Ahlak Üzerine Sosyolojik Tartışmalar

Ahlak Üzerine Sosyolojik Tartışmalar
ahlak sosyoloji tartismalari 1
1

Tartışmanın seyri “Ahlak nedir?”, “Ahlak’ın kaynağı nedir?”, “Ahlak ve din ilişkisi”, “Sosyolojik olarak ahlak” ve “Eylemin kendisi ve sonucu bağlamında ahlak’ın incelenmesi” ekseninde yürümüştür. Dolayısıyla yayında bu soruların cevabını aranmıştır. Bu yayın, Sosyologer WhatsApp grubunda “ahlak” temelli tartışma sonucunda derlenmiştir. Dolayısıyla bu yayında arkadaşlarımızın görüşleri yer almaktadır.

YUNUS ASLAN;

Ahlak, insanın iyi veya kötü olarak vasıflanmasına yol açan manevi niteliklerin ve bu niteliklerin etkisiyle ortaya çıkan iradeli davranışların bütünü ve bu konularla ilgili bilim dalıdır.

Toplumsal bir olay olan ahlak insanın kendisini kuşatan fizik ve sosyal varlıklarla ilişkisinden doğan aynı zamanda kendi içerisinde aradığı sorunlarından biridir.

Genel olarak baktığımız zaman ahlak’ın kaynağı inançtır diyebiliriz. Şöyle ki her insanın inandığı bir varlık vardır aslında işte bu varlık çerçevesinde insan kendisine yakın olan veya kendisini yakın gördüğü bir topluluğa ait hisseder ve o topluluğun ahlaki kurallarını örfi kurallarını gelenek ve göreneklerini benimsemeye başlar. Bu yüzden ahlak’ın temeli inançtır fakat inançta toplumsal reaksiyon sonucu meydana geldiği için ahlak’ın kaynağı toplumdur diyebiliriz. Bunun sonucunda da toplumun inandığı din ahlak üzerinde önemli bir yere sahiptir. Kısaca özetlersek bireysel olarak ahlak’ın temeli toplumdur toplumsal olarak ahlak’ın kaynağı dindir diyebiliriz.

Bütün dinler insanlara iyilik yapmayı emredip kötülükten men eder. Toplumun benimsemiş olduğu din toplumsal ahlak üzerinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Din hem toplumun hem de bireyin iyi olan fiilleri işleyip kötü olan fiillerden kaçınmayı emreder. Eğer iyi olan fiilleri işlerlerse bunun sonucunda cenneti vaat eder eğer kötü olan fiilleri işlerlerse cehennemi hak eder. Din aslında iyi ve kötü fiilleri belirlemiştir fakat bu fiilleri insanlara zorla yaptırmayıp irade-i cüziyyesiyle karar vermesini istemiştir buda dünyada imtihan olarak bilinir.

BEYZA YILDIRIM;

Ahlak, toplum içerisinde toplumsal uzlaşıyı ve devamlılığı sağlayan, çoğunluk tarafından kabul edilen, bireylerin davranışlarına yön veren örf, adet, din ve normlardan etkilenerek oluşturulan kurallardır. Değişken ve dinamik bir yapıya sahip olan ahlak; zaman içerisinde toplumda yaşanan değişimlere bağlı olarak farklılıklar göstermektedir. Toplumların sosyo-kültürel yapısı göz önüne alınarak ortaya çıkan ahlak kavramının en önemli amacı birliği sağlamak ve bireyler üzerinde normatif denetim kurmaktır. Bu yüzden dinamik bir yapıya sahip olması şarttır. Evrensel değildir, toplumdan topluma, zamandan zamana değişiklik gösterir. Durkheim’a göre, ahlak evrensel kurallara ulaşamaz. Çünkü her toplumun kendine özel bir yapısı vardır. Ancak Durkheim “Değişik toplumlarda ahlak kuralları da değişir.’ prensibini kabul etmesine rağmen bütün insanlar için geçerli ahlaki değerler geliştirme gayretinden de kendini alamamıştır.” (alıntılayan Bulut, 1996, s. 100); (aktaran Ülken, s. 260) Modern dünyada teknolojinin de gelişmesine bağlı olarak küreselleşmenin ortaya çıkmasıyla birlikte bazı ahlak kuralları da evrensel nitelik taşımaya başlamıştır. Evrensel ahlak kuralları toplumların değerlerinin ana hatlarıyla uyuşmaktadır. Bireyci yaklaşımın güçlenmesi ahlakın evrensel çerçevede oluşmasını kolaylaştırmıştır. Ortaya konan davranışların iyi veya kötü olduğunu belirleyen ahlakın kaynağı toplumdur. Toplumda var olan dinleri ve normları referans alarak oluşturulur ve bireylerden bunlara uyulması beklenir. Bu çerçevede davranışlarını sergileyen bireyler toplum tarafından ‘normal’ olarak kabul edilir ve bu mekanizma tarafından yaptırımlara maruz kalmazlar. “Durkheim sosyolojisinde birey kendi başına bir anlam ifade etmez. Birey topluma oranla tali olduğu için otoritenin kaynağı olamaz. (Özyurt, 2007, s:100) Ahlakın temel referans noktasının din olduğuna dair düşünceler vardır. Bunun en önemli sebebi inanç sistemlerinin toplumsal yaşam üzerinde etkili bir belirleyici olmasıdır. Dinlerin temel işlevlerinden olan kolektif bilinci yaratmak ve korumak ahlak ve din arasında bağlantı kurulmasını sağlar. Ahlaki prensiplerin oluşmasına katkı sağlayan ve bir çerçeve sunan dini öğütlerin de dayandığı nokta sosyal uzlaşım ve itaattir. İşbölümünün gelişmediği toplumlarda ahlakın ve dinin en yüce amacı toplumsal birliği korumaktır. Ekonomide ise kolektif mülkiyet ve paylaşımcılık ilkesi hakimdir. Kolektif bilinç insanlara birbirlerine benzemeleri yönünde baskı yaparken, toplumsal işbölümü insanları birbirinden farklılaştırarak, bireyselleşmeye zorlar. İşbölümü geliştikçe kolektif bilinç zayıflar ve belirsizleşir. (alıntılayan Özyurt, 2007, s. 101-102); (aktaran Durkheim, 2006, s. 35, 326-329) Özel mülkiyete dayalı olan kapitalizmin ortaya çıkması ile sanayi toplumlarında ahlak ve ekonomi birbirinden ayrışmaya başlamıştır. Kapitalizmin ortaya çıkışını Protestan ahlakın yaygınlaşmasına dayandıran Weber’e göre, rasyonalite bu durumun yaşanmasında oldukça etkili bir role sahiptir. Kara, çıkara, ekonomik kalkınmaya, çok çalışmaya ve daha fazla kazanmaya odaklanan kapitalizm beraberinde sömürüyü getirmiştir. Modern dünyanın en önemli özelliği olan bireyci yaklaşımla beraber kapitalist sistem içerisinde bireysel çıkarlar ön plana çıkmıştır; denge kurulamamış ve eşitsizlik artmıştır. Üretim araçlarını elinde bulunduran sermaye sahipleri ve işçiler arasındaki eşitsizlik ve sömürünün artmasıyla ahlaki denetim zayıflamış ve kontrolden çıkmıştır.

FEYZA BAŞARAN;

Sosyolojik açıdan ahlak, toplumsal bir olaydır. Toplum olmayan yerde ahlaki değerlerden de söz edemeyiz. Ahlak bir fert işi değil topluluk işidir. Toplum ahlakının çöktüğünden bahsederiz ama hiç kendi üzerimize alınmayız sanki toplum tek başına ahlaksızlaşıyormuş gibi… Toplum bireylerden oluşur, bireylerin davranışları da toplum düzenini oluşturur. Hem ahlak hem ahlaksızlık sadece bireyde değil toplumla birlikte var olur, yeşerir. Ahlak, toplumun ahengidir, ortak aklıdır, toplumun vicdanıdır, gün boyu temas halinde olduğumuzdan dolayı insan ilişkilerinde başrolü oynar. Ahlak toplum düzenine şekil veren davranışlar silsilesidir. Ahlak kavramını bir de psikolojik açıdan değerlendirmek istedim ve geniş kapsamda yürütülen deneyleri araştırdım. Yürütülen deneyden bahsetmek istiyorum. Bu deneye insanları sevk eden temel soru; ahlak sonradan mı öğrenilir, doğuştan mı gelir? Sorusu oluyor. Deney 3 ve 9-10 aylık bebeklere uygulanıyor. Üç oyuncaktan ortada duran peluş, bir kutuyu açmaya çalışıyor, sağındaki peluş ona yardım ederken solundaki peluş kutuyu açmasını engelliyor. Deneyde bebeklerin 34’unun yardım eden peluşu seçtiği gözlemleniyor. Çalışmalar sonucunda “insanın aslında doğuştan faydalı bir birey olduğu” kanısına varılıyor. Deneyin ikinci kısmında ise yaşları biraz daha büyük olan yaş gruplarına, bir tabakta kraker bir diğerinde de çerez olan iki seçenek sunuluyor ve seçmeleri isteniyor, ardından oyuncaklara da aynı seçimi yaptırıyorlar ve çocukların kendileri ile aynı yiyeceği seçen peluşu seçtikleri gözlemleniyor. Bizler dünyada kendimizden farklı gördüğümüz insan gruplarına karşı önyargılı oluruz ve bu da bizim yanımızda getirdiğimiz karanlık taraf. Biz gerçekten de bazı yönlerden iç karartıcı ve bazı yönlerden de etkileyici ahlak davranışlarıyla hayata başlıyoruz. İlerleyen yaşlarda çevrenin de etkisiyle hangi yöne ağırlık vereceğimize karar veriyoruz. Sosyologlar ve psikologların uzlaştığı nokta tam da burası, ahlak doğuştan gelen bir özellik olsa dahi bireyin bilişsel gelişiminde çevresinin özellikle de bireyin sosyalizasyondaki en büyük ve etkili aracı olan aile, bireyi inşa eder, gelecekte nasıl biri olacağını tayin eder. Ahlakın temeli çocukken atılır. Ahlak, bireyle başlar, toplum düzenine şekil veren davranışlar silsilesidir. Ahlak, toplumun ahengidir, ortak aklıdır, toplumun vicdanıdır, gün boyu temas halinde olduğumuzdan ve insan sosyal bir varlık olduğundan dolayı ahlak, insan ilişkilerinde başrolü oynar. Peki toplumun ahlakını belirleyen temel unsur nedir? Ahlakı belirleyen, değer yargılarıdır. Toplumun hangi değer yargıları etrafında bütünleşeceğine toplumun bulunduğu durum (siyasi, askeri, ekonomik) karar verir. Aynı zamanda ahlakın temeli dine dayanır ve din esasına göre şekillenir, din olmadan ahlaki ilkelerin bütünüyle gerçekleştirilemedi. Bireyin dini bağlantısı ile kişisel bir inanç olan ahlakının doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. İnanç olmadan, ahlaki değer yargılarını bütünüyle gerçekleştiremezsiniz. Örneğin, hırsızlık. Eğer hırsızlığın dini açıdan nelere yol açacağını bilirseniz bu sizi engellemeye sevk eder fakat sadece dini yargılar ile de değil elbette, başta da belirttiğim üzere bireyin ahlakını ya da ahlaksızlığını toplumdan bağımsız düşünemeyiz, sosyal ilişkilerimizde toplumda “dışlanmamak” adına da davranışlarımıza yön veriyoruz. Sadece “din” ya da sadece “dışlanmamak” adına değil, bütün etkenlerin toplamı doğrultusunda akıl süzgecinden geçirilerek bir sonuca varılır ve toplumun da inşası ile hareketlerimizi belirleriz. Peki, toplum tarafından dışlanmak ya da Tanrı tarafından sevilmemek korkusu barındırmayan ahlaki davranış var mıdır? Ben bu amaçları gütmeyen bir ahlak prensibinden söz edilemeyeceğini düşünüyorum. Din ve ahlak aynı amaç için vardırlar ve aynı amaç için hizmet ederler fakat ahlak aynı zamanda dine de hizmet eder. Aynı zamanda bu ikisi toplumsal düzeni de sağlar, birlik ve beraberliği devam ettirir bu sebeple bu iki amacı gerçekleştirmiyorsa ya da sergilenen davranış bu amaçlardan en az birini gütmüyorsa bir ahlaki davranıştan söz edemeyiz. Bu şekilde ahlak olgusunun amacını da açıklamış oluyorum, ahlak olgusunun amacı toplumsal düzenin sağlanması ve düzenin devam etmesi aynı zamanda toplumun birlik ve beraberliğini sağlamaktır. Bu bağlamda; ahlaklı birey, toplumsal düzeni bozmayan, birlik ve beraberliği sürdüren kişidir. Toplum düzeninden bahsetmişken Durkheim’den söz etmek istiyorum, Durkheim toplumsal düzenin ahlak ile sağlanılabileceğini düşünüyor. Toplumsal sorunlar onun için aynı zamanda bir ahlak sorunudur. Her toplum ahlaki bir birliktir der. Durkheim sosyolojisine göre; insanlar arasında uzlaşma, karşılıklı özveri, dayanışma ve bağlılık duygusu gibi ahlaki nitelikler olmadan toplum var olmaz, toplumun varlığından söz edemeyiz. Peki, ahlak toplumdan topluma değişiklik gösterir mi? Felsefecilerin bir kısmı evrensel ahlak yasasından bahseder fakat ahlaki değerler özneldir, kişiden kişiye göre ahlak kuralları değişebilir. Ahlak, kişisel inançtır.

Ahlak bir insanın inancı ise etik de davranışın kurallarıdır. Örneğin; doktor-hasta ilişkisinde Hipokrat Yemini’ne göre bu bağlamda çalışma etiğine göre terörist birini tedavi etmek zorundadır fakat ahlakı tamamen buna karşı olabilir. Benzer şekilde kürtaj, tıp etiğinde izin verilir fakat bireylerin ahlakına zıt gelebilir ya da bir avukat bir suçluyu savunurken ahlakını bir kenara bırakacaktır fakat mahkemede çalışma etiğine göre sanığı mümkün olduğunca savunmak zorundadır. Bu örneklerle ahlak ve etik kavramları arasındaki farkı da pekiştirmiş olarak ahlak kavramı üstünde durduğum yazımı burada noktalıyorum, okuyan herkese teşekkürler.

DOĞUKAN ALTIPARMAK;

Genel olarak ahlak doğru ve yanlış, iyi ve kötü, yapılan ve yapılmayan eylemler üzerinden bir değerlendirme ve yargıda bulunma olarak değerlendirilebilir. Bu eylemleri belirleyen belli parametreler ise bu eylemlerin düzeyini veya nasıl olması gerektiğini belirler.

Ahlak ve ötanazi bağlamında 3 ayrı senaryo düşünülelim. Şunu da belirtmek gerekir bu senaryolara yanıtlar aranırken ötanazinin kavramları içerisinde olan aktif, pasif ötanazi, yaşamın kutsallığı ve yaşamın niteliği bağlamında düşünmeliyiz.

1- Ötanazi bağlamında doktorun yaptığı eylemler üzerinden eylemin kendisi mi yoksa sonucu mu önemli bir nokta olacağını belirlemek gerekli hale gelebilir. Çünkü 1 ay sonra ölebilme ihtimali çok yüksek bir kişinin kullandığı yoğun bakım araçlarının, yaşama ihtimali olan başka biri için kullanılması mı daha geçerli ya da önemli ya da daha işlevsel olabilmektedir? Arada bir seçim yapılması gerekli midir?

2- Başka bir bağlamda ise kişinin kendi yaşamına (ötanazi bağlamında) son verme eylemi üzerinden de düşünülebilir. Bu durumda ise karşımıza genel olarak dini inanç çıkmaktadır. Çünkü yaşama son verme işlemi din bağlamında kötü, yanlış bir davranış olarak gözükürken diğer yandan seküler bir yaşam benimseyen kişi için bir kurtuluş kendi bedeni ve yakınlarının yaşamı ile ilişkili olarak doğru, iyi, gerekli bir eylem yaptığını düşünebilir. Böyle bir olay karşısında hangi davranışı kime göre bir değerlendirme yapılacaktır.

3- Bir kişiyi öldürmekle o kişinin ölmesine izin vermek aynı kapıya çıkar mı? (İki farklı eylem sonucunda da kişinin ölmesi bağlamında). Ölme hakkı üzerinden düşünüldüğünde sonuç odaklı bakmak olabilir ama yaşamın dokunulmazlığı bağlamında?

Ahlak ve ötanazi farklı dinamiklerin ve koşulların bir araya gelmesi ile düşünülmesi gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bundan dolayı da kesin bir yargı hükmü vermek doğru olmamaktadır. Bu 3 senaryo durumunu da kişiler kendi duyguları ile değil de daha objektif düşünmelerinin daha iyi olacağını söyleyebilirim.

ÖZDEN BULUT;

Öncelikle ahlakın önce özlerde/ bireylerde oluşan ancak toplumun da onu oluşturduğu bir tür yazılı olmayan, olması gereken (?) değerler bütünü olduğunu söyleyebilirim. Açacak olursam ahlak toplumu oluşturan bireylerin bir arada yaşamasını kolaylaştıran bir nevi kimlik görevi gören ama aynı zamanda belirli çitlerle etrafı donatılan ve toplumda bireylerin damgalanmasına ve dışlanmasına sebebiyet veren değerlerdir. Böylece toplumdaki bireylerin bireysel ahlaklarının birleşerek kolektif ahlakın oluştuğu ve bireylerdeki deforme olan ahlakın toplumda bir nevi çürümelere yol açabileceği kanısındayım. Böylece bireysel ve toplumsal ahlak aslında grift olarak karşımıza çıkıyor. Durkheim’da toplumsal düzenin ahlak ile sağlanabileceğinden bahsediyor. Öyleyse ahlakın toplumun koşullarına göre değişkenlik gösterdiğini söyleyebilirim. Böylelikle diğer savım ahlakın dinamik kökenli olduğu. Ahlakın kalıbına değinecek olursam da öznel olan ahlakın belirli etkileşimler sonucunda nesnel ahlaka dönüştüğü. Yani temel aldığımız ahlakın değer yargılarıysa çoğunluğun kabul ettiği bir değerler bütününün dışında kalmak dışlanmayı getirecek ve bu da bireyin fedakarlığı sonucunda dönüşümünü doğuracaktır. Böylelikle ahlakın toplumsal düzenin devamı için süregeldiğini söyleyebiliriz. Son olarak değineceğim nokta da kapitalist düzende ahlakın var olup olmadığı konusunda. Kapitalistlerce onanan onların çıkarına hizmet eden bir tür ahlak kalıbı oluşturdukları aşikar. Örnek verecek olursak bireyin kendinden daha fazla fedakarlık etmesi istenerek toplumsala hizmet etmesi bunun da onu ahlaklı yapıyor oluşu. Bu örnek de bizi yazımın başlarına götürmüş oluyor. Öznel olan ahlakın bir yerden sonra kaçınılmaz olarak nesnele dönüşüyor oluşu.

√ MODERATÖR :

  • MUSTAFA DÖNMEZ

√ KATILIMCILAR:

  • BEYZA YILDIRIM
  • DOĞUKAN ALTIPARMAK
  • FEYZA BAŞARAN
  • YUNUS ASLAN
  • ÖZDEN BULUT

Merhaba ben Mustafa, Mersin Üniversitesi Sosyoloji Yüksek Lisans öğrencisiyim. Dolayısıyla bu süreçte yazdığım yazıları sizinle de paylaşmak için buradayım. Mail Adresi: mstfdnmzz5@gmail.com

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (1)

  1. Betül Gürel 16 Aralık 2020

    Merhaba, değerli yorumlarınız ve emeğiniz için teşekkürler. Fakat bazı hatalar görüyorum. Özellikle ahlak kavramından bahsedildiği için şu noktaya dikkat çekmek istemekteyim. Etik ve ahlak nosyonlarını karıştırmış olan meslektaşlarım var. Etik zihinsel bir süreci temsil ederken ahlak davranışta gözlemlenebilen ilkelerden oluşur. Özellikle; ”kendi ahlakına ters düşebildiği halde bunu kenara bırakarak meslek etiğine göre işini yapmalıdır” benzeri cümleler okuduğum örnekler için ekleme yapmak istedim. Etik evrensel bir düşünce sistematiğidir, zihinsel bir aksiyoma dayanmaktadır. Ahlakı, toplumdan gelen eylemlerin üzerinde tartışacağımız bir kavram olarak bilmekteyim. Kendi içinde bölümlediğimiz evrensel ahlak ilkeleri ve ikincil tür ahlak ilkeleri vb şeklinde tartışılan konular bulunmaktadır; ancak salt bu ayrıma değinmek istedim.
    Sizlerin de katılmayacağınız bir temellendirmeniz var ise herkesin düşüncesinden yararlanmak isterim. Nitekim buraya bir belgesel için yorumlar nedir araştırması için uğramıştım. Vakit ayırıp emeği geçenlere teşekkürler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir