Cinsiyet Ve Toplumsal Cinsiyet Kavram İncelemesi

Cinsiyet Ve Toplumsal Cinsiyet Kavram İncelemesi
Cinsiyet Ve Toplumsal Cinsiyet Kavram Incelemesi
0

ÖZET

Toplulukların kendilerini geliştirmeleri ile kültürlerden gelecek nesillere aktarım zamanla azalma göstermiştir. Bu azalma bireylerin yaşamlarında benimsedikleri değerleri de değiştirmiştir. Geçmiş nesilde benimsenen değerler günümüzde önemini yitirmeye başlamıştır. Bununla beraber bireylerin bakış açılarında büyük değişimler gerçekleşmiştir. Bu değişimler toplumsal cinsiyet rollerine bakış açılarını da etkilemiştir. Erkekler, ev içi gibi kadınların aktif rol oynadığı bir ortamdan artık iş hayatında ve sosyal hayatta aktif rol alabileceği aşamaya geçtiğini görmektedir. Fakat kimi zamanda kadının hem ev içinde gereken sorumlulukları hemde iş hayatında gereken sorumlulukları bireyler arasında bazı problemlere yol açmaktadır. Bu problemlerden birisi de eşitsizliktir. Bu eşitsizliğin temeline bakıldığında aslında toplumsal cinsiyet rolleri görülmektedir. toplumsal cinsiyet rolleri ise bireylerin yaşadığı toplumun değerleri ile bütünleşmektedir.

ANAHTAR KELİMELER: Cinsiyet, toplumsal cinsiyet, toplumsal cinsiyet rolü.

GİRİŞ

Cinsiyet, kadın ve erkeğin doğuştan var olan fiziksel ya da genetik özellikleri ifade etmektedir. Yani biyolojik yapıya denk gelmektedir (Çalışır, 2018). Cinsiyet bireyin biyolojik cinsiyetine bağlı olarak belirlenen demografik bir kategoridir (Bilgili, 2016). Erkek ve kadın cinsiyetini birbirinden ayıran sadece biyolojik özellikler değildir. Her kültür kadın ve erkeğe farklı yaklaşmaktadır. Bu yaklaşımlar cinsiyetler için belirli davranış ve rolleri içermektedir. İçerdiği bu davranış ve roller bireyin yaşantısına yön vermektedir (Çalışır, 2018). Burada toplumsal cinsiyet kavramı ortaya çıkmıştır. Toplumsal cinsiyet kavramı, cinsler arasında oluşan farklılıkların yalnızca biyolojik farklar olmasından ziyade; kültürel ve toplumsal farklarda olduğunu belirtir (Bilgili, 2016). Biyolojik olarak kadın ve erkek olmak doğuştan veriliyken, kadınlık ve erkeklik toplumsallaşma ile birlikte öğrenilmektedir (Hepşen, 2010; aktaran: Bingöl, 2014).
Toplumsal cinsiyet kavramını, ilk olarak Robert Stoller’ın 1968 yılında yayınlanan Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet adlı kitabında kullanılmıştır. Kavramı kadın ve erkeğin toplum içindeki konumlarında bulunan farklılığı ifade etmek için kullanmıştır. Ann Okley ise toplumsal cinsiyet kavramını ifade ederken, bir kültür meselesi olarak eril ve dişil sınıflandırmalara işaret eder (Çalışır, 2018).
Toplumsal cinsiyet rolleri bireylerin kadın veya erkek olarak algılandıkları cinsiyetlerine göre kendinden beklenilen davranışı sergileyip sergilememeleri ile ilgilidir (Aydın ve Kavuncu, 1991; aktaran: Kurtuluş, 2019). Cinsiyet bireyin içinde yaşadığı toplumdan etkilenmeden doğuştan bireye verili olarak geliyorken toplumsal cinsiyet bireyin doğumundan sonra şekillenmektedir. Toplum, içinde yaşayan insanlara dayattığı “Erkek adam saçını uzatmaz.” “Erkek eve para getirmekle yükümlüdür.” veya “Kadınlar alışveriş bağımlısıdır.” gibi kalıplarla toplumsal cinsiyet rollerini inşa etmektedir.
Toplumsal cinsiyet rolleri bireylerin var olduğu kültürde beklentilerin karşılanmasını sağlar, aynı zamanda küçük yaştan itibaren bireylere sergilemesi gereken davranışlar, konuşma biçimleri vb durumlar öğretilmektedir. Toplum bireyden toplumsal cinsiyet rollerine göre, kadınların kadınsı, erkeklerin erkeksi özelliklere sahip olmasını beklemektedir. Beklenilenin aksi bir durumda birey dışlanmaya maruz kalmaktadır (Özdemir, 2019). Örneğin kadınlar kırılganken, ağlayan bir erkek toplum karşısında normal dışı karşılanmaktadır. Futbolcu olabilmek için cinsiyetin erkek olması gerekiyorken, kadın furbolcular toplumda farklı karşılanmaktadır. Aslında toplumsal cinsiyet rolleri bireyin ev içi yaşam, sosyal yaşantı, iş hayatı gibi gündelik hayatın pek çok yerinde karşımıza çıkmaktadır.
Kültürel olarak kadın ve erkeğe uygun görülen toplumsal cinsiyet rolleri kalıpyargılara dönüşmektedir. Bireyin yaşamını etkileyen en önemli faktör toplumsal cinsiyet kalıpyargılarıdır. Genel olarak kadınları kadınsı (feminen), erkekleri erkeksi (maskülen) olarak nitelendiren kalıpyargılardır (Aydın ve Kavuncu, 1991; aktaran: Esen, Siyez, Soylu ve Demirgürz, 2017). Bireylerin cinsiyetlerine göre atfedilen bu kalıp yargılar erkekleri atılgan, saldırgan, aktif roller verirken kadınlara nazik, sevecen, pasif roller vermektedir (Burger, 2006; aktaran: Esen, Siyez, Soylu ve Demirgürz, 2017). Bireyler normatif baskılar nedeniyle toplumda belirli yaptırımlara maruz kalmamak için bu kalıpyargılara uyum göstermektedir. Birey doğduğu andan itibaren erkek ya da kadın olmanın gereklilikleri öğretilmektedir (Aksu, 2005; aktaran: Haymana, 2019).

1. CİNSİYET VE TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMI

Bireylerin doğuştan getirdiği kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik, biyolojik ve fizyolojik özellikleri cinsiyet olarak tanımlanır (Haymana, 2019). Heteronormatif düzende cinsiyet, insanları tür olarak iki farklı yapıda inceler: Kadın ve erkek (Seçgin, Tural, 2011; Saygılıgil, 2016). Monique Witting’de heteroseksüel olarak kurulan bir sistemde cinsiyetin aslında ilişkilerin bir sonucu olduğunu savunmaktadır. Cinsiyet, ikili sınıflandırmaya karşılık gelmektedir. Sahip olduğu cinsel organına göre verili olarak gelen biyolojik cinsiyete bakılarak bireyin kadın cinsiyet grubuna ya da erkek cinsiyet grubuna ait olduğu belirlenir. Cinsiyete uygun isimden mesleğe kadar bireye verilmeye başlanır. Fausto Sterling burada ikili cinsiyet kategorisine karşı çıkmaktadır ve ona göre bireyi ikili cinsiyetten sadece birine atfetmek doğru değildir. Kadın ve erkek dışında 3 cinsiyetin daha olduğunu savunur. Bunlar, hem erkek hem kadın olanlar, baskın olarak erkek olanlar ama kadın özelliği taşıyanlar ve baskın olarak kadın olan fakat erkek özelliği taşıyanlardır. Toplumca benimsenen ikili cinsiyeti reddetse bile aslında savunduğu cinsiyet kategorisinin uygulanamayacağını ve pek çok sorun çıkacağını da savunmaktadır (Dökmen, 2018).
Toplumsal cinsiyet erkek ve kadında verili olan anatomik farklılıklara, penis ve vajinaya, bağlı bir ilişkidir. Toplumsal cinsiyet erkeklere hiyerarşi, yüksek otorite, kariyer gibi özellikler sunarken, aslında bu çağrışımlara kadınların daha yatkın olduğu gözlemlenmiştir. Aynı zamanda kadınlara da aile, evlilik, düşük seviyeli otorite verilirken aslında erkekler buna daha yatkındır (Fine, 2010). Özellikle gerçekten erkek gibi erkekten beklenen, birlikte olan kadının kızlığını bozmak ona ait olduğunu görebilmek gibi penisin varlığını işaret eden durumlardır (Bourdieu, 2018). Scott’a göre toplumsal cinsiyet, biyolojik olarak cinsiyeti olan bireye toplumun zorla yüklediği anlamlardır (Scott, 2007; aktaran: Saygılıgil, 2016). Delphy’e göre toplumsal cinsiyet ise cinsiyetlerin sadece biyolojik ve sosyolojik olarak var olan karakterler değil, aynı zamanda erkeklerin kadınlar üzerinde iktidar kurduğu sınıfların tümüdür, aynı zamanda toplumsal cinsiyetin, cinsiyeti inşa ettiğini savunmaktadır (aktaran Mathieu, 2009; aktaran: Saygılıgil, 2016). Rice’a göre toplumsal cinsiyet, bireyi kadınsı ya da erkeksi olarak gruplandıran özellikler olduğunu söyler (Rice, 1996; aktaran: Dökmen, 2018). Kelime anlamı olarak toplumsal cinsiyete bakıldığında ise biyolojik olarak doğuştan verilen cinsiyette, dişilik ve erillik özelliklerine göre, toplumun kadın ve erkek olma özelliklerinin tümü olarak görülmektedir (Altun ve Toker, 2007).

2. CİNSİYET VE TOPLUMSAL CİNSİYET FARKLILIKLARI

Kadın ve erkekler düşünüldüğünde aralarında bazı farklılıklar bulunmaktadır. Biri uzun saçlıyken diğeri kısa saçlıdır, biri vajinaya sahipken diğeri penise sahiptir, biri çalıştığı ücret karşılığı daha az alırken diğeri daha fazla alır, biri fazla duygusal diğeri daha az duygusaldır, biri etek giyer diğeri pantolon giyer, biri hemşire diğeri mühendis olacak gibi sonu gelmeyen birçok farklılık varmış gibi gözükebilir. Çevremizdeki kadın ya da erkeklere göre bu farklılıklara bir cevap verilebilir fakat genellikle kesin olmamaktadır. Kadınlar uzun saçlıdır, erkekler ise kısa saçlıdır denildiğinde kısa saçlı kadınlar, uzun saçlı erkeklerin olduğunu görürüz. Kadınlar çalışma karşılığında az ücret alıp erkekler daha fazla ücret alır denildiğinde erkeklerden daha fazla ücret alan kadınlara da rastlanmaktadır. Yani bu durunda bazı özellikler kadın ve erkeği ayırt edecek özellikler değildir. Bu farklılıklar genellikle yaşanılan kültür ya da topluma göre şekil almış farklılıklardır ve genel geçer özelliklere sahip değillerdir. Gerçek farklılıklar biyolojik cinsiyet ile verilen özelliklerdir. Bu özellikler bireye verilmiş öğrenilmemiş, kalıcı olan farklılıklardır. Bu farklılıklara cinsel organdaki farklılık, vücut yapısındaki farklılıklar örnek gösterilebilir. Burada cinsiyet kadın erkek kategorilerini kapsarken, toplumsal cinsiyet kadın ve erkek ilişkileri üzerinden kadınsı ve erkeksi özellikleri tartışmaktadır.
Toplumsallaşma sürecinde ise erkek ve kadının kendi cinsiyetine uygun buldukları davranış, rol ve duyguları ifade eden farklılıklara ise toplumsal cinsiyet farklılıkları denir. Kadınlar daha ilgili, bakım verici olarak görülürken; hemşirelik, öğretmenlik gibi mesleklere uygun bulunur. Erkekler ise daha güçlü, bağımsız görülürken; mühendis, asker olmaları beklenir. Bunlar bireylerin cinsiyetlerini ayırt edebilecek gerçek farklılıklar değildir. Bu farklılıklar birey tarafından öğrenilerek kazanılır ve toplumdan topluma, kültürden kültüre farklılık gösterebilmektedir.

SONUÇ

Cinsiyet olarak kadın kavramının karşılığına denk gelen cins ile erkek kavramının arasında biyolojik olarak belirli farklar bulunmaktadır. Bulunan bu farklar bireylerin gündelik yaşantısında da belirli farklar olmasını mecburi hale getirmektedir. Ortak bir tanım üzerinden cinsler arasında sadece biyolojik farklılara gidilmek yerine toplum olarak kavramlara yeni anlamlar yüklenilerek biyolojik farklılıkların üzerine belirli farklılık –ayrımcılıklar- eklenmiştir.

KAYNAKÇA

  • Altun, D. ve Toker, H. (2017). Toplumsal Cinsiyet Farklı Disiplinlerden Yaklaşımlar. Ankara: Nika Yayınevi.
  • Bilgili, B. (2016). Kadınların Cinsiyet Rolleri ile Gösterişçi ve Statü Tüketim Davranışları. Ankara: Detay Yayıncılık.
  • Bingöl, O. (2014). Toplumsal Cinsiyet Olgusu ve Türkiye’de Kadınlık.
  • KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi. 16, (1). Sayfa: 108-114.
  • Bourdieu, P. (2018). Eril Tahakküm. İstanbul: Bağlam Yayıncılık.
  • Çalışır, M. (2018). Canlandırma Filmlerinde Toplumsal Cinsiyet Rolleri: 2000 Sonrası Disney ve Pixar Filmleri Üzerinden Bir Analiz. Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Antalya.
  • Dökmen, Z. (2018). Toplumsal Cinsiyet, Sosyal Psikolojik Açıklamalar. İstanbul:Sistem Yayıncılık.
  • Esen, E., Siyez, M. D., Soylu, Y. ve Demirgürz, G. (2017). Üniversite Öğrencilerinde Toplumsal Cinsiyet Algısının Rolu ve Cinsiyet Değişkenlerine Göre Değişmesi. e- uluslararası eğitim araştırmaları dergisi. 8, (1). Sayfa: 46-63.
  • Fine, C. (2017). Toplumsal Cinsiyet Yanılsaması. İstanbul: Sel Yayıncılık.
  • Haymana, P. Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Kadınların İyilik Hali Algısı ile İlişkisi. Aydın Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
  • Kurtuluş, E. (2019). Kadın Üniversite Öğrencilerinin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ile Toplumsal Cinsiyet Rolü Stresi ve Olumsuz Değerlendirme
    Korkusu Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
  • Özdemir, Y. A. (2019). Üniversite Öğrencilerinin Depresyon Düzeylerinin Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Bilişsel Esneklik Düzeyleri Bakımından
    İncelenmesi. Işık Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
  • Saygılıgil, F. (2016). Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları. Ankara: Dipnot Yayınları.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir