Din ve ahlak (etik) arasındaki ilişkiler, görüşleri dörde ayrılır. Bunlardan birincisi, Antik Yunan çağında ahlaki yargılarını mutluluk amacına yönelik belirlemeye çalışmışlardır. Sokrates, Platon, Aristoteles gibi filozofların: “Mutlu olmak için ne yapılmalı ve insan nasıl yaşamalı?” sorularına cevap aramaktaydılar. Dolayısıyla “mutluluk ahlakı” olarak adlandırılmaktadır. İkincisi ise Kyrene okulu kurucusu olan Arristippos’e göre haz veren şey iyi; acı veren şey kötüdür. Dolayısıyla Kyrene, okulunun bu haz anlayışı adına “hedonizm” adı verilir. Yeni çağda haz ahlakını temsil edenler ise Jeremy Bentham ve Jhon Stuart Mill’dir. Üçüncüsü ise, Orta çağda Hırıstiyan ve İslam dinleri de eudaimoniaya hizmet etmektedir. Bazı dinsel normlar, öteki dünya için gereklidir. Dinlerde temel dinsel inançlar, ahlaki değerleri oluşturmaktadır. Temsilcisi, Francis Bacon’dur. Bacon’a göre dinsel ahlak olmadan logosa dayalı ahlaka ulaşılabilir. Dolayısıyla rasyonalist ahlak anlayışı olarak adlandırılmaktadır. Dördüncü ve son bir diğer görüş olan, ödev ahlakıdır. Ödev ahlakı temsilcisi olan Kant: “Nasıl mutlu olabilirim?” sorusunu değil “Benden istenilen nedir?” sorusuna yanıt aramaya çalışmaktadır.
Durkheim’ın tanımı olan din ve ahlak, toplum açısından bütünleştirmeye yarayan bir araç olduğunu söylemiştir. Durkheim, toplumsal değişimin modernleşme ve uygarlaşmanın tersine çevrilemeyeceğini düşündüğünden, hem belli bir meslek grubunda bulunan insanlar için bağlayıcı olan meslek ahlakını hem de toplumun bütün bireylerini uyması gereken genel etiği iyileştirecek ilkeleri bularak; toplumsal yapıdaki olumsuzlukları gidermeye çalışmıştır. Durkheim için modernlikle birlikte toplumda ve ahlakta değişim olacaktır. Bu değişimle birlikte değerler alanında ciddi parçalanmalar görünmesi, birey toplum arasındaki uyumsuzluğun ortaya çıkması ile toplumda anomi durumu kendini gösterecektir. Dolayısıyla etik, değerlerden türemektedir. Durkheim, önemli çalışmalarından olan sekülerleşmenin artmasıyla, ahlak ve değerlerde azalma meydana geldiğini savunmuştur. Dolayısıyla normların özelliğini kaybetmesi de sonuçları arasındadır. Durkheim’ın ahlak tanımının yanı sıra; anomi, suç, intihar, iş bölümü gibi kavramlarla bağdaştırmıştır. Onun ahlak anlayışı, sosyal bir olgudur. Bütün toplumsal eylemler ve etkinlikler kendine özgü bir ahlak disiplini ortaya koymaktadır. Ona göre toplum ve ahlaki kontrol kavramları eş anlamlı hale gelmiştir. “İnsan ahlaki bir varlıktır; gerçi ahlak kişiliğe bağlıdır, ama kişilik de toplumla birlikte, toplumsal atmosferde gerçeklik kazanır. İnsan ne kadar sosyalleşirse o kadar ahlakileşir.” (Okumuş, 2015f; Okumuş, 2014b ; Karasan, 1986a; Okumuş 2017g).
Kant’ın ahlak anlayışı; Kant’ta iyi, istemenin ve istencin özelliğidir. “İyi ancak aklın buyruğu ile belirlediği istemedir”. (Dinçer,2017; 112) İyi olduğu söylenebilecek her şeyin iyi olup olmadığı ancak buna göre belirlenebilir. Dolayısıyla iyi ile kötü, kişinin eylemleri ile ilgilidir. Kant için kayıtsız şartsız iyi olan ahlak yasasına uymaktır. Öyleyse, ahlak yasasını bilmedikçe neyin iyi, neyin kötü olduğunu da bilemeyiz. İnsan doğal bir varlıktır ve yasalara bağlıdır. Bu haliyle özgür değildir. Ama insan istenç sahibi bir kişi, kendi koyduğu yasaya uygun yaşarsa ancak öyle özgür olur. Kant durumu söyle açıklar: “Genelgeçer bir yasamada ilke olmasını isteyebileceğin bir ilkeye göre eyle.”(Dinçer, 2017;119) Başka bir deyişle, öyle bir eyle ki herkes tarafından kabullensin, yani “evrensel yasa” haline gelsin demiştir. Ahlaki isteme, yasayla belirlenir. Dolayısıyla ahlaki isteme bir ödev olarak karşımıza çıkar. Ödev, Kant’a göre; yasaya saygıdan dolayı yapılması gerekendir.
Kant ve Durkheim, ödev ahlakı görüşündelerdir. Çünkü Kant’a göre: “Ödev bilinci insanın kendinden istenilen nedir? Benim görevim ne?” sorularına cevap aramaktadır. Ahlaki görevler, mümkün mertebe insanın ilerlemesine yardımcı olmaktadır. Durkheim’da ise bu durum kolektif bilinç olarak değerlendirilebilir. İnsan, sosyal bir varlık olduğu için belirli normları ve toplumsal olguları çerçevesinde gelişen durumlara göre şekillenirler. “Toplumsal yaşamın belirleyici olgusu, geleneksel toplumlarda kolektif bilinç; modern toplumlarda ise toplumsal iş bölümüdür.” (Durkheim, 2006a: 267). Buna göre kolektif toplumlarda, küçük topluluklarda yaşanıldığı ve her an tanıdık bireylerle birlikte olunduğu için ahlaki denetimden kaçmak mümkün değildir. Toplumsal iş bölümü ise insanı farklılaştırarak, bireyi yalnızlaştırmaya ve bireyselliğe zorlamaktadır. Dolayısıyla din ve ahlak kuralları, evrenselleşmeye başlamaktadır. Kant’ın evrensel yasada da tanımladığı gibi evrensel yasa durumu bireyi daha özgür hale getirmektedir. Sonuç olarak, Kant ve Durkheim evrensel yasa olarak “objektif ahlak” görüşüne sahiptirler.
KAYNAKÇA:
- Dinçer, Kurtuluş. (2017) Kısaca Felsefe, (s. 119) Pharmakon Yayınları. 4.Basım
- Dinçer, Kurtuluş. (2017) Kısaca Felsefe, (s. 112) Pharmakon Yayınları. 4. Basım
- Durkheim, E. (2006a). Toplumsal işbölümü (s. 267) (çev. Ö. Ozankaya). İstanbul: Cem Yayınevi