Suç Sosyolojisi Ve Sosyal Kontrol Teorileri Üzerine Bir Deneme

Suç Sosyolojisi Ve Sosyal Kontrol Teorileri Üzerine Bir Deneme
0

Sosyal kontrol teorilerinin, suça açıklamada diğer teorilerinden oldukça farklı bir yanı vardır. Hemen hemen tüm teoriler bireyler toplum içinde neden suç işler, suçluluğun sebepleri nedir diye sorarken sosyal kontrol teorileri, toplum içerisinde yaşayan bireyler neden suç işlemezler” sorusunu sorar. Genellikle tüm toplumlarda suçların büyük bir bölümü genç erkekler tarafından işlenir.  Suçluluğunda daha çok kentlerde yoğunlaştığını düşünürsek, soruyu şöyle formüle edebiliriz: Kentlerde yaşayan genç erkeklerin büyük bir bölümü neden suç işlemez? Sosyal kontrol teorisi bu soruyu sorar (Akıncı 2021:93).

Sosyal kontrol teorisinin bakış açısına göre insan, kural kanun olmasa birbirine zarar verebilecek veya bir diğerinin malına mülküne zarar verebilecek her türlü suçu işleyebilir. İnsan, doğuştan düzen içerisinde yaşamaya uyumlu bir varlık olarak doğmaz. Sosyalleşerek ve sosyal kontrol altında kendini durdur. Burada erken dönem kontrol teorisi olarak Durkheim’ın teorisini alabiliriz. Çünkü Durkheim, sapma ya da suç engellenemez der. Ona göre kolektif ruhu bırakıp, kendi çıkarı doğrultusunda bencilce hareket eden bireyler hep var olacaktır. Kurallar olmazsa herkes kendi çıkarına göre hareket edebilir (Akıncı 2021:97-105).

Burada yapısal fonksiyonalist bakışın, insan çift katmanlıdır bir bireysel bir de sosyal yanı vardır düşüncesine değinmeliyiz. İnsanın bireysel yanı, sosyal yanına her an ağır basabilir. Bu nedenle insanın, durdurulması gerekir çünkü başka türlü insanların, suç işleme potansiyelini ortadan kaldırmak mümkün değildir. Dolayısıyla sapma ya da toplumdaki bütünleştirici bağlar karşı karşıya gelir. Sapma, ya bütünleştirici bağların zayıflamasından kaynaklanır (yani kişinin, iki katman içindeki sosyal bağı desteklenemez); ya da toplumu düzenleyen kuralların işe yaramamasından kaynaklanır. Burada da bireysel yan yani kişinin bencil yanı kontrol altına alınamaz. Her iki durumda da suçun önüne geçilemez.

Kontrol teorilerinin gelişiminde, toplumu düzenleyen kuralların işe yaramaması (yukarıda ikinci söylediğimiz) etkili olmuştur. Kişinin bencil yanını kontrol altına alamaması. Erken kontrol teorisyenlerine göz attığımızda ilk karşımıza çıkan isim Reiss’dir. Reiss; sapmayı, kişisel isteklerin toplumsal kurallarla çatışmasından dolayı yerine getirilememe durumu olarak tanımlar ve sapma, sosyal kontrolün zayıflamasından kaynaklanır der. Yani ona göre sapma, kolektif kuralların yeterince empoze edilememesinden kaynaklanır (Akıncı 2021:7-10).

Kontrol teorisinin bir diğer kilit ismi Walter Reckless’dır. Reckless temel sorusunu, kentte yaşayan erkekler neden daha fazla suç işler yerine; kentte yaşayan birçok kişi ve erkek neden yasaya uyar olarak yöneltir. Reckless’a göre toplum içerisinde uyum göstermeye zorlayan faktörler ve suça yönlendiren faktörler vardır. Reckless, suça yönlendiren faktörler 2 tanedir. Birincisini itme(push) faktörleri olarak nitelendirir. Bu faktörler; sosyal, fiziksel ya da psikolojik olabilir ve bireyi suç işlemeye iter. İkincisi çekme(pull) faktörleridir. Bu faktörde suç işleme fırsatı bireyin eline geçer. O an fırsat doğmuştur, suç onu kendisine çeker. Reckless’a göre itme ve çekme faktörlerine verilen tepki çoğunlukla suçu değil, uyumu beraberinde getirir. İster çekme ister itme yönünde olsun suça yönelten etkiler uyumu beraberinde getirir. Ona göre bunun nedeni kişiyi, suçtan uzak tutacak bir takım önemli içsel ve dışsal kontrol faktörlerinin olmasıdır. O halde Reckless’a göre, kişiyi suçtan ya da sapmadan uzak tutan iki bir takım kontrol faktörleri var. Bu kontrol faktörleri içsel ve dışsal faktörler olmak üzere iki tanedir. Reckless’a kişiyi suç ya da sapmadan uzak tutan içsel faktörler ya da içsel baskılayıcılardan söz etmiştir.

İçsel baskılayıclardan söz ederken Reckless 4 maddeyi benimsemiştir. Birincisi, kişinin; kendisini beğenmesi, kendisinden mutlu olması, kendisine değer vermesi, kendisiyle ilgili bir derdi olmaması yani kendine yönelik olumlu bakışıdır. İkincisi kişinin; kararlı, ne istediğini bilen ve o hedeflere yönelmiş olmasıdır. Kişi kendisine güvenir ve kendisine yeterlidir. Üçüncüsü, bireyin; çeşitli engellerle, hayal kırıklığıyla, aksamalarla karşılaştığında onu tolere etme düzeyinin yüksek olmasıdır. Ve sonuncusu da kişinin genel ahlaki etik ilkeleri içselleştirmiş olmasıdır. Yani kişinin istedikleri ile kişinin uyması gereken kurallar dengede olmalıdır. Eğer kişi egoist davranırsa suça yönelme artar.

O halde Reckless’ın dediği içsel baskılar yani bireyin sahip olduğu, onu suçtan uzak tutan kontrol elamanları yukarıdaki gibi 4 tanedir. Bunlara sahip olan bir kişinin, içsel baskılama nedeniyle suç işlemekten uzak durmasını bekleriz. Bu anlamda eğer kişi, kendine ilişkin bu 4 maddeyi benimsemiş biri ise bu kişi hayatını ve kendisini tehlikeye/riske kolay kolay atmaz.

İkinci olarak Reckless’ın dışsal baskılardan söz ederken; ilk olarak kişinin yaşadığı toplumsal ortamda tutarlı ahlaki değerler olacak der. Reckless’a göre birbirleriyle çelişen ahlaki değerler olmamalı. İkinci olarak Reckless’a göre genel olarak moral değerler bütünü, kişinin sahip olduğu içsel değerleri (4madde yukarıda ki) destekleyen bir kurumsal yapılanma olmalı. (Yani kişinin tek başına sadece o içsel değerlere sahip olması yetmiyor. İçinde yaşadığı tüm kurumlarda, aynı uyumun geçerli olması gerekiyor). Üçüncü olarak Reckless, olumlu rol modelleri vurgular. Yani bireyin çevresinde böyle yaşayan rol modelleri olmalı. Dördüncü olarak kişiler üzerinde birtakım sınırlar ve sorumluluklar olması gerektiğinden bahseder. Yani herkesin hayata karşı birtakım sorumlulukları ve yapması gereken şeylerin bir sınırı olması vardır. Sınırlar çok önemlidir ve sınırlı bir sorumluluk olmalıdır. Sahip olunan sorumluluklar üstümüzden taşarsa, sorumlulukların altında boğulursak bu çok ciddi kaybolma hissi getirebilir. Sorumluluklarınız olmalı ama sınırlı olmalıdır. Son olarak Reckless aidiyet duygusunu vurgular. Ben içinde yaşadığım en dardan başlayarak, en geniş çevreye kadar aitim duygusu. O aidiyetin kaybolmaması. Bu bize sarıp sarmalanmış olmayı, kuşatılmış olmayı, bağlanmayı ifade eder. Reckless; bu içsel ve dışsal baskıların, içsel olanlarında kişinin yaptığı davranışlardan ötürü sorumluluğu üstüne almasını sağlar. Dışsal baskılarda, kişinin toplumsal bağlarının zayıflamasını engeller der. Ama bunları ayrı ayrı almamalıyız. Hem içsel hem dışsal baskılar bir arada olursa kişiyi sapmadan ve suçtan uzak tutar.Reckless en erken kontrol teorisyenlerinden biridir ve önemlidir. Reckless, bizim için kontrol teorisinin kilit ismi sayılan Hirschi’nin öncülerinden kabul edilir (Akıncı 2021:47-87).

Kontrol teorisinde karşılaştığımız bir diğer isim Hirschi’dir. Hirschi sosyal kontrol teorisinin kilit ismi kabul edilir. Hirschi’ye göre bireyler toplum içerisinde belli inançları, düşünceleri, değerleri içselleştirerek uyumlu olma eğilimi taşımazlar. Bu bir içselleştirme konusu değildir. Bireyler üzerlerindeki kontrol azalırsa suça ilişkin tercih yapmada kendilerini özgür hissederler. Yani bu bir tercih meselesidir. Kontrol yükseldikçe tercih yapma özgürlüğü azalır. Kontrol azalırsa bireylerin bir işi gerçekleştirmede yasal olmayan yolları tercih edebilme olasılığı artar (Akıncı 2021:53-54).

Hirschi’de daha sosyolojik bir açıklama dikkatimizi çekiyor. Önceki teorilerde psikolojik yan dal uygulanıyordu. Ama Hirschi önceki teorilerin içsel baskılama bağlamında ki psikolojik yaklaşımını kabul etmiyor. Ve Hirschi sosyal bağlanma teorisi adını verdiğimiz bir teori geliştiriyor.

Hirschi sosyal kontrol, aslında bir sosyalizasyon süreci olarak düşünülebilir der. Ve Hirschi’ye göre biz sosyalizasyon sürecine aynı zamanda topluma bağlanma süreci diyebiliriz. Hirschi sosyal kontrolün, psikolojik süreçlerle değil; doğrudan sosyal bağların ve ilişkilerin güçlülüğünü yansıtan birtakım tanımlamalar getirmiştir.

Hirschi 4 temel bağlanma   biçiminden bahseder (Akıncı 2021:55). Bunlar:

1-Bağlanma: Hirschi burada, toplumda yaşayan diğerlerine bağlılıktan söz eder. Özgecilik dediğimiz, diğerlerini de hesaba katarak ve başkalarını da düşünerek yaşamak. Diğerlerinin de iyi olmasını önem verilir. Hepimiz iyiysek bende iyiyim duygusu ön planda. Hirschi’ye göre bağlanma, özellikle sosyalleşme bağlamında 3 temel kaynaktan öğrenilir: a)aile      b) eğitim kurumu       c)arkadaşlar

2-Adanma: Hirschi burada, eylemde geleneksel olanı benimsemekten bahseder. Yani “çıkıntılık” yapmamak. Burada hedefe ulaşmak için zaman ve enerjini konvansiyonel olanı yapmak için harcıyorsun. Farklı arayışlara girmiyorsun.

3-Katılım: Hirschi burada, kişilerin konvansiyonel faaliyetlere katılımından söz eder. Yani ne yaşıyorsak olalım, adet olan ve uyumu sağlayan faaliyetlere katılın der. Hirschi’ye göre katılım, sosyal bağlanmayı arttıran diğer faktördür.

4-İnançlar: Hirschi burada yasaya ve otoriteye inanmayı kast eder. Yasaya ve otoriteye saygı göstermek, ahlaki açıdan geçerliliğine inanmak, konvansiyonel normlara inanmak ve bunlara katılan bu tür çevrelerde bulunmak.

İlerleyen yıllarda Hirschi, Gottfredson ile suç ve kendilik kontrolü diye bir teori geliştirmiş. Yani kendi sosyal bağlanma teorisinin bir adım önüne geçerek, kendilik kontrolünü de dikkate almış. Suç, düşük kendilik kontrolü ile kişinin karşısına suç fırsatlarının bir ürünüdür. Ve sıradan suçların altını çizmişler. Genelde bu tür suçlar; anında tatmin sağlayan basit eylemlerdir. Heyecan ve risk yaşama arzusuyla işlenir (kendilik kontrolü düşük). Uzun plan gerektirmez ve getirisi düşüktür. Bu tür suçluların özellikleri ise güdüsel olmalarıdır. Fiziksellikleri daha ön plandadır. İleriyi hesaplamayan ve anlık tatmin yaşamak isteyen bireylerdir.

Kaynakça

Akıncı Füsun. (2021). Kriminoloji. Ankara. Beta Basım Yayım.

Ben Damla Hayırlı. Hacettepe Üniversitesi, sosyoloji lisans öğrencisiyim. Aldığım sosyoloji eğitimi perspektifinde değerlendirme yazıları yazmaktan keyif alıyorum.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir