GİRİŞ
Toplum tarafından kadına ve erkeğe dair keskin ifadelerle oluşturulmuş birtakım rol kalıpları bulunmaktadır. Kadının ve erkeğin var olduğu her yerde ister istemez ortaya çıkan bu rol kalıpları, spor dünyasında da yer edinmiştir. Toplumsal cinsiyet kalıplarından dolayı spor dünyasında baskın olan ve bu baskınlığa maruz kalan dişil ve eril kodlar oluşturulmuştur. Bu kodlar; sporda aktif olarak yer alan kadınları ve erkekleri, olumlu veya olumsuz bir biçimde etkileyerek şekillendirmektedir. Toplumsal cinsiyet kalıpları, kadının ve erkeğin spor dünyasındaki konumunu aynı zamanda ilgilendiği ve ilgilenmek istediği spor branşlarını dahi etkilemektedir. Böylece spor faaliyetleri, türüne ve özelliğine göre kadına ve erkeğe aitmiş gibi şekillenmekte aynı zamanda kadın ve erkek sporu olarak cinsiyetleştirilerek ayrıştırılmaktadır. Örneğin: Voleybol, yüzme ve tenis gibi sporlar; kadın bedenine uygun görülürken futbol, güreş ve boks gibi sporlar da erkek bedenine uygun görülmektedir. Toplumsal cinsiyet normlarından dolayı bu yargının dışına çıkan kadınlar, erkeksi ithamlarla yargılanırken erkekler de kadınsı ithamlara maruz kalmaktadır (Kavasoğlu ve Yaşar, 2016: 120-121). Tüm bu unsurların sonucunda spor kimliğiyle spor dünyasında yer alan kadının toplumsal cinsiyet bağlamına göre konumu, bu çalışmada ele alınmaktadır.
Spor dünyası daha özelde spor dalları; toplumun kalıplaştırdığı, toplumsal cinsiyet yargılarından etkilenerek şekillenmektedir. Aynı zamanda bu yargılar, spor faaliyetleriyle uğraşan insanları da olumlu veya olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Toplumsal cinsiyet kalıplarıyla şekillenen spor dünyasının hangi kodlar üzerinden beslendiğini, kadının toplumsal cinsiyet bağlamına göre spor dünyasında var olan konumunun nelerden etkilenerek şekillendiğini, kadının hangi spor branşlarında yer aldığı veya yer almak isteyip alamadığı aynı zamanda spor dünyasında aktif olan kadının hem spor dünyasındaki hem de toplumdaki insanlar tarafından maruz kaldığı söylemler veya yaptırımlardan dolayı kadınların yaşadığı zorlukların ifade edilmesi bu çalışmada amaçlanmaktadır.
Bu çalışmaya dair, toplam da dört soruya cevap aramaktayım. İlk soru: Spor dünyası, toplumsal cinsiyet bağlamına göre değerlendirildiğinde daha çok eril kodlara mı yoksa dişil kodlara mı sahiptir, sorusudur. Toplum tarafından keskin hatlarla oluşturulan toplumsal cinsiyet normları, spor dünyasında da yer edinmiş ve spor dünyasına birtakım cinsiyetçi kodlar kazandırmıştır. Bu kodlar da sporcular üzerinde olumlu veya olumsuz bir şekilde etki etmektedir. Bunların sonucunda bu soruda spor dünyasında baskın olan cinsiyetin ne olduğunu ve hangi cinsiyetçi kodlar üzerinden şekillendiği aynı zamanda bu kodların kadınlar üzerinde etkisinin ne şekilde gerçekleştiğini ifade etmeye çalıştım. İkinci soru: Spor faaliyetleriyle uğraşan bir kadın; toplum tarafından nasıl görülmektedir, sorusudur. Toplumsal cinsiyet bağlamında kadına atfedilen rol kalıpları, ister istemez kadının var olduğu her alanda ortaya çıkarak kadını şekillendirmektedir. Hatta bu kalıplar, toplum tarafından kadınlara dayatılmaktadır. Bunun sonucunda bu soruda da spor dünyasında yer edinmiş kadına toplum açısından nasıl bakıldığını ifade etmeye çalıştım.
Üçüncü soru da spor etkinliklerinde yer alan kadının spor dünyasındaki konumu nedir, sorusudur. Toplumun her alanında kadına ve erkeğe dair bir konum oluşturulmaktadır. Aynı zamanda oluşturulan bu konumla kadın ve erkek şekillendirilmektedir. Bu soruda da spor faaliyetleriyle uğraşan kadınların, spor dünyasındaki hatta daha özelde spor branşlarındaki konumları ne şekildedir bunu ifade etmeye çalıştım. Son olarak dördüncü soru ise spor dünyasında aktif olarak var olan kadının yaşadığı olumsuz durumlar nelerdir, sorusudur. Kadınlar, toplumumuzda olduğu gibi spor dünyasında da cinsiyetinden ötürü veya farklı unsurlardan dolayı birtakım sorunlar yaşamaktadır. Bu soruda da spor faaliyetleriyle uğraşan kadınların spor dünyasında yaşadığı olumsuz durumların ne olduğunu ifade etmeye çalıştım.
Kadınlar ve erkekler; toplum tarafından oluşturulan ve keskin hatlara sahip olan birtakım cinsiyetçi normlara maruz kalmaktadır. Bu normlar, toplumun her alanında kadını ve erkeği etkileyerek şekillendirmektedir. Toplumsal cinsiyet normlarından aynı zamanda bu normları, kabul edip destekleyerek uygulayan insanlardan dolayı toplumun birçok alanında baskın olan cinsiyet, erkektir. Bu baskınlıktan ötürü kadın, toplumda ve birçok alanda erkeğe göre ikincil konuma yerleştirilmektedir. Bu konumundan dolayı kadın, var olduğu her alanda birtakım sorunlarla karşılaşmaktadır. Böylece bu durumla savaşan kadınların yanında bu duruma yenik düşen kadınlar da olmuştur. Toplumun birçok alanında olduğu gibi spor dünyasında da baskın olan cinsiyet, erkektir. Hatta spor, biyolojik olarak dahi erkeğe aitmiş gibi ifade edilmektedir. Bundan dolayı kadının spor dünyasındaki konumu, erkeğe göre zor şartlarda var olmuştur. Bu süreçte kadın; cinsiyetinden dolayı veya seçtiği spor branşlarından dolayı hem toplum tarafından hem de spor dünyasında erkek egemen yapıyı benimseyen insanlar tarafından birçok zorluklarla karşı karşıya kalmıştır (Bulgu ve Koca, 2005: 5-7).
ALANYAZIN DERLEMESİ
1) SPOR DÜNYASI, TOPLUMSAL CİNSİYET BAĞLAMINA GÖRE DEĞERLENDİRİLDİĞİNDE DAHA ÇOK ERİL KODLARA MI YOKSA DİŞİL KODLARA MI SAHİPTİR?
Spor Dünyasının Mimarı Olan Toplumsal Cinsiyet Kodlarının Spordaki Etkileri:
Spor dünyasında vücudun aynı zamanda fiziksel performansın ehemmiyetli olması durumu, spor dünyasındaki toplumsal cinsiyet algılarını beslemekte hatta kadını ve erkeği şekillendirdiği gibi spor dallarını da ayrıştırmaktadır (Koca, 2011: 2). Toplumsal cinsiyet algıları kapsamında kadının spor tecrübesini meşrulaştıran aynı zamanda sosyal bir öğreti haline getiren ilerleyiş, kadın ve erkek arasındaki biyolojik ayrımı ve bu ayrımın oluşturduğu erkek üstünlüğü fikriyle ortaya çıkmaktadır. Cinsiyetler arası biyolojik ayrım, kadının erkek egemen muhalifliğinde “öteki” şeklinde ifade edilen sosyal değersizlik düşüncesine dönüşümünü ifade etmektedir. Kadının spordaki sosyal hakikiliği, biyolojik ayrımı destekleyen sportif faaliyetin idrak etme ve ifade edilme şekliyle yakından bağlantılıdır. Sportif faaliyetler; üst seviye sportif performans, kabiliyet, rekabet, başarı, üst düzey fiziksel özelliklerle ifade edildikçe ve spor uygulaması bu ifadelerin dışında olanlara sınırlar oluşturdukça biyolojik ayrımlar, normalleştirilerek toplumsal ikincilleşmeye tahavvül edilir. Bu tahavvül etmede belirleyici olan şey; erkek bedeninin karşısında dışlanan kadın bedenine cinsellikle vurgu yapılması, kadın sporunun cinselleştirilmesi ve erkek sporunun atletik tecrübenin doğal şekilleriyle ifade edilmesidir (Koca, 2006: 83-84).
Bir önceki paragraftaki söylemlerin sebebi, Catharine A. MacKinnon (1987) ve Iris Young (1979)’a göre erkeğin kuvveti ve kadının naifliğine dair biyolojik ayrışıklığından ötürü yansıtılması ve bu yansıtılmanın normalleştirilmesiyle bağlantılıdır. Aynı zamanda erillik ve dişillik kavramlarının bedenselleştirilmesi bunun üzerine kadın bedeninin hassaslığından ötürü güç ve sağlamlık gerektiren fiziksel faaliyetleri gerçekleştirmekten alıkonulmasıyla da desteklenmektedir (Bulgu ve Koca, 2005: 5). Spor, patriarkal kapitalizmin gereksinimleri sonucunda bedeni şekillendiren ve düzene koyan uygulamalar bütünü olduğu için sporda yer edinmiş bir unsur olarak görülmektedir. Bu unsur, spor dallarını seçerken dahi kadını ve erkeği etkileyerek şekillendirmektedir (Koca, 2006: 88). Böylece yaşamımızda erkek, güçle bağdaştırılırken kadın da naiflikle, zarafetle bağdaştırılmaktadır. Bu durum, spor dünyasına daha özelde spor dallarına yansımaktadır. Bu çağrışımlardan dolayı spor dünyasında yer alan erkek, baskınken kadın ise baskın olmayan bir konumda yerini almıştır (Amman, Küçük ve Şallı, 2017: 163). Hatta bu çağrışımlar, takım isimlerine dahi yansımıştır. Kadınlar; güç kavramından ziyade daha çok kadınlığı, zarifliği çağrıştıran kavramları tercih ederken erkekler de güce dayalı kavramları tercih etmişlerdir (Yüksel, 2014: 668).
İlk çağlarda hayat şartlarının keskinliği ve güçlüğü sebebiyle spor dünyasının nitelikleri, keskin bir şekilde eril hakimiyeti içerisinde şekillenmiştir. Bu dönemlerde erkekler tarafından ok atma, güreş, boks, avlanma ve sopalarla dövüş gibi spor faaliyetleri sürdürülmüştür. Bunların yanı sıra bu süreçte kadınlar ise sporun içerisinde yer alamamış hatta kadın ve spor kavramları, yan yana dahi gelememiştir (Erdemli, 2012: 110). Fransız Baron Pierre de Coubertin’in olimpiyatlarda yalnızca erkeklerin yer almasını isteyen yaklaşımı da spor dünyasının eril baskınlığı adına var olmasına zemin hazırlamıştır. Coubertin’in bu yaklaşımının tesiri; şu anki sürece kadar varlığını sürdüren tarihsel döneme bakıldığında kadınların elit performans sporlarında yer alma durumları, erkeklerin yer alma durumlarına göre geri planda kaldığı ifade edilmiştir. Aynı zamanda Eski Yunan’da kadınların spor dünyasında var olmalarını istemeyen tutumlar, zamanla ne kadar değişirse değişsin şu an hala spor dünyası, eril bir baskınlığa sahiptir (Özsoy, 2008: 202). İngiliz ulusal spor kurumlarında üst seviye yöneticilik davranışlarının erillikle bağlantılı ifadelerle biçimlendiği yansıtılmıştır. Böylece spor dünyasında erillik kavramları, önemli yer tutarken dişillik kavramlarının önemli yer tutmadığı görülmektedir (Koca, 2011: 2).
Spor, erilliğin yaşamsal inşasında önemli yapılardan biri olarak görülmekte bu yüzden de spor dünyası, eril hakimiyetiyle şekillenmektedir (Özsoy, 2008: 205). Spor kurumu, erkeksi düşünceye hizmet veren önemli aynı zamanda kuvvetli kurumlardan biri olarak görülmektedir (Bulgu ve Koca, 2005: 9). Spor dünyasını eril bir yapıyla bağdaştırarak erilliğe dair bir faaliyetmiş gibi kabul etme, erkeği yaşamda üstün gören ataerkil anlayışın bir unsurudur. Bu anlayışa göre, kadın ve erkeğin spor dünyasında yer almalarıyla tecrübeleri arasında eş değer bir bağlantı vardır (Bulgu ve Koca, 2005: 7) Toplum tarafından kalıplaşan dişiliğe ve erilliğe dair şahsiyet özellikleri, spora aksedildiği için spor dünyası; eril hakimiyeti içerisinde yansımaktadır. Bu yüzden de kadınların başarıları, erkeklerin başarıları kadar gözler önüne serilmemektedir (Amman ve Yaprak, 2009: 47-48). Spor dünyasındaki hakim olan görüşün erilliğinden dolayı sporda yer alan kadınlar; erkekler gibi görünür konumda değildir. Özellikle modern spor, erkeğin fiziki olarak kuvvetli oluşunun önemli unsurlarından biri olarak ilerlemiştir. Bu ataerkil bakışın baskınlığından dolayı ilk süreçlerde kadınlar, spora adım atmakta epeyce zorlanmıştır (Yüksel, 2014: 667).
Kadınlara açık olmayan veya erkekliğin inşasına katkısı olan spor faaliyetlerinden bazıları, erkeklik adına ayrıcalık taşımaktadır. Spor içerisinde aynı zamanda spor aracılığıyla kadının ikincilliğini ifade etmek erkeklik ve erkekliğin analiziyle başlar. Hatta geleneksel anlamda beden eğitimi faaliyetleri dahi erkeksi kabul edilmektedir (Koca, 2006: 91-92). 1960 olimpiyatlarında yapılan cinsiyet testlerinin altında yatan sebep, spor dünyasındaki başarının erkeğe atfedilmesinden dolayıdır. O dönemlerde sporda başarı gösteren kadınlar, bu testlere tabi tutularak kadınlık hormonları incelenmiştir (Bulgu ve koca, 2005: 15). Aynı zamanda kadınların sporda erkeklere göre başarılı olması, erkekler için hazmedilemeyen bir durumdur. Bu yüzden erkekler, kadınların başarıları karşılığında olumsuz tepkilerde verebilmektedir. Bunun temel sebebi, spor dünyasında onaylanan ve önemsenen baskın eril durumu, her zaman erkeklerin kadınlardan daha başarılı olduğunu ifade etmektedir (Kavasoğlu ve Yaşar, 2016: 130). Erkeğe atfedilen spor takımında var olan bazı kadınlar, baskın erkekliğin tüm çeşitli hususlarını taşıyan erkek sporcu kimliği içerisinde kendi sporcu kimliğini var ederken kadınlığını vurguladığını ve kadınsı elbiseler tercih edip makyaj yaptığını ifade etmişlerdir. Toplumun da kadından beklentisi, bu yönde olduğu yansıtılmaktadır (Koca, 2006: 90).
Yarışma sporları, erillikle ve dişillikle ilgili güçlü ifadeler yansıtmaktadır. Spor, geleneksel şekilde eril cinsiyet davranış unsurlarını gerekli kılan bir erkek faaliyeti gibi görülen üstün sportif performans, erillikle eş değer görülmektedir (Akkaya ve Kaplan, 2014: 179). Hatta spor dallarında standart ve genel olarak erkek öğrencilerin başarıları çevresinde oluşturulduğundan kızların daha az yetenekli, daha az güçlü ve daha az yarışmacı olduğu ifade edilir (Koca, 2006: 94). Örneğin; futbol dünyası, erkek egemen bir yapıya sahip olduğu için bu alanda kadınların var olma düşünceleri hala onaylanmamakta ve futbol dünyasında kadına dair uygun bir rol olmadığı ifade edilmektedir (Özsoy, 2008: 217). Böylece dünyanın pek çok yerinde futbol eril bir baskınlığa sahip olmuştur. Hatta futbol, Güney Afrika’da gücü temsil etmektedir. Basketbol sporunda yer alanların ise çoğunluğunun aynı şekilde kadınlardan ziyade erkeklerin olması durumu, bu spor dalının erkeklere ithafen olduğu düşünülmesinden dolayıdır (Yüksel, 2014: 668-670).
Eril kodlarla şekillenen spor dünyasında tüm söylerin aksini iddia ederek kadınlara atfedilen sporda yer almayı tercih eden erkekler, diğer erkekler tarafından olumsuz ithamlara maruz kalmaktır. Hatta bu durum, kadınlara yapılan eleştirilerden daha ağırdır. Örneğin, “kız sporuyla uğraşıyor, voleybol erkeğin işi mi, erkek adam tayt giyer mi ya da dans eder mi” şeklinde ifadelere maruz kalırlar. (Kavasoğlu ve Yaşar, 2016: 127). Aynı şekilde eril kodlara sahip olan spor dallarında yer almak istemeyen erkek öğrencilerin diğer erkekler tarafından “kız kılıklı, erkek fatma” gibi sözlü ithamların yanında fiziksel olarak da şiddete ve tacize mecbur bırakıldığı ifade edilmiştir (Bulgu ve Koca, 2005: 23). Bir farklı durum olarak da heteroseksüel dişilik vurgusunu çok hissettiren kadınların daha eril gibi olan kadınlar üzerinde bir avantajı bulunmaktadır (Bulgu ve Koca, 2005: 18). Yani bakıldığında spor dünyasında hem kadınlar hem de erkekler, bir takım sorunlara maruz kalmaktadır. Buna sebep olanların genelinin cinsiyeti ise erkektir. Bunun sebebi de spordaki eril hakimiyet rollerinden dolayıdır. Spor dünyasında bazı spor dallarının kadınlara açık olmaması, spor faaliyetini ve dişil sporunu denetleyenlerin erkek olması ya da erkeksi tavrı barındırması unsurları, kadının spor dünyasında ikincilleştirilmesine sebep olmaktadır (Koca, 2011: 11).
2) SPOR FAALİYETLERİYLE UĞRAŞAN BİR KADIN, TOPLUM TARAFINDAN NASIL GÖRÜLMEKTEDİR?
Kadının Spordaki Konumuna Açılan Kapılar:
Theberge’e göre spor tecrübesinde bedenin aynı zamanda fiziksel anlamda performansın üst seviyede etkin olması, spor dünyasında toplumsal cinsiyet algılarının şekillenmesi ve onaylanması adına kuvvetli bir ortam haline dönüştürmektedir (Bulgu ve Koca, 2005: 4). MacKinnon ve Young’a göre ise spor dünyasındaki kadının zayıf, erkeğin ise güçlü oluşuna dair biyolojik ayrımlar; toplum tarafından normalleştirilmiştir. Dişilik ve erillik imajlarının bedene has bir kalıba sığdırılmaya çalışılması aynı zamanda kadın bedeninin hassas olduğuna dair ifadeler kullanılmasıyla kadınlar, güç içerikli spor dallarında çok fazla yer alamamışlardır. Alsalar da toplum tarafından ötelenmişlerdir (Koca, 2006: 84). Böylece spor dallarında yer alan kadınların sayısının az veya çok olması durumu, spordaki ve toplumdaki baskın cinsiyet unsuruyla ilgilidir. Mesela; futbol, basketbol ve rugby gibi spor faaliyetlerinde erkekler, kadınlara göre daha baskın ve sayısal anlamda daha çoktur (Amman ve Yaprak, 2009: 43). Örneğin; futbol, bizzat erkeklere yakıştırılır. Basketbol ise her iki cinse yakıştırılıyor olsa da daha çok eğitimlilere ve erkeklere yakıştırılmaktadır. (Yüksel, 2014: 162).
Geçmişten günümüze spor dünyasında kadına ve erkeğe dair cinsiyet algıları, değişkenlik gösterse de gene aynı şekilde erkekler, kadınlara göre daha baskın yansıtılmaktadır. Böylece spor dünyasında yer alan kadınlar, hem toplum tarafından hem de spor dünyasındaki erkekler tarafından olumsuz şeylere maruz kalmaktadır. Bu yüzden de kadınların spor dünyasında yer alma durumları, hala toplum tarafından tam olarak onaylanmamıştır. Hatta cinsiyetlerinden dolayı desteklenmeme, spor dünyasındaki ve toplumdaki eril baskınlık, aile veya eş tarafından kısıtlanma aynı zamanda tacize uğrama gibi birçok unsurlardan dolayı spor dünyasında yer alan kadınlar; birtakım zorluklarla mücadele etmek durumunda kalmıştır. Bu unsurların yanında spor dünyasında başarı gösteren kadınlar, erkekler tarafından hazmedilmediği ve kıskanıldığı için spor dünyasında birtakım engellere maruz bırakılmıştır (Amman ve Yaprak, 2009: 43-45). Böylece kadınlar; mizaçlarından, cinsiyetlerinden ve toplumsal cinsiyetlerinden dolayı spor dünyasına uygun görülmemektedir. Örneğin; toplum tarafından kadın, çocuk bakmakla yükümlü olan biridir. Bu yüzden de kadının sporda kariyer anlamında ilerleyemeyeceği vurgulanır (Koca, 2011: 4).
Toplumdaki baskın eril hakimiyetten dolayı kadınların hala kamusal alan yerine özel alanda olmaları gerektiği ifade edilmektedir. Hatta özel alanda yer alan kadınlar için olumlu ifadeler dile getirilirken kamusal alanda yer alan kadınlar için de olumsuz ifadeler söylenmektedir. Böylece toplumdaki insanlar tarafından spor dünyasında var olan kadınlara yönelik toplumsal cinsiyetlerinden dolayı spor alanında başarılı olamayacaklarına dair algılar oluşturulmaktadır. Yani kadınların ev işlerini yapmalarıyla yükümlü oldukları veya çocuk doğurmak gibi görevlerinin olduğu yansıtılmaktadır. Böylece toplumumuzun her alanında daha özelde spor alanında liderlik gibi üst konumların erkeğe ait olduğu ifade edilirken kadınların ise yöneticilik konumlarında yer almalarının nerdeyse imkansız olduğu ifade edilmektedir. Çünkü toplumun normları, bu şekilde olduğu için spor dünyasında da bu durum hakimdir (Koca, 2011:9-11). Hatta spor dünyası, erkek çocuklarının erillikle ilgili pratiklerini öğrenebilecekleri bir yer olarak görülmekteyken kız çocuklarına dair sporla bağdaştırıcı bir cümle dahi ifade edilmemektedir (Koca, 2006: 91).
Spor müdürleri dahi spor dünyasının erkeğe ait olduğunu ifade ederler. Kadınlar, spor dünyasına yakıştırılmadığı gibi bir de “spordan anlamaz” tarzında söylemlere maruz kalırlar. Örneğin; bir kadın, spor müdürü olduktan sonra başka bir spor servisi müdürü tarafından olumsuz şekilde bir eleştiriye maruz kalarak spor bilgisi ve cinsiyeti sorgulanmıştır. Hatta ekranda “göz doyurmak için yer alıyor” şeklinde ithamlara dahi maruz kalmıştır. Yani toplumumuzda hala kadın, kamusal alandaki hiçbir şeye dokunmasın algısı vardır. Spor müdürü olan kadın da bu ithama karşılık “erkekler, yemek yapmasın, cümlesini söylemem kadar saçma bir algı” şeklinde bir ifade kullanmıştır. Mesela; kadın bağlamında futbol, yoktur. Çünkü kadınların futbolda bulunma durumları, yargılanmış hatta aşağılanmıştır. Bu yüzden de kadınların futbolda olmaları engellenmiştir. Futbol, toplum tarafından erkeksi olarak algılansa da aslında seyirci konumunda kadınlar da yer almıştır. Fakat gene de toplum tarafından futbola dair erkeksi algılar, oluşturulmaktadır. Bu yüzden de kadınlar, futbolda isteseler de yer alamamışlardır. Hatta seyirci olarak dahi bir erkeğin sayesinde gittikleri ifade edilmiştir (Özsoy, 2008: 211-212).
Ataerkil düzene göre kadın bedeni; anne ve eş olarak görülmektedir. Bu yüzden de toplum tarafından veya spor dünyasındaki algılar tarafından kadınlar, spor dünyasına çok uygun görülmemektedir. Ya da güzelliği, zarifliği öne çıkaran spor dallarına daha uygun görülmektedir (Kavasoğlu ve Yaşar, 2016: 130). Böylece spor dünyasında yer alan kadınlar, güzelliklerini yansıtabileceği spor dallarına uygun görülürken erkekler ise gücü temsil eden spor dallarına uygun görülmektedir (Yüksel, 2014: 162). Hatta toplumun algısına göre kadınların seçtiği spor dallarının muhakkak güzellik ve zarafet çerçevesi içerisinde olması gerektiği yansıtılmaktadır (Yüksel, 2014: 163). Böylece geleneksel dişilik rolleri aynı zamanda kadın bedenine ithaf edilen söylemlerle kadınlar; daha çok güzelliği, naifliği yansıtan spor etkinliklerinde bulunması durumunda toplum tarafından daha çok onaylanmışladır (Kavasoğlu ve Yaşar, 2016: 120). Kadınların spor nezdinde çalıştığı dönemlerde gazete sayfalarında “göz doyuran” şeklinde ifade edilmesi, bu algıyı reddeden insanlar tarafından tepki toplayan bir durum olmuştur. Yani her ne kadar toplum tarafından kadınların spor dünyasında bulunmaları istenmese de ya da bedeniyle ön plana çıkması istense de bunun aksi durumlarını da iddia edenler olmuştur (Özsoy, 2008: 209).
Erkeğe atfedilen sporlarda yer alan kadınlar ise toplum tarafından sıra dışı olarak görülmekte bu yüzden de toplumsal cinsiyetleriyle uyuşmadıkları vurgulanmaktadır. Kadınlar, zarifliği ve estetiği temsil eden sporlarda yer alması yönünde algılara maruz kalırken erkekler de gücü temsil eden sporlarda yer alması yönünde baskılara maruz kalmaktadır. Bu algının dışına çıkan kadınlar, toplum tarafından ötelendiği gibi erkekler de ötelenmektedir. Örneğin; buz pateninde yer alan erkekler, normal erkeklik algısının dışında görülür. Topluma göre normal erkekler; futbol, güreş ve boks gibi güç gerektiren sporlarda yer alır (Kavasoğlu ve Yaşar, 2016: 130). Bir başka spor dalı olan judo, eğitim seviyesine bağlı olmakla birlikte erkeğe atfedilen bir spor olarak ifade edilmiştir. Judoda yer alanlar, kadın ve erkek olarak değişkenlik gösterse de toplum, daha çok erkeğe atfetmektedir. Binicilik sporu ise iki cinse de uygun görülmekteyken daha çok kadınlara yakıştırılmaktadır (Yüksel, 2014: 160-162).
3) SPOR ETKİNLİKLERİNDE YER ALAN KADININ SPOR DÜNYASINDAKİ KONUMU NEDİR?
Toplumsal Cinsiyet Kalıplarıyla Gözetlenen Kadınlar:
Kadınların konumları, kadınların anatomisi olarak görülmektedir. Kadınlar, bedenen erkeklere göre çok fazla güçlü görünmedikleri için ağır ya da zorlu spor dallarına uygun görülmemektedir. Böylece spor dalları, cinsiyetleştirilerek ayrışıklık göstermektedir (Bulgu ve Koca, 2005: 6). Spor dünyasında geçmişten bu yana devam eden cinsiyetçi algılardan, bedensel durumlardan ve kültürel anlamda ileride olamayıştan dolayı kadınlar, her daim spor dünyasında sorunlarla mücadele eden bir konuma sahiptir (Özsoy, 2008: 202). Kadınlar, kültürel kodlarından dolayı spor alanında pek çok engelle karşılaşmıştır. Hatta bu sorunlarla mücadele edenlerin yanında bu sorunlara yenik düşenler de olmuştur (Kavasoğlu ve Yaşar, 2016: 119). Mesela, klasik olimpiyatlar döneminde kız çocuklarının aksine kadınların olimpiyat oyunlarını izlemeleri yasaktır ve yasağı çiğneyen kadınların cezası da uçurumdan atılmasıdır. O dönemde bu yasağı, sadece iki kadın çiğnemiştir. Bir kadının canı, ölümle sonuçlanırken diğer kadının canı ise çocuklarının spordaki başarısından dolayı kurtulmuştur (Kavasoğlu ve Yaşar, 2016: 111). Aynı şekilde yaşamımızda en eski spor dallarından biri olan antik olimpiyatlarda kadınlar, sporcu olmaktan ziyade izleyici dahi olamamışlardır. Çünkü dönemin eril baskınlığı buna izin vermemiştir (Özsoy, 2008: 214).
Spordaki kadın ve erkek konumları, toplumdaki yargılardan dolayı ayrıştırılmaktadır. Hatta bu ayrışma durumu, spor dallarındaki farklılıklarıyla beraber spor medyasına yansıtılmaktadır. Böylece bu eşitsizlik durumu daha da pekişmektedir (Bulgu ve Koca, 2005: 17). Shaw and Hoeber, İngiliz ulusal spor kuruluşunda üst seviye yöneticilik algılarının kadınlık, erkeklikle alakalı ifadelerle biçimlendiğini aynı zamanda bu ifadelerin spor kuruluşlarında önemli bir yeri olduğunu ifade etmiştir. Bunun aksine kadınlarla ilgili durumların da spor kuruluşlarında önemli görülmediğini yansıtmıştır. Bunun yanı sıra kadınların bu alanda sayısının çok olmaması, kadınların yaşadığı zorluklardan ve maruz kaldığı şartlardan dolayıdır. Aynı zamanda bu durum, toplumun yapısıyla da ifade edilebilir. Çünkü toplumumuzda hala kadınların kamusal alanda var olması, tam olarak desteklenmemektedir. Desteklenmediği gibi de önlerine engeller koyulmaktadır (Koca, 2011: 9-10). Toplumda yansıyan eril hakimiyet, spor alanında da yansıdığı için sporda görev alan kadınların başarıları, erkekler tarafından engellenmekte aynı zamanda yükselmemeleri için de birtakım dolaylı yoldan engeller oluşturulmaktadır (Özsoy, 2008: 215).
Spor dünyasındaki eşitsiz haklar, kadını geri plana atmakta aynı zamanda bulunduğu konumdan veya yaptığı davranışlardan dolayı kadınlığına dair söylemlerle yargılamaktadır (Kavasoğlu ve Yaşar, 2016: 126). Böylece kadınlar yaşamımızda olduğu gibi spor alanında da eril hakimiyetten dolayı ayrımcılığa maruz kalarak mücadele etmek zorunda kalmışlardır (Kavasoğlu ve Yaşar, 2016: 119). Sporcu olan kadınlar, etrafındaki erkekler tarafından kuvvet anlamında kıyaslamalara maruz kalarak güç anlamında erkekler tarafından geri plana itilmiştir. Erkekler, güçlerini ispat etmek adına erkeksi spor dallarında kadınlarla yarışmak istemekte fakat kadınların başarılı olmaları durumunda da hazmedemeyip kadınları olumsuz şeylere maruz bırakırlar (Kavasoğlu ve Yaşar, 2016: 119). Çünkü spor dünyası, toplumsal kodları barındırdığı için kadınların başarılarını da göz ardı etmek erkekler açısından zor değildir (Bulgu ve Koca, 2005: 7). Böylece kadınlar, spor dünyasında ne kadar yer almaya çalışsa da fikirleri, erkekler kadar önem taşımamaktadır (Akkaya ve Kaplan, 2014: 182).
Kadın milli takımları, üstün başarılarına rağmen uzun yıllar sürece desteklenmeyip kapatılmıştır fakat erkek milli takımları ise başarısız olsa dahi hep desteklenmiş ve kapatılmamıştır. Yani erkeklere sunulan hiçbir imkan kadınlara sunulmamaktadır ama buna rağmen kadınlar, kendi imkanlarıyla da olsa yola devam etmeye çalışmışlardır. Bu durum, bir süre böyle devam etmiş fakat daha sonrasında federasyonu rahatsız eden bir durum olmuştur (Amman ve Yaprak, 2009: 44). Örneğin; Türkiye’de kadın futbol liginin uzun bir dönemi kapsamamasının sebebi, koşulların yetersizliğinden dolayı kapatılmasıyla alakalıdır (Bulgu ve Koca, 2005: 11). Elit seviyede sporcu olan kadınların çok olmaması da toplumdaki ikincil konumundan dolayı toplumsal faydanın çok olmamasıyla, kadınlara dair spor dünyasındaki koşulların yetersizliği ve ekonomik desteğin az olmasıyla ilgilidir. Yani kadınlar, spor dünyasında daha özelde spor dallarında karşılaştığı sorunlarla tek başlarına mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Bunların yanında bu mücadeleye yenik düşen kadınlar da olmuştur (Bulgu ve Koca, 2005: 10).
Toplumumuzda futbol, erkek sporuymuş gibi yansıtıldığı için kadınların oynaması durumunda birtakım sorunlara maruz kalırlar. Örneğin, okul futbol takımında yer alan bir kızın çok iyi futbol oynamasından dolayı karşı takımın bir velisi tarafından cinsiyeti sorgulanmış hatta kanıtlanması dahi istenmiştir (Bulgu ve Koca, 2005: 15). Rugby aynı zamanda futbol gibi eril hakimiyetinde olan spor dallarına kadınların izleyici olarak dahi katılması sorun olarak görülmüş ve bunun yanında kadın spor dallarını da hakimiyeti içerisinde barındırmaya çalışmışlardır. Erkeklerin daha çok görüldüğü hokey sporunda da yer alan kadınlar ve erkekler arasında ciddi kural ayrımları vardır. Erkeklerde bedenin tamamının temasına müsaade verilirken kadınlarda ise buna müsaade verilmemektedir. Kadınlar, hokeyde yer almış olsalar dahi erkeklerle aynı konumda yer alamamışlardır (Yüksel, 2014: 668). Gelişmekte olmasına rağmen snowboard sporunda ise durum gene aynıdır. Bu spor dalında da erkeklerin başarılı olduğu sürekli ifade edilmekte aynı zamanda bu başarılı olma durumuna dair bir algı oluşturulmaktadır. Böylece kadınlar, bu sporda yerini alamamış veya alsalar dahi yeteri kadar ilgilenilmemiştir. Bu sebeplerden ötürü de kadın, spor hayatında erkeğe göre daha fazla sorunlarla karşı karşıya kalmıştır (Yüksel, 2014: 669).
Sporda yer alan kadınlar, etrafındaki insanlar tarafından arkadaşlık teklifi aldığı ve bu durumun rahatsız edici bir boyuta ulaşmasına rağmen gün yüzüne çıkarılmadığı için spordan uzaklaşan kadınların olduğu ifade edilmektedir. Bu sorunlar, sadece spor dallarında yer alan kadınlar için geçerli değildir aksine spor adına görev yapan tüm kadınları etkileyen sorunlardır. Hatta sporcu olan kadınların yanında spor nezdinde çalışan kadınlar, daha çok eril hakimiyeti altında ötelenmiştir (Özsoy, 2008: 215). Erkeklere atfedilen sporda yer alan kadınların cinsiyet kalıplarından uzak olan sporda yer alan kadınlara göre cinsel anlamda tacizle daha çok karşılaştıkları ifade edilmiştir. Kadınlar, bu tarz sorunları, daha çok bedenin ön planda olduğu spor dallarında yaşamaktadır (Koca, 2006: 93). Hatta spor dünyasında yer alan kadınlar, cinsiyetlerinden dolayı olumlu veya olumsuz anlamda kadınlık kavramlarına maruz kalmaktadır (Bulgu ve Koca, 2005: 4). Aynı zamanda kadınsı görünmeyen veya erkeğe atfedilen bir spor dalında yer alan kadınlar, var olabilmek ve sorunlara maruz kalmamak için daha çok kadınlık vurgusuna ihtiyaç duymuşlardır (Bulgu ve Koca, 2005: 18).
Kadınların spor dünyasındaki olumsuz tecrübelerinin altında yatan sebep ise cinsiyet ayrımlarıdır. Toplum tarafından kadına atfedilen yargılar, kadının spor dünyasında ayrımcılık yaşamasına sebep olurken erkeğin de üstünlük kurmasına neden olur (Kavasoğlu ve Yaşar, 2016: 127). Mesela erkekler, küçük yaşlardan itibaren spora teşvik edilirken kız çocuklarının ise spora uygun olmadığı yansıtılmaktadır (Bulgu ve Koca, 2005: 7). Örneğin 2003 yılında yapılan şampiyonada parkur tehlikeli görüldüğü için kadınların bu parkura katılmalarına izin verilmemiştir (Bulgu ve Koca, 2005: 3). Spordaki cinsiyet içerikli ayrımlar, Belle Hooks’a göre erilliğin sefasını erkekler görse de cinsiyet eşitsizliğinin sıkıntısını sadece kadınlar çekmemektedir, ifadesidir. Spor dünyasında erkekler, “korkak” gibi olumsuz ithamlara maruz kalırken kadınlar da “lezbiyen veya erkek fatma” gibi olumsuz ithamlara maruz kalırlar (Bulgu ve Koca, 2005: 20-21). Örneğin; geleneksel erkek sporu olarak atfedilen spor dallarında yer alan çoğu kadınlar, başkaları tarafından lezbiyen olarak dahi görüldüklerini söylemişlerdir. Yani kadınların spordaki konumları, ataerkil bakışa göre şekillenmektedir. Aksini savunan ve ona göre konumlarını çizen kadınlar da toplum tarafından yargılanarak olumsuz ithamlara maruz kalırlar (Koca, 2006: 90)
4) SPOR DÜNYASINDA AKTİF OLARAK VAR OLAN KADININ YAŞADIĞI OLUMSUZ DURUMLAR NELERDİR?
Cinsiyet Kodlarına Hapsedilmeye Çalışılan Kadının Spor Dünyasındaki Mücadelesi:
Spor dünyasında yer alan insanların çoğu, toplumun algısından dolayı toplumsal cinsiyet normlarına göre bir spor dalı seçmek zorunda kalıyor. Bu yüzden de yetenek veya ilgi gibi unsurlar, ikinci plana atılıyor. Yani kadının ve erkeğin sporun içerisinde yer alma sebebi olarak biyolojik unsur atfedilmeden toplumsal cinsiyet unsurlarına göre hareket ediliyor. Örneğin: Toplumda erkekler adına; futbol, boks, güreş kadınlar adına ise dans, jimnastik gibi sporların daha uygun olduğuna dair bir algı vardır. Bu yüzden de kuvvet gerektiren spor dallarında yer alan kadınlar, birtakım sorunlara maruz bırakılır. Örneğin; halter sporunda yer alan kadınların birçoğu tacize uğradıkları için kadına dair halter sporu kaldırılmıştır (Bulgu ve Koca, 2005: 12). Hatta kadınlar, spor dünyasında bu algılardan ve bu sorunlardan dolayı erkekler kadar var olamamışlardır (Yüksel, 2014: 671). Toplumun algısı, spor dünyasını şekillendirdiği için kadınlara zarifliği, güzelliği, bedeni ön plana çıkaran spor dalları, ithaf edilirken erkeklere ise gücü, kuvveti içeren spor dalları ithaf edilir. Toplumsal cinsiyet rollerini göz ardı ederek erkeğe ithaf edilen bir spor dalında yer alan kadınlar, spor dünyasında birtakım olumsuz şeylere maruz kalmaktadır. Hatta “erkek fatma” gibi ithamlara maruz kalarak toplumda normal olmadıkları vurgulanır (Kavasoğlu ve Yaşar, 2016: 120-121).
Spor dünyasında heteroseksüel ve kadınsı unsurların ön plana atılmasının sebebi olarak, kadın sporcuların hayatta kalma stratejisi olduğu ifade edilir. Böylece kadınlar, heteroseksüelliklerini ve kadınlıklarını korudukça sporda kabul edilirler. Hegemonik erkekliğin her türlü unsurunu taşıyan erkeklerin hakimiyetinde olduğu spor dallarında yer alan kadınlar ise kadınlıklarını ön planda tutarak spor dünyasında yer almaya çalışırlar (Bulgu ve Koca, 2005: 19). Spor dünyasında kadınlara voleybol, jimnastik, fitness gibi dallar yakıştırılırken erkeğe ise istisnasız bir şekilde futbol, boks, güreş ve judo yakıştırılmaktadır. Bunların yanında cinsiyetsizleştirilen spor dalları da kayak, yüzme ve tenistir. Fakat tenis, daha çok kadın bedenine yakıştırılan bir spor olarak görülmektedir (Amman, Küçük ve Şallı, 2017: 158). Kadınlar, bedenlerinin ön planda olduğu spor dallarına yakıştırıldığı gibi bir de spor yapma amaçlarının bedenlerinin daha fit görünmesi için olduğu yansıtılmaktadır (Yüksel, 2014: 680). Kadınlar, spor dünyasında dahi güzel bir obje olarak gösterilmektedir. Hatta bilgili olmalarının önemsiz olduğuna dikkat çekilirken genç, güzel olmalarına aynı zamanda fiziğini öne çıkarmalarına dair de bir vurgu yapılmaktadır (Akkaya ve Kaplan, 2014: 208).
Spor dünyasında kadın futbolunu ilerletmeyi isteyen FIFA başkanı Josept Blatter’in kadınlara dair bulduğu çözüm, kadınların daha dar şeyler giyerek bedenlerini ön plana çıkarmasıyla birlikte kadınlıklarını vurgulaması durumudur (Bulgu ve Koca, 2005: 12). Spor dünyasında yer alan kadınlar, toplumun kendilerinden beklentilerinin ne olduğunu bilirler. Bazı kadınlar, kadınlıklarını öne çıkarıp bu beklentiyi yerine getirerek spor dünyasında etkili olurlar. Bazı kadınlar ise bu unsurları, göz ardı ederek spor dünyasındaki konumlarına devam ederler (Koca, 2006: 90). Erkek sporcuların performansları, genel olarak kadınlara göre avantajlı olsa da git gide kadınlar da bu avantajlı duruma yaklaşmaktadır (Yüksel, 2014: 671). Hatta bir zamanlar spor dünyasında erkeğin kontrolünde olduğu bazı spor dallarına yönlendirilen kadınlar, erkeklerin baskınlıklarını daha da güçlendirdikleri ifade edilmektedir. Fakat günümüzde bu durum az da olsa değişmiştir (Yüksel, 2014: 681). Dünya sporunun benimsenip yaygınlaşmasına yardımcı olan Coubertin, kadınların istediği her sporu yapabileceklerini fakat yarışmalara ise alınmaması gerektiğini vurgulamıştır (Akkaya ve Kaplan, 2014: 202).
Spor dünyasındaki kadınların bir kısmı, tüm zorluklara rağmen spora dair üst seviyelerde yer almaktadır (Koca, 2011: 10). GSGM ve spor federasyonlarının yönetim kademelerinde kadınların az sayıda olmasının sebebi ise kadınlara dair desteğin az olmasından, aileye dair sorumluluklarının çok olmasından ve cinsiyetlerinden dolayıdır (Koca, 2011: 10). Fakat 1970’lerden bu yana kadınların spora katılma düzeylerinde bir artış vardır. Bunun sebebi de kadınlara dair olanakların, yasal düzenlemelerin artmasından dolayıdır (Koca, 2006: 85). Bunların yanında kadınlar, kısıtlamalardan rahatsız oldukları için uluslararası kadın sporcular, federasyonunu (FSFI) kurdular. Böylece 1922 ve 1926’da sadece kadınlara dair yarışmalar düzenlenerek geçmişten günümüze kadınların sporda yer alma durumları artmış ve sporun sadece erkeğe ait olmadığı anlayışı yaygınlaşmıştır. Örneğin; Türk kadını olimpiyatlara ilk kez 1936 yılında Berlin oyunlarında ekstremde katılmıştır. Daha sonra atletizm, okçuluk, tekvando ve judo gibi olimpiyatlarda kadınlar, aktif rolde bulunmuşlardır (Erdemli, 2012: 116-117).
Guts Muts, “Gençler İçin Jimnastik” adlı eserinde ilk kez kız çocukları için jimnastik çalışmalarına değinmiştir. Böylece kız çocukları da jimnastik çalışmalarında yer almıştır. 20. yüzyıl süreçlerinde jimnastik çalışmalarının yanında ata binen veya tenis oynayan kadınlar da vardır (Erdemli, 2012: 113-114). 20. yüzyılın sonlarına doğru artış gösteren “Kadınların Spor Hakkı” durumuna dair bilhassa Avrupa, ABD ve Japonya ülkelerinde çalışmalar yürütülmüştür. Mesela, 1980’de Belçika’da kadın sporu yılı, niteliğinde kabul edilir. 1981 yılının nisan ayında spor bakanların yaptığı toplantıda Avrupa Konseyindeki kadınların daha fazla sporla uğraşmalarına dair kararlar verilmiştir. Siyasal engeller dışında kadının spor hakkından faydalanma durumu hızlanmıştır (Erdemli, 2012: 115). Bunların yanında kadınların diğer ülkelere nazaran sporu bırakma durumları, Türkiye’de daha yüksek orandadır. Sebebi de evlenme yaşının küçük olması ve aile sorumluluğunun fazla olması gibi unsurlardır (Bulgu ve Koca, 2005: 8).
KAYNAKÇA
- Akkaya, C. ve Kaplan, Y. (2014). Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Spor Medyasında Kadın. International Journal of Sport Culture and Science, 2 (2), 177-182.
- Amman, M., Küçük, V. ve Şallı, A. (2017). Sporda Baskın Cinsiyet Analizi (Türkiye Örneği). Spor ve Performans Araştırmaları Dergisi, 8 (2), 154-165.
- Amman, M. ve Yaprak, P. (2009). Sporda Kadınlar ve Sorunları. Türkiye Kick Boxs Federasyonu Spor Bilimleri Dergisi, 2 (1), 39-49.
- Bulgu, N. ve Koca, Y. (2005). Spor ve Toplumsal Cinsiyet: Genel Bir Bakış. Toplum ve Bilim Dergisi, 103, 1-36.
- Erdemli, A. (2012). Kadın ve Spor. Kadın Araştırmaları Dergisi, 0 (5), 95-126.
- Kavasoğlu, İ. ve Yaşar, M. (2016). Toplumsal Cinsiyet Normlarının Dışındaki Sporcular. Spor Bilimleri Dergisi, 27 (3), 118-132.
- Koca, C. (2006). Beden Eğitimi ve Spor Alanında Toplumsal Cinsiyet İlişkileri. Spor Bilimleri Dergisi, 17 (2), 81-99.
- Koca, C. (2011). Spor Kurumlarının Yönetim Kademelerinde Kadınların Temsili. Spor Bilimleri Dergisi, 22 (1). 1-12.
- Özsoy, S. (2008). Türk Spor Medyasında Kadın. Spor Bilimleri Dergisi, 19 (4), 201-219.
- Yüksel, M. (2014). Cinsiyet ve Spor. Tarih Okulu Dergisi, 7 (19), 663-684.