Duygular Sosyolojisi Bağlamında Öfke ve Öfkenin Bir Sonucu Olarak Fanatizm

Bu çalışmada öfke duygusunun, insanın bir grubun parçası olarak kendini ifade etme şeklini etkilemesinden yola çıkılarak öfke ve fanatizm arasındaki ilişkiye odaklanılmıştır.

Duygular Sosyolojisi Bağlamında Öfke ve Öfkenin Bir Sonucu Olarak Fanatizm
0

Giriş

Duygu; tanımlanması en zor kavramlardan biridir. Antik yunan filozoflarından postmodern düşünürlere kadar pek çok felsefeci, sosyolog ve psikolog duygular üzerinde düşünmüş ve çeşitli fikirler ortaya koymuşlardır. Tanımı itibariyle duygu; belirli nesne, olay ve bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim anlamına gelmektedir (www.tdk.gov.tr). İnsanın gündelik hayatı içerisinde duygularından tamamen arındığı bir an neredeyse yok gibidir. Sabahleyin uyanıldığında dahi herhangi bir şey yapılmasına gerek olmaksızın insanın kendisini içerisinde bulduğu duygular olabilir. Duygular insanı harekete geçirici bir etkiye de sahiptir ve bu harekete geçirici etkinin oluşmasına sebep olan pek çok öncülleri vardır. Sokaktan gelen gürültülü sesler, bir arkadaş tarafından gönderilen hediye, olumlu ya da olumsuz hatıraların zihinde canlanması, hatta hava durumu dahi insanın duygu durumu üzerinde etkili olabilecek etkenlerdir (Cirhinlioğlu, 2018, S:1). Duygunun, üzerinde durulması gereken bir diğer özelliği de yoğunluğudur. Eğer bir duygu yoğun bir şekilde yaşanır ve süreğen bir hal alırsa duygu durumuna dönüşebilir ve insanın ruh halinin genel durumu noktasına varabilir (Cirhinlioğlu, 2018, S:3).

Psikolog Robert Plutchik duyguları; bireylerin uyaranlara bilişsel olarak verecekleri tepkileri, nörobiyolojik uyarılmaları, harekete geçme isteğini ya da motivasyonunu etkili hale getiren ve başlatan bir nevi reaksiyon olarak tanımlamıştır (İnan ve Yücel, 2020, S:4). Ayrıca Plutchik duyguları sekiz kategoride sınıflandırmıştır. Duygu çemberi ismini verdiği bu bu kategorizasyonda yer alan sekiz duygu; korku, öfke, şaşkınlık, coşkunluk, hayranlık, ihtiyat, iğrenme ve üzüntüdür. Plutchik’e göre bu duyguların birbirine karışmasıyla yeni duygular oluşabilmektedir. Örneğin coşkunluk ve hayranlık aşk duygusuna ya da tiksinme ve üzüntü pişmanlık duygusuna dönüşebilmekte ya da bu duyguları beraberinde getirebilmektedir. Plutchik duygunun yoğunluğunun ve ne oranda hissedildiğinin de bu duyguların yaşanmasında çeşitlilik meydana getirebileceğini ifade etmiştir (Koçak, 2002, S:184).

Bu çalışmanın konusunu Plutchik’in duygu çemberinde yer verdiği sekiz duygudan biri olan öfke ve öfkenin yoğun bir şekilde hissedildiği fanatizm oluşturmaktadır. Öfke, tahammülsüzlük, nefret, kıskançlık, hiddet gibi duyguların bağnazlık ya da taassup anlamına gelen fanatizm ile ne oranda bağlantılı olduğu ve fanatizmin bu duygularla kendisini ne oranda hissettirdiği ile öfke konusunda çeşitli düşünürler tarafından ortaya konulan kuramlar ele alınacaktır.

Öfkenin Tanımı ve Öfkeyi Ortaya Çıkaran Sebepler

Öfke; tatmin edilmemiş arzulara, istenmeyen neticelere, umulmayan ve tahmin edilmeyen olumsuz sonuçlara karşı verilen son derece doğal bir tepkidir (Soykan, 2003, S:20). Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere öfke insanın beklemediği ve sonucundan da memnun olmadığı bir durum karşısında oluşmaktadır. Öfkelenme durumu her insanda olan ama her insanda aynı düzeyde ya da aynı şartlar altında ortaya çıkmayan bir duygudur. Bunun sebebi öfkelenilen ya da öfkelenilmeyen şeylerin, değerleri alınan yani sosyalleşilen toplumun normlarıyla ilişkili olmasıdır. Diğer bir değişle öfkeyi toplum öğretir (Bahtiyar, 2018, S:145). Izard ise (1977) öfkelenme durumunun engellenme sebebi ile ortaya çıkabileceğini ifade etmiştir. Bu engellenme, mahrum bırakılma ya da mahkûm bırakılma şeklinde genişletilebilir. Buradaki mahkûmiyet maddi bir bedel ödeme şeklinde ya da zamandan çalma şeklinde olabilir. Nitekim maddi sebepler kişileri sıklıkla öfkelendiren durumların başında gelmektedir (Selvi, 2020, s249). Örneğin trafik kazalarından sonra insanların araçlarından inip sıklıkla tartıştığı ya da kavga ettiği gözlemlenebilir ya da bir uçağın rötar yapması durumu yolcularda öfke belirtileri ortaya çıkarabilir. Bu durum toplumun ve teker teker bireylerin değer verdiği herhangi bir şeyden zarara uğramasının öfkeyi uyarıcı işlevde olduğunu ortaya koymaktadır. Tüm bunların yanında öfkenin bazı olumlu tarafları da vardır. Raymond W. Novaco öfkenin insanlarda enerjiyi arttırıcı etkisinin olduğunu, insanın kendisini daha iyi anlatmasını ve yapılan haksız uygulamalara karşı tepki vermesini tetikleyici işlev gördüğünü ifade etmiştir (Selvi, 2020, s240).

Bunun yanında kişilerin fiziksel acılara maruz kalmaları, sevdikleri insanları kaybetmeleri ya da sevdiği insanlar tarafından beklenilen karşılığı bulamamaları da öfkeyi etkileyen sebeplerdendir. İnsanlar öfkeyi çoğunlukla da sevdikleri kişilere yöneltme eğilimindedirler (Selvi, 2020, s248). Paul Ekman bu durumun sebebinin, insanların sevdikleri insanların yanında kendilerini güvende hissettikleri için öfkenin sonucunda sert bir geri dönüş olmayacağını düşünmeleri ve güvende hissetmeleri olduğunu belirtmiştir (Selvi, 2020, 248). Ayrıca insanların özel alanlarına müdahale edilmesi de öfkeyi tetikleyici sebepler arasındadır. Bu alanlar genellikle insanların kendilerini güvende hissettikleri yerlerdir. Herhangi bir şekilde ihlal edilmesi durumunda insanlar kendilerini tehlike altında hissedebilir ve karşılığında da bir savunma mekanizması olarak öfke patlamaları yaşayabilirler.

Bahtiyar (2018) öfkenin fiziksel ve bilişsel olmak üzere iki şekilde karşımıza çıktığını belirmiştir ve öfkelenme duygusunu direkt olarak engellenme durumuyla açıklamıştır. Fiziksel olarak öfkelenmeye sebep olabilecek durumlar bireylerin bedeni bütünlüğüne zarar vermek ya da temel ihtiyaçlarını karşılamasının önüne geçmek anlamına gelirken, bilişsel ya da zihinsel engellenme durumu bireylerin ayrımcılığa ya da haksızlığa maruz kalması ve kendisinin ruhsal tatminden mahrum bırakılması anlamına gelmektedir.

Öfke İle İlgili Kuramsal Yaklaşımlar

Öfkeyle ilgili ortaya konulan kuramların başında evrimci kuram gelmektedir. Charles Darwin’in ortaya attığı evrim teorisi duyguların doğuştan geldiğini ve aynı koşullar altında insanların aynı duyguyu yaşayacağını ifade etmiştir. Bu durum duyguların evrensel bir nitelik taşıdığı anlamına gelmektedir. Evrim teorisinin temel tezi olan canlının hayatta kalma güdüsünün, mevzubahis öfke olduğu zaman da aynı işlevi yerine getirecek amaca dönük olarak meydana geleceği iddia edilmiştir. Evrim teorisine göre duygular organizmanın yaşadığı ortama adapte olmasını sağlar (Selvi, 2020, s244). Bu durumu bir örnek üzerinden somutlaştırmakta fayda var. Mesela hayvanların yavrularını korumak için etraftaki diğer hayvanlara karşı saldırganca tavırlar sergilemeleri korumacı duygularının bir tezahürü ve tehlike olarak algılanan varlığa yöneltilen öfke duygusunun bir yansımasıdır. Burada öfke duygusunun hayatta kalmaya dönük olarak ciddi bir enerji verdiği görülmektedir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki evrimci kuram ortaya koyduğu bu tezde öfkeyi içgüdü kavramıyla açıklamışsa da bu içgüdünün oluşum sürecini göz ardı etmiştir. İçgüdünün ortaya çıkmasını tesadüflerle açıklama yönünde bir tasavvur kullanmıştır. Bilimsel literatürde hayvanlardaki bu koruma güdüsünün tanrısal kökenli yani yaratılışla olduğunu savunan görüş de vardır. Her iki durumda da duyguların, özellikle de öfkenin yaşamsal anlamda son derece kritik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Duyguları ele alan bir diğer kuram da Sigmund Freud’un ortaya koyduğu Psikanalitik yaklaşımdır. Psikanalitik yaklaşım duyguların doğuştan geldiğini ve öfke duygusunun da zaman içerisinde doyurulmamış isteklerin ve arzuların sonucunda meydana geldiğini ortaya koymuştur. Ayrıca Freud, öfke duygusunun da mutlaka boşaltılması gerektiğini aksi takdirde bu durumun zararlı olacağını, bedensel ve ruhsal sağlığı bozacağını söylemiştir. Freud’un bu öfke boşaltımı için ortaya attığı kavram Katarsis’tir (Selvi, 2020, s 244 – 245). Psikanalitik yaklaşım açısından katarsis öfkeyi ve dolayısıyla saldırganlığı ortadan kaldırmak adına elzemdir. Eğer öfke sağlıklı bir şekilde dışarıya yansıtılmazsa bireyin ruhsal ve bedensel sağlığını bozacak bir etkiye sebep olmaktadır.

Öfkeye yaklaşımı açısından önemli bir diğer kuram Novaco Modeli’dir. Bu yaklaşım öfkenin biliş düzeyinde işlenen bir duygu olduğunu öne sürmüştür. Bunun anlamı öfkenin ya da diğer duyguların bireyler üzerinde aynı etkiyi oluşturmayacağı, bireylerin uyaran hakkında yorumlamadan kaynaklı olarak farklı tepkiler ortaya koymaya açık olduklarıdır. Novaco modeli öfkenin ortadan kaldırılmasına dönük etkili tavsiyeler ve tedavi yöntemleri de ortaya koymuştur. Bireylerin öfke kontrolüne yönelik olarak terapi almalarını ve telkin yoluyla öfkeden arınmalarını, çeşitli beceriler ve bedensel rahatlama hareketleriyle gevşemelerini, psikolojik olarak rahatlayacakları aktiviteler yapmalarını önermektedir (Selvi, 2020, 247). Bu modele göre ilaç tedavisi öfkeyi ortadan kaldırmak için yeterli değildir. Çünkü ilaç tedavisi öfkeyi yalnızca belirli bir süre için bastırmaktadır.

Öfke İfade Şekilleri

Öfkenin yansıtılması pek çok farklı şekilde görülebilir. Öfkeli bireyler öfkeyi başka bir insana, bir nesneye, bir hayvana ya da kendilerine yöneltebilirler ve sonucunda bu hedeflere karşı saldırganca tavırlar sergileyebilirler. Bireyler öfkelerini kendilerine yönelttikleri zaman fiziksel bir yaralanma ya da intihar gibi ciddi problemler ortaya çıkabilir (Bahtiyar, 2018, S:152). Öfke dışa vurulduğunda ise öfkelenilen varlığa yönelik saldırganlık söz konusu olabilir. Diğer taraftan öfke her zaman dışa vurulmayabilir ki bu durumda ciddi stres ve bedensel rahatsızlıklar nüksedebilir. Kişide tansiyon ve kalp rahatsızlıkları, sinirsel rahatsızlıklar oluşabilir (Bahtiyar, 2018, s152). Bir grup insan üzerinde yapılan bir araştırmada öfkesini dışarı vuranların ve vurmayanların vücut analizinde, öfkesini dışa vurmayanların kan basınçlarının üç kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir (Bahtiyar, 2018, 156).

Bahtiyar (2018) yapılan araştırmalar sonucunda öfkenin durumluk ve sürekli öfke olmak üzere iki şekilde incelendiğini ortaya koymuştur. Durumluk öfke herhangi bir zamanda meydana gelen ancak bir yerde sona eren öfkeyi ifade ederken sürekli öfke zamanla insanın duygu durumuna dönüşen öfke ifade şeklidir. Bu tür bir öfke durumu adeta kronikleşmiştir ve kişileri sıradan olaylarda dahi kızdırabilecek bir seviyeyi ifade eder (Bahtiyar, 2018, s152).

Fanatizm ve Öfke

Fanatizm “gerçeği gizleyen önyargı” olarak tanımlanabilen ve yöneldiği kutsallarını dokunulmaz olarak kabul etme eğiliminde olan bir nevi bağnazlık ve taassuptur (Maraz, 2018, s405). Fanatizm bir görüşte ya da fikirde bağlılığın en uç seviyede kendisini göstermesi durumudur. Dinden politikaya, spordan milliyete kadar pek çok alanda kendisini gösteren fanatizm bizlik duygusunun verdiği motivasyonla ayakta kalır. Bu çalışmanın konusunu sporda fanatizm oluşturmaktadır ancak içerik itibariyle kullanılan her cümlenin ideolojik tüm fanatiklikler için geçerli olduğunu belirtmekte fayda vardır.

Fanatizmin temelde en önemli özelliği mensuplarına ya da savunucularına bir kimlik alanı oluşturmasıdır (Gökulu, 2008, s153). Bireyler bu kimlik bilinci etrafında bir aidiyet hissiyatı geliştirmekte ve bu şekilde bağlılık duymaktadırlar. Bazı futbol kulüpleri de belirli bir etnik grupla ya da toplumsal tabakayla kendisini ilişkilendirmektedir (Gökulu, 2008, 153). Bu duruma verilebilecek bir örnek İspanya liginde yer alan Deportivo kulübünün taraftar grubudur. Bu taraftar grubu kendilerine “El Turco” olarak adlandırmakta ve Türk ırkına bir göndermede bulunmaktadırlar, kendilerini milliyetçilik üzerinden kimlik sahibi kılmaktadırlar. Aynı şekilde İzmir derbisi olarak adlandırılan Karşıyaka ve Göztepe spor kulüplerin taraftar grupları milliyetçilik üzerinden kendisini hissettirmektedir. Karşıyaka Spor Kulübü taraftarları kendilerini Türk kimliği üzerinden tanıtırken Göztepe Taraftarlarını da “Gavur İzmir” olarak damgalamaktadırlar. Bu kulüpler arasındaki kimlik ve aidiyet duygusu fanatizmin uç noktalarıdır ve rakip takımı düşmanlaştırarak kendi birlikteliklerini kutsallaştırmaktadırlar. Bu durum bir araya gelen öfkeli kalabalıkların motivasyonunu da son derece üst seviyelere çıkarmaktadır.

Kazanma ve kaybetme olgusu da taraftarların tatmin duygularını belirleyen ve takıma bağlılıklarında çeşitli değişimlere neden olan önemli unsurlardandır. Cialdini (1976) taraftar davranışlarını iki türde tanımlamıştır. Bunlardan ilki BIRG (Basking in reflected glory)’dır ikincisi ise CORF (Cutting of Relected Failure)’dır (Cialdini’den akt. Keskin & Çalışkan & Aydoğdu, 2018, s16). Bu iki durumdan ilki takım başarı kazandığında taraftarın bağlılığını ikincisi ise yenilgiden kaynaklanan bağlılık düşüklüğünü ifade etmektedir. Bu durum bize fanatizmin başarıyla beraber daha da güçlendiğini göstermektedir çünkü başarının ardından tatmin ve bağlılık artmaktadır.

Taraftarlığın öfkeyle en iç içe yönü İngiliz taraftarlığına atıfta bulunulan holiganizmdir. Bu tür taraftar grupları şiddet içeren davranışlarda bulunmaya meyillidir. Gerekirse takımı için arkadaşlarından, ailesinden, işinden vazgeçmekten çekinmez. Tutum ve davranışlarında şiddet yoğun olarak gözlemlenebilir (Keskin & Çalışkan & Aydoğdu, 2018, s16). Holiganist öfke karşı takımın taraftar grubuna, oyuncu kadrosuna, teknik ekinine, yöneticilerine hatta hakemlere dönük olarak kendisini gösterebilmektedir. Müsabaka sonrası meydana gelen taraftarlar arasındaki fiziksel saldırılar, yöneticilere ve oyunculara yönelik sözel ve silahlı saldırılar pek çok kez örneğine rastlanmış saldırılardandır. Taraftarların öfkelerini belirten saldırıları fiziksel ve psikolojik olmak üzere iki kategoride ele alınabilir. Fiziksel saldırılar bedene yönelik olarak vurma, tükürme, sandalye fırlatma, delici ve kesici aletlerle vücut bütünlüğüne zarar verme şeklinde ortaya çıkabilir. Ayrıca bu saldırılar sadece kişilere değil sahadaki materyallere ve stadyuma yönelik de olabilir (Kılıç, 2019, s85). Psikolojik şiddet ise fiziksel şiddete oranla daha pasif olsa da bireyleri incitici, aşağılayıcı, hakaret içerici söylemler barındırmaktadır. Oyunculara, hakemlere, taraftar grubuna yönelik tezahüratlar da yine fanatik öfkenin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır (Kılıç, 2019, s85).

Fanatizm denildiği zaman akla gelen ilk kavramlardan birisi de özdeşleşmedir. Özdeşleşme, bireyin bir sembol üzerinden kendisini bir gruba entegre etmesi ve dahil olması olarak tanımlanabilir. Bu semboller takımların renkleri, başkanları, oyuncuları, bayrakları, marşları, flamaları, formaları hatta taraftar amigoları bile olabilmektedir (Zelyurt, 2019, S:93). Bu semboller, taraftar gruplarının neredeyse putlaştırma derecesinde yücelttikleri, kutsallaştırdıkları değerler haline gelebilir. Örneğin bir dönem Beşiktaş Jimnastik kulübü başkanlığı yapan Süleyman Seba, Galatasaray’ın futbolcularından Metin Oktay taraftarın tek yürek olarak etrafında toplandığı sembol isimlerdendir.

Takımlarla özdeşleşme durumunun yoğunluğuna göre bireyler galibiyet veya mağlubiyet durumlarında duygusal olarak pozitif yönde tatmin veya negatif yönde tatminsizlik yaşayabilirler. Takımın başarısız olması durumunda rövanş maçı olarak adlandırılan adeta “intikam” havasında geçen bir karşılaşma yapılır ve bu da fanatik taraftarların içindeki öfkenin ortaya çıkması noktasında fırsat olarak görülebilir.

Fanatizmin Olumsuz Sonuçları

Özdeşleşme, bireylerin takım üzerinden kendi varlıklarını devam ettirmeleri ve bir adanmışlık göstergesidir. Çoğunlukla fanatizm şiddet olaylarına sebebiyet vermektedir. Bireyler ait oldukları grubun parçası haline geldikten sonra kendi başlarına yapmayacakları sapma davranışlarını gösterebilmekte, kızgın kalabalıklar içerisinde kızgın bireyler haline gelmektedirler (Zelyurt, 2019,97). Kişiye Hâkim olan kitle psikolojisi artık kişiyi yönetmeye başlamaktadır. Bu durum bireylik yitimi olarak ifade edilmektedir (Zelyurt, 2019, s:97). Kızgın kalabalıkların parçası haline gelen birey düşmanlaştırdığı karşı takıma karşı bir savaşçı tavrıyla yönelmeye başlamaktadır. Dikkat edilirse taraftarların maçın başlangıcından sonrasına kadar geçen tüm süreç marşlarla desteklenir. Bu yönüyle tezahüratlar ve taraftarın müzikli desteği ordularını cesaretlendirmeye çalışan bando takımlarını, mehteran takımlarını andırmaktadır.

Grup kimliği kazanan bireyin zihninde “biz” ve “onlar” kategorizasyonu hâkim olmaya başlar. Bizden olanlar zihinde yüceltilirken onlar olarak damgalanan grup zarar verilmesi gereken hedef konuma getirilir.  Kimliksizleşmenin sonucunda değer yargılarından tamamen arınmış olan bireyler için sapma davranışını dayatan fanatik söylemler, yerine getirilmesi geren görev gibi algılanmaya başlamaktadır. Sonuç itibariyle bireyler fiziksel ve psikolojik saldırganlık davranışında bulunmaktadırlar. Bu noktada öne çıkan kavram “insan dışılaştırma” (dehümanizasyon) kavramıdır. Bu kavram mevcut öfkenin yöneltildiği grubun ahlaki olarak aşağı varlıklardan oluşmuş, saygı duyulmaması gereken bir oluşum olarak imgelenmeleri durumudur (Zelyurt, 2019, s99). İnsanların kendine has özelliklerinden dolayı küçümsenmesi, dışlanması, alçaltılması yani kelimenin tam anlamıyla canavarlaştırılması olarak tanımlanabilir. Bu durumun özelde fanatizmle genelde ırkçı söylemlerle kendisini gösterdiği söylenebilir. Öfkenin tüm bu olumsuz duyguların temelinde olduğunu söylemekte fayda vardır. Zihinde sürekli canlı tutulan öfke saldırganlığın lokomotifi gibidir. İnsan dışılaştırma öfke diliyle beslenir, bireyler sembollerle ve ortak değerlerle bağlılık hisseder ve ikisi bir araya geldiğinde kaçınılmaz olarak saldırganlık davranışı ortaya çıkar. Grupla hareket noktasında sürekli telkin edilen, tüm olumsuzluk söylemleriyle inşa edilen fanatizm varlığını taraftarlarına gösterdiği bir düşmanla sürdürmektedir.

Gelişen kitle iletişim araçlarıyla beraber spor müsabakalarının toplumun çok geniş kitleleri tarafından takip ediliyor olması son derece normal hale gelmiştir. Hal böyle olunca propaganda gücünü elinde bulunduran medya fanatik topluluklar üzerinde etki etme gücüne erişmiştir. Küreselleşen ve kapitalistleşen dünyada tekelleşmeci medya yapılanmaları ortaya çıkmıştır. Bu tek yönlü gücün kullandığı dil de öfkeyi körükleyici etki oluşturabilmektedir (Gökulu, 2008, 157). Değinilmesi gereken son bir nokta da medyada yer alan söylemlerin milliyetçi bir dil kullanılarak inşa edilmesidir. Bu durum halihazırda politize olmuş grupların öfkesini tahrik etmektedir. Bunun tipik örneği milli maçlarda ya da uluslararası organizasyonların düzenlediği müsabakalarda ortaya çıkmaktadır. İnsanlar takımlarına verdikleri desteği vatan ve millet sevgisiyle harmanlayarak ortaya koymakta bu durum da insanların kontrolünü kaybetmesine sebep olabilmektedir. Siyasi erklerin ters düştüğü veya uluslararası krizlerin yaşandığı ülkelerin takımlarına ya da futbolcularına yönelik olarak gerçekleştirilen öfke dolu tutum ve davranışlar da fanatizm ve milliyetçiliğin nasıl kolayca bir araya geldiğini göstermektedir (Gökulu, 2008, 155).

Sonuç

Öfke, insanların tabiatları gereği çok sık yaşadıkları bir duygudur. Bir engellenme ve alıkonulma sonucunda ortaya çıkan ve insanın savunma mekanizmasının bir sonucu olarak görülen öfkenin çeşitli sonuçları vardır. Öfke, haksızlıkları önleyici, kişinin yolunda olmayan durumlara karşı gösterdiği bir itiraz, kendisini ifade etme şekli olarak görülmektedir. Bunlar öfkenin olumlu yanlarıdır ancak kontrol edilmediği zaman son derece olumsuz durumlar da meydana gelebilmektedir. Öfkenin en sık karşılaşılan olumsuz yönü saldırganlık boyutudur. Kontrol edilemediğinde vurma, kırma, bağırma, küfretme, alaya alma, tükürme, küfretme, tekmeleme gibi bedensel zarar vermeye dönük dışavurumları ortaya çıkmaktadır. Bu durum öfkenin dışarı yansıtılmasıdır. Öfke dışarı yansıtılmadığında yani içte tutulduğunda ise sağlığa son derece zararlı etkileri ortaya çıkmaktadır. Böyle durumlarda terapistler vasıtasıyla öfkenin alt edilmesi mümkündür (Bahtiyar, 2018, 155).

Öfkenin kendisini gösterdiği diğer bir yer de insanların kutsallaştırdıkları spor kulüplerine bağlılıklarının en üst seviyesi olan fanatizmdir. Fanatizm bir nevi bağnazlıktır. Fikirlerin akıl ve mantık yoluyla savunulmasından ziyade körü körüne bağlılığı ifade eder. Fanatik bireyler sıklıkla saldırganca davranma eğiliminde olurlar. Önce takım üzerinden kimlik kazanırlar ve sonra da kendi kimliklerini tamamen ortadan kaldırarak bireylik yitimiyle karşı karşıya kalırlar. Bu gibi durumlarda da öfkenin kontrolsüzce dışarı çıktığı gözlemlenir. Kızgın kalabalıklar içerisinde öfkenin etkisiyle ortaya çıkan pek çok olumsuz durumla karşı karşıya kalınır. Tüm bunların ortadan kaldırılması da öfke dilinin bastırılmasıyla ve bireylerin politize olmasının önüne geçilmesiyle mümkündür.

Kaynakça

Bahtiyar, İbrahim. (2018). Öfke, Fatma Gül Cirhinlioğlu (Ed.), Duygu Psikolojisi, ss.145-158, Ankara: Nobel Yayıncılık

Cirhinlioğlu, Fatma Gül. (2018). Duygu Psikolojisi, Ankara: Nobel Yayıncılık

Gökulu, G . (2016). Futbol Haberlerinin Sunumunda Şiddet Fanatizm ve Milliyetçilik . Toplum ve Demokrasi Dergisi , 2 (3) , 147 – 164

http://www.sozluk.gov.tr – Erişim Tarihi: 14.05.2021

İnan, E. Ve Yücel, E. (2020). Psikoloji Penceresinden Duygular Kuramdan Uygulamaya, Ankara: Nobel Yayıncılık

Izard, C. E. (1977). Human Emotions. NewYork: Plenum Publishing Corporation

Keskin, U , Çalışkan, K , Aydoğdu, V . (2018). Sporda Fanatizmin Karikatür Aracılığıyla Ele Alınması: Latif Demirci’nin Kitaplarındaki Çizgiler . İstanbul Üniversitesi Spor Bilimleri Dergisi , 8 (2) , 88-105

Kılıç, M . (2019). Sosyolojik Açıdan Sporda Şiddet Olgusu: Bütüncül Bir Bakış . Muhakeme Dergisi , 2 (1) , 83-98

Koçak, R . (2002). ALEKSİTİMİ: KURAMSAL ÇERÇEVE TEDAVİ YAKLAŞIMLARI ve İLGİLİ ARAŞTIRMALAR . Ankara University Journal of Faculty of Educational Sciences (JFES) , 35 (1) , 183 – 212

Maraz, H . (2018). Fanatizm Olgusu ve Dinî Kült Yapılarda Eleştirisizliğin Eleştirisi . Kader, 16 (2), 404 – 432

Selvi, Kerim. (2020). Öfke, Emine İnan ve Emine Yücel (Ed.), Psikoloji Penceresinden Duygular Kuramdan Uygulamaya, ss.239-268, Ankara: Nobel Yayıncılık

Soykan, Ç . (2003). Öfke ve Öfke Yönetimi . Kriz Dergisi , 11 (2), 19 – 27

Zelyurt, M . (2019). FUTBOL TARAFTARLIĞI, ÖZDEŞLEŞME VE KİMLİK: TARAFTARLIKTAN FANATİZME… . Sportif Bakış: Spor ve Eğitim Bilimleri Dergisi , 6 (1) , 85-105

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir