GİRİŞ
İçerisinde varlığımızı sürdürdüğümüz günümüz toplumunda insanların yaşamları giderek modernleşmektedir ve bu modernleşme hızlı bir dönüşümün yaşanmasına da sebep olabilmektedir. Modernleşme ile hayatların dönüşüme uğraması ve kişilerin kendilerini bulma adına toplum tarafından şekillendirilmesi neticesinde sosyal bir olgu olan aile kurumu da etkilenmektedir. Ailenin sürekliliğinin sağlanması yani boşanma durumunun yaşanmaması adına kadınlar üzerine kurulan çeşitli tahakküm olguları bulunmaktadır. Eşinden boşanmaması adına kadının üzerinde kurulan bu tahakküm olguları, toplum modernleşmeye devam ettikçe geçmişe kıyasla günümüz evliliklerinde daha az görülmektedir bu nedenle günümüzde çiftler anlaşmazlık yaşadığı anlarda bu anlaşmazlıklardan kendilerini kurtarabilmek adına farklı yollar ileri sürmektedirler. Bahsedilen yollardan en bariz olanı boşanmadır (Uğur, 2014: 293).
Boşanma, kanunlar vasıtasıyla gerçekleşmiş olan bir evliliğin, eşlerin medeni durumları tekrar bir evlilik icra edebilecekleri bir şekilde hukuki yargıyla yine yasaya uygun olacak bir hale getirilmesi ya da evliliğin sona erdirilmesi olarak ele alınmaktadır (Uğur, 2014: 294). Ailenin bir arada bulunma durumunu sonlandırma adına alınan bir karar olan boşanma, toplumsal değişimle bağlantılı önemli bir toplumsal olgudur. İçinde varlığımızı sürdürdüğümüz bu toplumun var olabilmesi ve varlığını sürdürebilmesi adına önemli bir kurum olan evlilik ataerkil düzene sahip toplumumuzda önemli bir yere sahiptir ve toplumun genel bir kesimi bu boşanma haline olumlu bakmayabilmektedir. Öyle ki toplumumuzda evliliklerin sonlanmaması için boşanmanın gerçekleşmesini engelleyici ya da boşanma durumuna gelmiş çiftlerin ilişkilerinin iyileştirilmesi adına geleneklere, ahlaki ya da dini açıdan söylemlere başvurulabilmektedir.
Bu çalışmaya dair toplamda dört soruya cevap aramaktayım. İlk soru: Boşanma üzerinde ataerkil düzen açısından toplumsal cinsiyet rollerinin etkisi neler olmaktadır? Genellikle az gelişmiş ya da gelişmekte olan toplumlarda kendisini gösteren ataerkilliğe ve ataerkil kodlara baktığımızda daha çok kadınlara yönelik söylemler olduğunu görmekteyiz. İkinci soru: Boşanma sürecinde kadınların karşılaştığı temel sorunlar nelerdir ve aile, eğitim, medya, siyaset, din gibi toplumsal kurumlarda bu sorunlar ne şekilde ele alınmaktadır? Boşanma sürecinde kadınların birçok nedenden ötürü sıkıntı yaşadıklarını ele alırken toplumsal ve çevresel faktörleri de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Boşanma öncesi, boşanma aşaması veya boşanma sonrası erkeğe kıyasla kadın için daha zorlu bir süreç olarak geçmektedir. Üçüncü soru: Boşanma sonrasında kadınların yeniden kimlik edinmesinde ve kamusal alanda var olma süreçlerinde etkili olan faktörler nelerdir? Boşanma sonrası kadının toplumsal hayatta yerini alması ve belirlemesi adına temel etkenlerin neler olduğundan, yaşamını sürdürdüğü bu toplumdan nasıl etkilendiği ve kendisinin de mensubu olduğu bu toplumu nasıl etkilediği sorularına cevap bulmaya çalıştım. Dördüncü soru: Kadınlar evlilik öncesi ve sonrasında boşanma olgusuna nasıl bakmaktadırlar ve yeniden evlenmeye dair düşünceleri nasıl olmaktadır? Evliliğin kurulması adına çiftlerin maddi ya da manevi uyuma sahip olmalarının sağlıklı bir evliliği doğuracağı düşüncesinde hem fikir olan kadınların, evlilik öncesi boşanma olgusuna bakışı ile evlilik sonrası boşanma olgusuna bakışı farklılık gösterebilmektedir.
ALANYAZIN DERLEMESİ
1. BOŞANMA OLGUSU ÜZERİNE ATAERKİLLİK VE CİNSİYET ROLLERİ
Aile; kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan, aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden oluşan; bireylerin cinsel, psikolojik, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum ve katılımlarının sağlandığı ve düzenlendiği temel bir toplumsal birimdir. İnsanlık tarihinin ilk zamanlarında toplumlarda erkek yalnızca bir üreme aracı konumunda idi. Erkeğin gücüne ihtiyaç duyulması ile erkek iktidar konumuna gelmektedir, ataerkillik adını verdiğimiz bu durum günümüzde de varlığını hissettirebilmektedir. Bu yüzden günümüzün geleneksel toplumlarında, cinsiyet rolleri bağlamında kadın ve erkeğin eşitliğinin sağlanmaya çalışıldığı yasalarda dahi erkek daha avantajlı konumda yer alabilmektedir. Ataerkil değerler aile kurumu üzerinde hâkim bir etkiye sahiptir bu nedenle aile içerisinde cinsiyete yönelik bir görev dağılımı söz konusu olmaktadır yani erkeğin evin reisi olduğu ve ekonominin onun elinde olduğu düşünülürken kadın ev ve çocuk bakımı ile sınırlandırılmaktadır dolayısıyla kadın çoğunlukla erkeğe boyun eğmesi gereken bir konumdadır. Ekonominin erkeğin elinde bulunuyor olması ile kadınların büyük bir kısmı evliliği geçinebilmenin şartı görebilmektedir (Aydın, 2018: 163).
Kaya’ya (2016: 409-412) göre dünya üzerindeki toplumlar geçmişten günümüze yaşadıkları değişimler ve dönüşümler yoluyla şekillenirken bunun yanında toplumun yapısında bulunan gelenekler de bu şekillenmeyi etkileyebilmektedir. Toplumda yaşanan değişmeler zamanla evlilik ve boşanma olgusunu da biçimlendirmektedir bu yüzden evlenme veya boşanma kişileri temel alan bireysel bir kavram olmaktan çok toplumsal kavramlardır fakat bu durum geleneksel toplumlarda daha çok kadın üzerinden ele alınmaktadır. Ataerkil aile şeklinin benimsendiği toplumlarda erkek hane içerisinde iktidarı ele alırken kadın ise erkeği keyiflendiren ya da üremeye yardımcı nesne konumuna gelmekte, erkeğe çocuk verebilen kadın önemli görülmekte ve korunmaktadır. Kadın babasının ya da eşinin bir malı görülerek bakireliği önemli bir konuya dönüşebilmektedir. Bakireliği korunan kadınların erkekler açısından önemli olmasının sebebi çocuklarının kendinden olduğunu bilmeleri ve servetinin kanından olan çocuklarında kalabilecek olduğunu düşünmeleridir.
Evlilik kurumunun bazı sebeplerden ötürü sonlandırılması neticesinde boşanma durumu meydana gelmektedir ve boşanma, ailenin bütünlüğünü sonlandıran önemli bir toplumsal olgudur. Bu boşanma olgusuna ülkemiz açısından baktığımızda, Türkiye geleneksel ataerkil yapıya sahip olduğundan, boşanma seviyeleri Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerine göre daha az bir seviyede kendini göstermektedir. Geleneksel yapının hâkim olduğu ülkemizde erkeğe kıyasla kadın boşanma açısından daha olumsuz şartlara sahiptir ve kadının üzerindeki en önemli etkenlerden biri çocuk sayısıdır. Bunun sebebi çocuğu olan bir kadının boşanmaya yeltenememesi ve çocuğu için evliliğini sürdürmek zorunda olduğunu düşünmesidir. Bu olgu zamanla değişim göstermekte ve günümüzde kadının daha özgür hale gelmiş olmasıyla artık evliliklerde geri plana atılan kadın yerine daha çok değer, saygı ve sevgi gören kadın söz konusu olmaktadır. Şöyle ki toplumda yaşanan kültürel ya da toplumsal değişimlerin aile yaşamı üzerinde etki bırakması boşanma üzerinde kadının da söz sahibi olabilmesine ve boşanma oranlarının yükselmesine etki edebilmektedir (Tatlılıoğlu ve Demirel, 2016: 61-65).
Yüksel Kaptanoğlu, Eryurt ve Koç’a (2000: 87) göre Türkiye’de evlilik çok yaygındır bu yüzden değişimin ve dönüşümün yaşanması en yavaş olan kurumlardan biridir. Bu durumun sebeplerinden biri ülkemizde bireylerin evlenme yaşının geçmişe kıyasla yükselmesine rağmen evliliğin bireyler için bir statü göstergesi olarak görülmesi olmaktadır. Ayrıca evlenmemiş ve yalnız olan kadınlar toplum tarafından evlenmeye yönlendirilmektedir hatta kadınlar kadar erkeklerin de bekâr olması içinde bulundukları toplum açısından kabul görülmemekte ve evliliğe yönlendirilmektedirler.
Can ve Aksu’da (2016: 889-891) ise ataerkil geleneğe sahip olduğumuz toplumumuzda evlilik, ilişkiler üzerinde etkili kurumdur. Çiftler evliliği öncelikli olarak cinsel gereksinimlerini karşılayabilmek ve üreyerek çoğalmayı denetleyen sosyal bir müessese olarak görebilmektedirler. Ailenin birliğinin ve sürekliliğinin sağlanabilmesi için ise insanlar örf ve adetlerden, dini kaidelerden ve hukuk sisteminden esinlenmektedirler. Bu yüzden toplum evlilik üzerinde zorunlu bir baskı hali oluşturabilmektedir. Bu baskı hali daha çok kadın üzerinden ortaya konulmaktadır bu nedenle boşanma olgusuna bakıldığında kadınların erkeklere kıyasla cinsiyet rolleri açısından daha zor bir boşanma sürecinden geçtiği ve bu süreçte hasar alması söz konusu olabilmektedir. Ayrıca eğitim ve ekonomik yeterliliği bulunmayan kadınların boşanmak için attıkları adımlarda çok zorlandıkları hatta çocuk sahibi iseler bu zorlukların daha fazla yaşandığı görülebilmektedir.
2. BOŞANMA SÜRECİNDE OLAN KADIN VE BOŞANMANIN TOPLUMSAL KURUMLARLA İLİŞKİSİ
Boşanma sürecine giren çiftler çeşitli zorluklarla karşılaşmaktadırlar fakat boşanma sürecinde kadınlar erkeklere göre daha çok sıkıntı yaşayabilmektedir. Boşanma olgusu ülkemizde kadın ve erkek için eşit kanunları sunmasına rağmen toplumumuzda bu hakkı erkeğin daha fazla kullanabileceği düşünülmektedir dolayısıyla bu düşünce boşanmak isteyen kadının boşanma hakkının önünde bir engel teşkil etmektedir. Türkiye’de geri plana atılan kadınlar, evliliklerini yürütemeyip boşanmak istediklerinde, hem çevresi hem de eşi tarafından olumsuz yönde eleştirilebilmektedir. Daha çok eğitim ve ekonomik açıdan eksik kalmış olan kadının evliliğini bitirmeye yönelik birçok sebebi bulunuyorken çevresindeki bireylerden alabileceği tepkiyi göz önünde bulundurduğunda boşanma sürecini uzatabilmektedir (Can ve Aksu, 2016: 893-896).
Uğur’a (2014: 298) göre boşanma sürecine giren kadına bu süreçte özellikle çocuğu varsa evliliğini sürdürmesi adına daha fazla baskı yapılabilmektedir. Eğer kadın boşanmak isteyip bu sürece girerse ailesi, baba evinde artık yerinin olmadığını ve boşanmasının kendilerince uygun olamayacağını dile getirerek kabul etmemektedirler. Toplumumuzda boşanmak isteyen kadın, ailesi ve çevresi bakımından hoş karşılanmamakla kalmayıp boşanma sebebi ya da sebeplerinin kadından kaynaklandığı ve boşanmak istemesinin kadının başarısızlığı olarak görülmesi söz konusu olabilmektedir.
Çiftlerin anlaşamadığı için boşanma sürecine girdiği durumlar, çiftlerin ya da çocuklarının hayatlarında kalıcı izler barındırabilmektedir. Bu yüzden ekonomik, sosyal ya da psikolojik açıdan pek çok probleme neden olan boşanma olgusuna toplumumuzda olumsuz bir şekilde bakılmaktadır. Özellikle boşanma sürecine giren kadının bu sürece uyum sağlayabilmesi yeni hayatına geçişte ona çeşitli zorluklar sunabilmektedir ve yasal süreçlere girilmesiyle ekonomik gücü bulunmayan kadın için daha zorlu bir aşama haline gelebilmektedir (Akgül Sarpkaya, 2013: 30-31).
Doğan’a (2016: 999-1001) göre iş yaşamında bulunmayan, sosyo-ekonomik açıdan geride kalmış olan kadınların, bir işte çalışan ve ekonomik açıdan iyi durumda olan kadınlara göre boşanma sürecinde sorunlar yaşaması olağan bir durum olabilmektedir. Ayrıca kadınlar tarafından bazı boşanmaların sebebinin de eşlerinin ekonomik açıdan yetersiz kalmalarını dile getirmeleridir. Bu durum kadınlar açısından ve varsa çocukları için olumsuz olan hayat şartlarını kabul etmemelerinden kaynaklanabilmektedir. Bir başka açıdan din olgusu üzerinden boşanmaya baktığımızda dindarlık seviyesi azaldıkça, boşanma oranları azalış göstermektedir yani din olgusu boşanmayı uygun görmeyerek engellemeye çalışan bir kurumdur. Medya açısından değerlendirdiğimizde ise günümüzde medya algısının boşanma oranlarını arttırıcı bir özelliği bulunmaktadır yani özellikle günümüz medyasında kadın ve kadının cinsel obje gibi sunulması bu süreç açısından olumsuz etkiler oluşturabilmektedir.
3. BOŞANMIŞ KADININ YENİDEN KİMLİK EDİNMESİ VE KAMUSAL ALANDA BULUNMASI
Boşanma olgusunun meydana gelme nedenleri, boşanma süreci sonrasında da kadının yeni hayatına atılımı üzerinde etkili olabilmektedir. Bu sürecin sonrasında kadının yaşam kalitesi azımsanamayacak bir ölçüde düşüş göstermektedir. Evlilikleri boyunca çalışma hayatında bulunmayan kadınların, boşandıktan sonra kendilerine bir hayat sunabilmek ve geçimini sağlayabilmek adına zorluklar yaşayabildiği görülmektedir. Evliliğin sonlanmasının ardından kadın, mekânsal değişiklikler ile hayatını düzenlemeye çalışmaktadır. Örneğin ev değişikliği, ilk iş deneyimi ya da iş değiştirme durumları söz konusu olabilmektedir. Ayrıca kadınlar boşanmadan önceki akraba ve arkadaş çevreleri ile boşandıktan sonra görüşmeyi pek tercih etmemektedir hatta yeni çevrelerini de evliliğinde sıkıntılar yaşayan ya da boşanmış bireylerden oluşturmaktadırlar. Bu yüzden evli olan kadınlara kıyasla daha yalnız ve izole bir hayatın içinde bulunduklarından kendilerini yalnız hissedebilmektedirler (Uğur, 2014: 297).
Akgül Sarpkaya’ya (2013: 32) göre ise eşi vefat eden veya eşinden boşanan kadınlara içerisinde bulundukları çevreden olumsuz söylemlerle bir damgalama ortamı sunulmaktadır ve kendilerine yöneltilen kötü davranışlara maruz kalmaktadırlar. Dünya üzerinde hemen her toplumda görülen bu durum ile ülkemizde de yüksek bir oranda karşılaşılmaktadır. Sadece karşı cinsten değil hemcinsleri açısından da olumsuz söylemlerle karşılaşabilen boşanmış kadınlar, çalışma hayatında hemcinsleri tarafından bir tehlike unsuru görülmektedirler. Aynı zamanda iş ortamında bulunan erkeklerinde boşanmış olan kadınlara hoş olmayan tavırlarla yaklaşımları da söz konusu olmaktadır bu yüzden ev ya da iş arayan kadınlar boşanmış olduğunu gizlemek durumunda kalabilmektedirler.
Can ve Aksu’ya (2016: 889-900) göre boşanma süreci ve sonrası erkeğe göre kadın için daha zor geçebilmektedir ve bu süreçte kadınlar toplumda sıkıntılar içerisinde hayatını sürdürebilmektedir. Kadının boşandıktan sonraki yeni yaşamında toplumda yeniden değer elde etme uğraşları söz konusu olmaktadır fakat bu uğraşı boşanmış olması sebebiyle engellenebilmektedir. Ayrıca boşanma süreci sonrasında ailesinden maddi ve manevi destek bulamaması da yeni hayatında yaşadığı sıkıntıları arttırabilmektedir. Evliliğini sonlandırmış olan kadın çevresinden olumsuz söylem ve davranışlara maruz kalabilmektedir. Kadına boşanmış olduğu için bulunduğu çevrede bir damgalama durumu söz konusu olmaktadır ve bu yüzden tek başına hayatını devam ettirmekte zorlanabilmektedir. Boşanmış kadınların aldığı tepki ve söylemleri ele alırken evli olan hemcinsleri boşanmış kadınları tehdit unsuru olarak algılamaktadırlar ve bu durumu söylemleri ya da davranışları ile yansıtabilmektedirler. Bu süreçte kadının ekonomik açıdan güçlük yaşaması en fazla görülen durum iken boşanmış yalnız bir kadın olduğu düşüncesi ile iş aradığında olumsuz tepkiler alabilmesi ya da ev tutmak istediğinde yine aynı şekilde olumsuz tepkilerle karşılaşması ve evini tutamaması yaşadığı güçlüklere örnek olabilmektedir. Kadının yaşadığı bir diğer zorluk ise boşanmış bir kadın olarak yaşamını sürdürdüğü yerlerde erkeklerin hoş olmayan tavırlarına hatta tacizlerine maruz kalabilmektedir. Kadının yaşadığı tüm sıkıntıları iyileştirebilmek ve kamusal alanda bulunmak isteyen kadını bu ortama uyum sağlayabilmesi için ruhsal açıdan da ele almak gerekmektedir fakat toplumumuzda çoğu kadın psikolojik destek alamamaktadır.
4. EVLİLİK ÖNCESİ VE SONRASI KADININ BOŞANMA OLGUSUNA BAKIŞI
Sanayileşme ve şehirleşmenin meydana getirdiği hayat tarzları toplumda değişimi meydana getirmektedir bu nedenle toplumda kadının boşanmasına dair kalıp yargılar geçmişe oranla daha esnek hale gelmektedir. Erken yaşta evlilik, eğitim seviyesinin yetersizliği, maddi açıdan yetersizliği ve evlilik dışı bebek dünyaya getirmek kadınların evlilik öncesi ya da sonrası boşanma olgusuna etki edebilmektedir. Bu yüzden eğitimi ve ekonomik geliri iyi olan kadınlar, eğitim seviyesi az olan ya da hiç olmayan ve az bir gelire sahip olan kadınlara oranla boşanmaya daha fazla yatkındırlar. Evlenme yaşı ve boşanma oranları arasındaki ilişkiye dayanarak oluşturulan çalışmalara bakıldığında ise boşanmaların en fazla ilk beş yılda görüldüğü öne sürülmektedir (Tatlılıoğlu ve Demirel, 2016: 65-66).
Aydın’a (2018: 171-184) göre kadınlar hem aileleri içerisindeki yaşamında hem de evlendikten sonraki yaşamında ikincil plana atılmaktadır. Bu durumun oluşmasında en önemli etken cinsiyete dayalı kalıplaşmış olan rollerdir dolayısıyla bu düşünce kadınları evi ile sınırlayan, ekonomik anlamda gücü elinde bulundurmayan ve bastırılmış bir birey haline getirmektedir. Bahsettiğimiz olgular evlilik sonrası kadın için evliliğini sonlandırmak istemesi üzerinde önemli neden olarak görülebilmektedir.
Kadınların gün geçtikçe kamusal alanda daha fazla var olmaları, kendi hak ve özgürlüklerini keşfetmeleri neticesinde evliliklerinde meydana gelen çatışma ya da problemlere bakış açıları da farklılık göstermektedir. Boşanan kadının yeniden evlenmesi üzerinde eğitim, meslek, yaşı ya da çocukları etkili olabilmektedir. Yeniden evlenme üzerine yapılan çalışmalarda küçük yaşta evlenen ve uzun zaman evli kalan kadının, henüz evlenmemiş kadına göre daha çok evlenme isteğinin olduğu ortaya konulmaktadır. Bu durumun sebeplerinden en önemlisi ise kadının evli olmaya isteği ve bu duruma alışmış olmasıdır. Yeniden evlenenler sürekli sıkıntılar yaşadıkları evliliklerini sona erdirmeyi bir çare olarak düşünmektedirler bu yüzden sonraki yaptıkları evliliklerin çoğunluğunda boşanmanın daha çok gerçekleşeceği düşünülmektedir (Yüksel Kaptanoğlu, Eryurt ve Koç, 2000: 65-68).
KAYNAKÇA
- Akgül Sarpkaya, O. (2013). Boşanmış Kadınlarda Toplumsal Baskıya Direnme Stratejileri: Van Örneği. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 6(26), 29-50.
- Aydın, K. (2018). Kadınların Düşünce Hayatında Erkeğin Egemenliği: Ev Kadınları Üzerine Bir Araştırma (Erzurum İli Örneği). Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (AKSOS), 4, 161-186.
- Can, Y. ve Aksu, N. B. (2016). Boşanma Sürecinde ve Sonrasında Kadın. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 15(58), 888-902.
- Doğan, Ş. (2016). Boşanma Nedenlerine Yönelik Tutumlar: Boşanmayı Artırıcı veya Engelleyici Faktörlere Yönelik Tutum Ölçeği Geliştirme Çabası. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırma Dergisi, 5(4), 991-1011.
- Kaya, T. (2016). İstanbul’da Yaşayan Boşanmış Kadın ve Erkeklerin Boşanma Deneyimleri. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 9(49), 409-430.
- Tatlılıoğlu, K. ve Demirel, N. (2016). Sosyal Bir Gerçeklik Olarak Boşanma Olgusu: Sosyal Psikolojik Bir Değerlendirme. Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 4(22), 59-73.
- Uğur, S. B. (2014). Günümüzde Kadının Boşanma Deneyimleri: Akademisyen Kadınlar Üzerine Bir Araştırma. Mediterranean Journal of Humanities, 4(2), 293-326.
- Yüksel Kaptanoğlu, İ., Eryurt, M. A. ve Koç, İ. (2000). Kadınların Evlilik Döngüsü: Evliliğin Sonlanması ve Yeniden Evlenme. Kadın, 13, 63-96.