Modernizm Bağlamında Goethe’nin Faust’u

Sosyolojik metin analizi kapsamında, Goethe'nin Faust'unu ele aldığım bu yazıda modern dünyanın çelişkilerinden ve bireyin modern dönüşümlerinden bahsettim. Marshall Berman'ın ''Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor'' yapıtının birinci bölümünde Goethe'nin Faust'u: Gelişmenin Trajedisi başlığı içerisinde yer alan metnin analizini modernleşme bağlamında ele aldım. İyi okumalar dilerim.

Modernizm Bağlamında Goethe’nin Faust’u
0

GİRİŞ

Temeline bakıldığında aydınlanma, realizm ve akla dayanan modernite, Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi ile beraber ekonomik, kültürel, siyasi, sosyal bağlamlarda dönüşümler yaşamıştır.

‘‘Modernizm kadim kültürlerin ortadan kalktığı; her şeyin değiştiği, ilerlediği ve bir hesaba bağlandığı bir dönem olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemde geleneksel hayatı yaşama, kültürel varlıkları muhafaza etme, günceli, sanatı ve estetiği yaşama, bireye odaklı kahramanlıklar sergileme anlayışları yerini akılcı tutumlara, rekabete kendini ve başkalarını yönetme endişelerine bırakmıştır. Bu nedenle modernizm hem bilim ve ilerlemenin dönemi olmuştur hem de egemen aklını mensuplarına dayatmak suretiyle, topluma, doğaya ve gelecek tasarımlarına akılcı esaslarla yaklaşma mantığını geliştirmiştir’’ (Gültekin, 2017).

Temel hedefinde ilerleme bulunan modernitenin doğuşunu Aydınlanma çağına dayandırmak mümkündür.  Aydınlanma çağıyla beraber ortaya çıkan düşünceler beraberinde Reform ve Rönesans hareketlerini getirmiş daha sonrasında Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi ile birlikte birçok toplumsal dönüşüm yaşanmıştır. Sanayi Devrimi ile gelen makineleşme süreci toplumsal ilişkileri de etkilemekte bireysel ve toplumsal dönüşümleri beraberinde getirmektedir. Geleneksel düzenden yavaş yavaş kopularak modernleşme ile beraber bir hız ve tüketim toplumu yaratılmakta ve bu durum küresel çapta yer bulmaktadır. Küresel ve seri üretimlerle birlikte her şey her an bulunabilmekte aynı zamanda da yok olabilmektedir.  Bireyler kendilerine yabancılaşmakta aynı zamanda bir meta olarak görülmektedir. Her şey bireyler içindir fakat aynı zamanda bireyler sembolik göstergeler niteliği taşımaktadır. Modern dünya beraberinde birçok avantajı getirirken bir yandan da tüm dezavantajları bünyesinde bulundurarak bizlerden birçok olguyu alıp götürmektedir.  Bu bağlamlardan bakıldığında modern dönem insanının bölünmüşlükler içerisinde çelişkiler yaşaması ve bu paradoksal durumların birbirine bağlı olması muhtemel bir gerçekliktir.

1-MODERNİZM

Temeli 17. ve 18. yüzyıllara dayanan ve 20. yüzyılın ortalarına gelinceye dek her alanda kullanılan modernizm kavramı, Latince kökenli  ‘‘modo’’dan türeme ‘‘modernus’’ kelimesinden gelmektedir. Modern kavramı 5. yüzyıldan günümüze eskiden yeniye geçiş anlamında kullanılmaktadır. İngilizce’de 20. yüzyıl ortalarında genel kullanıma dahil olarak çağdaşlaşma anlamında kullanılmaya başlanmış ve gündelik dilin parçası haline gelmiştir (Kırılmaz, Ayparçası, 2016).

‘‘Modernizm, günlük hayatın rutinleşmesi, dini değerlere olan inancın zayıflaması, yaşam tarzlarının fark­lılaşması ve bireyselleşmesi, kentleşmenin üst düzeye çıkması, hayatın her alanına bilim ve tekniğin yerleştirilmesi, kapitalizmin ekonomik hayat üzerinde bitmek tükenmek bilmeyen bir devinimle devam etmesi süreci olarak ifade edilebilmektedir’’(Kırılmaz, Ayparçası, 2016).

‘‘Modernizm ile beraber kentsel ve sosyal dönüşümün hızlanması için pek çok düşünce ve tavır sergilenmiştir. Bu tutum ve davranışlara uygun olmayanlar ise çağ-dışı olarak nitelendirilmiştir. Buradan hareketle ‘modernlik’ son üç yüzyıldır Avrupa’da başlayarak bütün dünyayı etkisi altına alan ve sanayileşmenin hızlandırılmasındaki en önemli dönüşümdür denilebilir. ‘Modernizm’ ise yaşanan büyük dönüşümün neticesinde ortaya çıkan durumu kutsayan ve bu dönüşümü belirli bir zümre ya da zihniyete mal ederek bu duruma uygunluğu iddia eden bir söylem biçimidir’’ (Şimşek, 2017).

Modernizmin temelinde Aydınlanma Çağı, Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi yatmakta Aydınlanma hareketinin temelinde ise Rönesans ve Reform hareketleri yatmaktadır (Kırılmaz, Ayparçası, 2016). Ortaçağ düşüncesinin zıttı olarak Rönesans ve Reform hareketleri bilimsel, teknolojik ve dinsel anlamda toplumların aydınlanmasını sağlayarak bir dönüşüm yaşatmıştır. Bu dönüşümün devamında Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi ile devam eden yenilikler toplumsal dönüşümleri getirmiştir. Bu dönüşümler toplumsal, bireysel, ekonomik, siyasi açılardan kendini göstermiş ve modernleşme süreci içerisinde büyük gelişmeleri ve yenilikleri getirmiştir.

‘‘Rönesans, Reform, Coğrafi Keşifler yoluyla Orta Çağ düzeninin sona ermesi ile temellerinin atıldığı; ancak siyasi ve iktisadi anlamda kurumlaşmasının sırasıyla Fransız ve Sanayi Devrimleriyle gerçekleştirilmiş olduğu modernite; görünümlerini sınır tanımaksızın tüm dünya ölçeğine yaymış olan bireysel, kültürel, toplumsal, ekonomik ve siyasi bir dönüşüm projesidir’’ (Erol,2016).

Batı’da II. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan modernleşme kuramı siyasi ve ekonomik gelişmelerin yarattığı ihtiyaçlara karşılık olarak ortaya atılmıştır. Batı, kendi dışındaki toplumları barbar olarak nitelemekte ve diğer toplumlara temeline kendisini alarak ben merkeziyetçi bir şekilde bakmaktadır. Çünkü Batı rasyonalist, ampirik ve akılcı düşünme sistemine sahipken onlara göre Doğu toplumları dağınık ve düzensiz bir düşünce sistemine sahiptir (Coşkun,2012).  ‘

‘Modernleşme kuramının temel özelliği üç noktada toplanmaktadır;

a.Tek bir sistem ve ortak payda, b.Batı’nın üstünlüğünün tartışılmazlığı  C.Doğu’nun sistemle bütünleştirilmesi ’’(Coşkun,2012).

‘‘Batılı olmayan toplumların modernleşmesi ile ilgili olarak hızla artan çalışmalar, modernleşmenin, gelişmenin, ilerlemenin, toplumsal refahın bünyesinde barındırdığı olumlu çağrışımların paylaşımını söz konusu etmeye başlamış, ancak bu paylaşımın temeline izlenmesi gereken bir rota ve bu rotanın aşinası olan Batı’nın önderliğinin kabulünü yerleştirmişlerdir’’(Altun, 2000).

Batı’da başlayan modernleşme süreci bir yandan da Doğu toplumlarına yayılmış Batı tipi modernleşme yaygın hale gelmiştir. İlerlemeyi hedef alan bu Batılılaşma süreci bir yandan toplumların refahını sağlarken diğer yandan toplumları Batı merkeziyetçiliğine bağlamıştır. Batı tipi modernleşme Doğu toplumlarına uyarlanmaya çalışılmıştır fakat diğer toplumların dinamik yapısı tam anlamıyla Batı’nın modernleşme şartlarını hazırlayan etkenlerle bir değildir.  Cemil Meriç izmleri ‘idrakımıza giydirilen deli gömlekleri’ olarak tanımlamaktadır (Meriç, 2018).  Batı’ya göre oluşturulan bu izmleri ya tam anlamıyla kendimize uygun biçimde almalı ya da onlara uygun biçimde almamız gerektiğini belirterek Batı’ya göre alınan izmlerin bizi birbirimize düşüreceği kanısına varmaktadır. Çünkü her toplum kendine özgü gelişimler sağlamaktadır ve bu nedenle her şeyin Batı’dan direkt alınmaması gerekmektedir. Batı’da başlayan modernleşme süreci ve modernizm hayatımızın her alanında bizi ele geçirmiştir. Bu durum aynı süreçten geçmeyen diğer toplumları da etkisi altına almıştır. Modern çağ beraberinde entelektüel, modern, marjinal bireyleri yaratarak yapım ve yıkımlar oluşturmuş ve bireyleri kaotik düzen içerisindeki düzensizliğe hapsetmiştir. Bireyler bunların farkında değildir çünkü onlara sınırsız özgürlükler vaat edilmiş sınırsız özgürlükler içerisindeki sınırlar içerisinde hareket etmelerini sağlamıştır.

2- GOETHE’NİN FAUST’U VE MODERNİZMİN PARADOKSLARI

Marshall Berman’ın ‘‘Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor’’ adlı yapıtında modernizm ve modernizmin paradokslarını ele alırken modern bir entelektüelin doğuşunu anlatmak için Faust’u ele almakta ve modern dünyadaki çelişkileri Faust üzerinden anlamlandırmaya çalışmaktadır.  1770’de Faust üzerine çalışmaya başlayan Goethe, bu çalışmayı 60 yılda bitirmiştir. Faust kuşkulu bir karakterdir, her şeyi bilmek, öğrenmek ve araştırmak istemektedir. Modern dünyanın bilgisini araştırır ve bu durum dinamik bir süreç içerisinde gerçekleşir (Berman, 2019:62).

Berman’a göre modern insanlar modern dünyanın nesnesi ve öznesidirler.  Her şey insanlar için yapılırken bireyler nesne durumu haline getirilmiş; bir yandan meta olarak görülürken diğer yandan özne olarak görülmüşlerdir. Modern dünya her yanımızı kuşatmıştır ve bu kuşatmadan kaçmamız mümkün değildir. Artık dünya McLuhan’ın ifade ettiği gibi global bir köye dönüşmüştür. İletişim teknolojilerindeki gelişmeler küresel dünyanın doğmasına her şeyin her yerde olmasına neden olmuştur. McLuhan’a göre bizler global bir köyde yaşamaktayız ve her şey aynı anda olmakta zaman ve mekan kavramları kaybolmaktadır (Altay, 2005).  Toplumumuzun gösteri değil bir gözetim toplumu olduğundan bahseden Foucault’a göre; bizler bir panapticon evreni içerisindeyiz. Sosyal denetim aracı olan bu gözetim iktidarın bir kaynağıdır. İnsanlar artık alıcı durumuna gelmişlerdir. Standartlaşarak aynı hayatı yaşamaya başlamışlardır (Canpolat, 2019). Bu aynı hayatı yaşama durumu zamanla bir simülasyon evreni yaratmıştır. Dünyadaki her şeyin simülasyon olduğunu belirten Baudrillard’a göre artık sahip olmadığımız şeylere sahipmiş gibi yapmaktayız (Öker,2019).  Modernleşmeyle beraber bir nesneler toplumu doğmuş her şey bir meta haline gelmiştir. Bireyler kimliklerini unutmuşlardır; maddi olarak var olan her şeyin içi boşaltılmış ve kaotik bir dünya düzeni ortaya çıkmıştır. Bu kaotik düzen içerisinde değerlerimiz kaybolmakta ve seküler bir dünya düzeni ortaya çıkmaktadır. Endüstri Devrimi ile başlayan sanayileşme süreci günümüz dünyasında riskler doğurmuştur. Bu riskler görünmez bir hal alarak belirsizlikleri ve çelişkili durumları ortaya çıkarmıştır. Artık gelenekselliklerden kopan modern dünya özgürlük olarak algılanmaya başlanmakta fakat bu durum görünmez bir şekilde bizleri sınırlandırmaktadır. Modern dünya insanları biçimlendirerek, özne olmaktan çıkartarak nesne haline getirmiştir. Bireyler kitle olarak programlanarak metalarla özdeşleştirilmiş, mekanik kopyalar haline gelmişlerdir (Berman,  2019;46).

Modernleşmenin beraberinde getirdiği birçok durum aynı zamanda içerisinde zıtlıklar da barındırmaktadır. Marx ve Nietzche’ye göre ‘her şey karşıtına gebe’ olarak ortaya çıkmaktadır. Bir yandan ilerleme istenirken diğer yandan bu ilerlemenin getirmiş olduğu olumsuz durumlar ortaya çıkmaktadır. Goethe’nin Faust’u bu çalkantılı ve dinamik süreç içerisinde doğmuştur. Bir yandan birleşimi getiren modern dünya bir yandan da bireysel ve toplumsal bölünmeleri getirmiştir. Faust bu bölünme üzerine inşa edilmiş bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Kuşkucu bir karaktere sahip olan Faust’un kaygıları eylemlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.  Mephistopheles (şeytan) ile sözleşme yapan Faust bilgilerini zamanla bir zorbalığa dönüştürmüştür. Bu zorbalık modern dünyanın bireylere kazandırdığı daha çok bencil olma, kendini düşünme durumundan kaynaklanmaktadır. Bir yandan ilerlemek isteyen Faust diğer yandan geçmişine özlem duymaktadır. Bu özlem durumunu bilinçaltının derinliklerine sindiren Faust duyduğu çan sesiyle özgür olduğu kapalı dünyasına dönmüş ve oraya olan özlemini hissetmiştir. Kaybettiği duygularını hatırlamıştır. Bu durum modern dünyanın bizlere duygularımızı kaybettirdiğini yansıtmaktadır. Sürekli bir çelişki durumunda olan Faust modern dünyanın bireyini yansıtmaktadır. Bireyler bir yandan mutlu iken diğer yandan eksiklikler hissetmektedir. Modern insan tam anlamıyla mutluluğu, hüznü, umudu hissedememekle beraber aynı zamanda mutsuzluğu, umutsuzluğu da hissedememektedir.  Modern dünya bireylere bir yaşam savaşı sunmaktadır. İlerlemek isteyen birey bir yandan bir şeylerin yapımına neden olurken diğer yandan da bir yıkımı ortaya çıkarmaktadır. Faust’un deyimiyle modern dünya insanının içerisinde iki ruh yaşamaktadır (Berman, 2019;73).  Varlığını arayan Faust sürekli bir arayış içerisinde olduğundan sürekli bir ikilem içerisinde yaşamaktadır. Mephistopheles ile yola çıkan Faust’un iyi bir insan olmaya çalışması da bu çelişkili durumlardan biridir. Geçmişteki rolü ile şimdiki rolü arasında çatışma yaşayan Faust kendi ihtiyaçlarının meşru ve önemli olduğuna inanmaya başladığı andan itibaren artık kendi çıkarlarını düşünmeye başlamaktadır. Gretchen’e âşık olan Faust onun ölmesine göz yumarak bir suçluluk duymuştur. Çünkü Gretchen saf, temiz, iyi bir kahramandır ve küçük kapalı bir kasabada yaşamaktadır. Bu küçük kasaba Faust’un çocukluk dünyasıdır ve çocukken her şey daha masum, daha temizdir. Gretchen Faust’un dünyası için yaşadığı toplumun dışına çıkarak Faust’un düştüğü ikilemlere düşmektedir. Ailesini karşısına alarak Faust’un yaşamına dahil olan Gretchen, Faust tarafından terk edilmiştir ve ondan bir çocuğu olduğunda ailesi tarafından reddedilmiş, bir leke olarak görülmüştür. Burada toplumsal cinsiyet vurgusu açıkça görülmektedir. Geleneksel ataerkil yapıda olan toplumlarda kadın hep arka planda kalmakta ve aşağı görülmektedir. Gretchen’in yaşadığı kapalı toplum modernleşme ile beraber yavaş yavaş çözülmekte ve yok olmaya yüz tutmaktadır. Bu durum dış etkenler tarafından olmaktadır ve Faust burada dışarıdan gelen entelektüel, marjinal bir karakterdir. Gretchen’in alışık olduğu dünyasını yıkmış onu da paradoksal durumun içerisine çekmiştir.

‘‘İnsanın gelişmesinin insani bedelleri vardır; bunu isteyen herkes bedel ödemelidir ve bu bedel yüksektir’’ (Berman, 2019;87).

Modern dünya aynı zamanda bir bedel dünyasıdır. Faust ortaçağ dünyasından çıkmak için yeni bir dünya yaratmakta fakat bu durum bir yandan gelişimini sağlarken diğer yandan yıkıcı durumları doğurmaktadır. Bir yandan yeni dünyasına alışmaya çalışırken diğer yandan geçmişiyle çatışmaktadır. Bu durum modern dünyanın bir paradoksudur.  Modern dünya çift kişiliğe sahiptir ve her şey karşıtına gebe olarak ortaya çıkmaktadır. Modern dünya bir çözülmeler evrenidir. Sanayileşme ile başlayan bu gelişmeler bireylerde yapma ve yıkma eylemlerini doğurmaktadır. Faust bu bireylerin temsil niteliğini taşımaktadır. Para, güç kaynağı olmakta ve öğrenilenlerin yapım aşamasına geçilmesi için ekonomik, politik, toplumsal güçlerin kişisel bir dürtüyle hareket edilmesini sağlamaktadır. Faust üretim ve inşaatın hız kazanmasına başladığında yaşlı çiftin yaşadığı toprağa da göz dikmektedir.  Nasılını bilmeden bu yaşlı çiftin evden çıkarılmasını belirten Faust ilk bilinçli kötülüğünü yapmakta ve Mephistopeles tarafından çiftin öldürülmesine ve evin yıkılmasına neden olmaktadır. Bu yıkımla beraber Faust geçmişinden kalan son bağlantıyı da yok ederek amaca giden yolda önemli olanın sonuç olduğu, modern dünyanın kibirli bilgisini kendinde bulmaktadır. İyiyi bulmak için yola çıkan Faust, modern dünyanın erk gücündeki kötülüğüne ulaşmıştır fakat tüm bunlar için Mephistopeles’i suçlamaktadır. Bu noktada denilebilir ki modern dünya içerisinde atılan her adım birbiriyle bağlantılı olarak ilerlemekte ve bu ilerleyiş bireysel sonuçları da doğurmaktadır.

‘‘Faust, modern insanın bütün hususiyetlerini üzerinde taşır, karşısında aşması gereken engeller vardır, hep tetikte olmak mecburiyetindedir, durmak, dinlenmek gibi bir şansı yoktur, hızlı hareket etmeli ve tek başına kalmalı, ancak büyük bir düzenin parçası olduğunu da unutmamalıdır’’ (Güldürmez,2017).

Goethe Faust figürü ile Endüstri devrimi ile başlayan modern dünyanın çelişkilerini, yıkıcılığını ve yapıcılığını anlatmaktadır. Modern dünya çelişkiler ve paradokslar evrenidir. Her şey birbiriyle bağlantılı olarak gelişmekte ve yine birbirine dokunmaktadır. Modern dünya artık her şeyin hızla yok olduğu, fordist üretimle beraber zamanın bile nakit olarak satıldığı bir dünya düzeninin oluştuğu bir düzene sahip olmaktadır.

3.MODERN DÜNYA VE FAUSTVARİ BİREY

Modern dünyanın tezahürü olan ve post modern döneme geçildiği belirtilen günümüz dünyası çelişkilerle, kaoslarla, metalar ve simgelerle dolu bir yapıya sahiptir. Bu yapı modern insanı ikilemlerde bırakarak birbirine bağlı çelişkisel durumları yaratmaktadır. Bu çelişkisel durum bireyin geleneksel düzenden modern düzene geçmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bu noktada bireyler Faustvari bir düşünceye sahip olma niteliği taşımaktadırlar. Modern dönem insanı bir şeyleri yapmak için bir şeylerin yıkımına neden olmaktadır. Başlangıçta niyet iyi olsa bile gidilen yolda çıkan engellerin nasıl yıkıldığı önem taşımamakla birlikte sonuca bakılmaktadır. Sonuçta önemli olan bireyin dürtüsel hareketi neticesinde bireyin isteğinin olmasıdır. Faustvari birey olarak adlandırabileceğimiz modern insan; modernleşmeyle beraber özlem duyduğu geçmişinin yıkımına şahit olmaktadır ve bu yıkım artık bireylerin geleneksel toplum düzeninden modern topluma geçişinin son evresi olarak görülebilmektedir. Günümüz dünyası ikili bir yapıya sahiptir. Var olmak ya da olmamak bir anda olup biten durumlara tekabül etmektedir. Bu durum hız toplumunun bir göstergesi niteliğindedir. Her şey hızla olup bitmekte ve tatminsizlikler doğmaktadır. Bu tatminsizlik durumu bireyi güç elde etmeye zorlamakta ve bireyi kapitalist düzen içerisine yöneltmektedir. Sistem bireyi artık kendi için çalıştırmakta ve bunu bireye yansıtmamaktadır. Bireye sunulan her şey bir yandan da elinden alınmaktadır. Birey modern dünyanın sunduğu sınırlar içerisinde, sınırsızlık durumunu yaşamaktadır. Özgürlükleri elinden alınan birey kendisini bu sınırlar içerisinde özgür sanmaktadır. Günümüz dünyası artık bir çıkar dünyasıdır. Düşünmekten eyleme geçmekle birlikte bu eylemin oluşması için bir şeyler sunmak gerekmektedir. Faust bu pazarlığı Mephistopeles ile yapmaktadır. Günümüz modern bireyi bu pazarlığı sistem içerisinde dönen çarklarla yapmaktadır. Bu nedenle modern bireyleri faustvari bir birey olarak tanımlayabilmek modern insana yabancı gelmeyen bir kavram olarak görülebilme durumunu sağlamaktadır.  Modern insan sürekli bir çelişki durumundadır. Bir paradoks içerisinde yaşamakta ve bu paradoksları yine kendisi doğurmaktadır.  Hayatı anlamlandırmaya çalışan birey eyleme geçtiğinde tüm engelleri aşarken çıkar ilişkili bakmaktadır.

SONUÇ YERİNE

Geçmişten günümüze birçok alanda değişim gösteren toplumlar bir yandan gelişerek ilerlemeci bir düzene sahip olurken diğer yandan; toplumsal ve bireysel bozuklukların temelini yaratmıştır. Modernleşme süreci birçok kolaylığı, rahatlığı, refahı beraberinde getirirken birçok alanda da toplumsal bir düzensizliği getirmiştir. Bir yandan bizleri özgürlüğe alıştırırken diğer yandan özgürlüğümüzü kısıtlayarak bizleri denetim altına almıştır.  Modern yaşam bireyin istek, arzu ve ihtiyaçlarını şekillendirip yeni biçimler yaratarak kısıtlayıcı bir özgürlüğü bizlere altın tepside sunmaktadır. Modernizmi üreten insan bir yandan da içinde yaşamak istememektedir. Çünkü modern toplum belirsizlikler ve riskler toplumudur.  Bu belirsizlikler ve riskler görünmez bir şekilde etrafımızı çevrelemekte ve yaptıklarımızın sonucu olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Modernizm bir yandan bireyleri birbirinden uzaklaştırıp, ikincil ilişkilerin doğmasına neden olurken aynı zamanda evrensel bir şekilde birleşimi doğurmaktadır. Bir şeylerin gelişmesini sağlarken diğer yandan da yok etmektedir. Goethe’nin Faust’u tam da bu durumu yaşayan ve hayatı anlamlandırmaya çalışan bir karakterdir. Düşünce ve eylem arasındaki ikilemde kaybolan Faust eyleme geçtiğinde kendine özgü dünyasını yıkıp yerine modern bir dünyanın inşasını getirmektedir. Faust geleneksel köklerini de yıkarak geçmişe dair ne varsa yok etmektedir. Faustvari birey olarak adlandırabileceğimiz modern insan paradoksal durumların içerisinde kendine yer bulmakta ve çelişkiler içerisinde yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu ikili durum modern insanın ayrılmaz bir parçası haline gelerek dış ve iç dünyaları arasında çatışmalara neden olmuştur.

KAYNAKÇA

  • GÜLTEKİN, A. (2007). Charles Baudelaire ve Modernizm. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 6 (19) , 82-94. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/esosder/issue/6133/82257
  • KIRILMAZ, H. , AYPARÇASI,  F. (2016). Modernizm ve Postmodernizm Süreçlerinin Tüketim Kültürüne Yansımaları. İnsan ve İnsan, 3 (8) , 0-0. DOI: 10.29224/insanveinsan.280014
  • ŞİMŞEK, F. (2017). Modernizm ve Gelenek Arasında Bir Ütopya: Maske ve Ruh. Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi , (38) , 161-178. DOI: 10.21497/sefad.376989
  • EROL, P. (2016). Modernite Projesinin Kökenleri, Dinamikleri ve Sonu. Sosyoloji Dergisi , (33) , 49-66. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/sosder/issue/41007/495546
  • COŞKUN, İ.  (2012). Modernleşme Kuramı Üzerine. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi, 3 (1) , 289-314. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/iusosyoloji/issue/533/4909
  • ALTUN, F. (2000). Modernleşme Kuramı ve Gelişme Sorunu. Divan: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, 2000 – divandergisi.com
  • RİGEL, N., BATUŞ, G., YÜCEDOĞAN, G., ÇOBAN, B. (2005).  Kadife Karanlık, 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar (2005). (2.Basım). (Editör: Prof.Dr. Nurdoğan R.). Su Yayınları, İstanbul.
  • MERİÇ, C. (1974). Bu Ülke. (Hzr. Mahmut Ali M.). (2018).,  (58.Baskı). İletişim Yayınları, İstanbul.
  • BERMAN, M. (1982). Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor. (Çev. Ümit A., Bülent P.) (20.Basım).  İletişim Yayınları, İstanbul.
  • GÜLDÜRMEZ, S. (2017). Faust’u Gölgesinden Seyretmek Yahut Modernizm Bağlamında Faust’a Dair Bazı Dikkatler, International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish of Turkic, Volume:12/15, p.321-344. ISSN: 1308-2140, Ankara.
thumbnail
Önerilen Yazı
Şahsiyet: Suç ve Vicdan

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir