışan yaşlılardan oluşan hane halklarına göre daha düşük yoksulluk oranlarına sahip olduğudur. Ayrıca hane reisinin yaşlı olduğu hanelerde yoksulluk oranının, çocuklarıyla yaşayan yaşlıların bulunduğu hanelerdeki yoksulluk oranından daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu sonucu, TÜİK tarafından 2009 yılında yayınlanan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması da doğrulamaktadır. TÜİK’e göre tek bir yaşlı bireye sahip hanelerin yarısından fazlası en düşük gelir grubunda yer almaktadır. Yaşlıların aileleri ile birlikte yaşamasını doğal bir durum olarak kabul etmek, siyasi olarak, yaşlı ve yalnız yaşayan bireylerin yoksulluğu sorununu yok saymayı beraberinde getirmektedir. Özellikle yaşlılık döneminde bakım ve sağlık harcamalarının arttığı hesaba katıldığında, mevcut kamusal bakım hizmetlerinin eksik olduğu Türkiye’de gelir dağılımının yaşlılar aleyhine yapılmasının ve yalnız yaşayan yaşlıların yoksulluğunun önemli bir bakım sorununa da yol açtığını söylemek mümkündür (Candaş, Buğra, Yılmaz, Günseli, & Çakar, 2010).
İş dünyasındaki eşitsizlikler yaşlı yoksulluğuna sebep olan en önemli etmenlerden biridir. Yaşlılık dönemindeki yoksulluk, yüksek oranda bireyin çalışma hayatına hiç katılmaması ya da çalışma şartlarındaki süreksizliğin bir sonucudur. Gerçekten de gençlik döneminde hiç çalışmamış ya da resmiyetin olmadığı işlerde çalışmış, bundan dolayı sosyal sigorta sistemine hiç prim ödememiş bireyin, yaşlılığında çalıştığı döneme göre daha yoğun bir yoksullukla yüzleşmesi kaçınılmazdır (Karadeniz & Öztepe, 2013).
Sosyal güvenlik sistemleri, yaşlılığın da içinde bulunduğu sosyal risklere karşı gelir güvencesi verme hizmeti sağlayan sistemlerdir. 2022 sayılı kanun ile düzenlenen, 65 yaş ve üzerindeki sosyal güvencesi olmayan bireylere herhangi bir geliri ve mülkü olmadığını, bununla birlikte aile desteğinden de mahrum olduğunu kanıtlaması şartıyla üç ayda bir ödenen bir yaşlılık aylığı mevcuttur. Türkiye’de 65 yaş ve üzeri bireyleri kapsayan yaşlı nüfusun yaklaşık %40’ı sosyal sigorta kollarının birinden emekli maaşı almakta, %22’si 2022 sayılı kanun nezdinde yaşlılık aylığından yararlanmaktadır. Fakat 65 yaş ve üzeri nüfusun %37 gibi yüksek bir kısmının hiçbir emeklilik geliri olmadığı tespit edilmiştir (Buz, 2015).
Yaşlılık döneminde bireyler fiziki, ruhsal ve biyolojik anlamda bozulmalar yaşadığı kadar, içinde bulundukları toplumda birçok sosyal problemle de mücadele etmek durumunda kalmaktadır. Yine yoksun kaldıkları gelire bağlı olarak; yetersiz beslenme, açlık, evsiz kalma durumunda sokakta yaşama gibi durumlara maruz kalabilmektedir. Geniş ailede yaşayan yaşlılar aile üyelerinden gelir desteği görse de, yüksek oranda yoksulluğun olduğu bir durumda aile üyelerinin desteği yetersiz kalmakta hatta destek durumu azalmaktadır. Bu gibi durumlarda yaşlının bakımı için yaşlı evleri ve huzurevleri devreye girmektedir. Hem özel hem de devlete ait olan kurumlar, yaşlının bakımını ve güvenliğini esas alarak onun yaşam kalitesini belli bir düzeye çıkarmak için hizmet vermektedir.
Yoksulluğun yaşlıları etkileme noktasında çok yönlü bir yapısı vardır. Yoksulluk, yaşlıların sağlık hizmetlere gerektiği kadar erişememesi sorununu ortaya çıkarabilmektedir. Yaşlılık dönemine özgü sağlık sorunlarının getirdiği ek harcamaların, yaşlıların yoksullaşmasında etkili olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca yoksulluğun bireyleri sağlıklı olmayan şartlarda yaşamaya zorladığı da gözle görülür bir gerçektir. Yoksulluğa bağlı olarak gelişen sağlıksız çevre, belli hastalıklara yakalanma olasılığını da artırmaktadır (Ak & Közleme, 2017). Yaşlılık döneminde sık görülen sağlık problemleri; yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, şeker hastalığı, kemik yoğunluğunda azalma (osteoporoz), kanser, zihinsel yetersizlikler ve bağışıklık sistemi zayıflığıdır (Aksoydan, 2008).
1.1 YAŞLI KADINLARIN YOKSULLUĞU
Türkiye’de kadınların istihdam oranları düşüktür. Kadınlar yüksek oranda tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi olarak çalışma hayatına katılmaktadır. Köyden kente göç eden kadınlar ise formel sektörün şart koştuğu özellikleri karşılayamadığı için kentlerde ağırlıklı olarak evine kapanmakta ve çalışma hayatına katılamamaktadır. Çalışmakla yükümlü eğitim seviyesi düşük olan kadınlar da kentlerde gündelik, geçici ve yarını olmayan belirsiz işlerde çalışabilmektedir (Buz, 2015). Bu kadınlar aileye bir katkı sağlamak, çocuklarının eğitimine harcamada ve kendi ihtiyaçlarını gidermede destek olması gibi amaçlarla temizlik, çocuk bakımı, yaşlı bakımı gibi emeklerini harcayacakları işlere yönelmektedir.
Yaşlı kadınlar erkeklere göre iki kat daha yoksuldur. Evli çiftler evli olmayanlara göre daha az yoksuldur. Yaş ve ırkta dayalı olmadan, bekâr erkekler evli erkeklerden ekonomik anlamda kötü durumdadır. Bekâr yaşlı kadınlar, evlenmemiş erkeklere göre daha yüksek oranda yoksulluğu yaşamaktadır (Buz, 2015).
Kadınların erkeklere göre yoksulluğu daha fazla deneyimlediği araştırmalar sonucunda da kanıtlanmıştır. Kadın yoksulluğunun sebeplerinden birkaçı; çalışma hayatında erkeklere göre daha az ücret almaları, annelik ve çocuk bakımı gibi sorumluluklarıyla çalışma hayatına pek fazla katılamama durumunda emeklilik döneminde daha az tazminat almaları, kimi bölgelerde eğitim alma ve miras hakları açısından dezavantajlı olmalarıdır. Gelir yetersizliği yaşayan yaşlı kadın, aynı zamanda sağlık problemleriyle de mücadele etmektedir. Sağlığın ticarileştiği günümüz dünyasında, ihtiyaç duyulan tedaviye ulaşmak ekonomik anlamda refahı gerektirmektedir. Özellikle yaşlılık döneminde gelirin yetersiz kalması durumunda bireyler, kimi zorluklarla karşılaşabilmektedir.
Yaşlı kadınların ekonomik açıdan korunmasızlığı söz konusudur. Özellikle yalnız yaşayan yaşlı kadınlar; gelir, hane zenginliği, yoksulluk oranları açısından evli çift ya da yaşlı erkeklere oranla sosyoekonomik anlamda kısıtlı imkânlara sahiptir. Varlıklar; boşanmış, ayrılmış, ‘‘dul’’, hane reisinin kadın olduğu hanelerde, erkek reisli hanelere göre daha azdır. Yaşlı ve yalnız kadınlar yüksek ölçüde yoksullukla karşılaşırlar. Yaşlı kadınlarda ekonomik açıdan korunmasızlığının iki sebebi vardır: İlk sebep yaşam boyu düşük kazanç, düşük ücretli işler ve bakım hizmeti sağlayan rolleri nedeniyle çalışma yaşamlarının kesintiye uğramasıyken; diğeri evlilik halindeki değişimlerdir. Yaşlı kadınların evlilik halindeki değişimi, farklı kaynaklardan edinilen gelirin (sosyal güvenlik, kazançlar, mal varlığı, emeklilik, bireysel emeklilik hesapları) eksilmesi, her bir eksilmenin yalnız yaşayan yaşlı kadının durumunu nasıl etkilediğini görme olanağı sağlar. Kadınlar, eşleri hayatını kaybettiğinde, eşlerinin istihdam ve emeklilikle ilişkili gelirleri gibi diğer gelir kaynaklarını da yitirirler. Yaşlı kadınlar, eşlerinin ölmeden önceki tedavi süreçlerinde harcamalarıyla varlıklarını, mallarını ve gelirlerini de kaybederler (Gillen ve Kim, 2009’dan Akt; Buz, 2015).
Belirtmek gerekir ki; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yaşlı kadınların da içinde bulunduğu dezavantajlı gruplara yönelik nakdi bir yardımı mevcuttur (Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2021). Bu gibi politikaların, destek programlarının artırılması, özellikle kadın yoksulluğunun önüne geçmede kuşkusuz önemli bir faktör olacaktır.
TARTIŞMA VE SONUÇ
Yaşlılık, bireyin gelir kaybı yaşadığı riskli bir dönemdir. Yoksulluk da yok olmayacak fakat azalabilecek, toplum olarak mücadele etmemiz gereken bir gerçekliktir. Yaşlı yoksulluğu bireysel olmaktan öte, genel itibariyle toplumu etkileyen sosyal bir problemdir. Tam da bu sebeple, yarını kurtarmak amacıyla kısa vadeli çözümler yerine, yaşlıları toplumdan dışlamadan hayat enerjisini canlı tutacak kalıcı çözümler üretmek daha doğru olacaktır. Örneğin; yoksulluk yaşayan yaşlıyı üretim sahasına yerleştirerek, gelir elde edebileceği alanlar açmak daha köklü bir çözüm olacaktır. Aynı zamanda uzun vadeli bir sistem olmasıyla toplumun yaşlanma süreci daha iyi yönetilecektir. Cinsiyet ve yaş ayrımcılığının önüne geçerek, yoksulluğunun görünür olduğu her alana destekte bulunulmalıdır. Yaşlıların ‘işe yaramaz’, ‘güçsüz’ ve ‘sağlıksız’ olarak nitelendirilmesi, baskılar ve ön yargılar, yaşlı bireylerin hayata olan bağlılığını zedelemektedir. Toplumun bilinç kazanması için, yaş ayrımcılığını sonlandırmaya yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Özellikle toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, uygulamaya yönelik politikaların da daha etkili işlemesi konusunda fayda sağlayacaktır. Devlet, yoksul yaşlıya ulaşma aşamasında titiz davranarak ilerlemeli, ihtiyaca yönelik kararları alma aşamasında mümkün olduğunca sonuç odaklı davranmalıdır. Devlet kurumlarının yanı sıra kimi zaman yerel yönetimler, yardım vakıfları ve hatta eş-dost gibi sosyal çevreler de işin içine girmelidir.
KAYNAKÇA
- Ak, M., Közleme, O. (2017). Yaşlı Yoksulluğu. Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (AEÜSBED), Cilt 3, Sayı 2, s.197-208
- Aksoydan, E. (2008). Yaşlılık ve Beslenme. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme Diyetetik Bölümü
- Beğen, T., Yavuzer, H. (2012). Yaşlılık ve Yaşlılık Klinik Gelişim, s.1-3
- Buz, S. (2015). Toplumsal Cinsiyet Ve Yoksulluk Odağında Yaşlılık Olgusu. Hacettepe Üniversitesi Sosyolojik Araştırmalar E-Dergisi, Cilt 1304, s.1-10
- Candaş, A., Buğra, A., Yılmaz, V., Günseli S., Çakar, B.Y., (2010). Türkiye’de Eşitsizlikler: Kalıcı Eşitsizliklere Genel Bir Bakış. Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu, İstanbul: Açık Toplum Vakfı,
- Karadeniz, O., Öztepe, N.D. (2013). Türkiye’de Yaşlı Yoksulluğu. Çalışma ve Toplum Dergisi, Cilt 3, s.77-102
- Keser, E.N. (2019). Türkiye’de Yaşlı Yoksulluğu Sorununa Yönelik Bir Değerlendirme. Toplum ve Sosyal Hizmet, Cilt 30, Sayı 2, s.739-764
- https://ailevecalisma.gov.tr/sygm/programlarimiz/proje-destek-programlarimiz/ 14 Ocak 2020. Adresinden alındı
- https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Yaslilar-2019-33712. 8 Aralık 2020. adresinden alındı
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Yoksulluk. 22 Ocak 2021. adresinden alındı
Başarılı bir yazı olmuş, güzel bir konuya değinilmiș. Ellerinize sağlık.