HAKİM İDEOLOJİLER VE YARATTIKLARI ALGILAR

HAKİM İDEOLOJİLER VE YARATTIKLARI ALGILAR
4

 

  Toplumda yaratılan değerler, üst kültür olarak benimsenen yapılar, düşünceler hâkim ideolojilerin ihtiyaçlarına göre şekillenir. Bu ihtiyaçlar zamana göre farklılık göstermekle beraber mevcut zaman diliminde toplumun değişen yapısına göre ideolojilerde olayların tanımlanmalarına göre farklılık arz eder. Hâkim ideolojiler zamanının sorunlarını, çözümlerini, konuşulması gereken durumlara dikkat çekerek kendi yarattıkları bu anlam dünyalarına politik bir mahiyet yüklerler. Bu açıdan bakıldığında toplumda odaklandıkları her durum ve olay sosyo-politik bir çerçevede görünüm sergiler. Çünkü odaklandıkları çerçevenin dışında kalan anlam dünyası (aktörler, dil, din, diğer ideolojiler vb.) hâkim ideolojinin yapısına tehdit oluşturduğu için ister istemez politik bir çerçeveye bürünür.
 
  Hâkim ideolojilerin anlam dünyasının dışında kalan bu aktörler, durumlar ve olaylara yönelik her türlü düşünce yapısı yaratılmak istenen algılarda öncül kaynak rolünü oluşturur. Bu algılar hâkim ideolojinin mücadele alanına ya da içeriklerine zıt bir konumda kabul edildikleri için doğrudan toplumdaki değerlere karşı olumsuz bir tehdit olarak görülür. Bu olumsuzlayıcı tavra bir çözüm yolu bulunamamasının en önemli nedeni de belki hâkim ideolojinin mücadele alanı içerisinde karşı ideolojinin değerlerini sorunlarını çarpıtmaktan çok olayları durumları öyle algılaması çözüm yollarını tıkamaktadır. Hâkim ideolojinin toplumun dönemsel özelliklerine bağlı olarak yaşanan sorunlarda sorunların çözümüne yönelik tedbirler ya da sorunun asıl tanımlayıcı kavramlarını belirleyememesi dayatılan bu algıların süreklilik kazanmasına neden olur. 
 
Dayatılan bu algılar hâkim ideolojinin mevcut konumunu koruması için bir güç ya da araç olarak kabul edildiği zaman karşı ideoloji ile çatışmaların yaşanması kaçınılmaz olur. Çünkü karşı ideolojinin sorun olarak gördüğü yaşamında uğruna mücadele edilmesi gereken bir amaç olarak gördüğü durumların hâkim ideoloji tarafından siyasetinin, söylemlerinin zaman zaman ihtiyacına göre gündeme getirdiği ve basitleştirdiği bir araç olarak görmesi çatışma ve yaratılan algılarda sürekliliği arttırmaktadır.
 
Ayrıca hâkim ideolojilerin bu algılar ile toplumda bir tahakküm oluşturduğunu da görebiliriz. Yaratılan algıların tahakküme güç vermesi aktörlerde farklı kavramlara, farklı aidiyetlere, düşünce yapılarına yönelememelerine yani onlara başka bir çıkış yolunun olmadığı düşüncesinin aşılanmasına sebep olur. Bu açıdan bakıldığında aktörlerin hâkim ideolojinin kültürü içinde erimesi bilinçli aktörler olmalarını engeller ve hâkim ideolojinin kabullerini benimseyerek algıların dayatılması sürecini hızlandırmış olur.
 
 
  Bu süreçte ortaya çıkan duruma bakıldığında ise daha çok hâkim ideolojilerin algıları topluma kabul ettirerek mevcut olan düzenin sürekliliğini koruması gündemi meydana gelir. Bu süreklilik hali söylemlerle kendini sisteme bırakır. Otoritenin korunması ya da güçlenmesini isteyen ideolojinin sürekliliği sistemleştirme esası diyebiliriz.  Ve bu yüzden hâkim ideolojinin aktörleri sürekliliği esas alarak sorgulamayı da köreltir. Buna bağlı olarak sorgulanmayan toplumda yeni arayışların egemen olması da yaratılan algılarla engellenmiş olur. Süreklilik mevcut olan düzenin korunmasına yöneliktir. Mevcut düzenin sürekliliğinin korunması şimdinin ve tasarlanması ya da hayal edilmesi bireye bırakılmayan iktidarın söylemleriyle yaratılan bir geleceğin habercisidir.
 
 
Soru ve önerileriniz için : ozderehasret98@gmail.com
 
HASRET ÖZDERE –  ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ

Sosyologer, tüm platformda sosyoloji çerçevesinde paylaşımlar yapan ve sosyologlara yayın imkanı tanıyan dijital bir platformdur. Dijital sosyoloji arşivi oluşturma amacı ile kurulmuştur.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (4)

  1. Yazarın derinlikli bir bakış açısına sahip olduğu hissediliyor. Ancak metnin anlaşılması için kompozisyonun bazı uyum sorunlarına dikkat çekmek mecburiyetindeyim. "Hakim ideolojiler" çoğul bir gerçekliği ifade ederken "karşıt ideoloji" tekil bir gerçekliği işaret etmektedir. O halde hakim olan çoğulken yönetilen tekil midir? Bu iktidarın doğasına aykırı değil midir? İktidar doğası gereği gücün temerküzünü hedefler ve erkin tek elde toplanması arzulanır. Bu durumda hakim olan ideolojinin tekil, karşıt ideolojilerin çoğul olması gerekmez mi?
    Diğer bir mesele ideolojinin neliğine dair müphemiyettir. Değer, kültür ve düşünceler ideolojilere bağlanır yazının girişinde. O zaman ideolojinin bunlardan bağımsız ve bunları da aşan bir gerçeklik olduğuna mı inanmalıyız? İdeoloji anlam dünyasını politize eden ise ideoloji ve anlam dünyası farklı olguları mı ifade etmektedir? Burada birbiri yerine mi yoksa birbirinden bağımsız mı kullanılmaktadır bu kelimeler?
    Böyle nitelikli bir metne kayıtsız kalamadığım gibi kavramsal kargaşaya da kayıtsız kalamazdım. Siz değerli yazara zihninizdeki soyut kavramları gündelik hayatın gerçekliğinde daha fazla sınamasını öneririm.

  2. Merhaba, "Hakim ideolojileri" çoğul olarak adlandırmamın sebebi evrensel olarak farklı ideolojilerin olduğunu göz önünde bulundurmam, sadece belirli bir mekan ya da coğrafyada geçerli olan ideolojiyi belirtmediğim içindir. Eğer sadece belirli bir coğrafyaya yönelip o alandaki hakim ideolojiyi, söylemi ifade etmiş olsaydım o zaman iktidar doğasının gereği olarak hakim olan ideolojinin tekil buna karşıt ideolojilerin ise çoğul olması gerektiğini ifade ederdim. Öyle ki belirli bir yerde hakim olan ideoloji çoğulcu bir yapıdan çok çoğunluğun esas alındığı kendi söylemlerinin var edildiği bir alanı ifade eder.
    ikinci sorunuz için ise; ideolojinin bu gerçekliklerden(kültür, düşünceler vb.) bağımsız olmadığı taraftarıyım. Bunların üstü bir gerçeklik ve onlardan kopamadığı bir gerçeklik. Onlar olmadan tahakkümünü gösteremez. Çünkü hâkim olan ideoloji bunları örneğin kültürü kendi mücadele alanının aracı olarak görür. Yani kültür burada tüm değerleri kapsadığı gibi (dil, inançlar, gelenekler) iktidara ait olan söylemlerin ifade ediliş, somutlaşmış bir biçimidir.
    Diğer sorunuz için ise; ideoloji ve anlam dünyası kavramlarını birbirinden farklı olarak kullandım. Ama bu birbirinden bağımsız olduğunu kabul ettiğim anlamına gelmez. Anlam dünyası içerisindeki öğretiler, semboller ideolojilerden bağımsız olduğunu düşünmüyorum.

    Umarım sorularınıza cevap vermişimdir, nitelikli eleştirileriniz için ben de teşekkür ederim.

  3. Pekala, sizin yaklaşımınız doğrultusunda sosyal bir olgu olarak din ideoloji olarak mı yoksa anlam dünyası olarak mı ele alınmalıdır, neden? Cevaplarsanız memnun olurum.

  4. Dinin anlam dünyası içerisinde ele alınması taraftarıyım. Anlam dünyası ile aktörler karar verme süreçlerini, aidiyetlerini, kabullerini, değerlerini tanımlar. Dinin de bu nokta da anlam dünyasına belirleyici bir etkide bulunduğunu, dini anlam dünyasına dahil ederek aktörün kendini ve diğerlerini anlama biçimlerini etkilediğini söyleyebilirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir