GİRİŞ
Günümüzde müziğe, filme, bilgiye ve sanata ulaşmanın çok kolay bir hâl aldığından bahsedersek yanılmış olmayız. Özellikle içinde bulunduğumuz pandemi dönemi bu dijitalleşmeyi ve kolaylığı daha fazla görünür kılmaktadır. Eskiden yüz yüze izlediğimiz tiyatrolar, sinema salonlarına gidip izlediğimiz filmler, bilet aldığımız konserler adeta evimizin içine girdi. Sanal konserlere aldığımız sanal biletler, aylık ücret ödeyip ulaştığımız müzikler, diziler ve filmler bir noktaya işaret etmektedir. Sayısal değerlere ve değişen alışkanlıklarımıza. Çalışmamda incelemek istediğim konular ise bu sayısallaşmış ve sanallaşmış “küresel köyün” genel özellikleri, dijitalleşme sonucu ortaya çıkan yeni tüketim ve üretim biçimleri ve bu değişimlerin toplumsal boyutlarıdır.
KÜRESELLEŞEN VE DİJİTALLEŞEN DÜNYA
Bu bölümde dijitalleşme ve küreselleşmeden bahsedeceğim. İlk olarak bu iki kavramın tanımlarını ortaya koymamız gerekmektedir. Dijitalleşme kavramı süreç olarak; bilginin sayısallaştırılmış bir şekilde teknolojik cihazlarda okunulabilecek hale gelmesidir. Küreselleşme ise “coğrafyanın toplumsal ve kültürel düzenlemelere dayattığı kısıtlamaların azaldığı, insanların bu azalmayı giderek daha çok fark etmeye başladıkları bir toplumsal süreç şeklinde yapılabilir.” (Marshal.G;2020) Bu süreci etkileyen belki de en büyük etkenlerden biri iletişim araçlarıdır. 20.yüzyılda yaşayan ve teknolojik iyimserliği savunan Marshall McLuhan iletişim araçlarının bu etkisi üzerinde durmuştur. Bu etkiyi anlatmak için dünyayı küresel bir köye benzetmiştir. “McLuhan’a göre, köylerde nasıl herkes her şeyden anında haberdar oluyor ve birbirini tanıyorsa, iletişim araçları sayesinde dünyanın her yerinde olan bitenden anında haberdar olmak mümkün hale gelmiştir”(Tüfekçioğlu.H) Günümüzde durum böyledir. Dünyanın öbür ucundaki bir insanla anında iletişim kurabiliyoruz. Ancak McLuhan’ın o dönemlerde söylediği bu sözlerin üzerinden çok zaman geçti. Geçen zaman içinde iletişim araçlarında çok daha büyük değişimler yaşanmıştır. Özellikle internetin hayatımıza girmesiyle bu köye yeni davranış biçimlerinin, yeni terimlerin ve yeni alışkanlıkların girdiğini söyleyebiliriz. Örneğin “stalklamak” terimi; sosyal medya üstünden başkasını araştırmak, gizlice takip etmek ve gözlemek olarak karşımıza çıkar. İnsanlar sosyal medyada hobilerini, fikirlerini, kişisel fotoğraflarını, ilgilerini ve zevklerini paylaşmaktadırlar. Aslında bakarsak biraz önce bahsettiğim stalklama eylemi aracılığıyla, bir insanla oturup alabileceğimiz bütün bu bilgilere (hobiler, fikirler vb.) çok rahat bir şekilde ulaşabilmekteyiz. Yani bir insanı tanımak için eskisi kadar fazla zaman harcamamıza gerek kalmıyor. Bu zaman verimliliğin yanında bilgilerimizin bu kadar açıkta olması ve bir ortamda tutuluyor olmasının getirdiği bazı sıkıntılar da ortaya çıkmıştır. Özellikle son zamanlarda sık sık konuşulan “kişisel verilerin güvenliği” sorunu bu sorunlardan belki de en popüleridir. Sanal dünyaya yüklediğimiz veriler bizim kontrolümüzde olmayan şirketlerin sunucularında kayıtlı durmaktadır. Sıkıntı şurada başlar; kontrolümüzün olmadığı bu sunucuların verilerimizi kendi amaçları için kullanmayacağının garantisi var mıdır? Türkiye’de bu konuyla alakalı bir kanun vardır. 24 Mart 2016 tarihinde 6698 sayılı Türkiye Kişisel Verilerin Korunması Kanunu mecliste kabul edilmiştir.(Kvkk) Bu konuyla alakalı bazı olaylar olmuştur. Örneğin yakın zamanda Whatsaap’ın kullanıcı sözleşmesini değiştirmesi üzerine kullanıcıların bu sözleşmeden şikayetçi olması verilerin korunumu konusuyla doğrudan alakalıdır. Şirketler kâr sağlamak amacıyla kişinin depolanan verilerini, reklam gelirlerini arttırmak amacıyla kullanabiliyorlar. Böylece sosyal medya şirketleri, sosyal medya üzerinden reklam alan şirketler üzerinden kar sağlıyorlar. Kullanılan veri doğrudan paylaştığınız fotoğraf, video olmasa da meta-veri denilen veriler şirketler tarafından kullanılıyor. Tüik’in yaptığı tanıma göre “meta-veri en kısa tanımıyla veri hakkındaki veridir. Meta-veri, veri üretenler ve veriyi kullananlar arasında bir köprü görevi görmektedir.”(Tuik) Örneğin internette dolaşırken hangi sayfalarda ne kadar sürede durduğunuz, uygulamalarda geçirilen vakit vb. meta-veriye örnektir. Herhangi bir sosyal medyada dolaşırken bir elbise sayfasının üzerinde daha uzun süre durduysanız oradan alınan meta-veriyle karşınıza elbise reklamı çıkartılıyor diyebiliriz. Böylece tüketim ve pazarlama konusunda dijitalleşmenin genişletici bir rolü olduğunu söyleyebiliriz.
DİJİTAL KAPİTALİZM
İlk bölümde bahsettiğim üzere geleneksel medya araçları teknolojik gelişmelerden etkilenmiş ve dijitalleşmiştir. Dijitalleşen bu medya araçları literatürde “Yeni Medya” olarak geçmektedir. Yeni medyanın ortaya çıkışı kültürel değişmelere neden olduğu gibi ekonomik değişmelere de neden olmuştur. Kısacası ekonominin ve iletişimin birbirinden etkilendiğini söyleyebiliriz. Nitekim “yeni medya teknolojilerine ekonomik perspektiften bakan Dan Schiller yeni medya düzenini kapitalizmin dijitalleşmesi olarak açıklamaktadır. Ağlar kapitalist ekonominin kültürel ve sosyal genişlemesini doğrudan yaymaktadır.” (Başlar,G.;2013) Yeni medyadaki ağlar bir bakıma ekonomiyi beslemektedir. Fordist dönemden post-fordist döneme geçişte bu etkiyi gözlemleyebilmek mümkündür. 1970’lerde oluşan ekonomik krizle beraber devlet politikaları değişmeye başlamıştır. Kaynesyen devlet modeli-yani devletin denetiminde olan karma bir ekonomi- yerini yavaş yavaş pragmatik bir anlayışa bıraktı. Pazarların genişlemesi ve küreselleşme hedeflendi. Nitekim “Castells, bu bağlamda yeni enformasyon teknolojilerinin kapitalizmin küreselleşmesinde katalizör görevi gördüğünü savunmaktadır.” (Başlar,G.;2013) Bu görüşlerden meydana çıkarak yeni medya araçlarının kapitalizme esneklik kazandırdığını söyleyebiliriz. Konuyu biraz daha açalım. Dünyaya açılma hedefi olan şirketlerin devamlılığını sağlaması gerekmektedir. Bu devamlılık 2 şekilde gerçekleşebilir. 1)Değişen piyasa taleplerini karşılayacak ürünleri şirketlerin sürekli ve hızlı bir şekilde üretmesiyle. 2) Üretilen malların tüketilebilmesi için şirketlerin iyi bir pazarlama stratejisini uygulaması ve ürünü kişilere ulaştırmasıyla. Bahsettiğim ilk kısım daha çok George Ritzer’in toplumun McDonaldslaşmasıyla alakalıdır. McDonaldslaşma “hazır yiyecek sektöründe geçerli olan ilkelerin, diğer sektörlerde ve dünyanın geri kalanı üzerinde ağırlık kazandığı bir süreçtir.”(Ritzer.G;2017) Bu ilkeler verimlilik, öngörülebilirlik, denetim ve hesaplanabilirlik olarak karşımıza çıkar. Şirketler üretimde bu ilkeleri uygulayarak küresel çapta başarılı olabilmektedir. İkinci kısım ise daha çok pazarlamayla alakalıdır. Şüphesiz ki pazarlama ve kullanıcıya ulaşma konusunda dijitalleşmenin büyük bir etkisi vardır. Tüik’in yayınladığı haber bültenine göre “internet üzerinden kişisel kullanım amacıyla mal veya hizmet siparişi veren ya da satın alan 16-74 yaş grubundaki bireylerin oranı, 2019 yılı Nisan ayı ile 2020 yılı Mart ayını kapsayan on iki aylık dönemde %36,5 oldu. Bu oran önceki yılın aynı döneminde %34,1 olarak gözlendi. Bu verilerin dağılımı ise şu şekildedir; İnternet üzerinden mal veya hizmet siparişi veren ya da satın alan bireylerin %60,9’u giyim, ayakkabı ve aksesuar satın aldı. Bunu %26,1 ile basılı kitap, dergi, gazete, %22,5 ile online yemek siparişi verme ya da catering hizmetleri alma, %21,1 ile kozmetik, güzellik ve sağlık ürünleri, %17,6 ile temizlik ürünleri, kişisel bakım malzemeleri ve %17,0 ile mobilya, ev aksesuarları, bahçe malzemeleri takip etti.”(Tuik;2020) Bu oranların artması değişimin de göstergesidir. Yüz yüze gerçekleşen, mekâna giderek tükettiğimiz ürün ve hizmetler sanal bir mekânda tüketilmektedir ve bu sayı gün geçtikçe artmaktadır. Yani tüketim biçimlerimizde bir değişikliğin olduğundan söz edebiliriz ve şüphesiz bu değişimde dijitalleşmenin payı büyüktür. Kısacası “dijitalleşme” ekonomiyi ciddi oranda beslemektedir. Yine ilk bölümde bahsettiğim üzere kişisel verilerin diğer şirketlere satılması yoluyla reklamcılık bambaşka bir hal almıştır. Daha önce girdiğiniz, beğendiğiniz, izlediğiniz, kısacası dijital ortama bıraktığınız verilere göre reklamlar karşınıza çıkmaktadır. Bahsettiğim bu bulgular dijitalleşmenin ekonomik etkisini ortaya koymaktadır.
ÜRETİM VE DİJİTALLEŞME
Üretim dediğimiz olgu “kaynakların zaman ve emeği de içine alan bir süreçle mal ve hizmetlere dönüşmesidir. (Marshall,G;2020) Tanımdan da anlaşılacağı üzere üretim olgusunun bir süreç olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Şüphesiz ki bu süreç durağan bir yapıda değil değişmeye açık bir yapıdadır. Bu değişime açıklık özelliğinin üretim olgusunun verimlilik ilkesine dayandığı söylenebilir. Bu verimlilik ilkesi de kaynakların sınırlılığından doğar. Ayrıca içinde bulunduğumuz kapitalist sistemde sürekli kar artışı sağlanmak istenmesi üretimin sürekli gelişmesine ve değişmesine yol açar. Benim bu bölümde üstünde durmak istediğim konu bu üretim sürecinin şu anda içinde bulunduğumuz durumudur. Yani üretim araçlarının dijitalleşmesi konusu. Ancak üretim araçlarının dijitalleşmesi bir anda olmadığı gibi belli süreçlerden ve aşamalardan geçmiştir. Öncelikle dijitalleşme öncesi gerçekleşen endüstriyel devrimleri bilmemiz gerekmektedir. Bu devrimler toplumsal yapıda ve insan ilişkilerinde değişmelere yol açmıştır. Nitekim değişen üretim olgusunun toplumsal etkileri sosyologların dikkatini çekmiştir. Örneğim ekonomi ve yapı kavramı üzerinde duran Marx, çalışmalarında bu ilişkiyi ortaya koymaya çalışmıştır. Ona göre “toplumun yapısını büyük ölçüde ekonomik ilişkiler yani toplumun alt yapısı belirler. Ekonomik ilişkiler, bu ilişkilerde bulunanların iradeleri dışında meydana gelir ve toplumun maddi olanakları ve araçları ile belirlenir.”(E.Kongar;2019) Bu temelden yola çıkarak üretim araçlarının dijitalleşmesinin ve bu dijitalleşmenin ortaya çıkarabileceği etkilerin incelenmesini değerli bulmaktayım. Bu yüzden bu konuyu endüstriyel devrimlerden başlayarak kısaca ele almak istiyorum. Tarihte 4 endüstriyel devrimden bahsedebiliriz. Bu dönemleri kısaca açıklarsam;
Bu dönemlerden ilki Endüstri 1.0 olarak adlandırılır. “Bu dönem 1712 yılında Thomas Newcan’ın buharlı makineyi icadıyla ve bu teknolojinin yaygınlaşmasıyla başlar. (Özkan,M Al,A.,Yavuz,S;2018) Bu devrimle beraber insanın üretim ve tüketim biçimlerinin değişmeye başladığını, bu değişimin git gide hızlanarak insan ilişkilerini etkileyeceğini de göreceğiz. Nitekim zamanın sosyologları, Durkheim, Weber, Marx değişen bu toplum yapısını fark etmiş ve bu toplumun çözümlemesini yapmışlardır.
Endüstrinin ikinci aşaması olan Endüstri 2.0 “1850’lerde elektrik teknolojisinin, fabrika, atölye ve diğer üretim alanlarında, buhar, kömür ve demirle birlikte çelik, elektrik, petrol ve kimyasal maddelerin de kullanılmasıyla başlamıştır diyebiliriz.(Taş,H.Y;2018) Bu dönemin öncü isimlerinden Henry Ford’un söylediği “Siyah olmak kaydıyla istediğiniz otomobili seçebilirsiniz” sözü bu dönemin ekonomik anlayışını yansıtmaktadır. Yani bu dönemde olabildiğince fazla ürünü olabildiğince az maliyetle en verimli şekilde üretilmek istenmiştir. Bu amacın gerçekleştirilmesi için Ford, Taylor’dan aldığı bilimsel yönetimi hareketli bir montaj hattıyla birleştirerek verimliliği maksimum seviyeye çıkarmak istemiştir. Bu dönem Antonio Gramsci tarafından “fordizm” olarak tanımlanmıştır. Ona göre “fordizm, ileri kapitalizmin tipik özelliği olacağı düşünülen ve Henry Ford’un seri otomobil üretimi sistemiyle örneklenen bir üretim organizasyonunun karşılığıdır.” (Marshall,G;2020) Ancak 1970’lere doğru yaşanan üretim krizinden sonra post-fordist dönem olarak da adlandırılan bir dönem ortaya çıkmıştır.
Endüstri3.0 ise “programlanabilir makinelerin sanayiye girmesiyle” başlamıştır. (Özkan,M Al,A.,Yavuz,S;2018) Yukarıda da bahsettiğim üzere bu döneme post-fordist dönem diyebiliriz. Bu dönemde esnek üretim, esnek istihdam gibi yöntemler uygulanmaya başlamıştır. Küreselleşme ve yeni pazar arayışı önem kazanmıştır. Dijitalleşmenin literatürdeki tanımdan yola çıktığımızda dijitalleşmenin bu dönemde temellerinin atıldığını söyleyebiliriz. Çünkü bu dönemde bilgisayar, internet gibi buluşlar hayatımıza girmiştir. McLuhan’ın da dediği gibi dünya git gide “küresel bir köy” haline gelmeye başlamıştır.
21.Yüzyıla geldiğimizde ise internetin üretim nesneleriyle entegre olmasıyla Endüstri 4.0 başlamış oldu. “Teknolojik gelişmeler sayesinde artan üretim verimliliği, doğu ve batı ülkelerinin rekabete dayalı ekonomik ilişkileri, esnek üretimin yaygınlaşması ve ürünün piyasaya daha hızlı girmesi gibi nedenler, Endüstri 4.0 devriminin ortaya çıkmasını sağladı. (Özkan,M Al,A.,Yavuz,S;2018) Bu dönem bize daha yakın gelecektir. Bu dönem yanında bir sürü gelişme getireceği gibi, bir sürü toplumsal sorun da getirecektir. Söylemlerini günlük hayatta da çok fazla duyduğumuz yapay zekâ teknolojisi ve nesnelerin interneti bu dönemin başta gelen gelişmelerindendir. Bu teknolojik gelişmeler hem tüketim ilişkilerimizi hem de üretim ilişkilerimizi etkileyen 2 kavram olarak karşımıza çıkar. Öncelikle bu 2 kavramın ne anlama geldiğinden bahsetmemiz gerek.
Yapay zekâ; kısaca bir bilgisayarın ya da bir şekilde bilgisayara bağlı robotun insanın zekâsı gibi hareket etmesi, insan gibi karar vermesi ve davranışlarda bulunması teknolojisi olarak karşımıza çıkar. Nesnelerin interneti ise “insan müdahalesine ve herhangi bir verinin elle girişine gerek olmadan cihazların veya makinelerin kendi aralarında veri iletişimi yaptığı, bilgi topladığı ve toplanan bilgiler ile karar verdiği bir ağ yapısı olarak tanımlanır.” (Gündüz,M.Z.,Daş,R;2018) Tanımları dikkatlice irdelediğimize insanın dışlanmış olduğu gözümüze çarpacaktır. Yani bu teknolojilerin yaygınlaşması ve üretim alanına girmesi insanın üretim sürecinde değişiklik açacağını öngörebiliriz. Bu öngörü daha çok üretimin insan-makine ilişkisinden çok makine-makine ilişkisine bir geçiş söz konusu olacağı şeklindedir. Akıllı evler, akıllı şehirler, fabrikalarda bu teknolojiler uygulanmaya çalışılmakta, bu teknolojilerin altında yatan potansiyeli gören şirketler bu teknolojilere yatırım yapmaktadırlar. Vodafone’un yapmış olduğu çalışmaya göre her 3 işletmeden 1’i Iot teknolojisi kullanıyor (%34), Iot kullanan her 4 işletmeden 3’ü Iot’den faydalanamayan işletmelerin geride kalacağını söylüyor.(Vodafone) Peki sanayiye bu teknolojinin girmesi demek ne anlama gelebilir? Şüphesiz ki önemli teknolojik buluşlar sanayi alanında verimliliği arttırmakta ve hayatımızı kolaylaştırmaktadır. Ancak işin olumsuz bir kısmı da önümüze durmaktadır. İnsanın yavaş yavaş üretimden silikleşmesi(Burada silikleşme kavramını bilerek kullandım. Marx’ın yabancılaşma kavramı insanın öncelikle ürettiği ürüne yabancılaşması ve daha sonra kendine yabancılaşması olarak karşımıza çıkarken insanın az da olsa üretimde bir rolü olduğunu belirtmektedir. Kastettiğim silikleşme ise üretim süreci içerisinde insanın dışlanmasıdır.), nesnelerin insan üstünde hakimiyeti gibi bir sorunla karşılaşabiliriz. Dijitalleşmenin getirdiği bu yeni üretim olanakları bu silikleşmeyi daha da arttırma potansiyeli taşımaktadır. Post-Fordist dönemde şirketler değişen taleplere daha hızlı cevap vermek için esnek istihdam, esnek çalışma gibi yöntemlere başvuruyordu. Bu dijitalleşme ile makinelerin, nesnelerin interneti yoluyla bu değişen talepleri daha hızlı karşılayabileceğinden dolayı insanların esnek istihdam edilmesinde ve esnek çalışmasında daha fazla bir artış görülebilir.
Esnek istihdam ile küreselleşme arasında çoğu zaman bir bağ kurulur. Nitekim “Standing’e göre 1980 sonrası küreselleşme, yeni bir küresel sınıf yapısı doğurmuştur. Standing, bu sınıf yapısına “prekarya” adını vermiştir.”(Telek.A,Korkmaz.S.S,Yükselay.A.S,Doğan.G;2020) Prekarya kavramının üstünde durmak istiyorum. Prekarya “bu sistemsel dönüşüme bağlı olarak, tüm dünyada giderek sayıları artan ve tüm vasıflarına rağmen minimum iş güvencesinden bile yoksun insanlardan müteşekkil bir “anti-sınıf” olarak ortaya çıkar”(Vatansever.A;2013) Tanımda da bahsedildiği üzere bu sınıfın tipik özelliği gelecek kaygısıdır. Özellikle günümüzdeki Z kuşağının sürekli kaygılı olması, kendini garantiye almak istemesini bu yönden değerlendirebiliriz. İstanpol’un yaptığı çalışmaya göre “gençlerin iyi bir işten beklentileri benzer çerçevelerdedir. Bu çerçeve içinde düzenli çalışma saatleri, düzenli maaş ve düzenli tatil hakları vurgusu vardır.” (Telek.A,Korkmaz.S.S,Yükselay.A.S,Doğan.G;2020) Bu algıya baktığımızda aslında tipik bir devlet memuru özellikleri karşımızdadır. Yeni gelen nesnelerin interneti ve yapay zekâ teknolojileri ile insanın emeği gereksiniminin azalacağından bahsetmiştim. Dolayısıyla bu güvencesizliği daha da arttırabilir. İçinde bu potansiyeli taşımaktadır. Ancak madalyonun diğer yüzü unutulmamalıdır. Bazı mesleklerin önü kapanıp yok olurken bazı mesleklerin önü açılacak, yeni meslek alanları doğacaktır.
Ayrıca sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle beraber dijital alanda hizmetlerin ve içerik üretiminin de hayatımıza girdiğini söyleyebiliriz. Örneğin Youtube, Twitch gibi canlı yayın yapılan platformlarda içerik üreticileri izleyici kitlesine “içerik” üreterek hizmet vermektedir. Twitch adlı canlı yayın platformunda yapılan canlı yayınları izleyen kullanıcılar yayıncılara bağış yapabilmektedirler. Bu bağışlar kimi zaman çok yüksek rakamları bulabilmektedir. Youtube’un yakın zamanda platforma eklediği “katıl butonu” ile kullanıcılar sevdiği içerik üreticilerine destek olabiliyorlar. Aylık ücret ödemeyle çalışan bu sistem kullanıcılara ekstra hizmetler sunmaktadır. Örneğin bazı içerik üreticileri yükleyecekleri videoyu bu özel abonelere erken erişimde sunarak bu uygulamayı teşvik etmektedir. Bazı içerik üreticileri videonun sonuna abonelik almış kişilerin adlarını koymaktadırlar. Sadece bu abonelerin kullanabileceği özel “Stickerlar” bulunmaktadır. Dijital üretim yapan “içerik üreticileri” dijitalleşmenin getirdiği yeni bir üretim ve hizmet alanında hizmet vermektedir.
SONUÇ
Sonuç olarak dijitalleşme tüketim ve üretim ilişkilerimizi etkilemiş gibi duruyor. Bir yandan ürünlere ulaşmamız çok kolayken diğer yandan bu rahatlığın içinden çok kaygılı bir sınıf geliyor. Dünyanın diğer ucundaki insanlara çok kolay bir şekilde ulaşırken verilerimizin ve konuşmalarımızın korunmasından şüphe duyuyoruz. Bir yandan bilgiye ulaşmamız çok kolayken diğer yandan yanlış bilginin dolaşımı artmaktadır. İletişim konusunda bu kadar imkânımız varken diğer yandan hiç olmadığımız kadar yalnız hissedebiliyoruz. Tüm bunların işaret ettiği ortak nokta ise değişimdir.
KAYNAKÇA
- Marshall, G.(2020).Sosyoloji sözlüğü(4.baskı).Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
- Tüfekçioğlu,H.İletişim sosyolohisi.Açıköğretim Fakültesi Yayınları
- Başlar,G.(2013).Yeni medyanın gelişimi ve dijital kapitalizm.XV.Akademik Bilişim Konferansı Bildirileri.
- Ritzer.G.(2017).Toplumun mcdonaldslaştırılması.İstanbul:Ayrıntı Yayınevi .
- Kongar,E.(2019).Toplumsal değişme kuramları ve türkiye gerçeği.İstanbul:Remzi Kitabevi.
- Özkan,M.,Al,A.,Yavuz,S.(2018). Uluslararası politik ekonomi açısından dördüncü sanayi-endüstri Devrimi’nin etkileri ve Türkiye.Marmara üniversitesi siyasal bilimler dergisi.
- Taş,H.Y.(2018). Dördüncü Sanayi Devrimi’nin (Endüstri 4.0) Çalışma Hayatına ve İstihdama Muhtemel Etkileri.Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi.
- Gündüz.M.Z,Daş.R.(2018) Nesnelerin interneti: Gelişimi, bileşenleri ve uygulama alanları. Pamukkale Universitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi.
- Vatansever.A.(2013).21. Yüzyıl Dünyasında Geleceği Olmayan Beyaz Yakalıların Rüyası. LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi.
- Telek.A,Korkmaz.S.S,Yükselay.A.S,Doğan.G.(2020).Türkiyede Gençlerin Güvencesizliği: Çalışma Geçim ve Yaşam Algısı.İstanpol Araştırma Raporu.
- https://www.vodafone.com.tr/VodafoneBusiness/iot.php
- https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Hanehalki-Bilisim-Teknolojileri-(BT)-Kullanim-Arastirmasi-2020-33679
- https://www.kvkk.gov.tr/Icerik/2075/Kurumsal-Tarihce
- https://www.tuik.gov.tr/Kurumsal/Meta_Veri_Nedir
Dijitalleşen dünyada bazen kendimi boğuluyor gibi hissediyorum.
Değişim hayatımızı kolaylaştırdığı gibi bazı sorunlara da yol açabiliyor. İlk önce bu sorunun nedenini araştırmak, daha sonra çözüm yollarını denemek yararınıza olabilir.