ÖZET
Dillerin olduğu yerde bireyler de vardır. Bize nereden geldiğimizi, neyi özümsediğimizi ve bize ait olanı söylemenin yanı sıra, toplumun istekleri ile isteklerimizi nasıl gerçekleştireceğimiz arasında bir yol bulmaya da yardımcı olur. Dil topluma aittir. Konuşmak için birden fazla kişi gerekir. Konuşma eylemi insanları birleştirir. Kişi cemaatin bir üyesi olsa da onu bu birliğe ait yapan sözleri ve söylemidir.
Konuşulan ve söylenen sözler bir anda gerçekleşse bile, fark edilmeleri gerekir ve her kelime toplum ve bireyler için çok önemlidir. Topluluk, sözlü imha ve aldatma ifadeleri ile kurulan ortaklığı sona erdirebilir. Bu nedenle konuşmalarda dedikodu da çok önemlidir.
Bu makale dedikodu kavramının anlamı ve toplum içerisinde nasıl bir işleyişe sahip olduğunu, dedikodunun tarihini, iş ilişkilerine yansımalarını, televizyon sektöründeki konumunu incelenmektedir. Toplumsal cinsiyet analizi üzerinden dedikodunun sadece kadınlara has bir muhabbet tarzı olmadığını, toplumun içerisinde yer alan tüm bireylerin ırk, cinsiyet gözetilmeksizin bu muhabbet tarzına zamanla nasıl ve ne şekilde uyum göstermiş olduğu incelenmektedir.
Anahtar kavramlar: dedikodu, dedikodunun sosyolojisi, dedikodu tarihi, dedikodu ve iş yaşamı, kadın
THE PLACE OF DEDICOD IN SOCIETY
ABSTRACT
Where there are languages, there are individuals. In addition to telling us where we came from, what we assimilate and what belongs to us, it also helps to find a way between society’s aspirations and how to fulfill our desires. Language belongs to society. It takes more than one person to talk. The act of speaking unites people. Even though a person is a member of the congregation, it is his words and discourse that make him belong to this union.
Even if the spoken and spoken words happen suddenly, they need to be noticed, and every word is very important to society and individuals. The community can end the partnership established with verbal expressions of destruction and deception. For this reason, gossip is also very important in conversations.
This article examines the meaning of the concept of gossip and how it works in society, the history of gossip, its reflections on business relations, and its position in the television industry. Through gender analysis, it is analyzed that gossip is not only a style of conversation for women, but how and how all individuals in the society have adapted to this style of conversation over time, regardless of race or gender.
Keywords: gossip, sociology of gossip, history of gossip, gossip and business life, woman
GİRİŞ
Dedikodu, başkaları hakkında bilgi alma gereksinimini açığa çıkarmaktadır. Zamanla davranış halinde çekiştirme yollu “Benden duymuş olma ama …”, “olanlardan haberin var mı?”, “benden duyduğunu kimseye söyleme” vb. cümlelerle gündelik yaşamın bir parçası haline gelir. Belli bir müddet sonra da sır alıp verme, rahatlama amacıyla yapılan bu durum bir olgu halini alır. Merakın üstünü örten, kızgınlık ve kıskançlığın simgesi olan, boş vakti doldurma amaçlı, cinsiyet içerisinde bir dayanışma olaraktan görülmektedir. Dedikodu sadece kadınlara has bir davranış biçimi olarak görülse de, sosyal yaşamda erkek-kadın fark etmeden işleyen informel ve sıra dışı bağlamdır. Dedikodunun zamanı ve mekânı yoktur. Bu gayri remi iletişim türü gruplaşma ve samimiyetin bir simgesi haline gelmiştir.
Antropolojide dedikodu, incelenmesi gereken en önemli sosyal ve kültürel olgulardan birisi kabul edilmektedir. Antropologlar dedikodunun grup çıkarlarının korunmasına yardımcı olan bir araç olduğunu söylerlerken, psikologlar ise onun bireysel çıkarlar adına kullanıldığından dem vururlar. Yönetim alanındaki araştırmacılar ise dedikodunun bu iki çıkar seviyesi arasında bir denge arayışındadır ve dedikodunun örgüt performansı üzerindeki rolünü sorgularlar. (LEBLEBİCİ, YILDIZ, & KARASOY, 2009, s. 3)
Toplumsal ilişkilerde sosyal olma faaliyeti olarak dedikodu sosyal ilişkilerin başlamasında ya da bitmesinde önemli bir faktördür. Dedikodusu yapılan kişi hakkında üzülebiliriz, derdiyle dertlenebiliriz. Fakat ahlaki değer yargılarımız dedikoduyu bir sohbet veya muhabbet aracı olarak görmez. Ahlaki eylemlerin dışında tutulan dedikodu kötülükle eşdeğer tutulmaktadır.
Dedikodunun şeması, bir kişinin ikinci bir kişiye (veya kişilere) üçüncü bir şahıs hakkında bir tür rapor vermesi şeklinde karşımıza çıkar. Terimin klasik Türkçe ’deki kullanımlarına bakılınca bugünkü dilde kullandığımız terimi oluşturan kelimeler ile eski dildeki eş anlamlıları arasında büyük bir örtüşme göze çarpar. Terimi oluşturan kelimeleri tek tek incelediğimizde Arapça kelimelerden oluşan kîl ü kal (< kîl ‘söylendi’ ve kal ‘o dedi’) ve Farsça bir terkip olan güft ü gû (dedi – söyle-) terimleri de Türkçedeki dedikodu terimi gibi mana itibarıyla; ‘konuşma’ kelimesi üzerinde yoğunlaşmaktadır. (Demirci, 2004, s. 12)
Tarihsel, psikolojik ve nedensel açıklamalar yaparak dili indirgemeci bir yaklaşımla ele alan 19. yüzyıldaki dil felsefesi anlayışı, Saussure’ün düşüncelerinin toplandığı eseri ile arkaplana itilir. Saussure’e göre dil, dizge içerisindeki dönüşümleri mümkün kılmakla birlikte nedensel olmayan mekanizmalardan oluşmuş bir kurallar sistemidir. İletişim bu kurallar sistemine uygun olarak gerçekleşir ve gerekirse detaylandırılır. (Bankır, 2020, s. 2)
Sosyoloji sözlüğüne göre dedikodu kavramı: “Örf ve âdetlere, geleneğe aykırı hareketlerin tenkidi, bu türlü davranışlara karşı konulması “dedikodu” ile başlar. Fakat dedikodu köyler, kasabalar, hatta şehirlerde serveti, güzelliği veya başka başarısı ile sivrilmiş olanlara karşı çevrilen evler arası bir fısıltı halinde başladığı için daima onda rekabet ve kıskançlık duygulan rol oynar. Dedikodu fısıltı derecesinden yukarı çıkarak açık tenkit ve hücum halini aldığı .-îaman, mahiyeti değişir ve dedikodu olmaktan çıkar. Fısıltı halinde kaldığı zaman dahi itibardan düşürme, şerefini kırma, iftira, hatta toplum statüsünü bozma gibi yıkıcı rolleri olabilmektedir.” (Ülken, 1969, s. 78)
Başlıklar
Toplumda Dedikodu
Dedikodu toplum içerisinde ikiye ayrılmaktadır. Birincisi, başkalarını çekemeyen insanların dile getirmiş olduğu; açık arama, arkadan konuşma, çekiştirme yollu yapılan bir söylemdir. İkincisi ise; iyi niyetli olarak, kimi zaman yardımcı olma isteğinden doğan konuşma biçimidir. Örneğin, eskiden bir mahalle içerisinde bir bireyin bir sorunu varsa, duyan diğer kişi, tüm mahalleliye aktarır ve bir çare bulmaya çalışırlardı. Bu sayede sorunlar çözüme kavuşurdu. Kötü niyetli yapılan konuşmada ise birey, duyumun doğru veya yanlışlığına bakılmaksızın kendi menfaati doğrultusunda aktarmaktadır.
Dedikodu, Fouvler`in dediği üzere, türler statik değil, dinamiktir. Dedikoduda da başlangıç ve sonluk tahminen aynı kalsa da iç metin ve süje, içerik her seferinde değişmektedir. (İSAHANLI & GAZANFARGIZI, 2020, s. 4) Toplum içerisinde bireyler değişkenlik gösterse de düşünceler ve söylemler hep aynı kalmayı başarmıştır. Sadece haber alma tarzları ve mekanizmaları değişmiştir. Eskiden kulaktan kulağa aktarılan bilgiler, şimdi sanal mecralar üzerinden de aktarılmaktadır. İnsan yaşamının her alanını -doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen teknoloji, McLuhan’a (2005) göre, toplumsal yaşamdaki değişimin en önemli itici güçlerinden biri olarak değerlendirilmekte ve toplumun ihtiyaçları, teknolojik gelişmelerin önünü açarken, gelişen yeni teknolojiler de toplumsal yaşamı değiştirip dönüştürmeye hizmet etmektedir.” (Fuchs, 2016)
Post-modernizmin kendine özgü sosyo-kültürel dinamiklerini oluşturan ve yönlendiren bilgi- iletişim teknolojileri, toplumsal ilişkilerde meydana gelen dönüşümlerin ve değişimlerin de öncül sebepleri arasında gösterilmektedir. Post-modern toplum, bilgi çağının ve teknolojinin yarattığı imajların toplumudur. Post-modern dünyanın kontrolü bilgisayarlardadır. Herkesin her türlü bilgileri veri bankalarında toplanır. Post-modern kültür, her şeyden önce bilgi iletişim teknolojilerinin hüküm sürdüğü bir evrendir. Bu iletişim teknolojileri ile birlikte kitle iletişim araçlarından aktarılan mesajlar ise, bu kültürü yaygınlaştırmaktadır. Bilgi iletişim teknolojilerinin öncülüğünde hızla gelişen kitle iletişim araçlarının gündelik hayata bu denli nüfuz etmesi, bireylerin dijital dünya tarafından kuşatılmışlıklarını arttırmaktadır. Böylece bireysel her edimin dijital dünyada gözetlenebilir nitelik kazanması, gözetim toplumu kavramını toplumsal bir gerçeklik haline getirmektedir. (OKMEYDAN, 2017, s. 46) Bu sayede, dedikoduyu oluşturan tüm unsurlara birey kendi rızası doğrultusunda dâhil olmaktadır. Çünkü toplumda neredeyse tüm bireyler; merak edilmek, araştırılmak, konuşulmak istemektedir. Yani aslında dedikodu artık araçsal değil amaçsal olarak kullanılır.
Cinsiyet Kavramları Üzerinden Kadın Ve Dedikodu
Kadın kimliği mevzusu, medeniyet tarihi boyunca tartışılan başat konulardan biridir. Ortaçağda kadının insan olup olmadığı dahi tartışılırken onun kimliğinden, kendine özgü değerlerinden bahsetmek elbette ki imkânsızdı. Ancak sonrasında kadın hareketleri aile birlikte, onu var kılan cinsiyet kimliği değil, insan olması ile ilgili sahip olduğu hakları tartışılmıştır. (Tarhat, 2013, s. 120) Dedikodu “Nişanyan Sözlüğüne” göre, eski bir Arapça kelime olan “kilükal” kelimesinden türetilmiş olan dedikodu, zamanla “boş veya gereksiz konuşma” anlamlarında kullanılmış ve uzun bir dönem kadınsal bir aktivite olarak değerlendirilmiştir. (AKGEYİK, 2017, s. 2)Kadınların erkeklerden daha fazla konuştuğu kanısının doğru olmadığını Spender (1980) şu ilginç gerekçeyle açıklar: Genellikle kültürel olarak erkeklerin konuşması, kadınların ise sessiz olmaları beklenir. Bundan dolayı kadınlar ne zaman konuşsa insanların gözüne batar, ama erkekler için bu durum söz konusu değildir. Kadınlar, kendi aralarında konuştuklarında onların bu hareketi çoğunlukla dedikodu diye adlandırılır. Buna mukabil erkeklerin konuşmalarını dedikodu diye nitelendirmek pek yaygın değildir. (Demirci, 2004, s. 14) Yaşamın her alanına dâhil olan dedikoduya erkeklerin; kimi zaman bir futbol maçı sonrası, kıskanmış olduğu bir arkadaşıyla buluşma sonrası, işyerinde patronla tartışması vb. durumlardan sonraki ifadelerinden sezilebilmektedir. Kısaca dedikodu bir cinsiyete has değildir. Bireysel olmasına karşın dedikodu kişiye has bir özellik olaraktan karşımıza çıkmamaktadır.
İş Yaşamında Dedikodu
Toplumun bir parçası olan insan gerek zorunlu gerekse de sosyal ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına içerisinde hayatını devam ettirdiği çevre ile etkileşime girmek zorundadır. Bu noktada çeşitli iletişim kanalları aracılığıyla çevresi ile ilişki kuran bireyin, çalışma ortamında çeşitli resmi ve gayri resmi yöntemler ile etkileşimini devam ettirmesi örgütün işleyişini sürdürebilmesi açısından bir zorunluluktur. İletişim kanallarındaki herhangi bir tıkanıklık verilen emir ve talimatların yerine getirilmesinde aksaklıklar yaşanmasına sebebiyet verebilir ve zaman içerisinde bu durum çalışan ve işverenler açısından büyük problemler yaşanmasıyla sonuçlanmaktadır. (AKDURU & SEMERCİÖZ, 2009, s. 107)
Karl Marx’ a göre toplumların tarihi, sınıf çatışmalarının tarihidir. Feodalizmin ardılı olarak kabul edilebilecek “kapitalizm” de her ideolojide olduğu gibi kendi siyasal ve toplumsal yapılarını (medya gibi) oluşturmuş veya var olan toplumsal yapıları dönüştürerek, sınıf çatışmalarını derinleştirmiştir. Her şey burjuva sınıfın siyasi ve iktisadi egemenliği altında serbest rekabete dayalı hale gelmiştir. (Marx & Engels, 1888, s. 116-122) İnsanlar, yaşamlarını sürdürürken etraflarındaki sosyal, ekonomik, siyasal ve toplumsal anlamda karmaşık olan çevreyi anlayabilmek için bilgiye ihtiyaç duymaktadırlar. Çalışanlar, resmi iletişim kanallarından gerekli bilgilere erişemediklerinde belirsizlikle baş etmek için dedikodu ve söylentiye başvurmakta ve bu da örgütsel değişime karşı bir direnç yaratmaktadır. Bireyler örgüt içinde çalışan olarak faaliyet gösterirken, özellikle kendilerini ilgilendiren konularda sürekli bilgilendirilmek istemektedirler. Bu bilgilenme ihtiyacı, örgütler tarafından yeterince doyurulamadığında ise, resmi iletişim kanallarına alternatif olarak geliştirilen, dedikodu ve söylenti mekanizması işlemeye başlamaktadır. (ÖZŞARLAK, 2016, s. 13) Yöneticiler dedikodu sayesinde bilgilerin örgüt içinde hızlı yayılımını sağlayabilmektedirler. Çünkü dedikodu, resmi iletişim kanallarına göre bilgiyi daha hızlı yayma kapasitesine sahiptir. Aynı zamanda kişiseldir.
Magazin Programları Üzerine İnceleme
Medya gündelik yaşantımızın hemen her alanı ile ilişkili olarak varlığını sürdürmekte ve hayatımızı etkileyebilmektedir. Yapılan dedikodu bile bir medya malı haline gelebilmekte ve bu durumdan kar elde edilmeye çalışılmaktadır. (OBUZ, 2020, s. 2) Toplumda aktör, sanatçı ve tanınmış bireylerin gündelik hayatı, aşk hayatı, sosyal ilişkileri, neyi yediği ve hatta neyi sevdiği bile boş zamanları değerlendirmek amacıyla izlemiş olduğumuz televizyonlarda karşımıza çıkmaktadır. Zamanla televizyon üzerinden takip etmek yerini, telefonlar üzerinden kullandığımız uygulamalara bırakmıştır. Bizler üstlendiğimiz gözlemci rolü gündelik hayatta aktif şekilde icra ediyoruz ve bunun yanı sıra o yaşamlara özenilmektedir. Dedikodu olarak ele alınan yaşamlar rol model alınmaya başlanılmakta zamanla toplumun geleneksel yapısını bozmaktadır.
Niedzviecki, “Gözetleme Günlüğü” adlı kitabında gözetlemenin; İnternet ve sosyal medyanın bir hastalık haline geldiğine dikkat çekmiştir. Dikizlemek, dedikoduyu artıran bir faktördür. Sosyal ağ siteleri ve forumlar gözetlemeyi kolaylaştırdı ve artık herhangi birinin günlük yaşamını, duygularını ve ne yaptıklarını anlamak daha kolay hale geldi. Dikizlemek bağımlılık yapar ve bir kez dikizlemeye başladığınızda durmak imkânsız hale gelir. Zamanla kendinizin veya başkalarının özel anlarının “kamuoyuna duyurulu” formatına sokulduğu unutulur. Bu unutma ise, insanı tekrar tekrar paylaşım yapmaktan alıkoyamaz hale getirir. Ne kadar çok paylaşım yapılırsa o kadar normal hale gelir ve böylece her şey kamu tüketimi için dijital dünyaya eklenir. (Niedzviecki, 2010, s. 144) Sırf bu yüzden kendini mükemmel yaşam içerisindeymiş gibi gösterme ihtiyacı hisseden bireyler vardır. Zamanla mükemmel vücuda sahip olmak, kahve içmek, belli yerlerde yemek yemek adeta lüks haline gelmiştir. Yaptıklarımızı paylaşmak ise; “kaçınılmaz son” olarak gündelik yaşamda yerini alır.
SONUÇ
Herkesin kendi doğruları, kendi yaşam biçimleri ve kendi tercihleri vardır. Yolda yürürken bile içimizden geçen düşüncelerden bazen kendimizi alıkoyamayız. Yanımızda bir kişi daha varsa başkası hakkındaki düşüncelerimizi bazen gizlemeden doğru veya yanlışlığını düşünmeden, yanımızdaki kişiye aktarırız. Dedikodu düşüncelerini ve içindekileri dökmek amacıyla kullanıldığından ömrü uzattığına yönelik araştırmalar ve açıklamalar da mevcuttur. Zamanla benden duymuş olma, aman benden duyduğunu kimseye söyleme vb. cümlelerle sonu gelmez bir interaktif iletişim tarzı başlar. Birey, kusurlarının dilden dile aktarılmaması için maskesini takıp yaşamı idame ettirmeye devam eder. Geleneksel ve modern toplumlarda bir dayanışma modeli gibi ortaya çıkan bu durum zamanla kaos (kargaşa) ortamına da neden olmaktadır.
Dedikodunun bir de dini boyutu bulunmaktadır. “Dinlerin toplumsal hayatı düzenlemede belirleyici ve kural koyucu bir tavrı vardır. Toplumsal yaşamın kıstaslarını belirlemede hukukun boşlukları bulunmasına rağmen dinlerde ahlaki sorumluluk ve tavırlar açıkça belirlenmiştir. Hukuki anlamda dedikodunun herhangi bir cezası bulunmamasına karşın dinler dedikoduyu kati bir şekilde yasaklamış ve yapılmaması kutsal metinlerde öğütlenmiş, emredilmiştir.” (DANIŞ, 2015, s. 58)
Gandhi’nin de dediği gibi;
“Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür…
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür…
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür…
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür…
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür…
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür…
Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür…”
Kaynakça
- Akduru, H. E., & Semerciöz, P. D. (2009). Kamu Kurumlarında Örgütsel Dedikodu Ve İşyeri Yalnızlığına Dair Bir Araştırma.
- Akgeyik, T. (2017). İşyeri Dedikodusunun Çok Boyutluluğu. Sosyal Siyaset Konferansları.
- Bankır, M. M. (2020). Dil Felsefesi Bağlamında Fuzûlî’de Üç Kelime: “Kalem Olsun, Kîl Ve Kâl”. Temaşa Felsefe Dergisi.
- Danış, M. S. (2015). Dedikodunun Sosyolojisi . Sosyal Bilimler Enstitüsü , 58.
- Demirci, D. K. (2004). Dedikodu Kavramına Dair. Milli Folklor.
- Demirci, D. K. (2004). Dedikodu Kavramına Dair. Millî Folklor.
- Fuchs, C. (2016). Sosyal Medya Eleştirel Bir Giriş . Ankara: Renans Yayıncılık.
- İsahanlı, H., & Gazanfargızı, A. (2020). Dedikodu Halkbilim Türü Müdür? Uluslararası Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 4.
- Leblebici, D. N., Yıldız, H. H., & Karasoy, A. (2009). Örgütsel Yaşamda Dedikodunun Algılanışı Ve Araçsallığı. Sosyal Ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi(18).
- Marx, K., & Engels, F. (1888). Komünist Manifesto Ve Komünizmin İlkeleri. (M. Erdost, Çev.) Ankara: Sol Yayınları.
- Niedzviecki, H. (2010). Dikizleme Günlüğü: Kendimizi Ve Komşularımızı Gözetlemeyi Niçin Bu Kadar Sevdik? İstanbul: Ayrıntı Yayınlar.
- Obuz, A. T. (2020). Kadınlar Açısından Dedikodu. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi.
- Okmeydan, S. B. (2017). Postmodern Kültürde Gözetim Toplumunun Dönüşümü. Online Academic Journal Of Information Technology.
- Özşarlak, P. (2016). Örgütlerde Dedikodu Ve Söylentilerin Ortaya Çıkış Nedenleri, İçerikleri Ve Etkilerine İlişkin Çalışan Algılarının Değerlendirilmesi Ve Bir Uygulama Örneği . İzmir.
- Tarhat, N. (2013). Kadın Psikolojisi. İstanbul: Nesil Yayınları.
- Ülken, H. Z. (1969). Sosyoloji Sözlüğü. İstanbul: Mîllî Eğitim Basımevi.