Coser ve Dahrendorf ’un çatışma teorileri her ne kadar yapısal işlevselciliğe karşı ortaya çıkmış olsa da onu tamamen ortadan kaldırmayı esas almaz, aslında yapısal işlevselciliğin tamamlayıcısı niteliğindedir. Coser Simmel’den etkilenirken Dahrendorf daha çok Karl Marx’tan etkilenmiştir.
Coser yapısal işlevselcilerin vurguladığı toplumsal yapıyı birlik ve düzenin ayakta tuttuğu görüşüne katılır fakat grubun devamlılığı için çatışmanın da önemli bir etken olduğunu savunur. Çatışmanın toplumsal olaylarda olumlu etkilerinin olduğunu savunur. Çatışma grup içerisindeki üyeleri birbirine bağladığı gibi, grup içerisindeki olumsuz durumların dışarıya çıkmasını da sağlar. Bu durumu emniyet supabı olarak kavramsallaştırır ve gruptaki negatif havanın dışarıya gönderilmesi olarak görür. Bu durumun kurumlar arasında önemli bir yere sahip olduğunu ve toplumdaki dengeyi sağladığını savunur. Ancak bunun olumsuz yanlarının olduğunu söyleyen Coser bunu şu şekilde ifade eder: “Bu emniyet supapları aracılığıyla düşmanlığın orijinal nesneye yönelmesi engellenir. Fakat böylesi bir yerinden etme hem toplumsal sistem için hem de birey için bazı bedelleri beraberinde getirir: Değişen koşullara uyum sağlaması için sistemi değiştirmeye yönelik baskı azalır, bireydeki bastırılmış gerilim yıkıcı patlamalara potansiyel yaratır.” Aynı zamanda grubu diğer gruplardan koruyup araya mesafe koyarak kendi içinde bütünleştirmiş, güçlendirmiş olur. Hem de grup içerisindeki bireylerin kimliklerini belirginleştirerek gruba olan aidiyetlerini artırmalarını sağlar. Ona göre çatışmayı kurumsallaştırmış toplumlar daha demokratik olurken bunu yapmamış toplumlar bütünleşmeyi tamamlayamamış toplumlardır. Toplum içerisinde çatışmayı bulundurup bunu iyi şekilde yönetecek bir yapıya sahip olmalıdır yoksa bu çatışma toplumlar için olumsuz işlevlere neden olabilir. Çatışmayı gerçekçi ve gerçekçi olmayan olarak ikiye ayırır. Gerçekçi çatışmalar grup içinde bireylerin elde etmek istedikleri kazanımı engellemeye yönelik ortaya çıkan nesneye duyulur. Gerçekçi olmayan çatışmalar grupların gerçekten çıkar farklılıkları olduğundan değil, olayı saptırmak veya olduğundan farklı göstermekten doğan çatışmalardır. Orta sınıf ve işçi sınıfı ile burjuvazinin çıkarları arasındaki açıkça gösterilemeyen ama daima farklı şekilde dile getirilen çatışmalara örnek verilir.
Yakın toplumsal ilişkilerde (birincil gruplarda) zor duyguların açıklanması ilişki için kötü sonuçlara yol açacağı düşüncesiyle zor olurken, ikincil gruplarda bu duyguların açıklanması daha kolaydır. Çünkü çatışma çıkması durumunda ikincil ilişkilerde daha basit olurken birincil ilişkilerde daha şiddetli olur. Bu yüzden birincil gruplarda çoğu zaman kötü duygular bastırılır. Ancak dile getirilen bir çatışmada grubun dayanışma içinde olmayacağını, çatışmanın olmaması da ilişkinin iyi olduğunu göstermez. Bir grubun kendi içinde yalıtılmış iletişimi olup, grup dışına çıkmadığında çatışma olmazken, grup farklı gruplarla etkileşime geçtiğinde çatışma olabilir, bu grubun toplumla bütünleştiği anlamına gelir. Çatışmada sorun tipinin de önemli olduğuna değinen Coser, temel bir konuda çatışmanın olumlu işleve sahip olacağını söyler. Toplumsal gruplarda karşıt grupların grup içindeki çatışmaları ve gruplar arası çatışmaları dengeyi sağlamaya yardımcı olur. Çatışmaya izin veren gruplar toplumsal yapının dağılmasını en az risk eden toplumlardır. Diğer totaliter toplumlar ise ilk çatışmada dağılabilir. Dış gruplarla çatışma, eğer grup içi dayanışma iyiyse bu birliği daha da güçlendirilebilir ancak grup içinde pek dayanışma yoksa dağılabilir.
Tarikat benzeri dayanışma içinde olmayan gruplar başka gruplara karşı sürekli çatışma ve mücadele halindedirler. Ve grup içinde hoşgörü yoktur. Kilise tipi gruplar ise grup içerisindeki dayanışmaya önem verdiklerinden grup dışıyla sürekli mücadele halinde değildirler. Grup içindeyse çatışmanın olağan olduğunu düşünerek hoşgörülü davranırlar. Tarikat tipi gruplar bazen grup içindeki gerilimi dışarıya aktarmak için dış gruplardan düşman edinebilirler.
Dahrendorf için çatışma belirli toplumsal yapıya bağlıdır ve bu yapı bozulmadığı sürece çatışma devam edecektir. Endüstrileşmiş toplumlar için çatışma toplumu bir arada tutar ve demokrasinin yanlış kullanılmasının önüne geçer. Önceleri toplumun hem çatışma hem de işbirliği ile beraber yapısını devam ettirdiğini savunurken daha sonra kendini çatışma kuramcısı olarak nitelendirir ve yapısal işlevselciliğin açıklamaya çalıştığı sorunları çatışmanın daha iyi açıkladığı savunur. Marx’ın görüşlerini reddederken sermayenin ayrışması, emeğin parçalanması ve yeni orta sınıfın ortaya çıkmasını öne sürerek ondan ayrılır. 20.yy’da üretim araçları mülkiyetinin ve kontrolünün bir kişide değil, birden fazla kişide tek başına yönetilemeyecek şirketlere dönüşmüştür. Bir diğer konu olan emeğin ayrışması, proletaryanın da kendi içinde sınıflara ayrılıp tepede ve daha altta yer alan meslek gruplarına bölünmesine yol açmıştır. Bu yüzden orta sınıf çok sınıflı bir hâle gelerek daha da genişlemiştir. Bu konuda çatışmanın otoriteyi bulunduran bireyler veya gruplar arasında olduğunu savunur. Otoriteyi elinde bulunduranlar ve otoriteye tabi olanlar arasında çoğu zaman çıkar çatışması vardır. Bu bazen gizli bazen ise açık biçimdedir. Gizil çıkarlar bireyin içine girdiği roller dolayısıyla edindiği bilinçaltında kalmış davranışsal edimlerdir. Çıkar grupları arasındaki gerilim zamanla çatışma gruplarını oluşturur. Çoğu zaman bireyler birden çok gruba üye oldukları için durum daha karmaşıklaşır ve farklı çatışma grupları içerisinde farklı rollere sahip olabilirler. Çıkar çatışması içinde olan çatışma grupları çeşitli uyuşmazlıklarda birbirleriyle çarpışırlarsa enerjileri artacak bileşik ve baskın çıkarlar ortaya çıkacaktır der. Bireyler daha fazla ekonomik statüye sahip oldukça daha iyisi için verecekleri mücadele daha az olacaktır. Çatışmayı göz ardı etmek, bastırmaya çalışmak hata olacaktır. Çatışma tanınmalı ve çatışan çıkarlar kurumlaşmalıdır.
Kaynaklar:
Paloma, M. (2017). Çağdaş Sosyoloji Kuramları (6.basım) (H. Erbaş, çev.) Ankara: Palme Yayıncılık.
Şavran, T. Suğur, S. Turhanoğlu, F. Gökalp, E. (2019). S. Suğur (Ed.) Modern Sosyoloji Tarihi. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayını.