ÖZ
Tarih boyunca uluslar, imparatorluklar ve uygarlıklar hep bozulmuş, ayrılmış, yıkılmış ve ortadan kalkmıştır fakat her toplumsal bozulmada küçük gruplar ayakta kalmış ve yıkıcı güçleri aşmayı bilmiştir. İnsanların tek tarihsel sürekliliği küçük gruplar olmuştur ve içinde küçük grup barındırmayan hiçbir toplum yoktur. Bu olgudan yola çıkarak toplumun temel birimlerinin küçük gruplardan oluştuğunu göstermektedir. Aynı zamanda toplumun sürekliliği açısından küçük grupların ne denli önemli olduğu gözler önüne serilmektedir.
Bu çalışmada ülkemizde, içinde bulunduğumuz pandemi dönemiyle birlikte, küçük grupların yapısı ve özellikleri çerçevesinde küçük grup bünyelerinde ve küçük grupların üyeleri içerisinde yol açtığı etkilerden bahsedilmiştir.
Anahtar kelimeler: epidemi, grup, küçük grup, pandemi
Bütün bir dünyada ses getiren Covid-19 salgını insanların belirsizlik içerisinde korkuya kapılmalarına sebep olmuştur. Çin’de ortaya çıkıp bütün bir dünyaya yayılan bu salgın, insanları başta sağlık olmak üzere; ekonomik, psikolojik, sosyolojik birçok alanda olumsuz yönde etkilemiştir ve hala etkilemeye devam etmektedir. İnsanların bir kısmı paniğe kapılıp bir an önce stok yapma derdine düşmüş, bir kısmı bilinçli bir şekilde evlerine kapanmış ve bir kısmı da hastalığı hafife alıp sokakta istediği gibi dolaşmıştır. Fakat ölüm sayısının artması ve işin ciddiye binmesi sonucu devletler radikal kararlar alıp insanlara evlerinden çıkmamaları ve ne kadar süreceğini bilmedikleri bir karantina sürecine girmeleri yönünde yaptırım uygulamıştır. Bu epidemi dönemi ve insanların eve sıkışma süreciyle birlikte toplumda birçok değişim gözlenmiştir. Kendini üstün gören insan, epidemi sürecinde kendisinin ne kadar aciz olduğunu bir kez daha hatırlamıştır. Aslında insan, yapısı gereği birçok canlıya göre doğada tek başına yaşamını sürdüremeyecek kadar güçsüzdür. Bu yüzden ilk toplumlardan itibaren insanlar her zaman bir arada bulunmak ve sosyalleşmek zorunda kalmıştır.
İnsan, doğumundan başlayarak son nefesini verene kadar devam eden bir sosyalizasyon sürecinde küçük ya da büyük, resmi veya resmi olmayan birçok grup oluşturarak yaşamını idame ettirir. Genel olarak insanlar bu gruplara kişisel ihtiyaçlarını karşılamak için girer. Kişisel ihtiyaçlar beslenme, barınma gibi fizyolojik; birlikte bulunma, duygusal açlığını giderme gibi psikolojik; aynı zamanda örgütlenme ve diğer gruplara karşı bir tehdit oluşturma gibi toplumsal özellikler de barındırabilir. Temelde grup, insanların yaşamını idame ettirebilme gibi ortak amaçlara dayanan, aralarında belirli seviyede dayanışma ve işbölümü geliştirilerek oluşturulur. Bahsedilen grupların bir araya gelip grup olarak nitelendirilebilmesinin temelinde yatan kavram etkileşimdir. Etkileşim halinde olmak için, insanların birbirlerinden haberdar olmaları bile yeterlidir. Grup büyüklüğüyle ilgili kesin bir kriterin var olduğunu söylemek oldukça zordur. Ancak şöyle bir gerçek vardır ki insanlar doğdukları ilk anda öncelikle aile denilen küçük bir grup içerisinde var olurlar. Sonrasında bu zaman içerisinde kişilerin kendi isteklerine ve yaşamlarının standartlarına göre küçük veya büyük gruplar olarak değişkenlik gösterir. Fakat burada değişmeyen bir şey vardır ki insanların sürekli küçük gruplar içerisinde bulunacağı gerçeği. Çünkü toplumu büyük bir grup olarak düşünürsek birçok küçük gruptan meydana geldiğini ve bu toplumun sağlıklı bir şekilde ilerlemesi, sürekliliğin devam etmesi için küçük grupların zorunluluğu barizdir. Öyleyse toplumda bu kadar önem atfeden küçük gruplar; ortak bir amaç dahilinde, etkileşimin vazgeçilmez olduğu, gruptaki diğer üyelerin varlığından haberdar olunan, aidiyet duygusu barındıran, aralarında statü ve rol dağılımı çerçevesinde karşılıklı olarak birbirine bağımlı, ortak değer ve normlara sahip iki ya da daha fazla kişiden oluşan topluluktur.
İnsanın içerisine doğduğu ilk küçük grup ailedir. Aile, bireylerin eğitiminde ve değerlerin oluşmasında önemli bir rol oynar. Özellikle bireyin sosyalleştirilmesi, geleneksel kültürü taşıma, biyolojik, ekonomik ve psikolojik doyum işlevlerinin yerine getirildiği noktasında önemli bir gruptur.
İnsan olduğumuzdan hayatta kalmak için bazı motivasyonlara ihtiyaç duyarız ve bunların ilk üçü açlık, cinsellik ve ait olma hissiyatıdır. Bu noktada epideminin yaygınlaşmasıyla aile içerisindeki etkileşim artmıştır ama bir noktadan sonra doğal olarak bazı ailelerde birbirine tahammül edememe durumları söz konusu olmuştur ve bu da kişilerin psikolojik tatmin noktasında rollerini yerine getirememelerine sebep olmuştur. Epideminin getirdiği zorunlu olarak gerçekleştirilen dijitalleşme aile bağlarını gevşetmiştir. Özellikle büyükanne ve büyükbaba gibi aile büyükleriyle birlikte yaşayan geniş ailelerde yaşlıların bu hastalıktan daha çok etkilendiği düşüncesiyle onların diğer aile fertleri üzerinde bir tehdit oluşturduğu fikri insanlarda psikolojik olarak panik etkisi yaratmıştır. Ayrıca bazı yaşlıların kendilerine bir şey olmayacağı düşüncesiyle kurallara uymayıp dışarı çıkmaları gençlerin yaşlılara karşı saygısızca davranmalarına şahit olmamıza ve yaşlıların da bu durum karşısında kendilerinin sevilmiyor gibi hissedilip aidiyet noktasında kırılmalarına neden olmuştur. Aynı zamanda içinde bulunduğumuz dönem itibariyle cinsellikte artış gözlenmiştir ki zaten sosyal psikolojideki araştırmalara göre savaş ve epidemi gibi ölümün arttığı dönemlerde bunlara aynı oranla cinsellik de artış göstermektedir. Demek ki güdülerimiz gereği bir nevi hayatta kalma isteğiyle insanlar cinsellikte soluğu buluyor. Bu nedenle epidemi sonrasında üremenin artacağı söylenebilir. Son olarak hayatta kalma motivasyonlarından birisi olan açlık olgusunda; rafların boşalmasıyla birlikte insanlar panik içerisinde marketlere koşmuştur, bu da salgının daha fazla yayılmasına davetiye çıkarmıştır. Bununla kalmayıp durumdan istifade etmek isteyen satıcılar özellikle hijyen ürünlerini olduğundan daha fazla fiyata pazarlamıştır. Kültürümüzde de önemli bir yeri bulunan kolonya insanlarımız için artık daha farklı anlamlar çağrıştırmaya başlamıştır. Ailenin küçük fertleri epidemi sürecinde eve hapsolma durumundan en çok etkilenenlerdendir. Üstelik dışarı çıkamayıp kendi yaş gruplarıyla oyun oynama becerisini gösterememiştir, bu durum mahalle arkadaş grubunu olumsuz yönde etkilemiştir. Ebeveynlerin de bu dönemde sıkılmış bir ruh halinde olması çocuklarıyla ilgilenmemesine, çocukların da sürekli telefon ya da bilgisayar gibi teknolojik aletlere yönelmesine neden olmuştur. Bu durum, çocukların gelişim sürecini olumsuz bir şekilde etkiler. Tam tersi olup özellikle çocuklarıyla ilgilenemeyen, çalışan anne babalar için bu dönem tam bir nimet işlevi görmüştür.
Epidemiyle birlikte komşuluk ilişkileri de sekteye uğramıştır. Artık insanlar kendisine hastalık bulaşacak korkusuyla komşunun kapısını çalıp bir şey alıp veremez, hal hatır soramaz haline gelmiş ve gittikçe içine kapanmıştır.
İnsanların sosyalleşmesinde önemli bir diğer küçük grup olan arkadaşlık sosyal ağın oluşumunda etkilidir. Günümüz toplumlarında modernleşme, teknoloji ve artan bireycilik ile bağlantılı olarak insanlar arasında ilişkiler azalmakta veya yüzeyselleşmektedir. Özellikle bu epidemi döneminin zorunlu kıldığı dijitalleşme ortamı arkadaşlık bağları arasında da etkisini göstermiştir. Kimi arkadaşlıkların ilişkisi sadece yüz yüze iletişimden ibaret olduğu için bağların kopmasına kimi arkadaşlıklar için de bu dijitalleşme ortamı adeta yeni bağların kurulmasına zemin hazırlamıştır. Aynı zamanda herhangi bir aktivite grubu arkadaşları eskisi gibi buluşup etkinliklerini gerçekleştirememiş, İnternet üzerinden yapabilenler Facetime kullanarak iletişimlerini sürdürmüştür. Tabii ki bu noktada teknolojik ya da maddi yetersizliklerinden ötürü bu etkinliklere katılamayan kişiler kendilerini kötü ve yalnız hissetmiştir.
Epidemi ile birlikte uzaktan eğitime geçilen birçok öğretim programında öğrenciler birçok sıkıntıyla karşılaşmıştır. Yoksul olan aileler çocuklarının eğitimlerinden geri kalması yüzünden endişeye kapılıp bir anda borca girme pahasına yeni teknolojik aletler almış, kimi çok çocuklu ailelerde teknolojik aletin yetersizliğiyle birlikte çocuklar dersten geri kalmama isteğiyle birbirleriyle çatışmış ve evde bir kaos ortamı hakim olmuştur. Her ne kadar teknolojinin ilerlemesiyle öğrenciler İnternet ortamında bir sürü bilgiyle karşılansa da, yüz yüze iletişimin vazgeçilmez olduğu sınıf gruplarında epidemi döneminde öğretmenlerin ne kadar önemli bir işlev gördüğü anlaşılmıştır. Uzaktan eğitime geçilmesiyle birlikte okulların öğrencilerin sosyalizasyon sürecine katkısı da durmuştur.
“Bu pandemi bir sağlık krizi. Ancak, sadece bir sağlık krizi değil. Dünyanın çok büyük bir kısmında, pandemi çok derin izler bırakacak” diyen Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanı Achim Steiner’ın kastettiği derin izlerin sadece kurumsal anlamda olmayacağını ve kişilerin içinde bulundukları küçük grupların da bu durumdan oldukça pay alacağını görmek zor değildir. Dünya ve insanlık büyük bir sınavdan geçiyor. İnsanlar can veriyor, yeni iş alanları ortaya çıkıyor ve medyanın önemi gözler önüne seriliyor. Bu süreçten olumlu ve olumsuz etkilenen birçok küçük grup oldu. Toplumun sürekliliği açısından küçük grupların ne kadar önem atfettiği gözler önündedir. Bu süreçte karamsar olunmasının bir anlamı yoktur. Kişiler içinde bulundukları ya da etkileşimini hala sürdürebildikleri gruplarla birlikte motivasyonlarını yüksek tutmalı ve ellerinden geldiğince kendilerinin iyiliği için çaba sarf etmelidir. Çünkü bütünün iyiliği için öncelikle parçaların iyileştirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla sağlıklı bir dünya için ülkelerin kalkınması ne kadar gerekli ise ülkelerin kalkınması için de küçük grupların sürdürülebilirliği o kadar gereklidir.
KAYNAKÇA
KAYA, Kamil, Küçük Gruplar Soyolojisi, Fakülte Kitabevi, Isparta, 2013
HOGG, Michael A., Graham M. VAUGHAN, Sosyal Psikoloji, Ütopya Yayınevi, Ankara, 2011
Hazırlayan: Ebru Şengönül – Hacettepe Üniversitesi