Tohum ve Toprak Kitap İncelemesi

Tohum ve Toprak, Türkiye'nin Orta Anadolu bölgesinde bir Sünni köyünde yapılan iki yıllık saha çalışmasıdır. Temel tezi, ''tekkaynaklı" üreme teorisi ve teolojik tanrıcılık doktrininin birbirleriyle ilişkili olduğunu, dinin ve yeniden üretimin ayrı ayrı ele alınamayacağını ifade etmektedir. Bu nedenle araştırmanın temel çıkış noktaları, neden tek tanrılı olan üç dinde Tanrı açık veya kapalı bir biçimde erkeği temsil etmektedir? Neden biyolojik yeniden üretim değersizleştirilmiş ve bununla birlikte kadınlar düşük bir statüye yerleştirilmiştir?

Tohum ve Toprak Kitap İncelemesi
0

Tohum ve Toprak (Etnografi) Özeti

Kitap beş bölümden oluşmaktadır. İlk kısımda genel bir giriş yapan yazar, ikinci kısımda köydeki evlilik uygulamalarından ve düğün törenlerinden bahsetmektedir. Üçüncü kısımda ise, akrabalar ve ilişkilerinden bahseden Delaney, dördüncü bölümde köyün içerisi ve dışarı algısının nasıl şekillendiğinden söz etmektedir. Son bölümde ise İslamiyet’in kuşatan bağlamı üzerinden açıklamalar yapmaktadır. Yazar kitabını beş bölüme ayırmasının İslamiyet’in beş şartına ve Müslüman bir kişinin günü beş vakte bölmesine gönderme olarak yaptığını ifade etmiştir (2018: 41).
Kitabın giriş bölümünde, Türk toplumunun örgütlenişini ve değerlerini anlamakta temel kavram olan “yaratılışa” ilişkin kuramları ve simgeleri araştırdığını ifade etmektedir (2018: 17). Bununla birlikte, yaratılışa ilişkin bu kuramların ve simgelerin gündelik hayatı güdüleyen ve yönlendiren, ayrıca hayatın şekillenmesinde belirli bir tarz kazandıran değerler, tutumlar, yapılar üzerindeki etkisini araştırdığını belirtmektedir. Delaney, bu durumu “etnografi hayatın ortaya konmasıdır” (2018: 19) şeklinde ifade etmiştir. Diğer yandan, alt başlıklar açarak araştırmasının nasıl bir çizgide gideceğine dair anlam ve açıklama alanı sunmuştur ve kitabın ilerleyen bölümlerinde detaylı bir şekilde bu konular üzerinden açıklama yapmıştır. Bu alt başlıklar, Laius ve İbrahim, Tohum ve Toprak, Yaratılışa İlişkin İnanışlar, Babalığın Anlamı, Anneliğin Anlamı, Akrabalık ve Cinsiyet, Din ve Yeniden Üretim, Türkiye’dir.
İlk bölümde, yaratılış kuramıyla ilgili simgelerin ve inançların, insanların kadın ve erkek olarak algılarının şekillenmesine etkisi tartışılmaktadır. Bununla birlikte, temel yaşam pratikleri olan cinsel ilişkiler, doğum, çocuk yetiştirme, bedenin bakımı ile ilgili pratikler ve tutumlar, cinsiyet ve doğurganlık üzerinden ele alınmaktadır (2018: 41). Bu konular üzerinden yaptığı açıklamaları Döllenmenin Simgeleri, Cinsel Etkinlik, Gebelik Korunma, Hamilelik, Doğum, Doğumdan sonra-Loğusalık, Çocuk Bakımı, Toplumsal Cinsiyetin oluşumu, Ergenlik olarak ayırmıştır.
Yazara göre, bu bağlamda kadını değerli kılan doğum ve erkeğin tohumunu güvence altına almasıdır. Bu sebeple, evlilikten önce bekaret, evlendikten sonra sadakat kadının toplumsal olarak değerini belirlemektedir. (2018: 61). Kadın bu noktada belirlenen “namus” kodlarına göre hareket etme durumundadır. Bu toplumsal kodlar onun hayatını şekillendiren, düşünme tarzına, bakış açısına, inanışlarına, giyimine, kuşamına, davranışlarına etki eden bir durum olarak ortaya çıkar. Yazar, bu noktada bir kadının cinsel etkinlik başta olmak üzere, “namus” kodlarına uymaması durumu onun evliliğe yönelik şansını ortadan kaldırdığını savunmaktadır. Çünkü bu durum evleneceği erkeğin tohumunu tehlikeye sokmaktadır. Delaney, “kirli olmak” kavramının bu noktada namus kodlarına uyum üzerinden inşa edildiğini dile getirmektedir (2018: 63). Doğumun önemini özellikle vurgulayan yazar, eğer kadın dünyaya çocuk getirmezse, bu durum erkeğe onu boşama veya ikinci bir eş alma hakkı verdiğinin altını çizmektedir. Ayrıca, eğer kadın boşanmak isterse çocuk erkeğe ait olarak algılandığı için kadın çocuklarını bırakmayı göze alıyor demektir. Köyde, çocuğun babasının hakkı olduğu anlayışının olduğunu dile getirmiştir. Erkekler açısından, doğurtmaya yönelik yüklenen kavram, var etme gücüne yöneliktir. Özellikle erkek çocuğu olan bir erkek “gerçek bir adam” tanımlanmaktadır (2018: 105).
İkinci bölümde, yaratışa ilişkin bahsedilen simgelerin ve anlamların namus denilen kodlar bütününü evlilik kavramını anlamak üzere kullanmıştır (2018: 41). Bu noktada, köylülerin hayatındaki en önemli olay olan düğün ayrıntılı bir biçimde çözümlenmektedir. Birinci bölümde bahsedilen çocuk sahibi olmanın önemi, evlilik kavramı üzerinden anlatılmaktadır. Bu konular üzerinden yaptığı açıklamayı Evlilik Stratejisi ve Evlilik Uygulamaları, Pazarlıklar, Düğün, Cuma, Cumartesi, Pazar alt başlıklarıyla incelemiştir. Yazara göre, köydeki anlayışa göre, evlenmek çocuk sahibi olmak için yapılır. Çocuk sahibi olmanın temel koşulu evliliktir ve bu sebeple kadının değeri yine bu noktadan şekillenir. Yazar bu noktada, kendisinin bulunduğu iki sene içerisinde yapılan bütün evliliklerin “endogami” olduğunu yani içeriden evlilik olduğunu belirtmiştir. Evlenenlerin tercihi grubun “içerisinden”, “kendilerinden olan” akrabaları, köylüleriyle evlenmektir (2018: 126). Köyde, genç erkek her daim farklı yollara gidebilecek bir kişi olarak görüldüğünden, askere gitmeden önce evlenmesinin daha iyi olacağı düşünülür. Ayrıca, askere gitmeden önce evlenen bir erkeğin, asker dönüşü bir çocuğu olması önemsenen bir durumdur. Kızların köyde erken evlenmesi tercih edilirken, erkeklerin askere gitmeden 20 yaşında veya askerden dönünce 22 yaşında evlenmesi tercih edilir. Yazara göre burada önemli olan, askerlik hizmetini tamamlamış ve zorlukları aşmış olan erkeğin ödülünün kadın olması algısıdır. Köyde, erkek için evlenmek bir görevdir ancak anne ve babasının karar verme süreçlerindeki etkisi oldukça önemlidir (2018: 136).
Üçüncü bölümde, yaratılışa ilişkin simgelerin insanların duygusal ve güç ilişkileri içinde nasıl şekillendiğinin ve zaman, uzaklık ve yakınlık kavramlarına nasıl yansıdığını açıklamaktadır (2018: 41). Bunu Gökler’ deki Türkler, Akraba Çevresi, Ocak, İlişkiler alt başlıkları üzerinden açıklamıştır. Yazar, köylülere Gökler ismini vermiştir. Köylüler, asıl ve gerçek Türkler saydıkları Göktürklerden geldiklerine inanmaktadır, bu sebeple bu isim tesadüfi olarak verilmiş bir isim değildir (2018: 179). Yazar köylülerin akrabalık ilişkilerine yüklediği anlamların farklılaştığına vurgu yaparak, soyun sürdürülmesi kuramının bu farklılıkları açıklama noktasında önemli bir işlevi olduğundan bahsetmiştir. Örneğin, köyde yakın akraba hem kan hem de akrabalık bağı olanları kapsadığını ifade etmiştir (2018: 190). Diğer yandan yazara göre, Ocak ise, akrabalık kavramının birleştiği yer olarak yer olarak ifade edilmektedir. Yazar, Türk toplumundaki en yüksek değerin misafirperverlik olduğunu vurgulamakla birlikte, köyde çingeneler dışındaki tüm ziyaretçilere misafirperverlik gösterildiğini belirtmektedir (2018: 228).

Dördüncü bölümde, yaratılışa ilişkin simgelerin ve anlamların, yaşanan evin, köyün, dünyanın yani mekana yönelik durumu ve bununla birlikte, hanenin yeniden üretimindeki, İş bölümü ve milliyetçilik retoriğinin kavramsallaştırmasını ele almaktadır (2018: 42). Bunu Bizim Köy, Köyün içerisi, Köyün Toplumsal Coğrafyası, Hane: İçerisi ve Dışarısı, Cinsiyete Dayalı İş Bölümü, Ekonomik Coğrafya, Yaratılış mı? Yoksa Yeniden Üretim /Üretim mi? Simgesel Değişimin İşaretleri, Dış İlişkiler, Ulus Üzerine alt başlıkları altında anlatmıştır. Yazar, Gökler köyünde evlerin iki katlı olduğunu, genel olarak alt katta hayvanların barındığını ve üst katın insanlara ait olduğundan bahsetmektedir. Köyde en büyük yapının cami olduğunu ve biri ortaokul biri ilkokul olmak üzere iki tane okulun olduğunu belirtmiştir (2018: 250). Bununla birlikte köyde, bir sağlık evi, dört çay odası ve kullanılmayan bir postane bulunmaktadır. Genellikle herkes kendi mahallesindeki çay ocağına gitmektedir. Kamusal alan bağlamında çeşmenin önemli bir yeri vardır. Çamaşırhaneler çeşmelerin yanında yer alır ve kadınlar çamaşır yıkamak için buralara giderler (2018: 252). 1970’lerin sonunda köyde iki tane politik dernek kurulmuştur. Sağ ve sol görüş olarak ayrılmıştır. Halk odası sol görüşlü kişilerin, Ülkü köy ise sağ görüşlü kişilerin derneğidir. Ancak darbeyle birlikte, politik faaliyetlerin yasaklanmasıyla beraber dernekler kapatılmıştır (2018: 254).
Beşinci bölümde, İslamiyet’in kozmolojik sisteminde var olan yaratılışa ilişkin simgelerin ve anlamların, törenlerde ve uygulamalardaki örneklerini incelemektedir. Hayatın her alanına etki eden İslamiyet’i bu bağlamda tartışmaktadır (2018: 42). Bunu Namaz, Kurban Bayramı, Hac, Cennet ve Cennet Bahçesi alt başlıkları içerisinde incelemiştir. Yazar, tek tanrılı dinlerin insanın yaratılışını tek kaynaklı olarak ele aldığını yani tüm insanlığın tek bir kaynaktan çıktığını söylemektedir. Bu noktada, araştırmada tek tanrıcılık doktrininin tek kaynaklı üreme teorisiyle ilişkisi olduğunu savunmaktadır (2018: 332). Araştırmaya konu olan Gökler köyünde İslamiyet, kimlik, köken ve toplumsal düzenin ele alındığı en temel bağlamdır. İslamiyet köylülerin hayatının her alanına etki etmiştir. Köylülere göre Kuran, Tanrının sözüdür ve bu sebeple eksizsiz bir şekilde Arapça olarak ezberlenmesi önemlidir (2009: 327). Kuran’ın otoritesi ve meşruluğu onun değişmemiş ve değiştirilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. İslamiyet’in getirdiği anlayış çerçevesinde, köylüler aidiyetliklerini tamamen bu dünya üzerinden kurmazlar. İslami görevleri dikkatlerini öbür dünyaya çevrili tutar, öbür dünyanın süreklilik içerdiğini, bu dünyanın ise kısa bir misafirlik mekanı olarak algılandığını ifade etmektedir.

Etnografi’nin Temel Paradigması

Tohum ve Toprak, yaratılışa ilişkin kuramları ve simgeleri araştırmak amacıyla Türkiye köylerinden birini tercih etmiştir. Bu noktada, yazar araştırmasını, insani yaratma ve ilahi yaratma arasındaki simgesel ilişkileri araştırmak üzerine kurmuştur (2009: 17). Bununla birlikte, döllemeye ilişkin kuramı kadınlık ve erkeklik rolleri üzerinden anlatmıştır. Köylülerin bu süreçteki rollerini tohum ve toprak-tarla sözcükleriyle nitelendirir. Erkeği tohum, kadını tarla olarak ifade etmektedir. Bu noktada, tohum ve tarla arasındaki temel farklardan bahsetmiştir. Tohum ile tarla arasında temel bir fark vardır (2018: 52). Bir tarlada farklı tohumlar büyüyebilir, neyin büyüyeceğini atılan tohum belirlemektedir. Nitekim bu kuram, çocuğun dünyaya gelme sürecindeki erkeğin rolünü tanımlamak için kullanılan “döllemek” sözcüğüne dayandırılmıştır.
Döllemek, tohum ekmek demektir ve bu süreçte erkeğin rolü birincil olduğundan yaratıcı olan odur. Bu noktada, bu yeti Tanrı’nın yaratma yetisine benzemektedir. Çalışmada, kuramsal olan bu çerçevenin köydeki söylemsel karşılığı Allahtan sonra ikinci Tanrının baba olduğunu ifade etmeleriyle desteklenmiştir (2018: 53). Babanın otorite kaynağının bu noktadan şekillendiğini öne sürmektedir. Ataerkil sistemin arkasındaki gücün bu benzerlik olduğunu ifade etmektedir.
Yazarın çalışmasının temel soruları din, iktidar ve toplumsal cinsiyet üzerine kurulmuştur. Bu noktada kurulan sorular şöyledir, neden tek tanrılı dinlerde (İslam, Hristiyanlık, Yahudilik) Tanrı açık ya da kapalı bir şekilde erkek olarak simgelenmektedir? Biyolojik yeniden üretim neden böylesine değersiz görülmektedir? Biyolojik yeniden üretim değersizleştirilmesiyle ilişkili olarak neden kadınlar düşük bir statüye yerleştirilmiştir?

Ana Bulgular ve Sonuç

Yazar araştırmada, bulguları üzerinden çok önemli sonuçları ulaşmıştır. Şöyle ki, köyde buğday yetiştirmek ve hayvancılık temel geçim kaynağıdır, kişilerin ekonomik düzeylerine bağlı bir sınıfsal farklılığın yok denecek kadar az olduğunu vurgulamıştır (2018: 39).
Bununla birlikte, köyde misafirperverlik duygusunun en yüksek değer olduğundan bahsederek, dışarıdan gelen tüm ziyaretçilere -çingeneler dışında- kişisel duygular ne olursa olsun misafir edildiğini söylemektedir (2018: 228).
Kamusal alan ve sosyalleşme alanı üzerinden de çıkarım yapan Delaney, bu konuda çeşmeler ve çamaşırhanelerin kadınlar için yıkamak ve yıkanmak yeri olmasının yanında, buluşma ve sohbet etme yeri olduğunu belirtmiştir (2018: 252).
Köydeki kişilerin kimlik, köken ve toplumsal düzen algısının temel noktasında din yer aldığını ve İslamiyet’e uygun olarak bağlamların şekillendiğinden bahsetmektedir (2018: 327). Aynı zamanda, köylülerin ikili bir dünyaya dönük yaşaması, öbür dünya ve bu dünya ayrımı yapması noktası, yaşamlarını şekillendirme noktasında önemli bir yere sahiptir. (2018: 335).nYazara göre, köyde endogami yaygındır. Bu noktada, grup içi ve grup dışı ayrımın yapıldığı köyde, grup içerisinde evlenmenin yaygın olmasına vurgu yapılmaktadır. Durumu özellikle, mirasın ayrılmasını istememe üzerinden açıklamıştır.

Etik Açıdan Değerlendirme

Araştırma içerisinde, kitapta rastladığım ve Delaney’in kendisinin dile getirdiği iki örnek durum vardır ve bu iki durum, araştırmanın etik açıdan tartışmaya açılması bağlamında önemli olduğunu düşünmekteyim. İlk olarak, Delaney’in evinin önüne koyulan kömürün kaldırılması konusunda kendisini sürekli ikaz eden komşusu Nuriye’ye sinirlenip bağırması ve pencereyi suratına kapatmasıdır. İkinci olarak, köyde maddi durum sebebiyle okula devam edemeyen zeki ve çalışkan bir kıza okula devam edebilmesi için yardım etmeye çalışmasıdır (2009: 114). Bu noktada, antropoloji geleneğinde alana müdahale edilip edilmeyeceği üzerine yapılan tartışmalara referans vererek, Delaney, aslında kızın hayatına müdahale ederek alana müdahale ettiğini ve bu davranışının iyi bir antropolog tarafından yapılmaması gerektiğini ifade etmektedir.
Değerlendirmelerime göre, araştırma son derece detaylı gözlem ve analiz içeren bir çalışmanın ürünüdür. Nitekim, içerisinde köylülerle yapılan görüşmelere değinilmesine rağmen bu durumu destekleyecek görüşme referanslarına değinilmemiştir. Köylüler ile yapılan görüşmelerden alıntıların verilmesi araştırmayı daha akıcı ve güvenilir kılması bakımından önemli olduğunu düşünmekteyim. Bununla birlikte, araştırma içerisinde köylülerin fotoğrafları yer almasına rağmen köyün ismi yer almamaktadır. Bunu tam olarak sebebini anlamakla beraber çelişki olarak gördüğümü belirtmem gerekir.
Araştırmalar için sponsor veya burs almak beraberinde birçok etik problemi getirebilmektedir. Şöyle ki, burs veya sponsor aldığınız kuruma karşı sahada farklı bir görüş veya durum söylediğinizde, bunların kesilme riskiyle karşı karşıya kalabilirsiniz. Nitekim bu durum araştırmanın sahadaki pozisyonunu etkileyip etkilemediği tartışmaya açılması gereken bir konu olarak durmaktadır. Nitekim, Delaney kitabında araştırması için Fulbright Kültürel Değişim Programı, Türkiye Üzerine Araştırmalar Enstitüsü, Ulusal Bilim Vakfı ve Fulbright-Hays Komisyonu tarafından desteklenmiştir (Delaney, 2018: 14). Bu durumun kendisini ne kadar etkilediği, sahadan aktaramadığı durumlar olup olmadığı tartışmaya açıktır. Bu durumla ilgili kitapla ilgili bir çıkarımım bulunmamaktadır.

Genel Değerlendirme

Saha çalışması ciddi anlamda emek isteyen, kendinizi ve hayatınızı, çalışmayı yaptığınız dönem boyunca tamamen ona odaklanarak geçirdiğiniz bir zaman dilimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki, okuduğum kitapta beni en çok etkileyen kısım her ne kadar Delaney köyde darbe ortamının çok hissedilmediğini dile getirse de 1980’lerin karmaşık siyasi ortamında, bambaşka bir kültürle iki yıl yaşaması ve bu detaylı çalışmayı hazırlaması oldukça yoğun bir emek içermektedir. Bununla birlikte, kelimeler üzerinde yaptığı etimolojik açıklamalar ve Türkçeye olan hakimiyeti bu noktada verilen emeği pekiştirir niteliktedir. Araştırma için geçirilen süre bazında, Delaney en ince ayrıntısına kadar her şeyi yazması ve betimleyici bir şekilde bunu ifade etmesi kitabı daha anlaşılır ve etkileyici kılmaktadır.
Din üzerinden yaptığı detaylı analizin, kendisinin İlahiyat üzerine yapmış olduğu yüksek lisansın etkisinin olduğunu düşünmekteyim. Nitekim, farklı alanları birleştirmenin bizlere sunduğu çeşitlilik ve fayda yazarın araştırmasında bir kez daha ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, alana yönelik inanç ve değerler sistemi antropolojik sistem üzerinden detaylı bir şekilde analize açılmıştır. Ayrıca, araştırmasında araştırmasını kurduğu teori dışında, farklı teorileri kullanması ve karşılaştırarak anlatmasının kitaba zenginlik kazandırdığını düşünmekteyim.
Bununla birlikte, emin olmadığı ancak çıkarım yaptığı noktalardan “bence”, “bana göre” diye başlayan cümlelerin samimiyet ve dürüstlük belirtme noktasında önemli olduğunu düşünmekteyim. Aynı zamanda, araştırmacının tüm saha zorluklarının üstesinden gelebilecek miyim? sorusunu kitap içerisinde hissettirmesi önemlidir. Çünkü araştırmacı sahaya gittikten sonra kötü olaylar ve durumlar yaşayabilir, üzülebilir, kızabilir ve travmatik bir durumla karşı karşıya kalabilir.
Bu sebeple, kendisinde tüm saha zorluklarının üstesinden gelme gücünü hissetmesi ve hazır hissetmesi tüm araştırmadan daha fazla önem taşıdığını düşünmekteyim. Bununla birlikte, yazar, araştırmada sahanın kurallarının öğrenilmesi, oradan bilgi edinmesinin sağlanması ve devamlılık noktasında önemli vurgularının olması bana göre oldukça önemlidir.
Diğer yandan araştırmayla ilgili olarak, öncelikle karşılaştırma ve genelleme problemi gördüğümü belirtmem gerekir. Örneğin, “…dünyaya çocuk getirmek yalnızca köyde değil bütün Türkiye’nin problemidir…” (2018: 51) “…Geleneksel Amerikan görünüşünde evlilik tüm fiili sorunları çözeceğine inanılan romantik bir aşkın ifadesi, Türkiye’de ise özel bir antlaşma…” (2018: 152), “…Türkiye’de kişisel uyum konusunda önemli olan gelinin kaynanası ile uyumlu olmasıdır, Amerikan anlayışına göre, kan akrabalığı olan kişiler kaynana olamaz…” (2018: 137), daha başka genelleme ve karşılaştırma problemi olarak gördüğüm örnekler kitapta yer almaktadır, bu noktada tartışmaya açmak istediğim konu, bir köydeki ya da belli bir yerde yaşayan insanların yaşamlarını analiz ederek, bu durumu ülke coğrafyasının tüm insanları için geçerli olduğunu söylemek mümkün müdür? Türkiye’de bir köyde iki yıllık bir zaman geçirmiş ancak belirli bazı zamanlarda buradan dışarı çıkan bir araştırmacı bunu hangi verilere dayalı ifade edebilir? ya da belirli verileri varsa niçin sunmadı?
Diğer yandan, Amerikan toplumunun değer yargıları homojen midir? Tam bir karşılaştırma mümkün müdür? nitekim sonuç olarak yapmış olduğu karşılaştırma ve genellemeler bana bu tür soruların kapısını açmıştır. Bununla birlikte, kitapta sürekli “biz” vurgusu yer almaktadır, örneğin; “…bunları bilen bizler için bile “döllemek” gibi sözcüklerin kullanımı eski anlamını sürdürür…” (2018: 53), burada aklıma şöyle bir soru takılmaktadır, araştırmacı biz derken kimi ya da kimleri kastetmiştir? Düşünce algısında oluşturduğu biz algısı kimdir ya da kimlerdir? Ait olduğu grubu kim ya da kimler olarak tanımlamaktadır?

Kaynakça

Carol Delaney (2018), Tohum ve Toprak (Türk Köy Toplumunda Cinsiyet ve Kozmoloji), Çev. Selda Somuncuoğlu- Aksu Bora, Yedinci Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul.

Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Yüksek Lisans, Soru, öneri ve eleştiri için; arcabegum.bayiroguz@std.yeditepe.edu.tr arcabayr@hotmail.com

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir