Oryantalizm bir diğer kullanım adıyla Şarkiyatçılık, Edward Said’in dünyayı açıklamak üzere kullanmış olduğu bir kavramdır. Oryantalizm, hem ırksal etkilemişimler ile bakış açılarını hem de şark ile garp arasında ki ilişkiyi açıklamak için kullanılan bir kavramdır. Şark, Doğudur. Garp ise Batıdır. Yani oryantalizm, batının gözünden doğuya tanımlamalar yapmasından dolayı doğuculuk olarak da adlandırılmıştır. Oryantalizm kavramının ortaya çıkışında batılı toplumların, çeşitli nedenler sebebiyle doğuya giderek doğuda gördükleri etkili olmuştur. oryantalizm, deneyimlerimizi temel alarak doğuyu inceleyen, doğu ile batı arasındaki etkileşimleri zamanla oluşan stereotipileri, önyargıları açıklamaya çalışan, batılı toplumların doğu üzerinde erk sahibi olmasına olanak sağlayan kapsamlı bir kavramdır. Özetle oryantalizm, batılı toplumların, çeşitli sebepler nedeniyle doğuya gidip gelmeleri sonucunda doğuda gördüklerini batıya anlatarak, doğunun eleştirilmesini sağlamaktadır. Batı bu tutumuyla, kendisi gibi olmayanları ötekileştirerek onlara karşı algılar yaratır ve doğunun çeşitli yönlerden sömürülmesine olanak sağlamaktadır.
Oryantalistlik ise doğu üzerine araştırma yapılarak doğuya dair söylemler üreten doğunun uzmanlığı anlamında kullanılmıştır. Oryantalistlik bir söylem üretilmesi sürecidir. Bu söylemlerin oluşmasında ve aktarılmasında tarihsel bir takım olaylar etkilidir. Bu olaylar, doğuya yapılan geziler, şark- garp arasında zamanla yükselen ekonomik ve politik gelişmeler, reform, rönesans ve coğrafi keşiflerdir. Oryantalist çerçevede üretilen söylemlere bakıldığında batılılar doğuyu kendilerinden tamamen farklı, kendilerinden aşağıda tanımlar. Batılılara göre doğu barbar, yobaz, pis, cani, irrasyonel, olgunlaşmamış, mantık ilkelerinden yoksun, edilgen, egzotik, gizemli, muhafazakar ve bir çok yenilikten geride olan olarak tanımlamaktadır. Batıya göre doğu toplumlarında iletişim yerine şiddet, argo sözcükler ve nefret söylemleri mevcuttur. Batıya göre doğu yoklukları barındıran, gerilikleri içselleştiren ve gelişemeyendir.
Oksidentalizm kavramının araştırmalara konu olması yakın zaman içerisinde olmuştur. oksidentalizm ise oryantalizmin tam zıttıdır. Oksidentalizm, doğuyu merkeze alarak batıyı sorgulayan, eleştiren bir kavramdır. Batının olumsuz olarak gördüğü yanlarını doğu toplumlarına aktarır ve doğu toplumlarında batıya dair bi algı oluşturmaya çalıştırır. Oksidentalizm, popüler olan her alanda, bilimde, sanatta ve ekonomide batının temsil biçimlerine odaklanmaktadır. Oksidentalizm bir nevi oryantalizmin doğuyu eleştirmesine karşın öz savunma biçimi olarak batıyı eleştirmek olarak da düşünülebilir. Yani oryantalizm doğuyu ötekileştirerek dışlarken, oksidentalizmde batıyı ötekileştirerek dışlamaktadır.
Oksidentalist söylem ise doğulu toplumlardaki kişilerin kendi inanç, dil, din ve kültürel yapılarıyla batılı toplumlara dair söylem üretmesidir. Batı kendisini, kültürlü, kaba, ileri görüşlü, temiz, rasyonel, olgun, hoşgörülü, mantıklı ve etken görmektedir. Ancak doğuya göre batı böyle değildir. Batılı böyle değildir. Doğuya göre batı kültürel değerleri yozlaştıran, yenilikler ile ahlaki düzeni bozan bir yapıdır. Oksidentalizme göre batı, ruhsuz, sapkın, paragöz, köksüz, inançsız, duygusuzdur. Oksidentalist söylem ikili zıtlıklar oluştururken bir yandan batıyı toplumlarda küçük, aşağı gösterir. Bir yandan da batının bazı özelliklerini olumlu olarak toplumlara yansıtır oksidentalizmin bu özelliği şaşırtıcıdır. Ancak oksidentalizmin tek şaşırtıcı özelliği bu değildir. Daha net ifade biçimiyle, batıyı en sert şekilde eleştiren birey bile batıdan tam anlamıyla kopmmamıştır. Aslında oksidentalizm de sert ve yıkıcı olarak görünsede aslında oksidentalizm bir savunma halidir. Oksidentalizm, oryantalizme karşı bir duruş ve savunma biçimi olarak araştırmalara konu olmalıdır.
Oryantalist ve Oksidentalist söylemlerin üretimine bakıldığında, her ikisi de birbirine karşı zıtlıklar içermektedir. Oryantalizmde doğu geleneksel batı moderndir, doğu irrasyonel batı rasyoneldir. Oksidentalist söylemlerin oluşturduğu yapılarda ise durum tam tersidir. İki yaklaşımda ben ve benim dışımdakiler algısı bulunmaktadır. Bu söylemleri örneklerle karşılaştırmak istiyorum. ; kış uykusu filminde ki Aydın isimli bireyin Nevşehir’deki halka, ailesine ve çalışanlara olan tavrı oryantalist bir tavırdır. Mesela filmde Aydın; eğitimli bir bireydir, birçok alanla ilgilenmiş, oyunlar oynamış, kitap yazan, köşe yazıları yazan ve aldığı övgülerle egosunu besleyen bir kişiliktir. Aydın ve ailesine göre. Aydın ve ailesi modern aile yapısının içerisinde barındırdığı duyguları barındırmaktadır. Her birey bencil, aile içi sohbetin olmadığı ve her birinin bir diğerini küçümsediği bir aile yapısı mevcuttur. Kardeşi Aydını sözde bir aydın olarak nitelemiştir. Çünkü yazdıkları hakkında Aydın’ın sadece bilgisi vardır kendisi öyle biri değildir. Burada diyebileceğimiz şey Türk Aydın’ı kendi içinde bir ikilemde kalmıştır. Kendisinin ait olduğu topluma oraya ait değilmiş gibi bakmıştır ve topluma yabancılaşıp yalnız kalmıştır. Aydının tavırları film boyunca herkese karşı aşağılayıcı olmuştur. Filmde imam karakteri aslında toplumuzda alışık olduğumuz bir imam değildir. İmamı doğuyu temsil etmesinden ötürü pis, yalancı ve sürekli yalvaran bir tip olarak karşımıza vermiştir film. Aydın eşi ve levent öğretmen arasında ki diyaloğa batılı gibi hoşgörü gösteriyor gibi yapmış ama doğu da ki kıskançlık duygusunu kendisi de yaşamıştır. Nihal imamın evine gittiğinde onlarda geleneksel aile yapısı göz önüne çıkıyor. Herkes bir arada oturuyor ve gelin hizmet ediyor. Oysa onların kendi evinde herkes bir odada sadece kahvaltıda birlikteler ve batı da karşımıza çıkan hizmetçi vardır. Aydın’ın uşağı olan hidayette aslında doğulu ve halktan olmasına rağmen Aydın’ın uşağı olduğu için herkese yukardan bakan ve kendi gibi olanları küçük gören kurnaz bir tip olarak karşımıza çıkıyor. Filmde aydın oryantalist bir tavır sergilemiş kendisini batılı tasvir ederek, kendi bakış açısıyla doğuyu ve doğunun yaşantısını pis, ahlaksız, cahil olarak söylemler üretmiştir. Doğu toplumunu karşılayan aile ise, Aydına karşı oksidentalist bir tavır sergilemektedir. Çünkü, aile bir yandan Aydının tavırlarını bencil, paragöz, kaba, vicdansısz, egolu görmüş bir yandan da Aydın’ın eğitimi, kültürünü onaylamışlardır. Peyami Safa’nın Fatih Harbiye adlı romanında doğu-batı ayrımına baktığımızda ise romanın baş karakteri olan Neriman, babası ve Şinasi doğu kültürü içerisinde yer almaktadırlar. İstanbul içerinde yaşadıkları kesim, aldıkları müzik eğitimi ve mahallelerindeki insan yaşantıları doğunun örneğidir. Romanda Neriman başlarda tesettürlü bir kız olarak ele alınmıştır. Oryantalizmde örtülükük de doğu içindir. Neriman yaşından kaynaklı olarak hayatında dair bir şeyleri sorgulamaya başlayan bir genç kız olarak karşımıza çıkıyor ve bu karakter sürekli babasının istekleri doğrultusunda şekillenmiş bir genç kız. Neriman’ın bir şeyleri sorgulamaya başlamasında ki temek faktör Neriman’ın dayısının kızlarında gördüğü ve okuldaki arkadaşlarında özelliklede Macit’te gördüğü modernlik oluyor. Neriman arasıra kıyafetler almak için Beyoğlu’na çıkan ve Beyoğlu’nun güzelliğinden etkilenen bir kızdır. Macit’le tanışıp Beyoğlu’nda mekanlarda oturmaya başlayınca, Fatih’i, kendi mahallesini, mahallesinde ki kokuyu, araç seslerini, herkesin bakışlarını, uyuma saatlerini bile sorgulamıştır. Şinasi’yi Macit’le kıyaslamış ellerinden, düşüncelerine kadar onları da karşılaştırmıştır. Neriman artık okulda ki müzik aletlerinin farklılığını da sorgulamış ve düşüncelerini zaman zaman anlatmıştır. Neriman’ın içindeki bu çatışma çok uzun zaman boyunca sürmüştür. Romanda bir diğer nokta ise kedinin garp, köpeğin şarkı temsil ettiğine değinmeleriydi. Neriman doğu kodlarını tembel ve uyuşuk olarak nitelemiştir. Tıpkı bir kedi gibi. Burada da nerimanın batı kültürünü eğitim yoluyla tanıdığı görülmüştür. Ve Neriman batı ile tanışınca oryantalizmde olduğu gibi doğuyu, pis, tembel, insanlarını yobaz, kültürsüz görmeye başlamıştır. Ancak Neriman’ın babası ve arkadaşlarının tavrı ise tamamen oksidentalist söylemler üretmeye yöneliktir. Neriman’ın ailesi ve arkadaşları batıyı, öteki gibi görüp sürekli olarak kötülemişlerdir.
Yani denilebilir ki süreç içerisinde doğu- barı çatışması sürekli olarak yaşanan bir durumdur. Bir taraf doğuyu tanımlama, açıklama, eleştirme üzerine düşünerek kendi gibi olmamasından ötürü söylem üretirken bu üretmeyi yapan oryantalizmdir. Diğer tarafta da oksidentalizm, batıyı açıklamak, tanımlamak üzere batının kusurlarına yönelik söylemler üretir.
KAYNAKÇA: