1961 yıllarında psikolog Albert Bandura, “Bobo Doll” adlı bir deney yapmıştır. Bobo bir bebektir ve bu bebek hacıyatmaz olarak düşünebileceğimiz içi hava dolu bir bebektir. Deneyde çocuklar iki gruba ayrılır. İlk grupta çocuklar resim yaparken yanlarına bir yetişkin gelir. Odada bulunan Bobo’ya 10 dakika boyunca vurmaya ve nefret içerikli sözler söylemeye başlar. İkinci grupta bulunan çocukların resim yaparken yine yanlarına bir yetişkin gelir fakat bu kez ilk gruptaki yetişkinin aksine Bobo’ya saldırmaz ve daha nazik davranışlar sergiler. Deneyin bir sonraki aşamasında çocuklar oyuncaklarla dolu bir odaya alınır fakat çocuklarda hayal kırıklığı yaratmak için bir süre sonra odadaki oyuncaklarla oynamalarına izin verilmez ve tekrar deney odasına alınırlar. Deney odasındaki oyuncaklarla oynamaları serbest bırakılır. Agresif davranış gösteren yetişkine maruz kalan çocuklar, şahit oldukları şiddet davranışını Bobo üzerinde kendileri de gerçekleştirir. Üstelik bunu daha da geliştirirler. Deneyden anlaşılacağı üzere rol modeller sandığımızdan çok daha büyük bir etkiye sahiptirler. Ayrıca belli güdüleri ortaya çıkarmakta ya da bastırmakta oldukça etkilidirler. Bandura deney sonrasında; “Televizyonda gösterilen şiddetin 4 temel etkisi vardır. Saldırgan davranış biçimlerini öğretir, saldırganlığın davranışsal kontrolünü azaltır, izleyenleri insanın acımasızlığına alıştırır, izleyenlerin gerçeklik algılarını şekillendirir” der. Bu deney bize gösteriyor ki gözleme dayalı öğrenme sandığımızdan çok daha fazla etkiye sahiptir. Çocukların gelişiminde istediğimiz mesajları onlara vererek ve göstererek şekillenmelerinde etkili olabiliriz. Tabi ki davranışı her öğrenen ya da gözlemleyen uygulamaya koyacak diye bir durum yok fakat deneyde de gördüğümüz üzere kayda değer bir kısım, bulunduğu şartlardan ve şahit olduğu durumlardan etkilenmekte ve taklit etmektedir. Toplumu yaratanların bizler olduğunu düşünürsek aslında gerek medya aracılığıyla gerek onlara sosyal anlamda yarattığımız çevreyle olsun, çocuklara verdiğimiz mesajlarla yetişecek nesilleri şekillendirmemiz mümkündür. Şiddet ve türevlerini yansıttığımız ve bunu kontrol altına almadığımız her dakika bir sonraki sağlıksız neslin yetişmesine garanti vermekteyiz.
Peki çocukları sadece medyadaki şiddet içeren görsellerden uzak tutmak onları sağlıklı yetiştirmeye yetecek midir? Cevap bence herkes için hayır olacaktır. İçerisinde bulunduğu toplum ne kadar sıkıntılıysa çocuk bundan o kadar etkilenecektir. Cinayet haberleri gördüğümüzde kapatmak, onları şiddetten korumaya yetmeyecektir. Çünkü bu tür durumların fazla yaşandığı toplumlarda bu insanlar mutlaka çocuğun şahit olabileceği insanlar da olabilecektir. Belki komşusu, belki parkta gördüğü biri, belki de ailesinden birisi olacaktır. Veya ekonomik krizin yaşandığı toplumlarda çocuk zaten direkt sorunun içinde olacağı için onu oradan kaçırma şansımız hiç olmayacaktır. Bu deneyi genel manada düşünürsek her konuya atfedebiliriz. Çocuklar gözlemlerler, rol model edinirler. Kendi benliklerini oluştururken belli kalıplardan yararlanmaktadırlar. Önemli olan bu kalıpların sağlıklı olmasıdır. Bu kalıpları da onlara veren biz olduğumuza göre aile bireyinden, öğretmene, devlet görevlilerine kadar herkesin bu konuda eğitimli ve bilinçli olması gerekmektedir. Çocukların eğitimlerinde doğru sistemler kurulmalı, sağlıklı çevreler yaratılmalıdır.
Çocuğun ailesinin yaşadığı ekonomik zorluktan dolayı sorunlu bir muhitte yaşadığını düşünelim. Ve burada okula gittiğini. Okulunun çevresinde uyuşturucu satıcılarının olduğunu ve buna her gün maruz kaldığını düşünelim. Böyle bir ortamda çocuk bu kötü jargona ve şiddete tanıklık etmiş olacaktır. Aynı zamanda ekonomik sıkıntıların getirdiği eksiklikleri de üstünde hissedecektir. Tüm bunlar birleşince ileride psikolojik anlamda birtakım sorunlar yaşaması çok da şaşırtıcı olmayacaktır. Ve bu çocuklar büyüyerek toplumu devam ettirecek çocuklardır. İşte bu sebeple sağlıklı toplumlar yaratmak istiyorsak sağlıklı nesiller yaratmamız şarttır. Bu da her çocuğa düzgün çevre, doğru eğitim sağlamakla olacak bir şeydir. Ve bunu yaparken hiçbir çocuktan vazgeçmemek gerekir, hepsine fırsat eşitliği vermek gerekir. Yoksa adeta bir döngü şeklinde çocuklar olumsuz şartlardan etkilenerek ileride kendileri toplumu olumsuz olarak etkileyeceklerdir. Bir yerde zincirin kırılması gerekir. İşte bu sebeple doğan her bireyin toplumu oluşturduğunun ve şekillendirdiğinin farkında olarak onların en sağlıklı şekilde eğitilmesine özen gösterilmeli ve bu doğrultuda adımlar atılmalıdır. İnsanın yönlendirilebilir özelliğinin olduğunu unutmamalı ve içerisinde bulunduğu toplumun, şahit olduklarının bireyi nasıl etkilediği hafife alınmamalıdır. Eğer bu bağlamda doğru adımlar atılırsa, bu adımların belki toplumu iyileştirici etkide bulunduğunu görebiliriz.
KAYNAKÇA
- Kreatifbiri-Bobo Doll Deneyi-Eda Nur Çilesiz
- Youtube- Bandura’nın Anlatımıyla Bobo Doll Deneyi ve Sosyal Öğrenme Kuramı
- Görsel/Psikonot