Cumhuriyet Dönemi Darbe ve Darbe Girişimleri

Cumhuriyet Dönemi Darbe ve Darbe Girişimleri
darbeler tarihi
0

ÖZ

Bu çalışmada Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren askeri müdahaleler sonucunda yaşanan darbeler anlatılmakta ve Türk siyasi yapısına etkileri incelenmektedir. Darbelerin nedenleri ve darbelerin sonuçları çerçevesinde ele alınan bu yazıda darbeler hakkında her şeyi bulabileceksiniz.

Anahtar Kelimeler: Darbe, ordu, askeri müdahale, ayaklanma

Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca demokrasi serüveninde engeller ile karşılaşmıştır. Özellikle 1960-1980 yılları arasında askeri müdahaleler sonucunda art arda darbeler ve darbe girişimlerine maruz kalmıştır. Demokratikleşme sürecinde oldukça etkili olan bu müdahaleler Türk siyasi, sosyal ve ekonomik yapısında değişimlere sebep olmuştur. Çalışma boyunca 27 Mayıs 1960 İhtilali, 22 Şubat Ayaklanması, 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül Darbesi, 28 Şubat Süreci, 27 Nisan Bildirisi, 15 Temmuz Darbe Girişimi incelenecektir.

Evrensel bir öneme sahip olan demokrasi kavramı, siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi olarak tanımlanmaktadır (TDK). Toplumların genel yapısı için çok önemli olan bu kavram Türkiye Cumhuriyeti’nde askeri müdahaleler doğrultusunda sekteye uğramıştır.

27 Mayıs 1960 İhtilali

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren birçok darbe ve darbe girişimlerine sahne olan Türkiye’de 27 Mayıs 1960 İhtilali ile bu gelenek başlamış ve Türk siyasi yapısında köklü değişikliklere sebep olmuştur. Çok partili hayata geçiş denemelerinde başarısız olan Türkiye Cumhuriyeti 1946 yılında devamlılık sağlayacak şekilde bunu gerçekleştirmiştir. Aynı yıl içerisinde kurulan Demokrat Parti 14 Mayıs 1950’de iktidara gelmiş ve 27 yıl süren CHP iktidarlığına son vermiştir.

1960-darbesi

Bu durum “Beyaz İhtilal” olarak adlandırılmıştır. Demokrat Parti’nin iktidara gelişi ilk günden orduyu rahatsız etmiş ve müdahale etmek istemişlerdir. Önerinin gittiği İsmet İnönü bu öneriyi reddetmiş, halk iradesine öncelik verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Böylece Celal Bayar Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes ise Başbakan olmuştur. DP’nin en büyük korkusu ilk günden beri ordunun darbe yapmasıydı. Bu sebepten dolayı, iktidara geçişinin ardından ordunun önde gelen komutanları değiştirildi. Bunlara ek olarak, iktidar süresince yapılan bazı düzenlemeler aşağıda listelenmiştir;

  • 1932 yılından beri Türkçe okunan ezan, tekrar Arapça okunmaya başlandı.

  • Atatürk’ün resmi paralara tekrar basıldı.

  • Atatürk’ün naaşı Anıtkabir’e taşındı.

  • Köy Enstitüleri kapatıldı.

  • Malatya ikiye bölündü ve Adıyaman kuruldu.

  • Kırşehir ilçe haline getirildi.

  • Ülkenin bazı noktalarına ABD destekli askeri üsler kuruldu.

  • NATO’dan gelen askeri uzmanlar eğitmen olarak Türk ordusunun yapılanmasında görevlendirildi.

Yapılan düzenlemeler ilk başlarda halk tarafından desteklenmiş ve ekonomik refah getirmiş olsa bile 1954 seçimlerinin ardından olumsuzluklar baş gösterdi. 1954 seçimlerinde %57,5 ile gücünü daha arttırmış bir şekilde iktidara gelen DP ve muhalefet arasındaki ilişki gerginleşti. İktidarın muhalefete karşı tepkisi artmış ve bu konuda da yeni uygulamalar ortaya konmuştur. İkinci seçimin ardından yapılan düzenlemeler halkın bir kısmı ve muhalefet tarafından eleştirilmeye başlandı. Onlara göre bunlar Atatürk İlke ve İnkılaplarından uzaktı ve demokrasiye zarar veriyordu. Bunlarla beraber özellikle askeri düzenlemeler orduda rahatsızlık oluşturmuştur. 1954 itibariyle DP’ye karşı örgütlenmeye başlayan ordu 27 Mayıs 1960 sabahı iktidarı ele alacaktı. 37 subay tarafından planlan bu müdahale, Alparslan Türkeş’in radyodan okuduğu, ülke yönetimine silahlı kuvvetler tarafından el konulduğunu açıklayan bildiriyle halka duyuruldu. Darbeden sonra darbeyi

planlayan ve icra eden 37 düşük rütbeli subay ve emekli Orgeneral Cemal Gürsel’in oluşturduğu Milli Birlik Komitesi ülke yönetimini üstlendi. (27 Mayıs Darbesi, https://tr.wikipedia.org/wiki/27_May%C4%B1s_Darbesi, 2020, 10 Haziran 2020 tarihinde erişildi). Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve bazı bakanlar tutuklanarak Yassıada’da yargılandılar. 14 Ekim itibariyle başlayan Yassıada davaları 11 ay 1 gün sürmüş ve 15 Eylül 1961 tarihinde tutuklular vatana ihanet gibi suçlamalarla yargılanmışlardır. Bu davaların sonucunda verilen kararla Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildi. Celal Bayar ise yaşı dolayısıyla müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Siyasi yapıda köklü değişimlere sebep olan bu darbenin ardından askeri müdahale bir ihtimal olarak akıllarda yer edindi. 3 seçim art arda iktidarda olan DP devri kapandı.

22 Şubat Ayaklanması

60’lar Türk siyasetinde darbe ve demokrasi arasında verilen mücadele yılları olmuştur. Bu dönemde CHP- AP koalisyonu ile Türk siyasal yaşamının ilk koalisyon hükümeti İsmet İnönü başkanlığında kuruldu. DP mirasçıları tarafından kurulan Adalet Partisi ve CHP koalisyonu 7 ay sürdü.

22-subat

Birbirinden oldukça uzak olan bu partilerin devamlılık sağlaması beklenen bir şey değildi. Sonuç şu oldu ki, ordunun kaygılarını dindirmek için yaratılan bu suni hükümetin kamuoyunda yol açtığı genel hoşnutsuzluk, ordu içindeki darbe heveslilerinde yeni serüven umutlarının güçlenmesine yol açtı. Nihayet, 21-22 Şubat 1962 gecesinde, Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir’in önderliğinde bir grup subay hükümete isyan etti (Tonak ve Shick, 2014, s.216). Pazarlıklar sonucunda bastırılan bu ayaklanma ile Talat Aydemir gözaltına alındı ve 30 Mayıs 1962 tarihinde İnönü’nün istifası ile ilk koalisyon hükümeti dağıldı.

12 Mart Muhtırası

CHP-AP koalisyonun dağılmasının ardından yine en az onun kadar sağcı CHP-YTP- CKMP koalisyonu kurulmuştu. Ordunun hareketliliği bitmek bilmiyordu. Talat Aydemir ve birkaç arkadaşı yeni bir ayaklanma başlatmış ve başarılı olamamışlardı. Bu

12-mart-muhtırası

ayaklanmanın ardından 22 Şubat’ın aksine Talat Aydemir affedilmemiş ve idam edilmiştir. Art arda kurulan ve başarısız olan koalisyon hükümetlerinin ardından 1969 yılında Süleyman Demirel başkanlığında AP iktidara gelmişti. 60’ların ilk yarısında Türk siyasetinde ortaya çıkan sağ-sol çatışması da ülke gündemini meşgul ediyordu. 1965 yılından itibaren ülke biraz daha yayına oturmuş, ekonomi kendine gelmişti. Avrupa’da yaşanan olayların etkisiyle de alevlenen başkaldırılar artmıştı. Sağda ve solda sokakta mücadele etmek amacıyla gençlerin yetiştirildiği Komando ve Filistin kampları kurulmuştu. 27 Mayıs’a dair af tartışmaları sürüyor; Celal Bayar ve arkadaşlarının siyasal hakları konusundaki tartışmalar gündemi oldukça meşgul ediyordu. Bu durum orduda hareketliliği arttıran sebeplerden biriydi. Bu doğrultuda hareketlenen ordu tarafından dış ve iç siyaset ve sosyal yapıda yaşanan olaylara bağlı olarak huzur ve güven ortamını sağlamak amacıyla Cumhurbaşkanı’na muhtıra gönderildi. Uyarı niteliğinde olan muhtırada yeni hükümet kurulması talebine bağlı olarak Süleyman Demirel istifa etti ve Nihat Erim başbakan oldu. Hükümetin kurulmasının ardından Nihat Erim partilerden destek istemiştir. CHP bu desteği vereceği konusunda söz verince ikiye bölünmüştür.

12 Eylül Darbesi

12 Mart Muhtırası istenilen sonucu getirmemiş, ordu beklediği asayişi sağlayamamıştı. Deniz Geçmiş, Hüseyin İnanç ve Yusuf Aslan idam edilmişti. Halk askeri müdahaleler dolayısıyla yeni demokrasiye alışmaya çalışıyordu. Bu müdahalelere karşı olan parti liderleri bu sürecin bitmesini istiyorlardı. Yeniden seçimler yapılmaya başlanmış ve koalisyon hükümetleri kurulmuştu. CHP yıllar sonra en yüksek oyu almış ama tek başına iktidar olamamıştı. Bu seçimin ardından yaşanan hükümet krizi ile CHP- MSP koalisyonu kuruldu. İki parti arasında yaşanan krizler dolayısıyla koalisyon uzun sürmedi. O tarihlerde Kıbrıs Harekatı, koalisyon krizleri, artan sağ-sol çatışmaları en önemli konulardandı. Enflasyon artıyor, ekonomi ise gittikçe kötüleşiyordu. Ayrıca 1 Mayıs Olayları yaşanmış, ülke tamamen gruplaşmıştı. 1978 yılında Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’nun da ölümüne sebep olan olaylarla Türkiye ilk bombalı terörle karşılaştı. Yaşanan Kahramanmaraş Olayları da durumu daha kötüleştirdi. Bu olaylar

1980-darbesi

üzerine Ecevit sıkıyönetim ilan etmek zorunda kaldı. Son bir yılda yaşanan ve yüzlerce insanın ölümüne sebep olan olaylar, ekonominin gidişatını sebep gösteren ordu, yeniden darbe planlamalarına girişti. Fakat yeni bir seçimin yapılması ile 11 Temmuz’da gerçekleştirilmesi planlanan darbe ertelendi. Süleyman Demirel tekrar başbakan oldu. Bu süreçte Kenan Evren Genelkurmay Başkanlığına atanmıştı. Maraş Olayları ve benzerleri tekrarlanıyordu; ülke iç savaşa yaklaşıyordu. Öncelerinde uyarı mektubu gönderen ve öneriler sunan silahlı kuvvetleri 12 Eylül 1980 sabaha karşı Kenan Evren imzalı bildiriyle yönetime el koyduklarını bildirdi. Darbenin gerçekleşmesinin ardından Kenan Evren yaptığı konuşmada yeni bir anayasa oluşturulacağına ve bunun gerekliliklerine değinmiştir. Özgürlükçü demokratik, laik ve sosyal hukuk kurallarına dayalı bir yönetime ülke iradesini devredeceğine söz vermiştir. (alıntılayan, Hale, 1996, s.294); (aktaran, Evren, s.549-555). Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve diğer milletvekilleri gözaltına alındı. Fakat Alparslan Türkeş parti üyeleri tarafından saklandı. Türkeş’in bulunamaması karşı darbe ihtimalini ortaya çıkardı ama Türkeş 3 gün sonra teslim oldu. 27 Mayıs’ın aksine liderler idam edilmedi; sürgüne gönderildi. Terör olayları ile yıpranan halk, darbeyi genel olarak kötü karşılamamış ve sert bir direniş olmamıştır. Evren, bu süreçte Genelkurmay Başkanı, Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet başkanı idi. Bu dönemde,

80-darbesi

    • Siyasi amaçlı toplantılar, grevler ve gösteriler yasaklandı.

    • Bütün siyasi partiler kapatıldı.

    • Üniversiteler, Yüksek Öğretim Kanunu ile denetim altına alındı. Birçok öğretim görevlisi bu kanun adı altında görevden uzaklaştırıldı.

    • Sokak ve cadde isimleri değiştirildi.

    • Bazı gazeteler kapatılırken, kimi kitaplar ve filmler yasaklandı.

    • Sıkıyönetim komutanlarına geniş yetkiler verildi. Buna bağlı olarak çok fazla tutuklama yaşandı.

    • 9 Ekim itibariyle idamlar gerçekleştirildi.

Darbe sonrası Türkiye Cumhuriyeti kamu ve kuruluşlarında dönemin devlet yöneticilerinin emri ile anarşist ilan eden 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, yine Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi ve 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı. İdamları istenen 259 kişinin dosyası Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderildi. Yine 71 bin kişi Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163. Maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi. (12 Eylül Darbesi, https://tr.wikipedia.org/wiki/12_Eyl%C3%BCl_Darbesi, 2020, 12 Haziran 2020 tarihinde erişildi).

Darbenin ilk günlerinde gerekliliğinden bahsedilen yeni anayasa 1982 yılında yürürlüğe girdi. Bu anayasa halk çoğunluğu ile kabul edilmiştir. Kenan Evren de anayasanın kabulü ile cumhurbaşkanı oldu. Verilen sözün aksine anti-demokratik, baskıcı, özgürlüğe zarar veren uygulamalarda bulunulmuştur. İslam birleştirici unsur olarak görüldü ve Kenan Evren yaptığı mitinglerde ayet ve hadislere yerdi. Gözaltına alınan parti liderleri defalarca sürgün edildi. Başbakan yardımcısı Turgut Özal politikaları ile bir süre sonra ekonomide iyileşme yaşandı. Yaşanan anlaşmazlıklar ve ekonomik politikalar doğrultusunda Turgut Özal 1982 yılında istifa etti. 1983 yılında çıkarılan kanunlar ile siyasi partilerin kurulmasına izin verildi. Darbe sürecinde CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa eden Ecevit bir süre daha siyasetten uzak kalma kararı almış; Demirel önce BTP, kapatılmasının ardından DYP; Özal ise ANAP ile siyasete geri döndü. Gerekçeler sunularak bazı partiler kapatıldı ve 6 Kasım 1983 tarihinde ANAP, HP ve MDP’nin olduğu darbe sonrası ilk seçim yapıldı. Sandıktan ANAP’ın çıkması ile Turgut Özal tek başına iktidar oldu. Bu seçimin ardından askeri rejim sona erdi.

28 Şubat Süreci

90’lı yıllar ile Türkiye ‘Siyasal İslam’ kavramı ile karşılaşmıştı. Ekonomik krizlere ek olarak büyük yankı uyandıran terör olayları yaşanmaktaydı. Kimi gruplar tarafından irtica ile anılan Refah Partisi ve DYP koalisyonu kurulmuştu. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan idi. Post- modern darbe olarak adlandırılan 28 Şubat’ta ordunun amacı gericilikle itham edilen Refah Partisi’ni ortadan kaldırmaktı. Gösterilen en büyük problem laikliğin zarar gördüğü ve hükümetin laikliğe uygun hareket etmediğiydi. Bu dönemde yaşanan Erbakan-Kaddafi görüşmesi, Susurluk Olayı gibi olaylar ülkeyi darbeye adım adım yaklaştırdı. Ayrıca Türban meselesi de çokça konuşulan konulardandı. Bu konu özellikle üniversitelerde büyük olayların gelişmesine sebep oldu. Refah Partisi’nin önde gelen isimlerinin şeriat ile ilgili söylemleri, tarikat liderlerinin adının geçtiği olaylar, Erbakan’ın tarikat liderlerini de davet ettiği iftar yemeği, Sincan Belediyesi tarafından düzenlenen Kudüs Gecesi ordu ve hükümet arasındaki tansiyonu arttırıyordu. Kudüs Gecesi’nin ardından ordu bir nevi uyarı amacıyla Sincan’a tanklar ile girdi. Asker gidişatı konuşmak üzere Cumhurbaşkanı Demirel ile görüştü. 28 Şubat sabahı Milli Güvenlik Kurulu toplantısı yapıldı. Düzenli olarak her ay yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısının bu ay için belirlenen konusu irtica idi. 9 saat süren toplantıda Silahlı Kuvvetleri’nin talimat niteliğinde ortaya koyduğu kararlar alındı. Bu kararların Refah Partisi tarafından kabul edilmesi ve uygulanması kolay değildi. Toplantının ardından Erbakan tarafından imzalanmamış olunmasına rağmen laikliğin temel odağa alındığı kararlar yayınlandı ve ordu, kararlar uygulanmadığı takdirde yaptırımların olacağını duyurdu. Yaşanan olumsuzluklar ve anlaşmazlıklar darbe yapılacağı ihtimalini ortaya çıkarmıştı. RP hakkında dava açılmış; hükümet istifaya zorlanıyordu. Koalisyonun bir tarafını oluşturan DYP’de partiden ayrılmalar yaşandı. Haziran ayında Erbakan istifa etti ve Cumhurbaşkanı Demirel aracılığıyla Başbakanlık ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verildi. Refah Partisi kapatıldı ve yerine Fazilet Partisi açıldı.

28-subat

Kimine göre 28 Şubat süreci post-modern darbedir; silahlar konuşmadan askerler siyasete müdahale etmiş, iktidarı değiştirmiş, geleneksel darbe araçlarını kullanmadan

aynı sonucu elde etmiştir. Yine aktörlerinden bazılarına göre 28 Şubat bir askeri darbeyi önleme hareketidir, gelmekte olan askeri darbe alınan önlemler sayesinde önlenmiştir. Bazılarına göre ise 28 Şubat süreci sivil darbedir. Askeri-sivil bürokrasi, medya ve iş dünyası irtica tehdidi ve laikliğin elden gitmesine karşı el ele vermiş, mevcut iktidara karşı direnişe geçmiş ve yönetimi değiştirmeyi başarmıştır. Yine bir başka görüşe göre ise 28 Şubat bir darbe değildir; zira Meclis kapatılmamış, partiler (bir-ikisi dışında) yerinde kalmış, anayasa lağvedilmemiş ve dolayısıyla darbenin tipik şartları gerçekleşmemiştir (alıntılayan, Öcal, 2009, s. 15); (aktaran, Kongar, 2000, s.89-112).

27 Nisan Bildirisi

Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ardından göreve kimin geleceği konusunda tartışmaların olduğu günlerde Hrant Dink suikastının ardından başlayan protestolar devam etmekteydi. Ülkenin nabzının yüksek olduğu bu dönemde ayrıca din adı altında işlenen cinayet olayı da gündemi oldukça meşgul ediyordu. Bu olaylar doğrultusunda Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı için aday gösterildiği açıklandı. Açıklamanın yapıldığı gece Genelkurmay Başkanlığı tarafından bir basın açıklaması yapıldı. Devletin laik yapısına vurgu yapılan bu yazı ile cumhuriyetin temel ilke ve değerleri dışında hareket edildiği anlatılmaktaydı. İnternet aracılığıyla yapılan bu açıklama kimilerince uyarı niteliğinde olduğu için muhtıra olarak görülmektedir.

27-nisan

Askerin sivil hükümeti yönlendirme girişiminde olan 27 Nisan Bildirisi ayrıca ‘e-muhtıra’ olarak adlandırılmaktadır. “Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.” sözleri ile başlayan bu bildiri AKP hükümeti tarafından sert bir tepki ile karşılanmış; sözcü Cemil

Çiçek tarafından yapılan açıklama ile laikliğe önem verdiklerini ve bu bağlamda hareket ettiklerini duyurmuşlardır.

15 Temmuz Darbe Girişimi

Yıllardır sessizliğini koruyan ordu 15 Temmuz 2016 akşamı tekrar sahneye indi. İstanbul’da Fatih Sultan Mehmet ve Boğaziçi Köprüsü’nün kapatılmasının ardından TRT spikeri Tijen Karakaş tarafından okunan ve TSK’nın internet sitesinde yayınlanan bildiri ile ordu yönetime el koyduğunu duyurdu. TBMM’nin bombalandığı bu gecede Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar rehin alındı. Dönemin Başbakanı Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bu durumun gerçekleşmesine izin verilmeyeceği duyuruldu. Erdoğan canlı bağlantı ile halkı meydanlara davet etti ve darbe girişimi halk tarafından sert bir tepki ile karşılandı. Ertesi gün yapılan operasyonlarla birlikte ayaklanma bastırıldı. Bilançosu ağır olan bu girişim sonucunda görevden alınma ve tutuklamalar yaşandı. Gülen Harekatı bu girişimden sorumlu tutulmuş ve cemaate bağlı olduğu öne sürülen binlerce kişi görevlerinden ihraç edilmiştir. Bu konudaki davalar, gözaltı ve tutuklamalar hala devam etmektedir.

15-temmuz

Demokrasi için büyük bir tehdit olan askeri müdahale Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca birçok kez karşımıza çıkmaktadır. Devletin genel yapısındaki bozulmayı öne sürerek gerçekleştirilen yukarıda bahsettiğimiz darbe ve darbe girişimleri daima siyasi ve sosyal yapıya zarar vermiştir.

KAYNAKÇA

  • Öcal, Beyhan (2009), “12 Eylül’den 28 Şubat’a Darbe Söylemlerindeki Değişimin Analizi.” Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar, vol.1, no.4
  • Emiroğlu, Atiye (2016), “Cumhuriyet Dönemi Darbelerin Türk Demokrasisi ve Çağdaşlaşmasına Etkileri Üzerine Bir İnceleme.” Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, vol.15, s:1-22
  • Hale, W. (1996), “Türkiye’de Ordu ve Siyaset.” Hil.
  • Tonak, A. ve Shick, C. (2014), “Geçiş Sürecinde Türkiye.” Belge.
  • Vikipedi, 27 Mayıs Darbesi, “https://tr.wikipedia.org/wiki/27_May%C4%B1s_Darbesi” 10.06.2020
  • Vikipedi, 12 Eylül Darbesi, “https://tr.wikipedia.org/wiki/12_Eyl%C3%BCl_Darbesi 12.06.2020

Ben, Beyza Yıldırım. Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisiyim. Ayrıca aynı üniversitede Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü ile çift anadal yapıyorum. Çalışmalarımı sizlerle paylaşmak için buradayım.

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir