Bu yayında 3 makale çerçevesinde anneliğin inşası üzerine değerlendirme yapılmıştır. Faydalanılan 3 makale yazının sonunda belirtilmiştir.
Makalelere genel olarak bakıldığında konunun annelik ile kadınlığın birbirinden ayrılması veya iki rolün de aynı kefede tutulması gerektiğine ait tartışmalar yer almaktadır.
Kadına yüklenen kimlik çocuk doğurmak veya anneliğe dair semboller çerçevesinde inşa edilmiştir. Anneliğin çeşitlenmesi söylemlerle yeniden üretilmiş ve dönüşümlü bir halde yürütülmüştür. Bu bağlamda annelik kavramı ile ilgili yapılan tartışmalar kültüre veya ailenin genel yapısına bakılarak anneliğe yüklenen anlamları tekrar anneliği konumlandırmak için yazılmış makalelerdir. Bu yaşanan dönüşümlerle beraber annelik zaman içinde farklı rollere bürünerek karşımıza çıkmıştır. Kadın için en önemli etkenin annelik rolü çerçevesinde şekillendiği görülmüştür. Kadına yüklenen rol veya kimlik çocuk doğurmak veya anneliğe dair semboller çerçevesinde inşa edilmiştir. Ataerkil yapıda kadın için doğal anne kavramı ortaya atılmıştır. Ataerkillik sistem de anne olan kadınlar annelik ile ilgili konularda sürekli çocuklar hakkında sorguya çekilirken; anne olamayan kadınlarda ise anne olamadıkları için kadın olarak dahi görülmemiş dolayısıyla norm dışı bırakılmışlardır. Bundan dolayı da feminist literatürde annelik konusu tartışmalı konu haline gelmiştir. Annelik ataerkil sistemde kadını baskı altına alan , sınırlayan anneliği sadece bedeni için yani kadın anne olduğu için değer gören kimliğe bürünmüştür. Ancak litaratürde sadece anne olan kadınlar değil anne anne olamayan kadınlara da yer verilmiştir. Bunların dışında da gönülsüzlük çocuk adı verilen kavram da yer almaktadır. Gönülsüz çocukculuk ise; istenildiği halde çocuk sahibi olamayan kadınlar için nitelendirilmiştir. Genel olarakta bu durum bedenin veya kadının bir hatası olarak görülmektedir. Dolayısıyla anneliğe cinsiyetinden dolayı sorumluluklar yüklenmiş bu yüklenen sorumlulukta kadının en ayırt edici özelliği olarak görülmüştür. Annelik ise biçimlere sokulmuştur ve bu biçimlerin unsurları vardır. Bu unsurlar ise; ataerkillik, teklonıji, tıp, sosyal düzen, kapitalizm unsurlardan birkaçıdır. Feminist konusuna ise tekrar bakacak olursak. Feministler 1960 1970 yıllarında anneliği kutsal rolden arındırma düşüncesiyle analiz etme çabalar içerisine girmişlerdir. Makalede de örnek verilen Kore Milleti de anneliği baskı altında tutan bir kurum olarak görmüştür ve feminist düşünceyi iki ana başlık altında toplamışlardır. 1.bölüm anneliğe ve aile kurumuna yönelik eleştiriler 2. bölüm ise anneliğe feminist bir bakış açısıyla bakılmasıdır. Feminist çalışmalar kadınlara yönelik pratikleri ve kadının aile içindeki yaşamlarını yeni bir hayata dönüşüm yönünü açmıştır. Feminist çalışmalara olumlu olarak bakıldığında 20. yüzyıl da başlamıştır ve refah feminizm adı altında konu edinilmiştir. Bu refah feminizm aracı femizimle benzerlik göstermektedir. Kadınların evindeki yani özel alandaki değerlerin yükseltilmesini ve bunu kamusal alana da yansıtılması gerektiğini savunurlar. Post feminist çalışmalara bakıldığında ise çalışan anne ile çalışmayan anne arasındaki farka bakmak amaçlarıdır. Çalışan anneler çocuklar üzerinde tam bir kontrol sağlayamadıkları için çocuklar daha başı boş ve daha hazır gıdalarla beslendiği görülmüştür.
Anneliğe ve kadınlara tarihsel söylem olarak bakılacak olursa, annelik sadece biyolojik bir fonksiyon olarak görülmemiş; toplumdaki konulara, kültüre ve ekonomik koşullara göre değişkenlik gösteren ayrıca ekonomik koşullara göre de değişiklik gösteren tarihsel boyutta ise
farklı anlamlar kazanan bir pratik olarak görülmüştür. Anneliği sadece doğurduğu çocuğa bakmak değil de biyolojik olarak çocuğu olmasa da bir çocuğun bakımı mümkün olabilir dolayısıyla bir çocuğun bakımını üstlenmek ona bakmak veya büyütmek için çocuğa annelik etmek için mutlak kadın olunmak gerekmediğini savunurlar. Modern ataerkil sisteme de bu görüş çelişmektedir. Ataerkil sistemde doğal olarak yani doğurankadın çocuklar üzerinde hakimlik kurabilir ve çocukların sorumluluklarını yüklenmesi normal olarak görülür. Biyolojik olarak anne olmayan kadın kadın olarak bile görülemez. Buna ise ataerkil system yoğun annelik adını vermiştir. Zaten makelerde yapılan yüz yüze katılımcılarda buna değinmiştir. Kadınlık ve annelik arasında farklar olduğu ve anne olan kadınların toplumda dahi pozitif anlamda önde oldukları vurgulanmıştır. Toplumdan ziyade aile ve akrabalık ilişkilerine bakıldığında ise; bazı ailelerde anne olmak istemeyen kadınlar bir eksiklik olarak görülürken bazı ailelerde ise hoş karşılanmakta ve bu planlama anne ve baba olmak istemeyen çifte bırakılmaktadır. Ancak akrabaların bazı kesiminde kadını anne olması için psikolojik baskı yaptıkları görülmekte ve hatta kızlarını anne olması için ikna etme çalışmları bile görülmüştür. Çocuğun aileyi tutan bir araç olarak görülmekte ve kendilerine gelecekte hayat garantisi olarak bakacak kişi olarak çocuklara sorumluluk yüklenmiştir.
Sonuç olarak her üç makaleye bakıldığında çıkarılan sonuç şu şekildedir. Annelik sadece kadınların aile içindeki yaşamını değil de yaşam pratiklerini, toplumdaki konumlarını ve kamusal alandaki konumlarını olumlu veya olumsuz bir biçimde etkilemektedir. Ataerkil heteronormatif yapı da göz ardı edilmeden her toplumun ve her kültürün annelik ve kadınlık söylemlerinin farklı algılandığı görülmüştür. Feminist bakış açısından bakıldığında ise ; annelik kavramı toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini, cinsiyete dayalı rejimi ve gücü anlamak için önemli bir tartışma alanı açmıştır feminist düşünce. Diğer bir yönden bakıldığında ise kadını baskı altına alan toplumsal cinsiyet kavramını tekrar dönüştüren konular ele alınmaktadır. Ayrıca aileye de eleştirel yaklaşılmış ve kadının çalışması, üreme teklojisi önemli bir söyleme dönüşmüştür. En önemli görülen mesele ise; annelik rolü adı altında kadına ait olan sorumlulukları sınırlamak , cinsiyet rejimine ait olan iktidar söylemini yeniden üretmek ve atarkil sistemiin süreklilik kazanmasıdır. Kadın eğer anne rolüne sahipse iktidar da veya kamuda ki yeri anne olmayan veya olamayan kadının her zaman önüne geçmektedir bu da biyopolitika da önemli bir yer edinmektedir. Bu bağlamda bakıldığında annelik, siyasal yapılar için önemli iktidar kaynağına dönüşmektedir. Kısacası kadın olmak sorgulamadan anne olmayı beraberinde getireleceğine inanılmıştır. Pronatalist yapı da ise çocuk yapmak istemeyen kadınlar hep göz önünde tutulmuş, sorgulanmış ve neden çocuk yapmadıklarına dair sorguya çekilmektedir. Tabii ki annelik farklı bir duygyudur ancak her kadın anne olmak için yaratılmamıştır. Bu istek kadına , eşine , aile yapısına göre değişiklik gösterebilmektedir. Annelik kutsaldır ancak anne olamayan veya anne olmak istemeyen kişiler de sonuç olarak kadındır.
Kaynakça:
- Öztan, Ece. (2015). “Annelik, Söylem ve Siyaset.” Cogito 81: 91-107.
- Timurturkan, Meral. (2019). “Annelik, Söylem ve İktidar: Eleştirel Bir Tartışma” 47(2): 64-78.
- Salman Yıkmışi Meral. (2018). “Pronatalist Kültürde Anne Olmamak” Fe Dergi, 10 (2):85-97.
Yazar: Seda GENCEL / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi